Ahmet Haşim Kimdir? Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri

Ahmet Haşim Kimdir? Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri

Ahmet Haşim

Sembolizmin öncülerinden şair, yazar Ahmet Haşim, 1887’de Bağdat’ta doğdu, 04 Haziran 1933’te (46 yaşında) İstanbul’da yaşamını yitirdi.

Babası Fizan Mutasarrıfı (kaymakamı) Bağdat’ın ileri gelen ailelerinden Arif Hikmet Bey, annesi ise Sara Hanım’dır. Çocukluğu Bağdat’ta geçti. 12 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul’a geldi.

Mektebe-i Sultanî’de (Galatasaray Lisesi) yatılı okudu. Tevfik Fikret ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu‘nun öğrencisiydi. 1907’de mezun oldu.

Bir süre Reji İdaresi’nde çalıştı. Bir yandan da Hukuk Mektebi’ne devam etmeye başladı. İzmir Sultanisi Fransızca öğretmenliğine atandı. Hukuk eğitimini bırakıp İzmir’e gitti. 1912-1914 arasında Maliye Nezareti’nde çevirmenlik yaptı. Birinci Dünya Savaşı yıllarını Çanakkale ve İzmir’de yedek subay olarak geçirdi. Mütareke’den sonra İstanbul’a döndü. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde estetik ve mitoloji öğretmenliği yaptı. Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi’nde Fransızca dersleri verdi. Düyun-u Umumiye İdaresi’nde, Osmanlı Bankası’nda çalıştı. Akşam ve İkdam gazetelerinde köşe yazıları yazdı.

1928’de böbrek rahatsızlığının tedavisi için yurtdışına gitti ama iyileşemeden döndü. Şiire lise öğrenciliği yıllarında başladı. İlk şiirlerinde Abdülhak HamitCenap Şahabettin, özellikle de Tevfik Fikret etkileri görülür.

Bilinen ilk şiiri “Hayal-i Aşkım”da bu yönelmelere rağmen yeni bir sanat yönelimi olduğu dikkat çeker. Gençlik şiirleri Mecmua-i Edebiye, Musavver Terakki, Aşiyan, Jale, Musavver Muhit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap dergilerinde yayınlandı. Bu şiirleri kitaplarına almadı. 2. Meşrutiyet’in yazınsal karmaşa ortamında onun şiiri ayrı bir ses olarak kendisini gösterdi.

1921’de basılan ilk şiir kitabı “Göl Saatleri“nin başındaki küçük manzumeler, bu dönemin asıl eserleridir. İzlenimci ressam etütlerini andıran bu şiirlerle Ahmet Haşim, doğanın özünü sızdırmak ister gibidir.

Şiiri, bir yandan Verlaine müziğine yaklaşırken, bir yandan Şeyh Gâlib‘in parıltısını taşır. “Göl Saatleri”, “Göl Kuşları”, “Serbest Müstezatlar” ve “Muhtelif Şiirler” olmak üzere dört bölümden oluşan bu kitap Türk şiirinin Yahya Kemal Beyatlı‘dan sonraki ikinci kanadını kurar. Beyatlı’nın geniş kesimleri kucaklayan toplumcu ve ulusçu şiirine karşılık Haşim daha dar ama daha derin bir kanalda akmayı tercih eder.

İkinci ve son şiir kitabı “Piyale“nin girişinde “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” bölümünde şiirle ilgili görüşlerini açıklar: “Şair ne bir gerçek habercisi, ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir kişi, ne de bir yasak koyucudur. Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, hissedilmek için yaratılmış, müzik ile söz arasında, ama sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir. Düzyazıda anlatımı yaratan öğeler şiir için söz konusu olamaz. Düzyazı us ve mantık doğurur, şiir ise algı bölümleri dışında isimsiz bir kaynaktır. Gizliğe, bilinmezliğe gömülmüştür. Şairin dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir. Şiiri ortak bir dil olarak düşünenler boş bir hayal kuruyor demektir.”

“Piyale” kitabındaki “Merdiven” ve “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirleri, bu görüşleri yansıtan ve Türk edebiyatında görülmemiş bir şiirselliği ortaya koyan ürünlerdir. Bu kitapla birlikte Haşim’e saldırılar arttı. Ölçü ve Türkçe bilmemekle, toplum sorunlarına ilgisizlikle suçlandı. Yine de şiirleriyle 20’nci yüzyılın ilk çeyreğini etkilemeyi başardı.

 

Ahmet Hâşim (özet):

  • Fecr-i Âti topluluğunun en güçlü şairidir.
  • Şiirlerinde musiki de vardır.
  • Empresyonizm ve sembolizmin etkisiyle şiirler yazar.
  • Ona göre şiir, anlamın ve ahengin uyumundan doğar.
  • Ahenk kavramına büyük önem verir.
  • Sanatçıya göre gerçek şiir, nesre çevrilmesi mümkün olmayan bir şiirdir.
  • Aruz ölçüsüyle yazan şair, Arapça ve Farsça sözcüklere de bolca yer verir.
  • Haşim, anlamca kapalı olan şiirleri sever.
  • Serbest müstezata ilgi duyar. Haşim’e göre şiirlerde “açıklık” ve “fikir” gereksizdir.
  • Şiir, anlamını okuyucudan almalıdır. Okuyucu kendi gücü oranında yorum yapmalıdır.
  • “Piyâle” Haşim’in olgunluk dönemi şiirlerini kapsamaktadır.
  • Bu dönemde hayat ve kadın karşısında kendisini yalnızlık içinde bulan sanatçının ruh yansımaları vardır.
  • Ahmet Haşim, hece ölçüsünü musiki açısından yeterli görmez, serbest müstezatı Servet-i Fünûnculardan daha rahat kullanır.
  • Şiirlerinde tasvire yer veren sanatçı sıfatları da çok kullanır.
  • Sembolizmin ahenk ve anlam kapalılığı ilkesinden; empresyonizmin izlenimlerinden yararlanır.
  • Sanatçı, toplumsal sorunlara ilgisizdir. Şiirlerinin konusunu hüzün, yalnızlık, ölüm, aşk gibi bireysel konular oluşturur.
  • Haşim’e göre şiir, musiki ile söz arasında; fakat sözden çok musikiye yakın bir dildir. Şiirlerin, açık ve anlaşılır olmasına karşıdır. Haşim; sarı, kırmızı, siyah renkleri kullanır.
  • Şiirlerinde duygusallığa anlam kargaşalığına önem veren sanatçı nesirlerinde açık, yalın, anlaşılır bir üslupla karşımıza çıkar. Sanatçının fıkraları, edebi tenkitleri, gezi yazıları vardır. Ayrıca nesirlerinde sosyal konulara da ağırlık verir.

Ayrıca bkz. ⇒

Ahmet Haşim’in Eserleri

Şiir:

  • Göl Saatleri (1921)
  • Piyale (1926)

Fıkra ve Sohbet:

  • Bize Göre (1926)
  • Gurabahane-i Laklakan (1928)

Gezi:

  • Frankfurt Seyahatnamesi (1933)

Ahmet Haşim’in Şiirlerinden Örnekler

MERDİVEN

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…

Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

Ahmet Haşim-Merdiven

BİR GÜNÜN SONUNDA ARZÛ

Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi… sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nâlân;
Gün doğdu yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrârını ömrün eder i’lân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler?

Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde semâ kavs-i mutalsam!

Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Ahmet HAŞİM

Bir Günün Sonunda Arzu

O BELDE

Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melal-i hasret ü gurbetle ufk-ı şama bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!

Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesa,
Ne de alam-fikre bir mersa,
Olan bu mai deniz
Melali anlamayan nesle aşina değiliz.

Sana yalnız bir ince taze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer
Bu sefil iştiha, bu kirli nazar,
Bulamaz sende bende bir mana,
Ne bu akşamda bir gam-ı nermin
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-i istitar ü istigna.

Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşam ki lerzesiz sessiz
Topluyor bu-yı ruhunu guya,
Uzak
Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz..

O belde?
Durur menatık-ı düşize-i tahayyülde;
Mai bir akşam
Eder üstünde daima aram;
Eteklerinde deniz
Döker ervaha bir sükun-ı menam.
Kadınlar orda güzel, ince, saf, leylidir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyahut yar;
Dilde tenvim-i ıztırabı bilir
Dudaklarındaki giryende buseler, yahut,
O gözlerindeki nili sükut-ı istifham.
Onların ruhu şam-ı muğberden
Mütekasif menekşelerdir ki
Mütemadi sükun u samtı arar;
Şu’le-i biziya-yı hüzn-i kamer
Mülteci sanki sade ellerine.
O kadar natuvan ki, ah, onlar,
Onların hüzn-i lal ü müştereki,
Sonra dalgın mesa, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine..
O belde
Hangi bir kıt’a-i muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dür ile mahdüd?
Bir yalan yer midir veya mevcud
Fakat bulunmayacak bir mela-ı hülya mı?
Bilmem. yalnız
Bildiğim sen ve ben ve mai deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehziz
Bende evtar-ı hüzn ü ilhamı,
Uzak
Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak,
Bu nefy ü hicre müebbed, bu yerde mahkumuz.

Ahmet Haşim.

O Belde Günümüz Türkçesine Çeviri/Açıklama

Denizlerden esen ince hava saçlarınla eğlensin. Hasret ve gurbet melaliyle (üzüntü, hüzün, dert, keder; bıkkınlık) akşam ufkuna bakan bu gözlerinle, bu hüznünle bilsen sen ne dilbersin!

Ne sen, ne ben, ne de güzelliğinde toplanan bu akşam, ne de fikrin elemlerine bir liman olan bu mavi deniz, Melali anlamayan nesle aşina değiliz.

Sana yalnız bir ince taze kadın, bana yalnızca eski bir budala diyen bugünkü insanlık, bu sefil iştiha, bu kirli bakış, bulamaz sende bende bir mana, ne bu akşamda ince bir gam, ne de durgun denizde bir kırgın gizleniş ve umursamazlık titreyişi.

O belde? Bakir hayal bölgelerinde durur; mavi bir akşam daima üstünde dinlenir, eteklerinde deniz ruhlara bir uyku sessizliği döker. Kadınlar orda güzel, ince, saf, geceye bağlıdır, hepsinin gözlerinde senin hüznün var, hepsi kız kardeş yahut sevgilidir; dudaklarındaki ağlayışlı öpüşler, yahut, o gözlerindeki mavi soru sükutu gönülde acıları uyutmasını bilir. Onların ruhu kızgın akşamdan kesif menekşelerdir ki durmadan sükûn ve sessizliği arar; ayın hüznünün ışıksız parıltısı sanki yalnız ellerine sığınmış. O kadar çelimsiz ki, ah, onlar, onların dilsiz ve ortak hüzünleri, sonra dolgun akşam, o hasta deniz, hepsi o yerde birbirine benzer. O belde hangi hayali kıtada? Hangi uzak nehirle sınırlı? Bir yalan yer midir veya mevcut fakat bulunmayacak bir hulya sığınağı mı? Bilmem.. Yalnız bildiğim sen ve ben ve mavi deniz ve bu akşam ki bende hüzün ve ilham tellerini titretiyor, uzak mavi bir ülkeden ayrı kalarak bu yerde bu sürgün ve hasrete ebediyen mahkûmuz.

Ahmet Haşim (Ahmet Haşim, hayatı, eserleri, Varlık Yayınları.)

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu