Zekâ Nedir?

Zekâ Nedir?

Zekâ Nedir?

Makale İçeriği:

  • Zekâ Nedir?
  • Zekânın Biyolojik Temelleri
  • Zekânın Yaşa Göre Gelişimi
  • Zekânın Soyaçekim ile İlgisi
  • Zekâ ve Çevre
  • Zekâ ve Başarı
  • Çeşitli Zekâ Alanları
  • Üstün Zekâ Nedir?
  • IQ Nedir?

Zekâ Nedir?

Kavramlar ve algılar yardımıyla soyut ya da somut nesneler arasındaki ilişkiyi kavrayabilme, soyut düşünme, muhakeme etme ve bu zihinsel işlevleri uyumlu şekilde bir amaca yönelik olarak kullanabilme yetenekleri zekâ olarak adlandırılmaktadır.

Zekânın farklı tanımlarının olmasına karşılık zekâya ilişkin kuramların tümü zekânın geliştirilebilecek bir kapasite ya da potansiyel olduğu ve biyolojik temellerinin bulunduğu noktalarında birleşir. Buna göre zekâ, bireyin doğuştan sahip olduğu, kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen ve merkez sinir sisteminin işlevlerini kapsayan; deneyim, öğrenme ve çevreden kaynaklanan etkenlerle biçimlenen bir bileşimdir.

Zekâ bir çok zihinsel yeteneğin değişik durum ve koşullarda kullanılmasını içerir. Bu yetenekler arasında başlıcaları:

  • Sözel Anlayış: Sözcükleri tanıma ve anlama,
  • Sözel Akıcılık: Sözel ve yazılı olarak sözcük ve ifadeleri çabucak bulabilme,
  • Sayısal Yetenek: Aritmetiksel işlemleri çabuk ve doğru olarak yapabilme,
  • Alansal ve Uzay ilişkileri: İki ve üç boyutlu görsel algılamayı yapabilme,
  • Bellek: İşitsel ve görsel olarak belleme gücü,
  • Algısal Hız: Karmaşık bir nesnenin ayrıntılarını görebilme, zemin şekil ilişkisini ayırt edebilme, benzerlik ve farklılıkları doğru olarak algılayabilme,
  • Mantıklı düşünme: Muhakeme yürütebilme olarak sayılabilir.

Bir kişinin zekâ seviyesi diğer koşullar eşit tutulduğunda ne kadar zor işler başardığı, veya aynı güçlükteki işlerden ne kadar çoğunu başarabildiği, veya ne kadar kısa sürede doğru sonuca ulaşabildiği ile belli olur.

Zekânın Biyolojik Temelleri

Zekâ ile beyin arasıda çok yakın bir ilişki vardır. Zekânın beyinde yer aldığı kabul edilir. Bir insan beyninde 10 milyardan fazla sinir hücresi bulunmakta, her bir hücre ortalama 10.000 hücre ile bağlantı içerisinde çalışmaktadır. Nöron adı verilen bu sinir hücrelerinde sinyaller çok karmaşık elektro-kimyasal olaylar zinciriyle oluşan ve sayısı saniyede 1000 taneye kadar çıkabilen titreşimler halinde iletilmektedir.

Beynin ne biçimde çalıştığı henüz çözümlenebilmiş değildir. Belleğin işleyiş mekânizması, beyin algılama yaparken gösterdiği esneklik yeteneği gibi konular bilim adamlarını yıllarca uğraştırmış hala da uğraştırmaktadır.

Bir kısım bilim adamları belirli işlerden beynin belirli bölgelerindeki hücreleri sorumlu tutarak konuya açıklama getirirken, ünlü nörolog Karl Pribram hologram teorisini beyinle bağdaştırmak üzere yaptığı çalışmalarda beynin çevresi hakkındaki bilgileri sınıflandırılmamış bir karmaşık düzen içerisinde aldığı, alınan bu bilgilerin holografik, yani üst üste bindirilmiş dalgalar ve onların girişimleriyle oluşan modele dayalı bir biçimde kaydedildiği ve daha sonra dışarıdan gelen frekânslara göre bilgilerin alışkın olduğumuz mekân-zaman için düzenlenerek, bilinen algı dünyasının oluştuğunu söylemektedir.

Zekânın Yaşa Göre Gelişimi

Zekâ yaşamın ilk on yılında büyük bir gelişme kaydetmektedir. Bu süre içinde en hızlı gelişme ilk iki yılda gerçekleşir. Başlangıçta davranışı birkaç refleksten oluşan insan, iki yıl sonunda kendi başına yürüyebilen, konuşabilen, bazı basit problemleri çözebilen, neden sonuç ilişkisi kurabilen, basit planlamalar yapabilen, hatırlayabilen bir kişi hale gelir.

Sembollerle düşünebilme 11 yaşında başlar. 12 yaştan sonra zekânın hızında azalma olsa da gelişmeye devam eder. Gelişmenin en üst düzeyine 14-18 yaşlar arasında varılır. Zihinsel güç 30 yaşa kadar bu düzeyde kalır. Daha sonraki yaşlarda yeni malzeme öğrenmedeki başarı yavaş olarak azalmaya başlar, ancak öğrenilen bilgiler kaybolmaz tam tersine yaş ilerledikçe, deneyimden dolayı edinilen bilgiyi kullanmadaki beceri artar.

Zekânın Soyaçekim ile İlgisi

Doğuştan gelen zekânın değerlendirilmesi için bilinen bir yöntem yoktur. Kalıtımla çevre arasındaki ilişki birbirinden ayrı ve uzakta yetiştirilen ikizlerin davranış ve başarılarının incelenmesiyle bir ölçüye kadar belirlenebilir. Tek yumurta ikizlerinin kalıtımı, birbirlerinin aynıdır. Doğumdan itibaren birbirlerinden farklı çevrelerde yetişen tek yumurta ikizlerinin ve aynı evde yetişen çift yumurta ikizlerinin zekâ puanlarının karşılaştırıldığı bir araştırmada, değişik çevrelerde yetişseler bile, kalıtımı aynı olan tek yumurta ikizlerinin zekâlarının, aynı çevrede yetişip, kalıtımları birbirinden farklı olan çift yumurta ikizlerinin zekâlarından daha çok birbirlerine benzediği ortaya çıkmıştır.

Bir başka araştırmada ise, bebek iken evlat edinilen çocukların zekâlarını, üvey anne-babalarının zekâları ve ayrıca doğal anne-babalarının zekâları ile karşılaştırmışlar ve bu çocukların zekâ puanlarının doğal ana-babalarınkine daha çok benzediği görülmüştür. Bunun gibi çok sayıda yapılan araştırmalar, kalıtımın zekâ gelişmesinde önemli bir rol oynadığını ortaya koymuştur.

Zekâ ve Çevre

Zekânın kalıtımla ilişkisi çok belirgindir, ancak çevrenin de zekâya önemli etkisi vardır. Tek yumurta ikizleri birbirinden ne kadar farklı çevrelerde yetişirlerse aralarındaki zekâ farkı da o denli fazla olmaktadır.
Ana-baba evi zihinsel gelişmeyi etkilediği istatistiklerle gösterilmiştir. Çeşitli eğitim seviyesine sahip ailelerden gelen çocukların bir arada okudukları okullarda yapılan araştırmalarda, yüksek eğitim düzeyli ailelerden gelen çocukların diğerlerine göre daha başarılı oldukları saptanmıştır.

1700 ve 1910 yılları arasında yaşayan 4421 ünlü kişinin kökenini inceleyen bir araştırma sonucunda bu kişilerin % 83’ünün üst tabakadan ve ancak %16’sının alt tabakadan geldiğinin ortaya çıkması, çevre faktörünün önceki yüzyıllarda çok daha önemli bir etken olduğunu ortaya koymaktadır. Her ne kadar başarı ve zekâ birbirinden farklı olsa da, başarıda zekânın önemli bir payı olduğu göz önüne alınacak olursa bu bize zekâ hakkında da bilgi verir.

Zekâya çevrenin etkilerinin arasında çevreden etkilenen kişilik yapısı, sosyo-psikolojik çevre, dil yeteneği ve güdü sayılabilir. Kaygılı ve korkak çocuklar problem çözerken yapılan işe dikkatlerini vermede güçlük çekerler ve dolayısı ile zekâ testlerindeki başarı düşük olur.

Bir başka etken de, ailelerinin beklentilerinden dolayı orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzeyden gelen çocukların diğerlerine göre daha güdülü olmaları ve test sırasında daha fazla gayret sarf etmeleridir.
Diğer koşullar eşit tutulduğunda orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzeyden gelen kişilerin zekâ puanları, düşük sosyo-ekonomik düzeyden gelen kişilere kıyasla daha yüksek olmaktadır. En düşük ile en yüksek sosyo-ekonomik düzey arasındaki puan farkı 20’ye kadar çıkmaktadır.

Zekâsı yüksek kişiler daha iyi eğitim görmekte, kazançlı meslek sahibi olarak daha yüksek bir ekonomik düzeye erişmektedir. Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ailelerin çocukları daha fazla öğrenme olanağına sahiptir, bunlar ilerisi için daha iyi başlangıç koşulları elde edebilmektedir. Zekâ testlerinde sözel bölümlerin bulunması, eğitim seviyesi yüksek kişilerin daha yüksek puan almasına yardım etmektedir. Dolayısı ile burada hem kalıtımsal hem de yetişme tarzından gelen bir avantaj söz konusudur.

Zekâ ve Başarı

Üstün zekâlı bir bireyin toplumda bununla orantılı olarak başarılı olacağı varsayılırsa da, kimi zaman denetlenemeyen dış etkenler nedeniyle uzun vadeli tahminler geçersiz çıkabilir. Zekânın toplumsal başarıya dönüştürülebilmesini sağlayan mekânizma henüz yeterince anlaşılamamıştır. Çocukluk döneminde yapılan başarı testlerinin aynı dönemde yapılan IQ testleri ile benzer sonuçlar verdiği görülürse de, yaşamın ileri ki yıllarında ortaya çıkacak davranış kalıplarının tamamen bu sonuçlarla belirlenmesi mümkün değildir.

Çeşitli Zekâ Alanları

Günümüzde en yaygın testler olan Stanford-Binet ve WAIS-R testlerinde zekâ ölçümü için Binet’in geliştirdiği yöntem kullanılmasına karşın, zekânın ne olduğunun tanımlanmasında eksiklikler bulunmaktadır. Binet ekolünde zekâ, kişinin test sonuçlarında aldığı derece ile ölçülmektedir. Bu zekâyı ölçmek için pratik bir yaklaşımdır ve kişilerin performanslarını anlamaya yöneliktir, ancak bu testler zekânın doğasını anlamak için fazla ipucu vermezler. Araştırmacılar zekânın doğasını anlamak üzere de çalışmaktadırlar. En çok sorulan sorulardan biri zekânın tek bir faktörden mi yoksa bir kaç bileşenin bir araya gelmesiyle mi oluştuğudur. İlk psikologlar, zekânın ve genel bir g-faktörü olarak adlandırılan genel bir mental faktörden oluştuğunu varsayıyorlardı. Bu faktörün, zekânın her bir yöndeki performansını etkilediğini varsayarak, zekâ testinin bu g-faktörünü ölçmeye yönelik olduğunu kabul ediyorlardı. Daha sonraki araştırmacılar akıcı zekâ ve kristalize zekâ olmak üzere zekânın iki çeşidi bulunduğunu öne sürdüler. Akıcı zekâ, yeni problemleri ve durumları başarıyla ele alabilme yeteneğini, kristalize zekâ ise bilginin saklanması, beceriler, akışkan zekânın kullanılması ve tecrübelerden elde edinilen stratejileri kapsamaktadır.

Diğer bir kısım bilim adamı ise zekânın daha çok bölümlerden oluştuğunu ileri sürmüştür. Örneğin, Howard Gardner belirli alanlarda olağandışı başarılar sergileyen insanların yeteneklerini inceleyerek yedi değişik zekâ alanı olduğunu savunmuştur. Aşağıda açıklanan bu zekâ alanlarının her biri diğerinden bağımsız olmasına karşın, herhangi bir aktivite bu zekâ alanlarından bir kaçının aynı anda aktif hale geçirilmesiyle oluşmaktadır:

  • Müziksel Zekâ: Müzik alanlarındaki beceri.
  • Bedensel Kinestetik Zekâ: Tüm bedenin veya çeşitli bölümlerinin bir problemin çözümünde, bir üretim veya gösteri sırasında kullanılması ile ilgili becerilerdir; dans etme, atletizm, aktörlük, operatörlük gibi beceriler buna örnek gösterilebilir
  • Mantık-Matematik Zekâsı: Problem çözme ve bilişsel düşünmedeki beceriler.
  • Dilsel Zekâ: Bir dilin kullanımı ve o dilde eserler üretme ile ilgili beceriler.
  • Uzaysal-Konum Zekâ: Mimarların, ressamların, heykeltıraşların veya uzay-konum durumlarını anlamadaki becerileri.
  • Kişiler Arası İletişim: Diğer kişilerle etkileşimde diğerinin ruh halini, isteklerini, niyetlerini anlamadaki beceriler.
  • İçe yönelik Zekâ: Bir kişinin iç dünyasındaki yönelimlerini anlaması, duygularına erişebilmesi becerisidir.
    Gardner’in her bir zekâ alanını açıklamak üzere verdiği örnekler arasında Yehudi Menuhin, T.S. Elliot, Anne Sullivan, Virginia Wolf gibi ünlüler yer almaktadır.

Yehudi Menuhin San Fransisco Orkestrasının konser salonuna gizlice sokulduğunda 3 yaşındaymış. Orada Louis Persinger’in violin çalışından çok etkilenen Menuhin, yaş gününde bir violin alınması ve Louis Persinger’in hocası olması için inatla direnmiş. Her ikisini de elde eden Menuhin, 10 yaşına geldiğinde uluslararası üne sahip bir yorumcu olmuştu.

T.S. Eliot 10 yaşındayken, Fireside adında bir magazini tek başına çıkarmış, üç günlük bir kış tatili sırasında derginin 8 sayısını hazırlamıştı.

Anne Sullivan sağır ve kör Helen Keller’in eğitimine başladığında bu iş, diğer kişilerin yıllarca vaktini alacak zorluktaydı. Bu işe girişmesinden daha iki hafta sonra büyük ilerleme kaydetti, bu süre içerisinde vahşi bir yaratık narin bir çocuğa dönüşmüştü.Virginia Wolf “A sketch of the Past” adlı eserinde, kendi iç yaşamına bakışın iyi bir örneğini sergilemekte, bu eserinde çocukluğundan kalan ve olgunlaşmasına rağmen hala şok etkisinden kurtulamadığı bir çok özel anısına yönelip, onlara karşı tepkilerini başarılı bir biçimde açıklamaktadır.

Üstün Zekâ Nedir?

Zekâ dağılım eğrisinin bir ucunda zekâ geriliği gösteren kişiler yer alırken diğer ucunda ise üstün zekâlı kişiler yer almaktadır. Toplumu oluşturan kişilerin ancak %2’lik bir bölümü 130 ve üstündeki IQ derecesine sahiptir. IQ derecesi 140’ın üzerine çıkıldığında bu oran % 0.2 ye düşmektedir.
Üstün zekâlıların tipik örnekleri onları sakar, utangaç, sosyal açıdan akranlarıyla uyumsuz gibi gösterse de bir çok araştırma onların tam tersine bir çok şeyi ortalama insandan çok daha iyi yapabilen, iyi uyumlu, sevilen kişiler olduğunu ortaya koymuştur.

Lewis Terman tarafından yapılan ve 1920 yılında başlatılan bir çalışma halen devam etmektedir. Bu çalışmada IQ derecesi 140’ın üzerinde olan 1500 üstün zekâlı çocuktan oluşan bir grup 60 yıl boyunca düzenli aralıklarla takip edilmektedir. Başından itibaren bu gruptaki kişiler fiziksel, akademik ve sosyal açıdan, normal akranlarına göre daha ileride olmuşlardır. Genellikle daha sağlıklı, daha uzun, daha ağır ve daha kuvvetli oldukları gözlenmiş, okulda daha başarılı olmuşlar ve normal kişilere göre daha iyi sosyal uyum sergilemişlerdir. Bütün bu avantajlar, kariyer başarısına dönüşmüş, bu kişiler normal insanlara göre daha çok ödül almış, daha fazla maddi gelir elde etmiş, sanat ve edebiyata daha fazla katkıda bulunmuşlardır. Örneğin bu gruptaki kişiler 40 yaşına geldiklerinde, toplam olarak 90 kitap, 375 oyun ve kısa hikaye, 2000 makale yazmışlar, 200 üzerinde patente imza atmışlardır. Hepsinden önemlisi bu kişiler hayattan tatmin olduklarını diğer kişilere göre daha fazla belirtmişlerdir.

Bu çalışma diğer yandan, üstün zekâlı olmanın her zaman başarılı bir grafik çizmeyi garantileyemeyeceğini de göstermiştir. Terman’ın incelediği grupta bazı önemli başarısızlıklara da rastlanmıştır. Başka çalışmalardan da anlaşıldığı üzere üstün zekâ her alanda düzgün bir dağılım göstermemektedir. Yüksek IQ derecesine sahip bir kişinin akademik konularda ille de başarı göstermesi gerekmemekte, ancak konulardan bir veya bir kaçında olağandışı bir üstünlük sergileyebilmektedir. Yüksek bir IQ derecesi, her şeyde başarı anlamını kesinlikle taşımamaktadır.

KAYNAK: Hacettepe Üniversitesi

IQ Nedir?

İlk zekâ testlerinin dayandığı nokta, belirli işler veya test elemanları üzerindeki performansın yaş ile birlikte arttığı, ve bu performansın belirli bir yaş grubunda yer alan daha zeki kişilerin daha az zeki kişilerden ayırt etmede kullanılabileceği varsayımıydı. Alfred Binet’in bu prensipten yola çıkarak, hazırladığı ilk zekâ testi, düşük zekâ seviyesindeki çocuklara daha iyi bir eğitim sağlayabilmek üzere onları tespit edebilmeyi amaçlıyordu.

Binet, bu zekâ testlerini öğretmenleri tarafından ileri ya da geri olarak nitelendirilen aynı yaştaki çeşitli öğrenciler üzerinde uygulamaya başladı. Eğer bir problem ya da iş, ileri olarak nitelenen çocuklar tarafından yapılabiliyor ama geri çocuklar tarafından yapılamıyorsa, bu soru o yaş için test maddesi olmaya uygun kabul ediliyordu, diğer durumda ise test maddesi olarak göz önüne alınmıyordu. Bu işin sonunda Binet, aynı yaştaki ileri ve geri grupları ayırt etmek üzere bir çok sorudan oluşan testler elde etmiş oldu.

Binet testinde, test uygulanan çocukların zekâ yaşlarını göstermek üzere bir sayı kullanılıyordu. Zekâ yaşı, uygulanan testte aynı puanı alan çocukların ortalama yaşına karşılık gelmektedir. Örneğin, 10 yaşındaki bir çocuk testten 45 puan aldıysa, ve bu puan 8 yaşındaki çocukların ortalama puanına karşılık geliyorsa, bu durumda bu çocuğun zekâ yaşını 8’dir. Benzer şekilde 14 yaşındaki bir çocuk eğer testten 88 puan aldıysa ve bu puan 16 yaşındaki çocukların ortalama puanıysa, bu durumda bu çocuğun zekâ yaşı 16 demektir.

Öğrencilere bu şekilde bir zekâ yaşı verilmesi, onların aynı yaştaki diğer çocuklara göre nasıl olduklarını gösteriyordu, ancak böyle bir sayı aynı yaşta olmayan kişilerin zekâ derecelerini karşılaştırmakta problem yaratıyordu. Dolayısıyla, zekâ derecesini belirlemek üzere zekâ yaşı yerine, zekâ bölümü, yani IQ (Intelligence Quotient) olarak adlandırılan bir değer kullanılmaya başlandı. IQ, zekâ yaşının, doğum tarihine göre belirlenen gerçek yaşa bölümünün yüzle çarpılmasıyla elde edilmekteydi. Yani

IQ= (Zekâ Yaşı/Gerçek Yaş)*100 formülü ile bulunmaktadır.

Daha önceki örneklerimize bu formülü uygulayacak olursak, birinci öğrenci için IQ=(8/10)*100=80, ikinci öğrenci içinse IQ=(16/14)*100=114.2 olarak bulunacaktır.

Yukarıdaki formülden de kolayca anlaşılacağı gibi, eğer bir kişinin gerçek yaşı ve zekâ yaşı aynıysa IQ derecesi 100 olacaktır, zekâ yaşı gerçek yaşından büyük olanlar için 100’den daha büyük diğerleri içinse daha küçük bir IQ derecesi elde edilecektir.

IQ derecesinin hesaplanmasında temel kavramlar aynı olmasına karşın, günümüzde IQ dereceleri standartlaştırılmış bir grubun ortalama sonuçlarının ve standart sapmalarının kullanıldığı istatistiksel ve matematiksel bir takım hesaplamalar içeren karmaşık bir yöntemle daha anlamlı bir biçimde bulunmaktadır.

Insanlarda ortalama Zekâ Bölümü 100 olarak kabul edilmiştir. Kabaca bir sınıflama yapılacak olursa, 130’un üstündeki IQ değerleri üstün zekâ, 70’in altındaki IQ değerleri ise geri zekâ olarak nitelendirilir.En çok görülen IQ derecesi ortalamaya karşılık gelen 100’dür. Insanların %68.3’ü 85 ve 115 arasında ortalamaya yakın bir IQ derecesine sahiptir.

Ayrıca bakınız ⇒ Çoklu Zeka Nedir? Zeka Türleri ve Özellikleri

Benzer İçerikler:

İlginizi Çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu