12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Roman Ünitesi Ders Notları

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Roman Ünitesi Çalışma Defteri, Ders Notları

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Roman Ünitesi Çalışma Defteri

KONULAR:

————

  • Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı‘nda birçok yazar, roman türünde eserler vermiştir. Cumhuriyet Dönemi romanlarında öne çıkan konulardan biri Kurtuluş Savaşı’dır.
  • Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban, Halide Edip Adıvar’ın Ateşten Gömlek ve Vurun Kahpeye, Kemal Tahir‘in Yorgun Savaşçı, Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın Sahnenin Dışındakiler, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa adlı romanları Kurtuluş Savaşı’nı ele alan eserlerdir.
  • Dönemin siyasi ve sosyal koşulları doğrultusunda toplumun değişik katmanlarında yer alan kişiler de romanlara konu edilmiştir.
  • Toplumcu gerçekçi anlayış doğrultusunda eser veren yazarlar; romanlarında halkın, yoksul insanların, işçilerin, köylülerin sorunlarını gerçekçi bir tutumla ortaya koymuşlardır.
  • Bu dönem romanlarında modernist bir anlayışla bireyin iç dünyası ele alınmış ve psikolojik unsurlar kullanılmıştır.
  • Modernist anlayış doğrultusunda eser veren yazarlar, romanlarında aydınları ve onların hem iç dünyalarını hem de toplumla kurdukları ilişkileri yeni anlatım tekniklerini de kullanarak yansıtmışlardır.
  • Cumhuriyet Dönemi’nin önemli edebî anlayışlarından biri de roman ve hikâyede görülen, “modernizm sonrası” anlamına gelen postmodernist anlayıştır. Bu anlayış doğrultusunda verilen eserler, modern kuralların dışladığı değerleri ele alır.
  • Cumhuriyet Dönemi romanlarında; din, tasavvuf ve halkın geleneksel yaşamı gibi konuları İslami duyarlılıkla, farklı anlatım yöntemleriyle yansıtan yazarlar da olmuştur.
  • Üç İstanbul Mithat Cemal Kuntay’ın roman türündeki tek eseridir.
  • 1940’lı yıllardan itibaren romanda, gerçekçiliğin bir uzantısı olarak değerlendirilen köy ve köy insanına yöneliş başlar.
  • 1950’li yıllardan sonra köylünün kente yönelişinin hikâyesini anlatan eserler yazılır. Bu anlamda, köyden şehre doğru olan hareketi işleyen ilk yazarlardan biri Orhan Kemal olmuştur.
  • Türk edebiyatında Orhan Kemal’in yanı sıra Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Talip Apaydın, Necati Cumalı, Fakir Baykurt gibi yazarlar toplumcu gerçekçi anlayışla yazdıkları romanlarıyla tanınmışlardır.
  • Modernist romancılar; eserlerinde insanlarla sağlıklı ilişkiler kuramayan, toplumsal değerlerle çatışmalar yaşayan kahramanları sıklıkla işlemişlerdir.
  • İç konuşma; romanda kahramanın zihninden geçenlerin, anlatıcının aradan çıkarılarak aktarılması tekniğidir.
  • İç konuşmada genellikle gramer kurallarının tam yansıtılmadığı, günlük konuşmanın doğallığı içindeki ifadelerle oluşturulan cümleler kullanılır.
  • Geriye dönüş, modernist romanlarda bireyin iç dünyasını ve psikolojisini sergilemede işlevsel olarak kullanılan anlatma tekniklerindendir.
  • Geriye dönüş, romanda kronolojik olarak genellikle ileriye doğru giden zamanın yer yer geriye dönüşlerle kesilmesidir.
  • Türk edebiyatında özellikle 1950’li yıllarda örneklerini görmeye başladığımız modernist anlayışla eser veren sanatçılar arasında Oğuz Atay, Ferit Edgü, Vüs’at O. Bener, Demir Özlü gibi isimler sayılabilir.
  • Bireyin iç dünyasını başarılı bir şekilde yansıtan Yusuf Atılgan, Türk romancılığında modern anlatım tekniklerini kullanmadaki başarısıyla da dikkatleri çekmiştir.
  • Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda 1980’den sonra postmodernizm etkili olmaya başlamıştır.
  • Postmodernist romancılar; bir kısmını modernizmden devraldıkları metinlerarasılık, kolaj, pastiş, üst kurmaca, parodi gibi anlatım tekniklerini yeni bir yorumla eserlerinde kullanmışlardır.
  • Parodi, kendinden önce ortaya konmuş bir metni konu/içerik boyutunda hareket noktası alma olarak kabul edilebilir.
  • Pastiş; başlı başına bir türe, tarza has üslubun, biçimin taklididir.
  • Postmodernist romanların ayırt edici yönlerinden biri üst kurmacadır. Üst kurmaca, yazma sürecinin de romanın konularından biri olarak kurgulanmasıdır.
  • Türk edebiyatında İhsan Oktay Anar, Oğuz Atay, Nedim Gürsel, Orhan Pamuk, Bilge Karasu, Pınar Kür, Selim İleri, İnci Aral, Buket Uzuner gibi birçok sanatçının romanlarında postmodernizmin etkileri görülmektedir.
  • Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı yazarlarından Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm adlı romanında postmodernizmin özellikleri görülür.
  • Sevgili Arsız Ölüm adlı romanda köyden kente göç, aile içi çatışmalar, bir ailenin çözülüşü gibi gerçekler farklı bir bakış açısıyla anlatılmıştır.
  • Yazarın yaşamından izler taşıdığı bilinen Sevgili Arsız Ölüm romanı, halk edebiyatının anlatım tarzından yola çıkarak yeni bir biçimle yazılmıştır.
  • Latife Tekin, klasik romancıların zaman ve mekânı ayrıntısıyla anlatarak oluşturdukları gerçekçi havayı eserine yansıtmaz; zamanı ve mekânı belirsizleştirir.
  • Anlatım özellikleriyle yenilikçi olan Sevgili Arsız Ölüm eseri, 1980’lerde gerçekçi Türk roman geleneğinin sınırlarını aşarak Türk edebiyatındaki yerini almıştır.
  • Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında 1980’den sonra postmodernizm etkili olmaya başlamıştır.
  • Modern sonrası anlamına gelen postmodernizme göre hayat bir oyundur.
  • Postmodernist romanların ayırt edici yönlerinden biri üst kurmacadır. Üst kurmaca, yazma sürecinin de romanın konularından biri olarak kurgulanmasıdır.
  • Modernizmde de rastladığımız metinler arasılığı, postmodernist yazarlar zenginleştirerek kullanmaya devam etmişlerdir.
  • Kolaj; herhangi bir konuda farklı yazar, şair ya da kaynaklardan derlenen alıntıların bir araya getirilerek metne yansıtılmasıdır.
  • 1980 sonrası Türk edebiyatına damga vuran isimlerden biri olan Latife Tekin; ilk dönem eserlerinde köy gerçekliğini, köyden kente göç edenleri, çarpık kent ilişkilerini, bu çarpıklaşmanın getirdiği yabancılaşmayı; yabancılaşan bireylerin içsel yolculuklarını ve yoksul insanları işlemiştir.
  • Latife Tekin, Türk edebiyatında daha çok, gerçekçi ve toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla işlenen konuları genellikle gerçeküstücü bir yaklaşımla ele almıştır.
  • Sevgili Arsız Ölüm, Berci Kristin Çöp Masalları, Gece Dersleri, Buzdan Kılıçlar, Aşk İşaretleri, Ölüm Yokmuş, Unutma Bahçesi; Latife Tekin’in roman türündeki eserlerindendir.
  • Selvi Boylum Al Yazmalım, Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’a ait eserlerdendir. Eser, İlyas ile Aysel’in aşk hikâyesi üzerine kurulmuştur.
  • Cengiz Aytmatov, Selvi Boylum Al Yazmalım adlı eserinde diğer eserlerinde de olduğu gibi Kırgız halkının yaşantısından kesitler sunmuştur.
  • Kırgızların millî sembolü hâline gelen ve yazdıklarıyla Kırgızların adını dünya çapında duyuran Cengiz Aytmatov’un eserleri, Türkiye’de 1970’li yıllarda yayımlanmaya başlamıştır.
  • Türk dünyası edebiyatı ile Türkiye dışında yaşayan Kırgız, Kırım, Türkmen, Azerbaycan, Özbek, Tatar gibi bütün Türk boylarının oluşturdukları edebiyat kastedilmektedir.
  • Türk dünyası edebiyatının önemli roman ve hikâye yazarları arasında Neriman Nerimanov, İsa Hüseynov, Sabir Ehmedov, Seyid Hüseyin (Azerbaycan edebiyatı); Musa Akyiğit, Muhammed Zahir Bigi (Tatar edebiyatı); Cengiz Dağcı, İsmail Gaspıralı (Kırım edebiyatı); Cengiz Aytmatov, Ali Tokombaev (Kırgız edebiyatı) gibi isimler sayılabilir.
  • Cemile, Selvi Boylum Al Yazmalım, Toprak Ana, Erken Gelen Turnalar, Beyaz Gemi Gün Otur Asra Bedel; Cengiz Aytmatov’un hikâye ve roman türünde yazdığı eserlerinden bazılarıdır.
  • Harper Lee’nin (Harpır Li) Bülbülü Öldürmek adlı romanında anlatım, bir çocuğun gözüyle yapıldığı için sade fakat verdiği mesaj yönüyle güçlü ve etkilidir.
  • Yer yer otobiyografik özellikler taşıyan Bülbülü Öldürmek romanı, “Söylemek istediğim her şeyi bu kitabımda zaten söylemiştim.” diyen Harper Lee’nin tanınmış eseridir.
  • ABD’de birçok toplumsal olayın yaşandığı dönemde yazılan Bülbülü Öldürmek romanı sadece ABD’de değil tüm dünyada yankı uyandırmıştır.
  • Dünya edebiyatında Harper Lee’den başka romanlarıyla tanınmış Ernest Hemingway (Örnıst Hemingvey), John Steinbeck (Con Ştaynbek), Stefan Zweig (Stefın Zvayg), J. D. Salinger (Cey. Di. Selincır), Tolstoy, George Orwel (Corç Orvel) gibi pek çok isim vardır.
  • Harper Lee 1961’de Bülbülü Öldürmek romanıyla Pulitzer Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır.

AŞAĞIDAKİ ESERLERİN YAZARLARINI KARŞILARINA YAZINIZ.

Yazarlar: Bilge KARASU, Latife TEKİN, Harper LEE, John STEINBECK, Gabriel Garcia MARQUEZ, Mithat Cemal KUNTAY, Talip APAYDIN, Cengiz DAĞCI, Cengiz AYTMATOV, Orhan KEMAL, Buket UZUNER, Ernest HEMİNGWAY, , İhsan Oktay ANAR, Oğuz ATAY, George ORWELL.

  • Puslu Kıtalar Atlası:
  • Tehlikeli Oyunlar:
  • Gelibolu:
  • Hayvan Çiftliği:
  • Yaşlı Adam ve Deniz:
  • Üç İstanbul:
  • Baba Evi:
  • Sarı Traktör:
  • Sevgili Arsız Ölüm:
  • Selvi Boylum Al Yazmalım:
  • Bülbülü Öldürmek:
  • Yüzyıllık Yalnızlık:
  • Gece:
  • Korkunç Yıllar:
  • Fareler ve İnsanlar:

AŞAĞIDA VERİLEN BİLGİLERE UYAN ÖRNEK KELİMELERİ CÜMLENİN KARŞISINA YAZINIZ.

Kelimeler: İstasyon, Yorgundu, Çalışmaya, Başlayan, Arkadaşıyla, Alnı, Bilinçaltı, Hakkı, İpekçi, Bilgisayar.

  • Arapçadan dilimize giren ve özgün biçimlerinde sonunda ikiz ünsüz bulunan kelimeler, Türkçede tek ünsüzle kullanılır. Bu kelimeler ünlüyle başlayan ek aldıklarında veya yardımcı fiille kullanıldıklarında sondaki ünsüzler ikizleşir. Dilimizde herhangi bir kelimeye eklenen ve ünsüz harfle başlayan yapım ve çekim ekleri kendisinden önceki son harf sert ünsüz ise sert ünsüzle başlamak zorundadır. (…………………………………………)
  • İki heceli bazı kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında kelimelerin ikinci hecelerindeki dar ünlü düşer. (…………………………………………)
  • Sıfat fiil eklerin “-an, -en/ -r, -ar, -er, -ır, -ir/ -maz, -mez / -mış, -miş” kalıplaşması ile oluşan birleşik sözcükler bitişik olarak yazılır. (…………………………………………)
  • Kelimelerden her ikisi veya ikincisi, birleşme sırasında anlam değişmesine uğradığında bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır. (…………………………………………)
  • Ek fiilin çekimli biçimleri ayrı yazılabildiği gibi bitişik olarak da yazılabilir. Ünsüzle biten kelimelere bitişik olarak yazıldığında i ünlüsü düşer, ayrıca büyük ünlü uyumuna uyar. (…………………………………………)
  • Birden çok heceli ve a, e ünlüleri ile biten fiiller, ünlüyle başlayan ek aldıklarında bu fiillerdeki a, e ünlülerinde söyleyişte yaygın bir daralma (ı ve iye dönme) eğilimi görülür. Ancak söyleyişteki ı i ünlüleri yazıya geçirilmez. (…………………………………………)
  • Sözcüklerden her ikisi veya ikincisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğradığında bu tür birleşik sözcükler bitişik yazılır. (…………………………………………)
  • “ile”, ünlüyle biten kelimelere bitişik olarak yazıldığında araya y ünsüzü girer ve başındaki i ünlüsü düşer. (…………………………………………)
  • -ma/ -me ile biten mastarlardan sonra -a/ -e, -ı / -i eklerinden biri geldiğinde araya y koruyucu ünsüzü girer. (…………………………………………)

Aşağıda karışık olarak verilen kavramları metinde doğru boşluklara yerleştiriniz.

  • Geriye dönüş
  • Latife Tekin
  • Küçük Ağa
  • toplumcu gerçekçi
  • Tırpan
  • üst kurmaca
  • Necati Cumalı
  • Bilge Karasu
  • Oğuz Atay
  • Üç İstanbul
  • Sevgili Arsız Ölüm
  • Bereketli Topraklar Üzerinde
  • Cevdet Bey ve Oğulları
  • Fakir Baykurt
  • postmodernist
  • Aylak Adam
  • modern psikoloji
  • İç konuşma
  • Pastiş
  • Adalet Ağaoğlu

1. …………, romanında olaylar, II. Abdülhamit, II. Meşrutiyet ve Mütareke Dönemlerinde geçmektedir.

2. Orhan Kemal, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda …………… anlayışı benimsemiştir.

3. ………….. Çukurova’ya gelen üç arkadaşın yaşadığı sıkıntılar çerçevesinde anlatılmıştır.

4. Türk edebiyatında ……… ,……….. gibi yazarlar toplumcu gerçekçi anlayışla yazdıkları romanlarıyla tanınmışlardır.

5. Orhan Pamuk,…………… adlı romanında bir ailenin değişimini kuşaklar üzerinden anlatmıştır.

6.Cumhuriyet Dönemi’nin önemli edebî anlayışlarından biri de roman ve hikâyede görülen, …………. anlayıştır.

7. Tarık Buğra’nın …………. adlı romanı Kurtuluş Savaşı’nı ele alır.

8. Yusuf Atılgan, ………….. romanında bireyin iç dünyasını başarıyla yansıtılırken ………………………….. den yararlanmıştır.

9. …………. ; romanda kahramanın zihninden geçenlerin, anlatıcının aradan çıkılarak aktarılması tekniğidir.

10. ………… modernizm akımının romanda sık kullandığı anlatım tekniklerindendir.

11. …………… romanı, halk edebiyatının anlatım tarzından yola çıkılarak yeni bir biçimle yazılmıştır.

12. …………. başlı başına bir türe, tarza has üslubun, biçimin taklididir.

13. …………….. , klasik romancıların zaman ve mekânı ayrıntısıyla anlatarak oluşturdukları gerçekçi havayı eserine yansıtmaz, zamanı ve mekânı belirsizleştirir.

14. Postmodernist romanların ayırt edici yönlerinden biri ………….. dır.

15. Türk edebiyatında ……………… , ……………. gibi sanatçıların romanlarında postmodernizmin etkileri görülmektedir.

Aşağıda karışık olarak verilen kavramları metinde doğru boşluklara yerleştiriniz.

  • Bilge Karasu
  • Satranç
  • İsmail Gaspıralı
  • postmodernizm
  • Kolaj
  • Savaş ve Barış
  • İki Şehrin Hikâyesi
  • Sevgili Arsız Ölüm
  • İhsan Oktay Anar
  • Cengiz Dağcı
  • Kırgız edebiyatının
  • Ernest
  • Hemingway
  • Gazap Üzümleri
  • Tespih Ağacının Gölgesinde
  • Selim İleri
  • Cevdet Bey ve Oğulları
  • Çavdar Tarlasında Çocuklar
  • Ses ve Öfke
  • Gün Olur Asra Bedel

1. Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatında 1980’den sonra …………………… etkili olmaya başlamıştır.

2. Latife Tekin, …………………… adlı romanında köyden kente göç, aile içi çatışmalar gibi gerçekleri farklı bir bakış açısıyla ele almıştır.

3. …………………… tekniği herhangi bir konuda farklı yazar, şair ya da kaynaklardan derlenen alıntıların bir araya getirilerek metne yansıtılmasıdır.

4. Türk edebiyatında …………………… ve …………………… gibi sanatçıların romanlarında postmodernizmin etkileri görülmektedir.

5. Gece romanı …………………… tarafından kaleme alınan postmodern romandır.

6. Orhan Pamuk, …………………… romanında İstanbullu bir ailenin yetmiş yıllık serüvenini anlatır.

7. Cengiz Aytmatov’un …………………… romanı, …………………… önde gelen eserlerindendir.

8. …………………… ve …………………… Kırım edebiyatının iki önemli ismidir.

9. …………………… Stefan Zweig’in Brezilya’da sürgünde yazdığı eseridir.

10. Silahlara Veda Amerikalı yazar …………………… ‘in en önemli romanlarından biridir.

11. …………………… , Rus yazar Lev Tolstoy tarafından yazılmış, dünya edebiyatının en önemli eserlerindendir.

12. John Steinbeck, …………………… romanında kaygı dolu günleri sessiz bir başkaldırıyla aşmaya çalışan insanları anlatmıştır.

13. …………………… , Charles Dickens’ın konusu Fransız Devrimi esnasında ve öncesinde Paris ve Londra’da geçen romanıdır.

14. …………………… , J. D. Salinger’in en iyi eserlerinden biridir.

15. Harper Lee, …………………… adlı romanını ölümünden kısa bir süre önce yayımlamıştır.

Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.

1. Romanlarında düşsel kurguyu kullanan yazar, post-modernizmin tekniklerini kullanır. Fantastik anlatıma sıkça yer verir. Romanları otobiyografik özelikler taşır ve roman kişilerinin alegorik niteliği bulunur. Dönemin olaylarını, sanat ve kültür anlayışlarını yansıtır. İki Yeşil Su Samuru, Balık İzlerinin Sesi, Kumral Ada Mavi Tuna sanatçının eserlerinden birkaçıdır.

Bu parçada tanıtılan sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Buket Uzuner
B) Nazlı Eray
C) Pınar Kür
D) Latife Tekin
E) Adalet Ağaoğlu

2. (I) Anlatıcı etkin değil, siliktir ve olaylara doğrudan müdahale etmez; anlatı içinde özellikle gizlenmeye çalışır. (II) Roman kişileri seçkindir, bireysel sorunlarıyla var olurlar. (III) Üslup çok fazla önemsenmez, karmaşık bir üslup düzeni vardır. (IV) Çizgisel, kronolojik zaman yoktur. (V) Belirgin bir olay örgüsü görülmez.

Bu parçada modernist romanla ilgili numaralanmış cümlelerin hangisinde bilgi yanlışlığı vardır?
A) I B) II C) III D) IV E) V

3. Aşağıdaki yazarlardan hangisi postmodernist roman anlayışıyla eser vermemiştir?
A) Orhan Pamuk
B) Yusuf Atılgan
C) Bilge Karasu
D) Latife Tekin
E) İhsan Oktay Anar

4. “Yakalandın Turgut, kendini eleverdin. Neden, Selim? Nasıl olur, tam şirketin muhasebecisinden onbinpeşin yirmibeşbine bir araba almak üzereyken, tam direksiyon kursuna başlayacakken, tam bir kat parası biriktirmenin gerekliliğini düşünürken… beni kandıramazsın Selim, işime burnunu sokamazsın. Ben, soğukkanlılığımı korumasını bilirim. Sen söylemez miydin ‘utanmadan, duygusuzluğumla öğündüğümü’. On yıl önce olsaydı, belki biraz daha düşünürdüm; belirsiz tehlikelerden korkmazdım. On yıl önce olsaydı, Oblomov’u okuduktan sonra beden hareketlerine başlamam gibi, gene bu sarsıcı olayla kımıldardım yerimden belki. Kımıldardım da ne yapardım? Hiç. Biraz huzursuzluk duyardım herhalde. Eski bir yara yerinin sızlaması gibi bir şey. Oblomov’u ve beden hareketlerini unuttum. Kendimi çabuk toparladım. Bilinmeyen yüz binlerce kız içinde, üniversite kantininden birini seçtin kendine ve ona okuduğu kitapları sordun ve karşında oturup susmasını seyrettin.”

Bu parçada kullanılan anlatım tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Pastiş
B) İç çözümleme
C) Bilinç akışı
D) Geriye dönüş
E) Parodi

5. Aşağıdaki yazar – eser eşleştirmelerin hangisi yanlıştır?
A) Bilge Karasu – Kılavuz
B) İhsan Oktay Anar – Pastırma Yazı
C) Orhan Pamuk – Masumiyet Müzesi
D) Selim İleri – Saz Caz Düğün Varyete
E) Oğuz Atay – Bir Bilim Adamının Romanı

6. Holden iyi bir okul olarak bilinen Pencey’de okuyordur. Ancak geçmesi gereken beş dersin dördünden kaldığı için ve menajerliğini yaptığı takımın malzemelerini metroda unuttuğu için diğer okullardan kovulduğu gibi bu okuldan da kovulur. Bu sebeple eve erken dönmek zorunda kalır. Ancak eve dönmek istemez ve birkaç gününü New York’ta geçirmeyi düşünür. Gitmeden önce tarih hocası Bay Spencer’ın yanına uğramak ister. Bay Spencer’ın verdiği öğütlerden sıkıldığı için her ne kadar onu sevse de yanından bir bahane uydurup ayrılır. Yatakhaneye geri döndüğünde odada arkadaşı Stradlater’in olmadığını görür. Sonra eline bir kitap alır ve okumaya başlar.

Bu parçada özeti verilen eser aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sineklerin Tanrısı
B) Bülbülü Öldürmek
C) Cesur Yeni Dünya
D) Çavdar Tarlasında Çocuklar
E) Otomatik Portakal

7. Genellikle fantastik türle karıştırılan bu akım, kimi yönleriyle fantastiği andırsa da temeldeki ayrım çok açık ve kesindir. Anlatıda gerçek olanla düşsel olan dengelenme çabası içindedir. Geleneğe bağlı kalarak gerçekle birlikte düşsel olanın verilmesi hedeflenir. Bu akım, düşsel ile kurmaca arasında gerçekliğin üzerinde oynanan masalımsı bir oyunu andırmaktadır. Akıl sınırlarını zorlayan, mantık dışı ögeleri, sihirli şeyleri içinde barındıran bu akımın en önemli temsilcisi Gabriel Garcia Marquez‘dir.

Bu parçada bahsedilen akım doğrultusunda eser veren sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ferit Edgü
B) Adalet Ağaoğlu
C) Orhan Pamuk
D) Pınar Kür
E) Latife Tekin

8. Hikmet Benol, yükseköğrenim görmüş, kendini geliştirmiş, çevreye uyum sağlamaya çalışan biridir. Onun bu çevreye uyum sağlamasında çeşitli zorluklar öne çıkar. Her çıkan zorlukla mücadele etmeye çalışan Hikmet sonunda pes eder. Bu psikoloji ile eşinden de ayrılır. Kendi iç dünyasında huzurunu kaybetmiş bir şekilde yaşamaya çalışır. Yaşamına bir gecekonduda devam eder. Burada emekli bir albay ile tanışır. İlk başta fikirleri örtüşmüyormuş gibi gözükse de emekli albay ile iyi anlaşırlar. Bir araya geldikleri vakit oyunlar yazmaya çalışırlar. Hikmet sürekli hayal kurmaktadır. Kendini gerçeklerden soyutlamış adeta rüya âleminde yaşamaya başlamıştır. Bir yandan da eski çevresine uyum sağlayamayışını orada bulunan insanların üzerine atar. Oradaki insanlardan nefret eder ve öç alma arzusu ile yanıp tutuşur. Albay’la yazmaya çalıştığı oyunlarda da çok fazla hayal mevcuttur. Yazdığı oyunlar değiştirilip yeniden oynanabilir ama kendi geçmişi ile oynayamamanın acısını derinden hisseder. Çocukluğu, evliliği artık geçmişte kalmıştır ve değiştirilemez. Hikmet yazılanların hep hayal ürünü olduğunu bilir ve bunun daha da uzamasının anlamsız olduğunu düşünür ve bu hayattan kurtulmak için hayatına son verir.

Bu parçada özeti verilen eser aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tehlikeli Oyunlar
B) Tutunamayanlar
C) Hakkâri’de Bir Mevsim
D) Berci Kristin Çöp Masalları
E) Ölmeye Yatmak

9. GDO’ların canlılar üzerinde meydana getirdiği problemlerden biri de toksik etkilerdir. Bu toksik etkiler canlılara —- yeni gen ürünlerini ve bu genlere bağlı olarak meydana gelen ikincil ürünleri kapsamaktadır. GDO’lu bitkilerde bulunan —- genler canlıların hücre ve doku sistemlerinde birikerek toksik etkilere neden olmaktadır. Gen aktarımlarında hücrelerde önemli metabolik olaylar görülmektedir. Bu metabolik olayların en önemlisi canlıların hücrelerinde bulunan enzim ve proteinlerin —-.

Bu parçada boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangileri getirilmelidir?
A) koyulan – bulaştırıcı – uzaklaşmasıdır
B) verilen – iyileştirici – yalnızlaşmasıdır
C) aktarılan – öldürücü – farklılaşmasıdır
D) sunulan – taşıyıcı – birleşmesidir
E) uygulanan – yakınlaştırıcı – karşılaşmasıdır

10. Hemen hemen yirmi yıl süren savaş boyunca Albay Aureliano Buendia pek çok kez eve dönmüştü. Ne var ki, her sefer palas pandıras, acele ve önemli iki iş arasında gelir, yanındaki askerler nereye gitse peşini bırakmazlar ve Aureliano’nun çevresinde Ursula’nın bile dikkatini çeken bir efsane halesi olurdu.

Bu cümledeki altı çizili sözü anlamca karşılayabilecek bir kullanım aşağıdakilerin hangisinde vardır?
A) Adına ve şimdi gördüğüm şahsiyetine zaten hayran olduğum büyük askerin bu alakası beni heyecana düşürmüştü.

B) Gereği gibi hazırlanmaya vakit bulamadan evden fırlayıp bir de üstüne o kadar taksi parası ödediğine bin pişmandı.

C) Bir an çalgılar sustu, herkes şaşırmıştı, kimse padişahın birdenbire galeyana gelmesinin sebebini bilmiyordu.

D) Hayatta epeyce yol almış, çoluk çocuğa karışmış bir münevver olarak sürüden ayrılmaya korkuyordu.

E) Bir zamanlar benim de onların arasında bulundu ğumu söyleyecek gibi oluyor fakat hemen kendimi toparlıyordum.

11. Aşağıdaki yargılardan hangisi kişisel düşünce içermemektedir?

A) Çeşitli sebeplerle 72. Koğuşta bir araya gelen mahkumların yoksulluk düzeyleri çok derindir ancak Orhan Kemal aynı koşullarla boğuşan Kaptan’ı diğer mahkumlardan farklı şekilde kurgulayarak “insan bencildir” ya da “insan kötüdür” önermelerini de bir yönüyle sınırlamıştır.

B) Ah’lar Ağacı, şairin anılarından izler taşıyarak iç sıkıntılarını, anneye özlemini, varoluş sıkıntılarını, çocukluk anılarını ve yoksulluk bunalımını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.

C) Behçet Necatigil, şiirlerinde günlük sıkıntılarıyla boğuşan modern insanı anlatırken divan, halk ve tasavvuf şiirinden faydalanır ve bu şiirlerinde sokakları, ev içini, evdeki eşyaları dile getirir.

D) İhsan Oktay Anar’ın Kitab’ül-Hiyel adlı eserinde üç hiyel ustasının hikâyesini anlatarak bu hiyel ustalarının kendi içinde değişim ve dönüşümlerini dile getirir ve onların icatları yapmaktaki hırslarını büyük bir etkileyicilikle aktarır.

E) Orhan Asena’nın en önemli eserlerinden biri olan Tohum ve Toprak oyunundaki tema Alemdar Mustafa Paşa ile II. Mahmut arasındaki iktidar mücadelesi olup başlarda Alemdar Paşa’nın yanında olan II. Mahmut, onun kendisini dikkate almayan tutumlarından sonra ona destek olmaktan vazgeçer.

12.
I. Yemen kahvesinin bu denli tüketilmesi ve benimsenmesi ticari anlamda bir değer kazanmasını sağlamış; özellikle Osmanlı hazinesine ciddi katkılarda bulunmuştur.

II. İstanbul’a gelen Avrupalı tacirler Yemen kahvesini tatmış ve lezzetli buldukları bu içeceği yanlarında götürerek Osmanlı-Türk kültürüne evrensel bir nitelik kazandırmıştır.

Bu iki cümlede ifade edilenlerin anlamca doğru bir biçimde birleştirilmiş hâli aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yemen kahvesinin çok tüketilmesi, Osmanlı kültürünü zenginleştirince Avrupalı tüccarlar bu içecekle tanışıp onu kendi topraklarına götürmüş ve ona uluslararası bir nitelik kazandırmıştır.

B) Osmanlı topraklarında Yemen kahvesini tanıyan Avrupalı tüccarlar, kahveyi Avrupa’ya götürerek Osmanlı kahvesi olarak onu tanıtmışlar ve Osmanlı kültürünü zenginleştirmişlerdir.

C) Evrensel bir değere sahip olan Yemen kahvesi, Avrupalı tüccarlar sayesinde Osmanlı’nın hazinesine büyük katkılar sağlamış, bu katkılar sebebiyle Osmanlı kültürü adını tüm dünyada duyurmuştur.

D) Avrupalı tüccarların Yemen kahvesini tadıp onu kendi topraklarına götürmesiyle Osmanlı-Türk kültürüne bu kahve uluslararası bir nitelik kazandırmış ve bu sayede Yemen kahvesi çok tüketilip Osmanlı hazinesini zenginleştirmiştir.

E) Yemen kahvesinin günümüzde çok tüketilmesi ona ticari bir ayrıcalık kazandırırken geçmişte hem Osmanlı hazinesini zenginleştirmiş hem de Avrupalı tüccarlar sayesinde uluslararası bir niteliğe dönüşmüştür.

13. (I) Uyumsuz tiyatro, bütün değerlerini yitiren, karamsar ve bunalımlı insanın sanatıdır. (II) II. Dünya Savaşı’nı yaşayan insanların ruhsal durumlarını gözler önüne serer: toplu kıyımlar, milyonlarca insanın ölmesi, kentlerin yıkılıp yakılması… (III) İkinci Dünya Sava-şı’nda yaşanan bu olaylarla birlikte savaşın getirdiği umutsuzluk, yüzyıl insanının geleceğe dair ümitlerini yok eder ve sebepsiz endişelere, boş vermişlik duygusuna kapılmasına ve bunalıma girmesine sebep olur. (IV) Yabancılaşmadaki en önemli sebeplerden biri içinde bulunulan ortamdır, iletişim kuramayan insan hem kendine hem topluma yabancılaşır. (V) Uyumsuz tiyatro özellikle de insanın boş vermişliğini, dünya karşısında aldığı umursamaz tavırları vurgular.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I B) II C) III D) IV E) V

14 -15. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.

Sisifos, Yunan mitolojisinde yer alan bir insan kahraman karakteridir. Zekası, kurnazlığı ve yaptığı akıl oyunlarıyla ün yapan Sisifos, tanrıları tuzağa düşürür ve bunun sonucunda da tanrılar tarafından cezalandırılır. Sisifos’un cezası, büyük bir kaya parçasını ömrünün sonuna kadar bir tepenin üzerine çıkartmaktır. Ancak Sisifos, kayayı tepeye çıkartmayı başardığı her seferinde aşağıya düşecek ve sonsuz bir döngü içerisinde bu eylemi tekrarlayacaktır. Ailos’un oğlu olan Sisifos, Homeros’un İlyada’sında insanların en kurnazı olarak tanımlanmaktadır. Odysseia’da ise Sisifos’un çarptırıldığı cezadan bahsedilmektedir ancak cezanın nedenine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bir efsaneye göre Sisifos, tanrılarla boy ölçüşmüş ve onlara karşı geldiği için cezalandırılmıştır. Bir başka efsanede ise Sisifos’un ırmak tanrısı Asopos’a kızı Aigina’nın Zeus tarafından kaçırıldığının haberini verdiği için cezalandırıldığından bahsedilmektedir.

14. Bu parçadan hareketle aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir?

A) Sisifos, birçok efsanede farklı şekillerde ve farklı karakterlerde yer almaktadır.
B) Sisifos’un işlediği suç tam olarak bilinmediği için cezası kesinleşmemiştir.
C) Sisifos, tanrılara karşı geldiği için sonlanmaz bir döngünün içindedir.
D) Aklı yüzünden tanrılar tarafından kıskanılan Sisifos, onları da kandırmayı başarır.
E) Yunan mitolojisinde yer alan Sisifos’a diğer milletlerin mitolojilerinde de rastlanır.

15. Bu parçaya göre Sisifos’un cezalandırılmasının temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tanrıları tuzağa düşürmüş olması
B) İnsanlarla benzer karaktere sahip olması
C) Büyük kaya parçasını ömrünün sonuna kadar tepeye taşıması
D) Zekası sebebiyle tanrılar tarafından kıskanılması
E) Tanrılara doğru olmayan haberler ulaştırması

16. Aşağıdaki metinlerin hangisinde farklı bir anlatım tekniği kullanılmıştır?

A) Emir Bey’e baktı, yüzü gergin ama solukları düzgün. İki yıl önceki yangının son yuttuğu evi hatırladı. Aram Usta’nın oturduğu evi. Az yukarda, üç yol ağzındaydı. Şimdi, arta kalan yığıntıda kuzukulağı, hindiba yetişiyor. Evin tahta perdeyle sokaktan ayrılmış bahçesinden mimoza ve nisan gülü dalları sarkardı dışarı. Küçükken, o köşede oyun oynamaktan korkmuştu hep. Kendinden sonra gelenler de korktular. Daha aşağı inip, Mumhane Sokağının sert bir dönemeçten sonra caddeye doğru uzanan sağ yanında oynadılar. Yumuşak kayalardan oyulmuş eski Mumhanenin önünde.

B) Faiz Bey de Neriman’da hâlâ tatmin olunmamış bir iştiyak seziyor ve anlamıyor, kendi kendine düşünüyordu: “Ne istiyor? Baloya gitmekten başka bir arzusu mu var? Bu semtte oturmak arzu etmiyor mu, Şinasi’den başka birine mi temayülü var? Kim olsa gerek bu? Şi-nasi bilir mi acaba?.. Ne düşünüyor o? Bana niçin bir şey söylemiyor? İkisi da bana ehemmiyet vermiyorlar mı? Benim aleyhimde mi düşünüyorlar? Ben onlara karşı vazifemi yapmıyor muyum? Balo müsaadesini verdiğime hata mı ettim? Haberim olmadan birçok vak’alar mı cereyan ediyor?”

C) Onu ancak birkaç görüntüyle hatırlayabiliyorum. Hayatın o boğuntu veren gürültüsü içinde birkaç resme, kelimeye sıkışmış, sıkıştırılmış bir ilişki. O kadar. Çöp dökerken, balkon yıkarken, çamaşır asarken. Bir de bir ömür yanında taşıdığı rafineleşmiş bir keder, derin bir boyun eğiş ve umutsuzluk.

D) O kötü haberi aldıkları geceyi çok iyi hatırlıyordu Ersin. İlkokuldaydı. Avludaki cılız hanımelinin kokusu odasına doluyordu. Telefonun sesini duyunca salona gitmiş, haberin alınışına tanık olmuştu. Ersin babasının yüzünün bir anda çökmesinden anlamıştı bunun korkunç bir haber olduğunu. Cavit Amca’nın kaza geçirdiğini, hastaneye kaldırıldığını, durumunun ağır olduğunu öğrendiler. Ailenin iyi günlerine de kötü günlerine de daima hâkim olan babası kendini topladı, gerekeni yapmak üzere hemen yola çıktı.

E) Kamp yaşantısı süresince, köyünde yediği yemekleri getirirdi aklına. Tava dolusu patates kızartması, tencere dolusu lâpa, daha önceki bolluk yıllarında iri iri et parçaları getirirlerdi önüne. Hele süt, iç içe bildiğin kadar!

Cevap Anahtarı: 1.A 2.C 3.B 4.C 5.B 6.D 7.E 8.A 9.C 10.B 11.C 12.D 13.D 14.C 15.A 16.B

Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.

1. (I) Muzaffer İzgü, çok iyi bir gözlemci olup toplumu, insanları, insanların sıkıntılarını çok iyi bilen bir yazardır. (II) Eserlerinde en fazla yer verdiği konular, kendi gözlem alanı içindeki toplumsal ve siyasal çarpıklıklardan oluşur. (III) İnsanların sorunlarına, problemlerine bu kadar hâkim olmasını sağlayan en önemli unsur; gözlemciliğinin yanı sıra kendisinin de bir zamanlar o sorunları yaşayan bir insan olmasıdır. (IV) İzgü, eserlerinde Anadolu’nun sesini verir; her kesimden insan onun eserlerinde kendinden bir şeyler bulur. (V) Eserlerinde Türkiye’nin hangi bölgesini, yöresini anlatıyorsa kahramanlarını da o yörenin ağzıyla konuşturur. (VI) Hem çocuklar hem de yetişkinler tarafından çokça sevilen bir yazar olmasının nedeni de bu yönüdür.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) II B) III C) IV D) V E) VI

2. (I) Güney Kore sinemasının usta yönetmenlerinden Bong Joon-ho’nun Altın Palmiye kazanan son filmi Parazit, sıra dışı yöntemlerle zengin bir ailenin evine yerleşen yoksul bir ailenin hikâyesini konu alıyor.

(II) Son dönemde çektiği Okja ve Snowpiercer gibi filmleriyle meseleye çok daha geniş, alegorik ve yapısal bir perspektiften bakan yönetmen, bu sefer bir çekirdek aileye odaklanıyor ve onları kendi deyişiyle sanki “mikroskoptan bakarcasına” gözlemliyor.

(III) Bong Joon-ho sineması, genel olarak Hollywood ve tür sinemasıyla olan iki taraflı ilişkisi üzerinden tartışılır.

(IV) Karakterlerinin ağzından sorduğu “İyi oldukları için mi zenginler, yoksa zengin oldukları için mi iyiler?” sorusunun peşinden giden yönetmen, gerilim türünün ayrıntılarla, yakın planlarla ve “son dakika anlarıyla” ilişkisini bir ailenin, evin ve şehrin her yerine sinmiş sınıfsal eşitsizliğin ve öfkenin izini sürmek için kullanıyor. (V) Bir aile olduklarını gizleyerek Park ailesinin yanında çalışmaya başlayan Kim’lerin trajikomik hikâyesini konu alan film, sınıflararası gerilimi mizahi bir dille ele alan ve sembolik mizansenleriyle öne çıkan usta işi bir yönetmenlik örneği.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I B) II C) III D) IV E) V

3. – 4. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.

Küçük Albert deneyi, Amerikalı psikolog John B. Wat-son’ın öğrencisi Rosalie Rayner ile klasik koşullanmanın insanlar üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla Johns Hopkins Üniversitesinde gerçekleştirdiği bir deneydir. Deney, temel olarak korkunun doğal bir tepki mi olduğu yoksa öğrenilebilir ve kazandırılabilir bir deneyim mi olduğunu anlamak üzerine tasarlanmıştır. Tarihin en önemli psikolojik deneylerinden biri olarak kabul edilen bu deneye başlamadan önce deneyin başkahra-manı sekiz aylık bir bebek olan Albert’e bir dizi duygusal test yapılır. Albert’e sırasıyla beyaz bir fare, tavşan, yanan kâğıt parçaları, peruk, maske gibi ilk kez karşılaşabileceği nesneler ve durumlar gösterilir. Albert, gördüğü hiçbir nesneye karşı korku göstermez; her şeye gülümser. Bu testten sonra Albert’ı boş bir odaya götürürler. Odada Albert’ın üzerine oturduğu bez yatak haricinde hiçbir eşya bulunmaz. Daha sonra Watson ve asistanı Rayner odadan çıkar, yalnız bıraktıkları Albert’ın yanına beyaz laboratuvar faresi salarlar. Albert, fareden korkmadığı gibi, tam tersi bir tepki göstererek fareyi çok sever, yakalamaya çalışıp gülmeye başlar. Sonrasında psikologlar, Albert fareye her dokunduğunda demir çubukları birbirine vurarak rahatsız edici sesler çıkarmaya başlarlar. Sesleri duyan küçük Albert ağlamaya başlar. Oda yeniden sessizleşince fareyle oynamaya devam eden Albert, yine fareye dokunduğu ilk anda psikologların çıkardığı o gürültülü sese maruz kalır. Ağlaması yatışıp aklı tekrar fareye kayan Albert, dokunmaya çalıştığı an hep aynı sesi duyduğu için fareye dokunmaktan korkmaya başlar. Watson ve Rayner deneyi ileri noktaya taşıyıp tavşan ve başka tüylü objeler de getirirler. Albert, özellikle beyaz renkli, tüylü bir nesne görse ondan korkup ağlamaya başlar ve kaçmak ister. Artık Albert gördüğü pamuk, beyaz tavşan ve benzer nesnelerin karşısında demir çubuklarla çıkarılan ses olmamasına rağmen korkmaya başlar. Vardıkları sonuçla yetinmeyen psikologlar, son olarak beyaz sakallı ve tüylü kostümler giyerek odaya girerler. Karşısında gitgide büyüyen tüylü nesneler gören zavallı Albert’ın korkusu artık hafızasına tamamen kazınır.

3. Deneyde Albert’ın bir süre sonra fareden korkmasının temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Beyaz ve tüylü nesnelere karşı tepki göstermesi
B) Psikologlar tarafından odada tek başına bırakılması
C) Demir çubukları gördüğünde etkilenmesi
D) Yüksek ve tedirgin edici seslerle karşılaşması
E) Yabancı nesnelere belli bir süre sonra tepki vermesi

4. Bu deneyden çıkarılabilecek yargı aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Korkularımız doğuştan var olan bir duygu durumu değil, sonradan kazanılmış bir deneyimin ürünüdür.
B) Korkmak gibi gülmek, ağlamak, heyecanlanmak vs. davranışlar genetik aktarımla bireyden bireye geçer.
C) İnsan, bir nesneden korkuttuğu andan itibaren ona benzeyen ya da benzemeyen tüm nesnelerden de korkmaya başlar.
D) Korkulan nesnelere maruz bırakılmak, korkuları yenmek adına uzmanların geliştirdiği bir tedavi yöntemidir.
E) Nesnelere karşı gösterilen korkular, yetişkin insanlardan ziyade bebeklerde daha fazla etki etmektedir.

5. Kulaklarımda mermer çeşme yalaklarına akan berrak suların, şarkı söyleyen kızların, rüzgârda atlas gibi hışırdayan karaağaç yapraklarının ve sabahın ilk güneşiyle doğrulmaya çalışan çiy düşmüş tarlaların sesi; burnumda, fırından yeni çıkmış sıcak sıcak tepsi ekmeklerinin, taze kesilmiş çayırların ve tepedeki çamların arasından süzülüp akan rüzgârın kokusu vardı.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) İkileme
B) Karşılaştırma
C) Benzetme
D) Niteleme
E) Duyular arası aktarım

6.
Gazeteci:
(I) —-

Uzman:

— Türkiye çapında ısı bilimine ilişkin araştırmaları ve uygulamaları geliştirmek amacıyla Isı Bilimi ve Tekniği Derneğini kurma fikri 1974’te Boğaziçi Üniversitesinde düzenlenen ‘Termodinamik Eğitimi’ Çalıştayı sırasında gündeme gelmiştir.

Gazeteci:

— 2018 yılında TIBTD’nin dokuzuncu başkanı olarak seçildiniz. Dernek başkanı olarak ilk tecrübeniz ne oldu ve nasıl sonuçlandı?

Uzman:
(II) —

Bu diyalogda boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) (I) Derneğin kurulma fikrini ilk kim önerdi?

(II) Çoğunluğu Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) öğretim üyesi olan küçük bir grup, dernek tüzüğünün ana hatlarını belirleyerek 1976 yılı başında “Isı Bilimi ve Tekniği Derneği”ni ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümünde kurmuştur.

B) (I) TIBTD’nin başlangıç yıllarındaki hedefiniz neydi? (II) Türkiye, ısı bilimi ve tekniği alanında dünya çapında söz sahibi akademisyen ve mühendislere sahiptir. Örnek verilecek olursa, şu anda akademisyen olarak aklıma gelenler; Sadık Kakaç, Yaman Yener, Yunus Çengel, Vedat Arpacı, Necati Özışık, vb. Isı bilimi ve tekniğinin kapsam alanı, iklimlendirme sektörünü içermektedir.

C) (I) Başkanlık yaptığınız dönemdeki Türkiye sanayisinin durumu nasıldı?

(II) TIBTD’ye 1994’te 795 üye numara ile kaydoldum. 2004’te dönemin başkanının önerisi ile kurula girdim. 2018 yılına kadar derneğin kurulunda aktif rol aldım. 2006 yılından başkan olana kadar muhasip üye olarak on iki yıl hizmet ettim.

D) (I) Sizin ve meslek arkadaşlarınızın karşılaştığı zorluklar nelerdi?

(II) Dernek web sayfasının İngilizce ara yüzü oluşturulmuş ve 1977’den beri basılan tüm dergiler elektronik formda web sayfasına yüklenmiştir. 2019’da Kocaeli’nde gerçekleştirilecek olan 22. Isı Bilimi ve Tekniği Kongresi hazırlıkları yapılmaktadır.

E) (I) Türk Isı Bilimi ve Tekniği Derneği (TIBTD)’nin kurulum aşaması hakkında bilgi verir misiniz?

(II) Dernek başkanı olarak ilk faaliyetim, üye iletişimlerinin kurularak aktif üyelerin tespit edilmesi olmuştur ve bu süreç hâlen devam etmektedir. Üye bilgileri güncellenerek DERBİS sistemine girilmektedir.

7. Ne korkunç bir ilaç bu () Yok () sizi unutmaktansa daha da acı çekmeye razıyım () Bir an bile olsa sizi artık sevmemeyi dilediğim için kendime kızmadan edemiyorum. Siz ise benden daha acınacak durumdasınız. Ne mutsuzluk () Sanki elimde mi bu ()

Bu parçada parantezle () belirtilen yerlere, aşağıdaki noktalama işaretlerinden hangisi sırasıyla getirilmelidir?
A) (:)(;)(.)(?)(?)
B) (!)(:)(.)(!)(…)
C) (;)(:)(.)(…)(?)
D) (!)(,)(.)(!)(?)
E) (.)(,)(;)(?)(!)

8. “Somut olarak yer bildirmeyen alt, üst ve üzeri sözlerinin sona getirilmesiyle kurulan birleşik kelimeler bitişik yazılır.”

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bu kurala uyulmadığı için bir yazım yanlışı yapılmıştır?
A) Bilinçaltında yaşayan senaryo, adamın yanlış rol oynaması ile baştan aşağı değişti.
B) Kadın birden silkinerek gözlerini açıyor, hemen başucunda Seyfi’yi görünce şaşırıyor.
C) Nihayet idare, ayaküstü çıkarılan emirlerle yaşantılara bir düzen verilemeyeceğini anladı.
D) Bu düşüncelere daldığında öğleüzeri olmak üzereydi ki birden saati fark ederek işine koyuldu.
E) Elbette birçok önemli konuya el attı ama temel sorunlarından bazıları yüzüstü duruyor.

9. Sanatçının kendi eserini başka eserleri taklit yoluyla yazması ve yeniden kurmasıdır. Bu teknikte alay etmek amacıyla bir yazarın dil ve anlatım özelliklerine onu çağrıştıran bir biçimde öykünmek esastır. Farklı bir yapıtı ya da yapıtın bir parçasını başka bir bağlamda taklit yöntemidir. Bu teknikte orijinal eser doğrudan kullanılmaz, onun taklidi üretilir. Bu teknik her zaman asıl metni gülünç hâle getirmeyi amaçlayan bir teknik değildir, asıl metin gülünçse yeniden üretilen eser de gülünç olur.

Bu parçada söz edilen anlatım tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
A) İroni B) Montaj C) Kolaj D) Parodi E) Pastiş

10.1980 sonrası Türk edebiyatına damga vuran isimlerden biri olan yazar; ilk dönem eserlerinde köy gerçekliğini, köyden kente göç edenleri, çarpık kent ilişkilerini, bu çarpıklaşmanın getirdiği yabancılaşmayı, yabancılaşan bireylerin içsel yolculuklarını ve yoksul insanları işlemiştir. Türk edebiyatında daha çok, gerçekçi ve toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla işlenen bu konuları genellikle gerçeküstücü bir yaklaşımla ele almıştır. Anlatımında gerçeklerden, gözleme dayalı unsurlardan ve halk ürünlerinin anlatım tarzlarından yararlanmıştır. Berci Kristin Çöp Masalları, Buzdan Kılıçlar, Aşk İşaretleri, Ölüm Yokmuş, Unutma /fa/rçes/roman türündeki eserlerindendir.

Bu parçada söz edilen yazar aşağıdakilerden hangisidir?
A) Latife Tekin
B) Pınar Kür
C) Buket Uzuner
D) Leyla Erbil
E) Ayfer Tunç

11. Aşağıda verilen yazar – eser eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
A) Stefan Zvveig – Amok Koşucusu
B) George Orvvell – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
C) Ray Bradbury – Cesur Yeni Dünya
D) John Steinbeck – Gazap Üzümleri
E) Ernest Hemingvvay – Yaşlı Adam ve Deniz

12. Uyumasından yararlanıp onun hakkında sessizce bilgi verelim. Özel hayatlarında hareketsiz ve başarısız olan Çehov kahramanları gibi kederliydi hep. Keder konusuna daha sonra çok döneceğiz. Kendisine adının ilk harfleriyle Ka denmesini tercih ettiğini, bu kitapta da öyle yapacağımı hemen söyleyeyim. Şimdi Erzurum garajından ayrıldıktan sonra yolculara iyi seyahatler dileyen şoför gibi ben de ekleyeyim: Yolun açık olsun Ka… Ama sizi kandırmak istemem; Ka’nın eski bir arkadaşıyım ve Kars’ta başına gelecekleri daha bu hikâyeyi anlatmaya başlamadan biliyorum ben.

Bu parçada kullanılan anlatım tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Metinler arasılık B) Pastiş C) İroni D) Üst kurmaca E) Parodi

13. Kırgız edebiyatının önemli yazarlarından olup II. Dünya Savaşı sırasında hikâyeler yazmaya başlamıştır. Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitiren ————- eserlerinde milletinin tarihi boyunca kazandığı sosyal, siyasi, ahlaki, kültürel, edebî yani bütün maddi ve manevi değerlerini yansıtmıştır; yaşadığı coğrafya insanının acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazarak yaşananları ölümsüzleştirmiştir. Eserlerinde genellikle Manas Destanlnda izler bulmak mümkündür. Cemile, Gün Olur Asra Bedel, Beyaz Gemi, Toprak Ana önemli eserleri arasındadır.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki sanatçılardan hangisi getirilmelidir?
A) Cengiz Dağcı
B) Cengiz Aytmatov
C) AliTokombaev
D) İsmail Gaspıralı
E) İsa Hüseynov

14. Yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünde yapmıştır. Felsefeci ve sosyolog Hilmi Ziya Ülken, felsefe profesörü Nermi Uygur ve Takiyettin Mengüşoğlu gibi ünlü düşünce adamlarından ders almıştır. Yazar bu bölümde aldığı felsefe eğitimi ile geçimini sağlarken aynı zamanda yazarlık donanımını elde etmiştir. Zaman zaman radyoda haftalık programlar yapmış, 1970’li yıllarda TRT radyolarında üç radyo oyunu yayımlanmıştır. 1950 ile 1990 yılları arasında eleştirilerde, sanat konulu deneme ve çevirilerde, tanıtım yazılarında adına sık sık rastlanır. Bireyin sorunlarına inerken okurun karşısına farklı bir düzyazı tekniğiyle çıkar. Klasik olay örgüsü çizgisinden farklı bir yöntem kullanırken yalnızlık, tutku, korku, sevgi ve ölüm gibi konuları ele alıp çağrışımlardan ve simgelerden geliştirdiği yeni bir üslupla karşılaşılır. Edebiyat ve felsefeyi belirli ölçülerde harmanlayarak özgün örnekler vermiştir. Eserlerinde bireyi işlemiş; bireyin bilinçaltını, bireyin sorumluluklarını ele almıştır. Günlük hayatın rutinlerini ve rutinlerin açmazlarına yer vermiştir. Ele aldığı konular; yalnızlık, sevgi, dostluk, tutku, inanç ya da inançsızlık, korku ve ölümdür.

Aşağıdakilerden hangisi parçada tanıtılan sanatçının eserlerinden biri değildir?
A) Göçmüş Kediler Bahçesi
B) Narla İncire Gazel
C) Troyada Ölüm Vardı
D) Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
E) Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı

15. Zeki bir adam olan George Milton ve ismiyle tezat oluşturacak şekilde iri ve çok güçlü ama akli dengesi bozuk olan Lennie Small, Büyük Bunalım sırasında çiftlikten çiftliğe dolaşarak iş arayan göçmen toprak işçilerinden ikisidir. Kaliforniya’daki Salinas Vadisi’nde, Soledad yakınlarında bir çiftlikte iş bulurlar ve para biriktirmek için çalışmaya başlarlar. Kendilerine ait bir parça toprak edinip oraya yerleşmeye dair ortak bir hayalleri vardır. Sonradan başka bir çiftliğe yerleşen ikilinin hayali gerçek olmaya daha da yaklaşır. Yaşlı ve bir elini çiftlikte kaybetmiş bir işçi olan Candy, ikiliye parasını birleştirmeyi ve böylece ay sonunda hayallerindeki çiftliği satın almayı önerir.

Bu parçada bir bölümü verilen eser aşağıdakilerden hangisidir?
A) Fareler ve İnsanlar
B) Gazap Üzümleri
C) Bülbülü Öldürmek
D) Sineklerin Tanrısı
E) Hayvan Çiftliği

Cevap Anaktarı: 1.C 2.C 3.D 4.A 5.B 6.E 7.D 8.B 9.E 10.A 11.C 12.D 13.B 14.E 15.A

Aşağıda verilen numaralanmış cümleleri paragraf oluşturacak şekilde sıralayınız.

I. Doğaldır ki insanoğlu önce kendi refahını sağlamış daha sonra çevresini oluşturan çevrenin bileşenlerinden olan hayvanların haklarını savunmaya başlamıştır.

II. Bu girişimler insan refahının gelişmiş olduğu ülkelerde başlamış ve daha sonra tüm dünyaya yayılmıştır.

III. Daha çok insanların çıkarlarına dayanan insan-hayvan ilişkisi, ilk çağlara kadar uzanmasına rağmen hayvan hakları ve refahının önemi son yıllarda daha çok dillendirilmeye başlamıştır.

IV. Ancak günümüzde hangi toplumda olursa olsun hayvanların da hakları olduğu ve onların da saygı görmeye muhtaç olduğu yadsınmamaktadır.

V. Hayvanların da insanlar gibi duyguları olan varlıklar olduğunun anlaşılması 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde hayvan hakları hareketinin başlamasıyla ortaya konulmuştur.

VI. Bu nedenle hayvan hakları ve refahı olgusu, ancak çağdaş toplumlarda yükselen bir değer olarak görülmüş, henüz kendi refahını sağlayamayan toplumlarda ise lüks olmaktan ileri gidememiştir.

Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları bu metne göre cevaplayınız.

PUSLU KITALAR ATLASI

Sabah ezanını okumaya hazırlanan müezzinler ellerini kulaklarına götürmeye başladıklarında, Arap İhsan surlarla çevrili Galata’nın tersaneye açılan Azapkapısı önüne geldi. Ganimet sandığı omuzunda, eli ise Ali-baz’ın kulağındaydı. Önceki gün yağan yağmurdan çamur deryasına dönmüş sokaklarda ilerlediler. İç Azap kapısını geçtiklerinde sabah ezanları okunmaya başlamıştı. Arap Camii yolundan çıkıp, yerçekimine meydan okuyacak kadar eğri büğrü, çekül doğrultusunu çoktan terketmiş ahşap evlerin arasındaki yılankavi sokaklara daldılar. Balçığa bata çıka ilerlerken fare ve köpek leşlerine, sivri kemikli at kafataslarına basma-maya dikkat ediyorlardı. Alibaz hayatında ilk kez geldiği bu kenti hayretle inceliyordu. (…) Sonunda Kürkçü kapısına yakın bir yerde, Yelkenciler hanına bitişik, iki katlı ahşap bir evin önüne geldiler. Arap İhsan kapıyı açılana kadar yumrukladı.

Bünyamin düşünde yine onları görmüştü. Demir halkalardan örülü zırh gömlekleri çoktan paslanmış yeniçerileri, ellerinde meşalelerle karanlık bir sisin içinde meçhul bir yöne ilerliyorlardı. Tolganın burunluklarını indirmiş ve yüzlerini demir peçelerle örtmüşlerdi. Kalkanları küflü, yatağanları ve kılınçları paslıydı. Bünyamin son günlerde sık sık gördüğü bu düşten, sokak kapısından gelen gürültülerle uyandı. Birisi ısrarla kapıyı çalıyordu. Fakat hemen yanıbaşındaki yatakta yatan babasının uyanacağı yoktu. Bu adam birtakım nazari meseleleri çözmek için önceki geceden rüyaya yatmıştı. Esmer tenli babasına hiç benzemeyen bu kumral bıyıklı ve iri gözlü delikanlı, ne olur ne olmaz diye şiltenin altındaki yatağanı alıp merdiveni indi. Kapı hâlâ ısrarla yumruklanıyordu. Bünyamin “Kim o!” diye bağırdı. Ama dışarıdaki adam yumruklamaktan vazgeçip kapıyı bu kez tekmelemeye başladı ki, bu da ancak bir tek kişinin özelliği olabilirdi. Kapıyı açtığında, karşısında büyük dayısını gördü.

İhsan Oktay ANAR

1. Metindeki anlatıcıyı ve anlatıcının bakış açısını tespit ediniz.

2. Metinde tasvir edilen bölümleri belirleyiniz. Tasvirlerin metnin anlatımını nasıl etkilediğini yazınız.

3. Yukarıda okuduğunuz metin hangi edebî anlayışın özelliklerini yansıtmaktadır? Metnin ait olduğu edebî anlayış içerisinde yazılan diğer eserlere örnek veriniz.

Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız.

GELİBOLU – (Buket Uzuner)

Gelibolu’nun ayazı yamandır. Hiç acımaz, çarpar insanı.

Gelibolu’nun ayazı serttir. Ege’den hiç beklenmeyecek kadar hırçındır. İnsafsızdır. Uğultulu seslerle ürkütücü bir hikâye anlatarak dolaşan rüzgâr insanı döver, hırpalar. Sessiz ve incecik yağan erken bahar yağmuru, rüzgârın anlattığı ürkütücü hikâyeyi anlamış kadar içini titretir insanın. Rüzgârın anlattığı hikâye, bunu daha önce hiç duymamış, hiç bilmemiş olanları bile etkiler, hüzünlü bir iz bırakır ziyaretçilerde. Gelibolu’nun rüzgârı yorar, yalnızlaştırır. Gelibolu’nun ayazı yaman ve ürperticidir. Yabancılar bunu anlamaz, Doğu Akdeniz’de ayazın bu kadar sert olabileceğine inanmazlar. Ancak Çanakkale’nin yerlileri bilir ayazının sertliğini. Gelibolu Yarımadası ayazın en yaman vaktinde; erken baharda çarpar insanı.

2000 yılının bir Mart sabahında, henüz hava karanlıkken Çanakkale Milli Parkı’nda son model bir cip ilerliyordu. Genç bir turist rehberi, yabancı bir turisti Arıburnu Anzak Koyu’na doğru götürmekteydi. Birazdan gün ağaracaktı. Saatler dışında her şey simsiyah geceyi doğruluyordu. Arıburnu Koyu’na varınca cip durdu.

(…)

Gökyüzünde uçuk pembe utangaç bulutlar belirip, mavi renkler griye dönünce cipin sağ ön kapısı açıldı. İçinden sarışın, ince uzun, genç bir kadın indi. Dışı muşamba, astarı yünlü ekose yağmurluğuna sıkıca sarınıp, kapşonunu başına taktı ve Koy’a doğru yürüdü. Rehber o dönene kadar cipin içinde bekleyecekti.

Kadın Koy’a varınca durdu, pantolonunun paçalarını dizlerine kadar sıvadı. Uğultulu ıslak rüzgâra ve ince yağan iç ürpertici yağmura aldırmadan botlarını ve çoraplarını çıkarttı. Çoraplarını botlarının içine sakladı. Çıplak ayaklarına batan çakıl taşlarını ve et kesen soğuğu umursamadan denizin içinde yürümeye başladı. Su dizlerine varıncaya dek yürüdü. Orada durdu. O zaman döndü; sırtını denize, yüzünü karaya verdi. Tam karşısında Arıburnu Yarı haşmetle yükseliyor, hemen önünde Anzak askerlerinin taşları yağmurla yıkanmış mezarları duruyordu. Güneşin çok serin ve solgun erken ışıkları kadının yüzüne dokunduğunda, o dudaklarını ısırmaya, gözlerini kırpıştırmaya başladı. Kendi kendine bir şeyler mırıldandığı düşünülebilirdi. Belki bir dua, belki bir şarkı. Sanki üşüdüğünü hissetmişti, ama üşüyen yalnızca dudaklarıydı. On dakika, belki biraz daha fazla.

(…)

Buket Uzuner

1. Kadın Koy’a varınca durdu, pantalonunun paçalarını dizlerine kadar sıvadı. Uğultulu ıslak rüzgâra ve ince yağan iç ürpertici yağmura aldırmadan botlarını ve çoraplarını çıkarttı. Çoraplarını botlarının içine sakladı. Çıplak ayaklarına batan çakıl taşlarını ve et kesen soğuğu umursamadan denizin içinde yürümeye başladı. Su dizlerine varıncaya dek yürüdü. Orada durdu. O zaman döndü; sırtını denize, yüzünü karaya verdi.

a) Metinden alınan yukarıdaki parçanın anlatımında beş duyuya yönelik hangi ayrıntılardan yararlanılmıştır?

Bu tip anlatımların metne katkısını belirtiniz.

b) Siz de “görme, tatma, dokunma, işitme, koklama” duyularına hitap eden bir paragraf oluşturunuz.

2. 2000 yılının bir Mart sabahında, henüz hava karanlıkken Çanakkale Milli Parkı’nda son model bir cip ilerliyordu.

a) Metinden alınan bu cümlede büyük harflerin kullanılma gerekçelerini açıklayınız.

b) Aşağıda verilen cümlelerde tarihlerin yazımının doğru olup olmadığını inceleyiniz. Yazımı yanlış olan cümlelerin doğru biçimlerini yazınız.

  • Günlerden Salıydı, sen yine yoktun.
  • Bu yıl okullar haziranda kapanacak.
  • Sana verdiğim süre 15 ocak’ta sona erecek.

3. Metinden alınan “Sessiz ve incecik yağan erken bahar yağmuru, rüzgârın anlattığı ürkütücü hikâyeyi anlamış kadar içini titretir insanın.” cümlesinde virgül yüklemden uzak düşmüş özneyi ayırmak için kullanılmıştır. Siz de virgülün bu kullanımına metinden örnek bir cümle bulunuz.

Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları bu metne göre cevaplayınız.

GÜN OLUR ASRA BEDEL

(…)

Şimdi asıl konuya gelelim: Bu olay nasıl meydana geldi:

Bir gün sırf merak güdüsü ile, sürekli ve düzenli radyo dalgalarının geldiği noktaya cevap sinyali göndermeye karar verdik. Bir mucize oldu! Sinyalimizi hemen aldılar. Hem yakalamış, hem de anlamışlardı! Alıcımız, her zamanki radyo sinyalini bu defa çift olarak aldı, sonra bir üçüncüsü daha geldi. Bu üçlü sinyal, selam sinyalleriydi. Evrenden gelen eş-zamanlı selam sinyalleri, galaksimiz dışından, akıl almaz bir uzaklıkta, kendilerine benzeyen akıllı varlıkların bulunduğunu ve bunlarla ilişki kurulduğunu müjdeleyen zafer marşlarıydı sanki. Bu bizim, uzay biyolojisi kavrayışımızda, uzay ve zaman, mekân ve uzaklık anlayışımızda bir devrim idi. Demek ki biz, uzayın akla sığmaz sonsuz boşluklarında yalnız değildik! Evrende, dünyadaki insanlardan başka akıllı ve ruh taşıyan yaratıklar da vardı!

Keşfimizin gerçekliğini doğrulamak için başka bir mesaj daha gönderdik onlara. Bununla, tâ yaradılıştan bugüne hayat beşiğimiz olan yerkürenin yapısı ile ilgili formülü bildirdik. Ve cevap olarak, onların gezegeninin kütle yapısını gösteren formülü aldık. Bunu çözünce, gezegenlerinin bizim gezegene benzediğini anladık. Fakat onların gezegeni oldukça daha büyüktü ve dolayısıyla da daha kuvvetliydi.

Dünya dışındaki akıllı yaratıklarla ilk ilişkimiz ve bilgi alışverişimiz işte böyle oldu.

Dünya dışında, başka bir gezegende yaşayan bu akıllı yaratıklar, ilişkileri arttırmak, geliştirmek için çok istekliydiler. Onların çabaları sayesinde, karşılıklı olarak bilgilerimizi arttırdık. Böylece onların ışık hızıyla hareket eden bir uzay araçları olduğunu da öğrendik. Bütün bu bilgi alışverişini başlangıçta matematik ve kimya formülleri ile yapıyorduk. Sonra bize konuşma dilleri olduğunu da bildirdiler. Dünyalılar kendi ge genlerinin yerçekiminden kurtulup uzaya açıldıkları ve uzayda uzun süre kalmaya başladıkları zamandan beri, astronomik-dinleyici dedikleri ve çok uzaklardaki sesleri zapt eden çok güçlü bir aygıtla bizim konuşmalarımızı dinlemişler. Uzay ve dünya arasında kurulan konuşma bağlantılarını zapt etmiş, karşılaştırma ve analiz yoluyla, kelimelerin ve cümlelerin anlamını öğrenmişler. Bizimle İngilizce ve Rusça konuşarak anlaşmaya çalıştıkları zaman söylediklerine daha çok inandık.

Bu bizim için akıl almaz bir olay, bir gerçek idi.

Şimdi işin özüne dönelim: Biz, dünya dışı bir uygarlığa sahip o gezegene gitmeye karar verdik. Gezegenlerinin adı Orman-Göğsü idi. Yaptığımız konuşmalara göre, gezegenlerinin adı aşağı yukarı bu anlama geliyordu. Fikir onlardan geldi, Orman-Göğüslüler bizi kendileri davet ettiler. Biz de düşünüp taşındıktan sonra daveti kabul ettik. Işık hızıyla giden uzay araçlarının bizim uzay istasyonumuza 26-27 saatte varabileceğini bildirdiler. Dönmek istediğimiz zaman aynı süre içinde istasyona getireceklerine dair güvence de verdiler. Kenetlenme konusunda kaygılandığımızı anlayınca bunun bir mesele olmadığını, çünkü uzay araçlarının herhangi bir cisimle, yapısı ve şekli nasıl olursa olsun, kolayca birleşip kenetlenebileceğini bildirdiler. Herhalde araçlarının elektromanyetik kenetlenme özelliği vardı. Bunun üzerine biz, onların gemisinin, bizim uzaya çıkış kapısına yanaşmasının uygun olacağını, bu şekilde onların aracına daha kolay geçebileceğimizi düşündük. Her şey uz giderse, dönebilirsek, istasyona geçişimiz de aynı yoldan olacaktı.

İşte şimdi biz, Parite istasyonuna böyle bir mesaj bırakıyoruz. Bu bir çeşit açıklama, bir açık mektup, bir dilekçedir. Ama konumuzda asıl mesele bu değil. Biz, ne yaptığımızın, ne kadar ağır bir sorumluluk yüklendiğimizin bilincindeyiz. Biz, insanlığa tasavvur edilemeyecek kadar büyük bir hizmet etme şansı bulduğumuza, talihin bize böyle eşsiz bir fırsat verdiğine de inanıyor, bunun önemini anlamış bulunuyoruz.

(…)

Cengiz Aytmatov

1. Sizce Orman-Göğsü gezegeni nasıl bir yerdir? O gezegendeki yaşamı nasıl hayal edersiniz?

2. Dünya dışı varlıklarla iletişim kurmanın dünya barışına katkı sağlayacağı düşüncesine katılır mısınız? Niçin?

3. Kozmonotların Orman-Göğsü gezegeninden dünyamıza döndüğünü ve insanlığa o gezegenle ilgili tecrübelerini aktardıkları bir konuşma yapacaklarını farz ediniz. Kozmonotların yapacağı konuşma için kısa bir metin hazırlayınız.

4. a) Gün Olur Asra Bedel isimli romanda, Parite Uzay İstasyonunda bulunan iki bilim insanından biri Amerika, diğeri Sovyet uzay ajanslarına bağlı çalışanlardır. Farklı uluslardan bireylerin belirli bir hedefe ulaşabilmek adına bir arada çalışmaları konusunda neler düşünürsünüz?

b) Farklı uluslardan insanlarla bir projenin içinde olduğunuzu farz ediniz. Bu çalışmanın ne üzerine olmasını isterdiniz?

c) Türkiye’de uzay araştırmaları ile ilgili hazırlık çalışmaları yapılmaktadır. Ülkemizde uzayla ilgili hangi çalışmaların yürütülmesini istersiniz?

5. Dördüncü soruya verdiğiniz yanıtı da dikkate alarak okuduğunuz metindeki iletişim sorunlarına çözüm önerileri sununuz. Önerilerinizi aşağıya listeleyiniz.

Aşağıdaki cümlelerde altı çizili sözlerin ait oldukları anlamları karşılarına yazınız. 

Gerçek Anlam – Mecaz Anlam, Yan Anlam, Terim Anlam

Cümleler:

  • Doğanın en başarılı mimarları olarak kabul edebileceğimiz oecophyllalar, dokumacı karıncalardır.
  • Oecophyllalar, mantarların üzerinden atlayarak eğlendikleri gibi, mükemmel yuvalar inşa etmeyi de biliyorlar.
  • Köşkün kapısından içeri girince ötesi berisi aşınmış hasır döşeli ve alçak tavanlı alt kat sofası; basık merdivenlerin ayağından kolayca çıkılıveren üst katı insana yalnızlık hissi verirdi.
  • Günümüzde pek çok insan; kendi mükemmelliğini ve benzersizliğini, yaptığı işin önemini ve zorluğunu abartmaya dört elle sarılmış bir reklam şirketi gibi davranıyor.
  • En basit işlemlerin bile ceplerde taşınan hesap makinesiyle yapıldığı bu zamanda, bir adamın çarpma işlemini elle yapabilmesi büyük bir şaşkınlık yaratır.
  • Sempati; zaman, mekân, kültür ve bireysel farklılıklara bağlı kalmaksızın tüm insanların aynı olduğu varsayımına dayanırken tarihsel empati hem incelediği toplumlar hem de geçmiş ile günümüz arasında bir fark olduğu ön kabulünden yola çıkar.
  • Yorgun argın döndüğü evdeki yumuşacık, insanın içine işleyen sabun kokusu derin hayallere dalmasını sağlıyordu.

Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız.

Satranç

Gece yarısı New York’tan Buenos Aires’e hareket edecek olan büyük, buharlı yolcu gemisine son saatlerin alışılagelmiş yoğun faaliyet ve hareketliliği hâkimdi. Karadan gelmiş konuklar, arkadaşlarını uğurlamak için itişip kakışıyor, eğik kasketli telgrafçı çocuklar toplantı salonlarına bağırarak bazı isimleri sesleniyor, valizler ve çiçekler oradan oraya taşınıyor, küçük çocuklar merakla merdivenleri inip çıkıyor, bu sırada da orkestra durmak bilmeden güvertedekilere çalmaya devam ediyordu. Yanımızda, flaşların iki veya üç kez şiddetle patladığı sırada gezinti güvertesinde bir tanıdıkla, bu hengamenin biraz uzağında sohbet ediyordum muhabirler anlaşılan denize açılmadan hemen önce meşhur biriyle hızlıca röportaj yapıyor, onun fotoğraflarını çekiyorlardı. Arkadaşım oraya doğru baktı ve gülümsedi: “Geminizde nadir rastlanan bir kuş var, Czentovic bu.” Herhalde ne dediğini hiç anlamamış gibi bakmışım ki, açıklayarak ekledi: “Mirko Czentovic, dünya satranç şampiyonu. Doğudan batıya bütün Amerika’yı, turnuvalara katılarak köşe bucak dolaştı ve şimdi yeni zaferler için Arjantin’e gidiyor.” O an gerçekten de bu genç dünya şampiyonunun ve hatta roket gibi fırlamış kariyerine ilişkin bazı ayrıntıları hatırlamıştım- benden daha dikkatli bir gazete okuru olan arkadaşım bu ayrıntıları bir dizi anektodla tamaml masını bildi. Czentovic bir yıl kadar önce Alyehin, Capablanca, Tartakovver, Lasker, Bogolyubov gibi satranç sanatının kendini kanıtlamış ustalarının yanına adını bir hamlede yazdırmıştı.

(…)

Küçücük kayığını bir gece tahıl gemisinin ezip geçtiği Slav kökenli beş parasız bir Tuna sandalcısının oğlu olan, o zamanlar on iki yaşındaki çocuğu, babasının ölümünden sonra ücra yörenin sahibi acıyıp yanına almıştı ve iyi yürekli papaz ağzından cımbızla laf alınan, ağır kanlı ve geniş alınlı çocuğun köy okulunda öğrenemediklerini evde verdiği özel derslerle telafi etmek için oldukça uğraşmıştı. Ama çabalar sonuçsuz kaldı. Mirko kendisine yüz kere açıklanmış harflere her defasında boş boş bakıyordu; ağır çalışan beyni en basit ders konularını kavrayacak güçten bile yoksundu. Hesap yapması gerektiğinde, on dört yaşındayken bile parmaklarından yardım alması gerekiyordu ve artık yeniyetme sayılabilecek bu genç adam için bir kitap veya gazeteyi okumaksa daha da özel bir çaba göstermesi anlamına geliyordu. Bu yüzden Mirko’ya asla isteksiz veya dik başlı denemezdi. Kendisine ne söylenirse itaat edip yapıyor, su taşıyor, odun kesiyor, tarlada diğerleriyle birlikte çalışıyor, mutfağı topluyor ve insanı kızdıran bir yavaşlıkla da olsa yapılması istenen her işi güvenilir bir şekilde yapıp bitiriyordu. Bu dediğim dedik oğlanın iyi yürekli rahibi en çok kızdıran tarafı o mutlak kayıtsızlığıydı.

(…)

Bir kış akşamı iki oyuncu günlük oyunlarına gömüldükleri sırada, köy yolu tarafından bir kızağın çıngırak sesleri giderek yakınlaşmaya başladı. Kasketi karla kaplanmış olan bir köylü kuvvetli adımlarla ve telaşla içeri dalıp annesinin ölüm döşeğinde olduğunu papazın geç olmadan kadına kutsal yağ sürerek kutsamak için acele etmesi gerektiğini söyledi. Rahip hiç duraksamadan adamı takip etti.

(…)

“Eee, oyunu bitirmek ister misin?” diye takıldı, uykulu oğlanın tahta üzerinde tek bir taşı bile doğru şekilde yerinden oynatamayacağından tamamen emin olan başçavuş. Çocuk, kafasını kaldırıp ürkek ürkek baktı, başını salladı ve rahibin yerine geçti. Jandarma başçavuşu on dört hamle sonra yenilmi ve bir de ayrıca, yenilgisinin suçlusunun dikkatsizlik sonucu yanlışlıkla yaptığı bir hamle olmadığını da itiraf etmek zorunda kalmıştı. İkinci partinin sonucu da bundan farklı olmadı. (…)

Stefan Zvveig

1. Metin, Stefan Zweig’in II. Dünya Savaşı’nın yansımalarını, toplumsal değişimleri ve satranç oyununu merkeze yerleştirdiği bir romanından alınmıştır. Siz olsaydınız günümüzdeki Covid-19 salgınını hangi oyun, spor ya da sanat dalını merkeze alarak ve nasıl anlatırdınız?

2. Yazar, çocukken ileride satranç ustası olabilecek kapasitesi bulunmayan ve bu duruma nasıl geldiği konusunda insanlarda şüphe uyandıran, dünyaca tanınmış bir satranç şampiyonunu anlatarak metne başlamıştır. Yazarın, böyle bir anlatımı tercih etmesinin sebebi ne olabilir?

3. Metnin yazarı, romanını yazmaya başlamadan önce içerikle ilgili nasıl bir hazırlık yapmış olabilir?

4. Roman, insanlığın geçirdiği felsefi, sosyolojik, toplumsal değişimlerin gözlemlenebileceği bir türdür. Çünkü roman; tolumsal olayların, yaşanan değişim ve dönüşümlerin, teknolojik ve sosyolojik gelişmelerin, devrimlerin, ilerlemele rin, arayışların yansı masıyla oluşur. Okuduğunuz metnin yazarı da çağının toplumsal olaylarına ve değişimlerine tanıklık etmiştir. Satranç adlı eser de bu tanıklığın etkileriyle oluşmuştur.

Buna göre,

a) Bir yazarın başarılı romanlar yazmasında, çağının toplumları etkileyen olaylarına tanıklık etmesi yeterli midir? Niçin?

b) Heykel, resim, opera gibi sanatlarda da toplumsal değişimlerin, teknolojik gelişmelerin yansımalarını görmek mümkün müdür? Niçin?

Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız.

Bir Tereddüdün Romanı

(…)

Muallâ kitabı kapadı. Hayır! Okuyamıyacak. Bir roman kahramanı, her şeyden evvel, kendisiyle beraber yaşanacak sevimli bir arkadaş olmalıdır. Muallâ’nın böyle ne kadar dostları var. Onun için, ekseriya, romandan ziyade meşhur adamların hayatlarını anlatan hakiki eserler okumuştu. Bu kitabın da ismi öyle bir şey vaadediyor: “Bir Adamın Hayatı.” Ne hayat! Muharrir mi? Kim bu adam? Muharrir olacak. Türk. Niçin böyle bir otelin yatağında kıvranıp duruyor? Aman o çay. Muallâ bundan evvel Vagner’in hayatına dair bir kitap okumuştu. Şimdi, içinde, ondan kalan tadı arıyor.

(…)

Gözlerimi önüme indirince tahmin ettiğim şey olmuştu: Hıçkırıyordu. “Mendilini aradı ve bulamadı. Ona kendi mendilimi verdim ve gözlerini sildi. Masamıza yaklaşan garson kız, bana, “zavallıyı niçin ağlatıyorsun?” diyen ve tekdirler fışkıran bir gözle bakıyordu. O uzaklaştıktan sonra ben kıza doğru eğildim ve rica ile emri birleştiren -bence telkin için en müsait formül budur- bir sesle: “Haydi dedim, açılırsınız. “Ve tereddütlerini dağıtmak için telkinimi tamamlayan sabit bakışlarla, birkaç kere tekrar ettim: Haydi, açılırsınız, anlatınız, haydi, anlatınız.

(…)

Kendisine bir dalgınlık ve unutkanlık gelmiş. (Belli, çünkü mendil almağı bile unutmuştu.) Velhasıl, bana soruyor bu zavallı Hanım kız, ne yapmalı ki onu düşünmekten kurtulsun, artık onu hiç hatırına getirmesin, onu sevmesin? “Evvelâ kendisine anlatmağa çalıştım ki bu türlü hastalıkların muayyen bir tedavisi yoktur; eğer sulfato gibi hummayı çabuk geçiren bir ilâcı olsaydı, kendisi bana kadar gelmezdi, çünkü bu maruf ilâcı ona başkaları tavsiye ederlerdi. Bundan anlamalıdır ki, oldukça ağır bir vaziyet vardır ve izalesi epey uzun bir zamana bağlıdır. Büyük bir gayret lâzım olduğunu anlattım.

(…)

Hayatımda ben bunu çok hissettim. Hemen bütün kitaplarım bu cümleyi izah etmek içindir. “Tereddüt!” diye bağırıyorsun. Dinle ve sükûnetle düşün. Kim tereddüt ediyor? Şüphe yok ki, içinde en kuvvetli unsur olarak tereddüt bulunan bir hikâye var. Büyük bir epope. Fakat tereddüt eden kim? Muallâ Hanım mı? Bu, hadiseyi basite irca etmek olur. Hakikatte sen de tereddüt ediyorsun; Roma ile İstanbul arasında, hile ile samimiyet arasında, ölümle hayat arasında tereddüt ediyorsun. Sonra ben ve benim olduğum zümre de tereddüt içindeyiz.

(…)

Peyami Safa

1. Bir roman kahramanı, her şeyden evvel, kendisiyle beraber yaşanacak sevimli bir arkadaş olmalıdır.

a) Romanlarda yer alan kahramanlarla okuyucunun arasında, metinden alınan bu cümlede belirtildiği gibi bir ilişkinin olması okuyucunun romana bakış açısını nasıl etkiler?

b) Yazarın metinde böyle bir bakış açısına sahip karakteri kullanmasının sebebi ne olabilir?

2. Metindeki Muallâ karakteri, romandan çok tanınmış insanların hayatlarını anlatan, kurmaca olmayan eserler okumuştur. Tanınmış insanların hayatlarıyla ilgili kitapları okumanın bireyin bakış açısına etkileri ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

3. Belli, çünkü mendil almağı bile unutmuştu, bence telkin için en müsait formül budur. cümlelerinden de anlaşıldığı gibi yazar kendi bakış açısını ve fikrini dışarıdan biri gibi romana yansıtmıştır. Size göre bunun romana katkısı nedir?

4. C. Flory’nin “En büyük zaman hırsızı kararsızlıktır.” sözü ile ilgili düşüncelerinizi, metindeki anlatıcının “tereddüt” konusunda söylediklerini de göz önünde bulundurarak açıklayınız.

Aşağıdaki cümleleri istenilen bilgiyle tamamlayınız:

1. Yılanların Öcü romanının yazarı ………………

2. Tutunamayanlar romanının yazarı ………………

3. Modern kuralların dışladığı değerlerin ön plana çıktığı, “modernizm sonrası” anlamına gelen edebî ve felsefi anlayış ………………

4. Yazma sürecinin de romanın konularından biri olarak kurgulanması ………………

5. Başkişisi C. olan modernist roman ………………

6. Farklı söylem alanına ait bir metin parçasının, kendi özgün biçimiyle ana metne yerleştirilmesi ………………

7. Talip Apaydın tarafında yazılan, Anadolu’da tarımda makineleşmeye geçişi ve bir gencin traktör tutkusunu ele alan roman ………………

8. Kemal Tahir’in Kurtuluş Savaşı’nı konu alan bir romanı ………………

9. Sevgili Arsız Ölüm adlı romanda köye sürekli yenilikler getiren kişi ………………

10. Türk edebiyatında II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan toplumcu gerçekçi kuşağın önemli yazarlarından biri ………………

11. Mithat Cemal Kuntay’ın 1938 yılında yayımlanan, II. Abdülhamit, II. Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinin İstanbul’unu anlattığı romanı ………………

12. Yüzyıllık Yalnızlık romanında olduğu gibi doğaüstü olayların ve varlıkların olduğu bir dünyanın sıradanmış gibi okura sunulması şeklinde kullanılan bir roman tekniği ………………

Aşağıdaki cümleleri istenilen bilgiyle tamamlayınız:

1. Yüzyıllık Yalnızlık romanının yazarı ………………

2. Postmodern romanlarda kronolojik olarak genellikle ileriye doğru giden zamanın yer yer geçmişe dönülerek kesilmesi ………………

3. Oğuz Atay’ın 1970 yılında TRT Roman Ödülü’nü kazanan eseri ………………

4. İhsan Oktay Anar’ın grafik roman türünde de basılan eseri ………………

5. Edebiyat eleştirisi, oyun, roman, öykü gibi birçok türde eser vermiş 1980 sonrası sanatçılardan biri ………………

6. Safra Sarı, Mor, Uykusuzlar gibi romanların yazarı ………………

7. Kırım edebiyatının en ünlü roman yazarlarından biri ………………

8. Bilge Karasu’nun 1991’de Pegasus Edebiyat Ödülü’nü alan postmodern romanı ………………

9. 19. yüzyılda geleneksel anlamdaki edebî, sanatsal, sosyal organizasyon ve gündelik yaşamın geçerliliğini yitirdiği fikriyle ortaya çıkan akım ………………

10. Cengiz Aytmatov’un 2. Dünya Savaşı’nda ailesini kaybeden bir kadın üzerinden savaşın yıkıcılığını anlattığı romanı ………………

11. Bülbülü Öldürmek adlı romanın yazarı ………………

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu