Cumhuriyet Dönemi’nde (1923-1940) Hikâye

Cumhuriyet Dönemi’nde (1923-1940) Hikâye

(1923-1940) Cumhuriyet Dönemi Hikâyesi Genel Özellikleri

Millî Edebiyat Dönemi‘nde eser veren kimi sanatçılar bu dönemde de eser vermeye devam etmiştir.

► Milli mücade, Anadolu insanı, Anadolu insanının yaşantısı, kültürü, Cumhuriyetin kazanımları; günlük hayat, ahlaki konular, işçi-işveren ilişkileri, ekonomik eşitsizlikler bu dönemde işlenen başlıca konulardır.

► Edebî eserlerde realizmin etkileri gözlenir.

► Maupassant tarzı hikâyenin (olay hikayesi) yanı sıra Çehov tarzı (durum/kesit hikayesi) hikâyeler de yazılmıştır.

► Sadri Ertem, Refik Ahmet Sevengil, Selahattin Enis gibi yazarlar toplumcu gerçekçi hikâyenin ilk örneklerini vermişlerdir.

► Özellikle 1928 sonrasında dergilerde mizahi hikâyeler ve aşk hikâyeleri de yayımlanır.

► Eserlerin dili sadedir.

► Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal, Sabahattin Ali dönemin yenilikçi yazarlarıdır.

Cumhuriyet dönemi ilk yıllarının roman yazarları olarak üzerlerinde durulan Halide EdipYakup Kadri ve Reşat Nuri Güntekin öykü de yazmışlardır. Aralarında öykü kitaplarını dönemin ilk yıllarında yayımlayan Reşat Nuri Güntekin’dir.

Reşat Nuri Güntekin (1889-1956)

Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin, 1919-1932 yılları arasında yayımladığı öykü kitaplarında Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Leyla ile Mecnun, Olağan İşler adlarını taşıyan dördü Cumhuriyet döneminde yayımlanmıştır.

Romanlarında Anadolu ile ilgili sorunlara genişçe yer veren yazar, öykülerinde daha çok evlilikle ilgili konuları ele almış, bunun yanı sıra, meslek sahibi kadınların durumu, modern yaşayışın yanlış anlaşılması, dinin kötüye kullanılması, çocukların ve gençlerin eğitimi, geçim sıkıntısı … gibi konulara değinmiştir.

Öykülerin dikkat çeken bir yanı, genellikle karşılıklı konuşmalarla düzenlenmiş olmasıdır. Romanların karşı hepsi İstanbul’da geçen öykülerinde yer yer duygusallık ağır bastığı gibi yer yer de gülmece yer alır.

Cumhuriyetin İlk Yılları

Reşat Nuri’yi izleyerek ilk öykü kitaplarını 1923-1940 yılları arasında yayımlayan yazarlar olarak;

Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)

Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik, bu yılların öykü yazarları arasında öykü sayısının çokluğu, konu çeşitliliği, öykü yazma yönteminde yaptığı değişikle dikkati çeker. Sayısı yüz elliyi aşan öykülerinin, konusu çoğunlukla kısa bir süre içinde gördüğü, kişiler, olaylar olduğundan, öykülerinde alışılagelen giriş-gelişme-sonuç bölümleri bulunmaz. Bu özellikleriyle bir durum öyküsü niteliği taşıyan öyküleriyle klasik yöntemden ayrılmıştır. Ele aldığı konuları, insan ve toplum, insan ve doğa, psikolojik konular olarak üç grupta toplayabiliriz.

İnsan ve toplumu konu aldığı öykülerinde, genel olarak, toplumun herhangi bir olaya ya da insana karşı gösterdiği tepki, sınıf ayrılıklarının ortaya çıkardığı sakıncalar, işveren-işçi ilişkileri, toplumun düşkünlere karşı ilgisizliği, varsılların, yoksulları kullanışları gibi, içinde yaşadığı toplumun sorunlarını dile getirmiştir. En çok üzerinde durduğu konu ekonomik dengesizliktir. İnsan ve doğayı konu edindiği öykülerinde insanın doğayla mücadelesi ve doğaya verdiği zarar üzerinde durmuştur. Psikolojik konulu öykülerinde de de dostluk, insan sevgisi, başta olmak üzere aşkı, özlem, yalnızlık gibi, değişik konular işlemiştir. Hayaller üzerine kurulan kimi öyküleri de bir ölçüde gerçeğe dayalıdır. Çünkü onu hayal kurmaya yönelten genellikle gündelik yaşayışında rastladığı insanlardır.

Sait Faik’in dikkati çeken bir başka yönü de, öyküsündeki kişilerle, kendisindeki insan sevgisini okuyucularına da aktarmasıdır. Sanat kaygısından uzak bir dille yazması ise öykülerini okuyucuya sevdiren önemli öğelerden biridir.

Cumhuriyet dönemi öykü yazarları arasında, kendi çizgisinde gelişen bir yazar olarak tanınan Sait Faik’in öyküleri Semaver/Sarnıç; Şahmerdan/Lüzumsuz Adam; Mahalle Kahvesi/Havada Bulut; Kumpanya/Kayıp Aranıyor; Havuzbaşı/Son Kuşlar; Alemdağ’da Var Bir Yılan/Az Şekerli/Şimdi Sevişme Vakti; Tüneldeki Çocuk/Mahkeme Kapısı adlarını taşıyan kitaplarda bir araya toplanmıştır. Medar-ı Maişet Motoru adlı bir romanı vardır.

Sabahattin Ali (1907-1948)

Sabahattin Ali

Roman yazarları arasına üç romanıyla katılan Sabahattin Ali‘nin çok sayıda öyküleri beş kitapta bir araya toplanmıştır. Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Yeni Dünya (1943), Sırça Köşk (1947) adlarını taşıyan öykü kitaplarında toplumsal konulu olanlar ağırlıktadır. Bu öyküleri arasında köy ve köylünün sorunlarıyla ilgili olanları, Türk köyünü, köylüsünü sistemli bir biçimde inceleyen ilk öyküler olma özelliğini taşırlar. Ayrıca öykülerinde, işçilerin çalışma koşulları, sosyal güvencelerinin olmayışı, ücretlerinin düşüklüğü, patron-işçi ilişkileri işlenir. Birkaç öyküsünde de gözlemlerine dayanarak cezaevlerinin ve orada yatanların durumuna değinir.

Toplum gerçeklerini açık olarak yansıtan Sabahattin Ali ilk öykülerinde romantik, duygusal bir aşkı konu almıştır. Ancak giderek aşk da toplumsal çerçeve içinde somut ve gerçek bir olguya dönüşmüştür.

İnsanları seven bir yazar olarak bütün öykülerinde insan sevgisi, acıma ve arkadaşlık duygusu işlenir. Öykülerinde işlediği konulara uygun olarak toplumun değişik kesimlerinden seçtiği kişiler iç dünyalarıyla birlikte verilir.

Fahri Celalettin Göktulga (1895-1975)

Fahri Celalettin Göktulga
Fahri Celalettin Göktulga

Öykünün romandan ayrı bir tür olduğunu savunan Fahri Celalettin Göktulga, öykülerini Talak-ı Selase (1923), Kına Genesi (1923), Elde Bir Mustafendi (1943) ve Avur Zavur Kahvesi (1948) adlarını taşıyan dört kitapta toplamıştır.

Öykülerinde daha çok, zaman zaman eleştiri niteliği taşıyan toplumsal konuları ele alan yazarın psikolojik konulu öyküleri de vardır. Toplumsal konular olarak en çok üzerinde durdukları, ahlakın bozulması, boş inanışlar, yoksulluk, Meşrutiyet Döneminde halk-devlet ilişkileridir.

Düşmana İpucu Veren Eşşekler, Kore’deki Çocuklarımız, Çanakkale’deki Keloğlan adlarını taşıyan üç öyküsü de konularını Kurtuluş Savaşı, Kore Savaşı ve Çanakkale Savaşı’ndaki kahramanlıklardan almıştır.

Psikolojik konulu öykülerinde de insanın değişik psikolojik durumlarını yansıtır. Konuların ayrıntılı bir biçimde ele alan Göktulga’nın okuyucuya vermek istediğini son sayfaya saklaması, öykülerine okunduğunda pay çıkarılacak öykü niteliği kazandırır.

 Ercüment Ekrem (1886-1956)

Ercüment Ekrem Talu
Ercüment Ekrem Talu

Romanlarında olduğu gibi, öykülerinde de toplumsal konulara ağırlık veren Ercüment Ekrem öykülerini, Tevarihten Sahura, Kız Ali, Gün Doğmayınca, Meşhedi ile Devriâlem adlarını taşıyan dört kitapta toplamıştır.

Romanlarında olduğu gibi öykülerinde de toplumsal konulara ağırlık veren yazar daha çok aileyle ilgili değişik konulara yer verilmiştir. Üzerinde durduğu bir başka konu da toplumun bilgisizliğidir. Sayıları az olan bireysel konulu öykülerinde değişik karakterde kişilerle, kurnazlık, cimrilik, aşk, dostluk gibi bireyin yaşamında önem taşıyan değişik duygu ve tutumları yansıtmıştır.

Kimi öykülerinde ise ilgi çekici anılarını buluruz. Öykülerinde de gülmeceye yer veren Ercüment Ekrem öykülerini yazdığı yıllarda okuyucu bulmuş bir yazardır.

Nahit Sırrı Örik (1895-1960)

Nahit Sırrı, bu yılların yazarları arasında uzun öyküleri ile dikkatli çeker. İlk uzun öyküsü, romanlarından önce yayımlanan Kırmızı ve Siyah’tır (1929). Onu izleyerek üç uzun öyküsünün yer aldığı Sanatkarlar (1932) ile iki uzun öyküsünün yer aldığı Eski Resimler (1933) yayımlanır.

Yazarın dikkati çeken öyküleri geçmiş zamanı canlandıranlardır. Bu öykülerinde oldukça geriye giden yazar, eski zaman yaşayışını, eski töreleri ve insanları, Tanzimat’tan beri süregelen “kibar tabaka”daki maddi ve manevi çöküşü verir. Öykülerinde konu aldığı dönemin insanlarını yaşatmış, olayları tarih yazarlığındaki nesnellikle vermiştir.

Sadri Ertem (1898-1943)

Sadri Ertem Kimdir?
Sadri Ertem

Roman yazarları arasında, 1950’den sonra gelişen gerçekçiliğe öncülük eden bir yazar olarak yer alan Sadri Ertem, öykülerinde de gerçeği vermiştir. Ancak ilk öykülerinde, gözlemlediği gerçek yerine kendi gerçeğini vermiştir.

İlk öykü kitabı olan Silindir Şapka Giyen Köylü’de bu öyküleri bir araya toplanmıştır. Öykülerinde, köylüyü sömüren ağaların ve şeyhlerin egemenliğini eliştiren tutumunu ortaya koyduğu gibi, aşırı Batı hayranlığının ve Batı öykünmeciliğinin gittikçe yayılmasına karşı çıkışını da dile getirmiştir. Ayrıca işçi-patron ilişkilerine de yer vermeye başlamıştır.

İlk öykü kitabını izleyerek yayımlanan Bacayı İndir Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül, Bir Şehrin Ruhu adlarını taşıyan kitaplarındaki öykülerinde de hemen hemen aynı temaları, daha genişleterek ele alınmıştır. Kimi öykülerinde ise, katıldığı I. Dünya Savaşı ile ilgili anıları yer alır.

Sadri Ertem öyküleriyle Cumhuriyet dönemi devrimlerini benimseyen ve benimsetmeye çalışan bir yazar görünümündedir. Giderek öyküleriyle bir sanat ürünü verme amacı, yazarı güdümlü öykü yazmaktan kurtarmıştır. Öykülerinde belli bir tezi aktarmak yerine canlı kişiler yaratarak yaşanan hayatı sergilediği görülür.

Bekir Sıtkı Kunt (1905-1959) 

Bekir Sıtkı Kunt

Bekir Sıtkı Kunt, Kenan Hulusi ve Sait Faik bu yıllarında daha çok küçük öykü yazan yazarlardır. Bekir Sıtkı Kunt ağırlığı küçük öyküye veren bir yazarımızdır. Öykülerini Memleket Hikayeleri, Talkımla Salkım, Yataklı Vagon Yolcusu, Ayrı Dünya adlarını taşıyan dört kitapta toplayan yazarın ilk öyküleri gerçekçi Anadolu öyküleridir. Onları izleyerek konularını, İstanbul yaşayışından, günlük gülmece olaylarından aldığı öyküler yazmıştır.

Öykü yazarlığını, gözlem gücüyle, gerçeği en ince ayrıntılarına değinerek yansıttığı öyküleriyle geliştiren yazar, 1940’lı yıllarda uzun öyküye geçmiştir. Bu öykülerinde yaşananı olduğu gibi vermeye çalıştığı gerçekçiliğiyle büyük kentlerle ilgili konulara yönelmiştir. Öykü yazma yöntemi bakımından bir yenilik getirmemekle birlikte, ele aldığı konular, olaylar ve seçtiği kişilerle gerçekçi öykü anlayışının gelişmesine hizmet etmiştir.

Kenan Hulusi Koray (1906-1943) 

Kenan Hulusi Koray
Kenan Hulusi Koray

Yedi Meşale topluluğunun öykü yazarı olarak tanınan Kenan Hulusi, öykülerini Bir Yudum Su, Bahar Hikayeleri, Son Öpüş, Bir Otelde Yedi Kişi adlı dört kitapta toplamıştır.

İlk öykülerinin konularını düş gücünden alan Kenan Hulusi, giderek iki grupta toplanabilen toplumsal ve psikolojik konulu öyküler yazmaya başlamıştır. Toplumsal konulu öykülerinde, toplum içinde her gün rastlanabilecek olaylar, köylünün dertleri, bilgisizlik gibi konulara değinmiştir.

Öykülerinin konuları, kendi gözlemleriyle birlikte, anlatılan olaylara dayanır. Psikolojik konulu öykülerinde insanlardaki değişik duyguları yansıtmıştır. Öykü kuruluşunda alışılmış, birbirine bağlı olaylar dizisini benimsemiş, ele aldığı konudan çok anlatış biçimine önem vermiştir. Özellikle ilk öykülerinde şiirsel düzyazıyı anımsatan bir anlatımla karşılaşırız.

Osman Cemal Kaygılı (1890-1945)

Bu yılların öykü yazarları arasında, Osman Cemal Kaygılı, Mahmut Yesari ve Ahmet Naim’e de yer vermek gerekir. Öyküleri, Sandalım Geliyor Varda ve Eşkıya Güzeli adlarını taşıyan iki kitapta toplanan Osman Cemal Kaygılı, sanat kaygısı taşımadan, doğup, büyüdüğü çevreleri dile getiren, seçtiği konular, kişiler ve kullandığı dille halk öyküsüne yaklaşan bir yazarımızdır.

Mahmut Yesari (1895-1945)

Mahmut Yesari

Öyküleri tek kitabı Yakacık Mektupları’nda toplanan Mahmut Yesari, toplumsal konularla birlikte duygusalluğın ön plana geçtiği, daha çok, hastalığı nedeniyle yakından tanıdığı veremli hastaların acılarını, sevinçlerini duygusal bir gerçekçilikle yansıtan yazar olarak görülür.

Ahmet Naim Çıladır (1904-1967)

Öykülerini Kuduz Düğünü adlı tek kitapta toplayan Ahmet Naim ilk olarak Zonguldak’ta çalışan kömür işçilerinin yaşayışlarını dile getiren öyküleriyle tanınmıştır. Kömür ocaklarında geçen öykülerde, işçilerin para kazanmak için çektikleri sıkıntıları, sırasında yaşamlarını yitirmeleri, boş inanışları yüzünden başlarına gelenler, bunların yanında devlet memurlarının bitmeyen çileleri üzerinde durmuştur.

Özet:

1923-1940 yılları arasında başlıca öykü yazarları olarak yer alan yazarlarımızın ele aldıkları konulara göz atıldığında gözleme dayalı gerçekçiliğin gittikçe geliştiği görülüyor. Öykünün ayrı bir tür olduğu görüşünün ortaya konmasıyla birlikte sanatın toplum üzerinde bir işlevi olması gerektiği düşüncesinin de egemen olmaya başladığı dikkati çekiyor. Bu düşüncenin yanı sıra yalnızca öyküler yazmayı gerçekçilik için yeterli gören yazarlar da göze çarpıyor. Öykü yazma yönteminde ise, bir yandan klasik öykü yazma yöntemi gelişirken, öte yandan Sait Faik’le başlayan “giriş, gelişme, sonuç” bölümü olmayan durum öykülerinin yaygınlaşmaya başlaması öykü yazma yönteminde yapılan değişikte ilk adımlar olarak önem taşıyor.

Benzer İçerikler:

İlginizi Çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu