Edebiyat Terimleri Sözlüğü T Harfi

(T) Harfiyle Başlayan Edebiyat Terimleri

TAHLİL (İÇ ÇÖZÜMLEME):
Kişilerin ve durumların gözle görülemeyen taraflarının anlatılmasıdır. Tahliller, psikolojik ve sosyolojik olabilir. Kişilerin iç dünyası, yazar tarafından açıklanır.

“Ve kaderine karışan bir utançla, yüzünü yastığa kapayarak ağlıyordu, Nilüfer’in birdenbire ciğerini deşen hissin ne olduğunu şimdi anlıyordu. Ondan şüphe etmesinden utanıyordu. Hemen kalktı, musluğa koştu; ellerini ve başını iyice yıkadı, Nilüfer’i ve ondan sonra da – mutlaka – Selma’yı görmek istiyordu.” (Peyami Safa, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu)

TA’KİD:
İfadeye açıklık getirememe, anlatamama halidir. İkiye ayrılır.
1. Lafzi ta’kid: Bir cümlede kelimelerin yerli yerine kullanılmamasından doğar.

Örnek:

Ben fakîrî etme terk memnûn-i ebnâ-yı zaman
Hasıl etmezsen değil gam matlabım yâ Rab bana
Râgıp Paşa

2. Manevi ta’kid: Bir cümlede kelimeler yerli yerince kullanılmakla beraber bir anlam çıkmamasına denir.

Örnek:

Âlemin cânı değilsin cân-ı âlemsin sen
Nef’î

TA’RİFAT:
Mevki sahipleri ve bazı görevlileri tasvir eden şiirler. Divan edebiyatı nazım türüdür. Birkaç beyitlik bendler halinde yazılırlar. Sâfi Kasım Paşa’nın, Kalkandelenli Fikri’nin, Gelibolulu Mustafa Ali’nin, Yenişehirli Avni’nin ta’rifatı vardır. Örnek:

Nedür bildüm mi defter-dâr efendi
Eğerçi bir iki üç var efendi
Kiminün işini altun iderler
Kimin ma’zül kimin mağbûn iderler
Olardur sâ’i-i genc ü hazînle
Olardur sâhib-i mâl u define
Kalkandelenli Fikri

TA’ŞİR:
Bir gazelin her beytinin veya bir beytinin üzerine sekiz mısra eklenerek yapılan mu’aşşerdir. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Edebiyatımızda örneği fazla görülmez. Yahya Bey’in Muhibbî’nin (Kanunu Sultan Süleyman) gazeline yaptığı ta’şiri örnek olarak verilebilir.

Haste olmak gûşmâl-i Hazret-i İzzet gibi
Her kişinün yalımın alçak ider gurbet gibi
Değme bir kimse göre gelmez refahiyyet gibi
Nâleler gûyâ derây-ı rıhlet-i râhat gibi
Dâr-ı dünya cây-ı fürkat menzil-imihnet gibi
Devleti bir âlet-i hengâme-i zahmet gibi
Sağlıgun bünyâdı yok âyinede sûret gibi
Matla’ı şâh-ı cihânun maşrık-ı hikmet gibi
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Yahya Bey

TAŞTİR:
Bir gazelde her beytin iki mısrasının arasına iki veya üç mısra ekleyerek manzume meydana getirmek. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Kelime, Arapça “bir şeyin yarısı, iki cüzünden bir cüzü” anlamındaki şatr kökünden gelir. Taştirde, aynı vezin ve kafiyede, araya iki mısra girerse terb-i mutarraf, üç mısra girerse tahmis-i mutarraf olur. Edebiyatımızda XVIII. yüzyıldan sonra örnekleri görülen taştir çok az kullanılan bir şekildir. En çok Halveti şeyhlerinden Aydi Baba yazmıştır. 

TAZMİN:
Bir şairin, bir mısra veya bir beytin bir başka şairce kullanılması. Divan edebiyatı nazım türüdür. Tazmin edilen mısra veya beytin sahibinin zikri şarttır. Tazmin eden şair, şiiri herhangi bir nazım şekline tamamlar ve aldığı sahibini belirtir.

Örnek: Recaizade Ekrem’in şiirini tazmin:

Sanırım ismini kuşlar heceler
Seni söyler bana dağlar dereler
Su çağıldar kuzular kırda meler
Seni söyler bana dağlar dereler

Hep seni aşkın eserken serde
Hüsn ü ânın görünür her yerde
Gezdiğim duygulu vâdilerde
Seni söyler bana dağlar dereler
Yahya Kemal Beyatlı

TECÂHÜL-İ ARİF:
Anlamla ilgili sanatlardandır. Bilinen bir gerçeği, bilmez görünerek söylemek yöntemiyle yapılır. Bilinen şey, bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir espriye dayandırılır. Bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatından da yararlanılır. Örnek:

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
Fuzulî

(Bilmiyorum, dönen kubbe mi su rengindedir, yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır.) Fuzuli, kubbenin, yani gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyor gibi görünüyor. Aslında gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok ağladığını belirtmek için bu yola başvurmuştur.

TEFRİK:
Anlamla ilgili sanatlardandır. Aynı çeşide giren iki şey arasına, birbirine aykırı taraflar (tebâyün) sokularak bir farklılık meydana getirilmesidir.

Örnek:

Budur farkı gönül mahşer rûz-ı hicrândan
Kim ol cânım verir cisme bu cismi ayırır cândan

Ortak çeşit gün, aykırı taraflar ise cisme can verme, cisimden canı ayırmadır.

TEHZİL:
Alay ve şaka yollu yazılmış nazire. Hezl diye de bilinir. Çokluk tanınmış şairlerin şiirlerine vezin ve kafiye taklit edilerek yazılır. Tehzil, ciddi şiirleri bayağılıktan uzak ciddi bir duruma soktuğu için edebiyatın güzel ve eğlenceli örnekleri arasında kabul edilir. XVII. yüzyıldan sonra yaygınlık kazanan bu tür şiirin örneklerini daha çok Sürûri, Havâyi, Sünbülzade Vehbi, Hüseyin Kâmi (Dehri mahlasıyla), Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe vermişlerdir.

TEKRAR:
Bir ifadede aynı sözcük ya da söyleyişi, estetik kaygı gütmeden birkaç kez tekrar etmek. Aşırı tekrar söz konusu ise buna kesret-i tekrar denir.

TELMİH:
Divan edebiyatı sanatlarından. Söz sırasında bilinen bir olaya, bir kişiye, kıssaya ya da atasözüne işaret etmektir. Ama bu kişi ya da şey uzun uzadıya değil bir iki sözcükle anlatılır. Örnek:

Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin
Ey Hüdhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin
Nabî

(Şair beytinde Süleyman-Belkıs kıssasını hatırlatıyor.)

TENÂFÜR:
Bir ifadede birbirleriyle uyuşmayan harf, hece, sözcük ya da tamlamaların kulağa hoş gelmeyen etki yapmasıdır. İkiye ayrılır:
Harflerle tenâfür: Çıkış noktaları aynı ya da birbirine yakın harflerin aynı sözcükte toplanması. Örneğin: Yaptırttık
Sözcüklerle tenâfür: Söylenişleri zor olan, dinlenmesinden zevk alınmayan ağır vurgulu sözcüklerin art arda sıralanması:

Örnek:

Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi

TENASÜB:
Divan edebiyatında anlamları arasında bağlantı bulunan sözcüklerin aynı ifadede kullanılmasıyla yapılan edebi sanat. Örnek:

Asîb rûzigârı gülistân-ı dehre
Sen serv-i gül-izârı hevâdar olan bilür
Bakî

Tenasüb, ilham ve tezat sanatlarıyla da birlikte kullanılır. Bu yönüyle de ikiye ayrılır: İlham-ı tenasüb: İlham ve tenasüb sanatlarının birlikte kullanılmasıyla yapılır. İki anlamı olan bir sözcüğün, dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla diğer bazı sözcüklerin arasında anlam bakımından bağlantı kurularak yapılır.

Örnek:

Ne güzel vâkıadır bu ki asup can gözünü
Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rü’yâ gördüm
Zatî

(Can gözünü açıp gaflet uykusunda geçen ömrümün bir rüya olduğunu görüp anlamam ne güzel bir olaydır. Rüya, düş kelimelerinin kastedilmeyen ikinci anlamının hâb ve rüya sözcükleriyle ilişkisi vardır.)

İlham-ı tezad: İlham ve tezat sanatları birlikte kullanılır. İki anlamı olan bir sözcüğün dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla anlamlı bir sözcük arasında ilişki kurmak şeklinde yapılır. Belirtilmeyen anlam cinas yoluyla sağlanır. Örnek:

Serverlik ister isen üftâdelik şiâr et
Kim düşmeden ayağa çıkmadı başa bâde
Fuzulî

(Burada ayak önce kadeh sonra gerçek ayak anlamlarıyla kastediliyor. Fuzulî beyitte sözcüğün vurgulamadığı ayak anlamı ile baş sözcüğü arasında tezat yapıyor.)

TERDİD:
Bir anlatımda sözü dinleyici ya da okuyucunun ilgisini yoğunlaştırdıktan sonra konuyu hiç beklenmedik bir sonuca götürme yoluyla yapılan edebi sanat. Sözün ciddi bir sonuca varması haline terdid-i sâdık, varmamasına terdid-i mutâyip denir.

Örnek:

Dizilirler ayakta
Ana baba ve kardeş
Hayal ırak… Irakta
Eder fiillerle güreş

Başından kayar yastık
Nura döner karanlık
Sırlar çözülür artık
Kırka çıkınca ateş
                           Necip Fazıl Kısakürek 

TERZA RİMA:
Üçer mısralık bentlerle kurulur. Bend sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. Kafiye şeması şöyledir: Aba bcb cdc ded e.
İlk olarak İtalyan edebiyatında görüldü. Dante İlahi Komedya’sını bu nazım şekliyle yazdı. Edebiyatımızda terza rima’yı Tevfik Fikret, Şehrâyîn adlı tek şiirinde denemiştir. 1908’den sonra pek kullanılmamıştır. Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir.

TESBİ:
Bir gazelin beyitleri önünü beş mısra eklenerek yapılan müsebba’dır. Müsebba musammatlardan bir nazım şeklidir. Kafiye şeması şöyledir: Aaaaa (aa) bbbbb (ba) ccccc (ca). Tesbi, Türk edebiyatında çok az görülür. İzzet Molla’nın Fuzuli’nin bir beytini, Leyla Hanım’ın da İzzet Molla’nın bir beytini tazmin yoluyla oluşturduğu tesbi’ler de vardır.

TETABU-I İZÂFÂT:
İkiden fazla ismin meydana getirdiği zincirleme tamlama. Edebiyatımızda Türkçe, Farsça, Arapça kaidelere göre kurulmuş üç çeşit tetâbu’ı izâfâta rastlanır. Türkçe kurala göre iki, Farsça kurala göre üç kelimeden meydana gelen tamlamalar anlatımı bozmaz. Türkçe tetâbu’-ı izâfât’a

örnek:

“Ahmet’in söylediklerinin doğruluk derecesinin araştırılması…”

Farsça tetâbu’-ı izâfât’a

örnek:

Ey vucûd-ı kâmilün âyin eclâr-ı feyz-I Hak
Âsitânım kıble-ı hâcât-ı erbâb-ı yakîn
Fuzulî

TEVÂRÜD:
İki şairin birbirinden habersiz aynı mısrayı veya beyti tesadüfen yazması.

TEVKİYE:
Anlamla ilgili sanatlardandır. İki veya ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmek. Birçok edebiyatçı bu sanatı iham sanatıyla aynı kabul etmiştir. Fakat ihamda, ikiden fazla anlamı olan kelimenin bir mısra veya beyitte bütün anlamları kasdedilirken, tevriyede uzak anlamına işaret edilir. Örnek:

Kûyunda nâle kim dil-i müştâkdan kopar
Bir namedir Hicaz’da uşşakdan kopar
Nâili-Kadim

TRİYOLE:
On mısralı bir nazım şeklidir. Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır. Dört mısralı kısımlarda, eklenen mısraların ilk üç mısra ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir. Kafiye şeması şöyledir: Ab aaaa bbbb.

Örnek:

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var,
Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-seher?

Sabâh-ı feyz-i bahâride mübtesem ezhâr
Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr:

Niçin? Ben anlamadım kimden etsem istifsâr?
Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlat var!

Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter
Hazan içinde solan bir çiçek gibi dil-ber

Sürûr fec ile şâdân iken bütün yerler,
Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-i seher?
Tahsin Nuhid 

TANIK GÖSTERME: Sözlü ya da yazılı anlatımda öne sürülen bir savı açımlayıp geliştirmek için üzerinde durulan konuda tanınmış, uzman bir kişinin adını anma ve düşünceyi güçlendirmek için anılan kişinin bir düşüncesini aktarma.

TANIMLAMA: Sözlü ya da yazılı anlatıda düşünceyi geliştirme yollarından biri. Nitelik ve özellikleriyle bir kavramı belirleme, işlevini gösterme ya da onu benzerlerinden ayırıcı yönlerini dökümlendirme olarak da açıklanabilir.

TANZİMAT EDEBİYATI: 1860’da Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkmasıyla başlayan, Divan edebiyatı geleneklerini bir yana bırakarak Batı kültürüne yönelmeyi, Batı düşününü ve yazınsal türleri benimsemeyi amaçlayan edebiyat yönelimi.

TARİH: Divan edebiyatında şairlerin doğum, ölüm, büyük bir yapı ya da önemli olayları belirtmek amacıyla sürdürdükleri gelenek.

TARİHSEL ROMAN: Romanların kişiler ve konularına göre yapılan ayrımlama açısında adlandırılan bir roman türü.

TARİZ: Bir kimsenin kimi niteliklerden yoksun olduğunu belirtmek için bir sözü dolaylı bir biçimde ya da tersini kastederek dokundurma sanatı.

TARTIŞMACI ANLATIM BİÇİMİ: Sözlü ve yazılı anlatımda kullanılan anlatım biçimlerinden biridir. Anlatıcının öne sürülen veya var olan ama kendisinin belirli nedenlerle benimsemediği düşünce, duygu, kanı ve davranışları değiştirmeyi amaçlayan bir söylem biçimi olduğu da söylenebilir.

TASAVVUF: İslam dininde varlık birliğini temel alan, Panteizmi ana düşünce olarak benimseyen, kalbi dünya işlerinden arındırarak Allah sevgisine adayan düşünüş biçimi.

TAŞLAMAHalk edebiyatında bir kişiyi, bir yeri, bir şeyi ya da bir olayı acı, alaycı bir dille veren şiir biçimi.

TAŞTİR: Divan şiirinde başkasına ait bir gazelin her beytinin dizeleri arasına iki ya da daha çok dize eklenmesiyle oluşturulan nazım biçimi.

TECAHÜL-İ ARİF: Söyleyişte bir anlam inceliği yaratmak için bildiği bir şeyi bilmez görünme, bilmezlikten gelme sanatı.

TECELLİ: Bildirme, görünme. Tasavvuf düşüncesine ve bu düşünüşü benimsemiş kimselere göre gördüğümüz her şey Tanrı’nın bir tecellisidir.

TEKERLEME: Kimi sözcüklerin, seslerin yinelemesi, ölçü, uyak gibi öğelere bağlı kalınması yoluyla oluşturulan anlamlı ya da anlamsız, belirli bir konusu olmayan söz dizelerine verilen ad.

TEKKE: Dayanmak, dayanılacak yer anlamı taşıyan bu sözcük, aslında bir tarikata bağlı olan dervişlerin ya da kimselerin toplandıkları, tarikatın gereklerini yerine getirdikleri yapıyı adlandırır.

TEKKE EDEBİYATI: Konu, dil yönünden İslam uygarlığının etkilerini taşıyan, tekkelerde gelişen, tasavvuf duygu ve düşüncelerini aşılamak, yaymak amacıyla ortaya konmuş ürünlerin tümü.

TEMA: Bir yapıt ya da yaratının anlamca sürdürdüğü temel yönelimlere verilen ad.

TENASÜP: Birbiriyle sözcük ya da kavramları dize ya da beyitlerde bir arada kullanma sanatı.

TERİM: Bir bilim ve sanat dalıyla ilgili kavramları karşılayan sözcüklere verilen ad. Terimler tek anlamlı sözcüklerdir; yan anlamları yoktur.

TERKİBİ-İ BEND / TERCİ-İ BEND: Gazel uzunluğunda, onun gibi uyaklı tek ölçülü bentlerden oluşan Divan şiir biçimlerine verilen ad.

TERZA-RİMA: İtalyan nazım biçimlerinden biri. Üçer dizelik bentlerden oluşur. Bentlerin sayısı ozanın dilediği ölçüde olabilir.

TEVRİYE: Anlatım inceliği sağlamak amacıyla birden çok anlamı bulunan bir sözcüğün yakın anlamını değil de uzak anlamını kullanma sanatı.

TEZKİRE: Divan edebiyatında şairlerin yaşamöyküsünü konu alan yapıtların genel adı.

Tezkire kelime anlamıyla “zikredilen, zikri geçen” demektir.Kişilerin biyografisini çeşitli yönleriyle subjektif veya objektif ele alan eserlerdir.Bu eserler mensur yazılmakla birlikte içinde manzum kısımların yer aldığı tezkireler de vardır.

Türk Edebiyatı‘nda tezkire yazma geleneğinin temeli Ali Şir Nevai ‘nin Mecalisü’n-Nefayis adlı eserine dayanır. Edebiyatımızdaki ilk tezkire budur.Türk Edebiyatı’nda sırasıyla XVI.yüzyılda Sehi Bey, Latifi, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi, Ahdi ve Beyani; XVII.yüzyılda Sadıki, Riyazi, Faizi, Rıza, Yümni, Asım ve Güfti; XVIII.yüzyılda Mûcib, Safayi, Salim, Beliğ, Safvet, Ramiz; XIX.yüzyılda da Fatin gibi belli başlı tezkire yazarları mevcuttur. Bunların dışında da yazılmış çok sayıda tezkire mevcuttur. 

TEZLİ OYUN: Oyunun akışını, aksiyonunu, düşüncelere yaslandırarak geliştiren oyun türü.

TEZLİ ROMAN: Genellikle toplumsal ya da siyasal bir sorunu konu alan ve bunu bir teze bağlayarak işleyen roman türü.

TİPÖykü, roman, masal gibi anlatısal türlerde ve oyunlarda benzer özelliklerle belirlenip sınıflandırılabilen kişilerin, bu ortak özelliklerini en belirgin ve somut biçimde, sivriltilmiş ve abartılmış olarak yansıtan ve bunları kendinde toplayan kişi.

TİRAD: Oyun kişilerinin uzun soluklu, kesintisizce konuşmalarına verilen ad.

TİYATRO: Oyunların oynandığı yer anlamına gelen Tiyatro, kimi zaman oyunlar kimi zaman da dramatik türün adı olarak kullanılabilir.

TOPLUM İÇİN SANATSanatın temel işlevi, toplumsal sorunları yansıtma, bunlara çözüm yolu arama anlayışından yola çıkan; “sanat sanat içindir” yaklaşımına karşıt bir tutuk içeren savdır.

TOPLUMCU GERÇEKÇİLİK: İnsanı toplumsal ilişkileri içinde ele alan, toplumsal gerçekleri devrimci bir doğrultuda ve Marxist bir yaklaşımla yansıtmayı amaçlayan edebiyat akımı.

TRAJEDİ (TREGETYA)Antik ve klasik tanıma göre, yüceltilmiş şözlerle yazılan, bir kahramanın iyi bir durumdan kötü bir duruma düşmesiyle, duygusal arınmayı sağlayacak acıma ve korku duygularına yönelen oyun türü. Klasik anlayışta manzum olarak yazılan tragetya, daha sonra düzyazıyla da yazılmıştır.

Tragedya Yunanca tragoidia sözcüğünden gelir. Tragos keçi, oidia ise ezgi anlamındadır. Böylece tragedya “keçi ezgisi” anlamındadır. Tragedyanın sözlük anlamı; Ciddi ve hüzün verici karakterlerden kurulu ve sonu kötü biten bir dramatik yapıttır. Bu tanım tragedya için ne kadar yetersiz bile olsa, tragedya bu kavram üzerinden yola çıkılarak anlatılabilir.

Tragedya, bir kahramanın kendi çevresinde gelişen olaylarla savaşıp kendinden daha büyük ve anlamlı olduklarını anlayıp bu olaylar karşısında yenik düşmesini anlatır. Tragedya oyularında gelişen olaylar kahramanın yenilmesi ve ölmesiyle önem kazanır. Tragedya oyunlarında ve Shakespeare’in tragedyalarında oyunlar genellikle kahramanın ölümüyle sonuçlanır. Fakat ölüm her zaman acı verici olmayabilir. Kendi yaşamımızda da bizim dışımızda yani bizden soyutlanmış ölüm olayları trajik olmaktan çıkar.

“Örneğin bir bebeğin ölümü, bir katilin asılması, bir psikopatın intiharı, çevreden ve sorunlardan soyutlandığı anda hiç acı verici olmayabilir. Bu öykülerde olayları birebir yaşayan kişiler için acı olaylardır”. Mesela o bebeği kaybeden anne için olay tam bir trajedidir.

Tragedyada, yani dramatik anlamda olay örgüsü sürükleyicidir. Çok fazla kesilmez. Olaylar, heyecanı ve gerilimi yüksek oyunlardır. Bu yüzden seyirci kendini olaylara kaptırır, kendini oyuncuların yerine koyar ve olay örgüsü içinde yaşananları kendi de sahnedekiler gibi yaşar.

Dramatik oyunu sahneye koyacak olan oyuncu da karakteri tam anlamıyla yaşar. Oyunun akışına kendini bırakır ve olay örgüsü içinde kaybolur gider.

TULUAT: Karagöz ve Ortaoyunu’nda olduğu gibi, önceden yazılmış bir metne dayanmadan ama örgüsü önceden bilinen, oyuncuların bu örgüye göre o andaki buluşlarıyla konuşarak geliştirdikleri halk tiyatrosu türü.

TUMTURAK: Sözlü ve yazılı anlatımda yersiz ve gereksizce büyük laflar, tantanalı sözler etmekten doğan anlatım eksikliği.

TUTARSIZLIK: Düşünce, duygu ve imgeleri yansıtan sözcüklerin, cümlelerin birbirini kavramayışları ya da dilsel ve mantıksal yönden bağlanamayışından kaynaklanan anlatım kusuru.

TUYUĞ: Aruz ölçüsünün belirli bir kalıbıyla yazılan, dört dizelik nazım biçimi.

TÜR: Edebiyatta ortaya konan eserlerin konu ve hedef kitlesi açısından sınıflandırılmasıdır.

TÜRETME: Sözcüklerin kök ve gövdelerine yapım eki getirerek onlardan yeni sözcükler oluşturma yöntemi.

TÜRK EDEBİYATIİlk çağlardan itibaren Türk diliyle yaratılmış sözlü ve yazılı tüm ürünlerin genel adı.

TÜRKÜHalk şiirinde kendine özgü bir ezgiyle söylenen, kavuştaklı bir nazım biçimi.

Alfabetik olarak sıralanmış edebiyat terimlerine ve açıklamalarına aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu