Paul Verlaine

Paul Verlaine Kimdir?

Paul Verlaine Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Verlaine, Paul (Marie) (d. 30 Mart 1844, Metz, Fransa – ö. 8 Ocak 1896, Paris, Fransa) Sembolistlerin öncülerinden Fransız şair.

Paul Verlaine

Paul Verlaine, Mallarme ve Baudelaire‘le birlikte Dekadanlar olarak bilinen şairler grubunun kurucusu sayılır.

Paul Verlaine Yaşamı ve Eserleri

Varlıklı bir subayın tek çocuğuydu. Ortaöğrenimini Paris’te yaptı. On dört yaşındayken günümüze ulaşan ilk şiiri “La Morf’u (Ölüm) Victor FIugo’ya yolladı. 1862’de bakaloryayı büyük bir başarıyla verdikten sonra Paris’te bir sigorta şirketinde çalışmaya başladı. Bir yandan da şiir yazıyor, edebiyatçıların devam ettiği kahvelere, salonlara gidiyordu. Buralarda önde gelen Parnasçı şairlerle, ayrıca Mallarme, Villiers de L’lsleAdam ve Anatole France gibi dönemin başka yetenekli yazar ve şairleriyle tanıştı. Şiirleri, edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başladı, ilk basılan şiiri “Monsieur Prudhomme”du (1863). Üç yıl sonra yayımlanan, Parnasçı şairlerin yapıtlarının toplandığı Le Parnasse comtemporain (1866-1876, 3 cilt; Çağdaş Parnasçılık) adlı antolojinin ilk cildinde Verlaine’in de sekiz şiiri bulunuyordu.

Aynı yıl ilk şiir kitabı Poemes saturniens (1866; Hüzünlü Şiirler) yayımlandı. Baudelaire ve Leconte de Lisle’i ustalıkla taklit ettiği kitapta aşk ve hüznü etkileyici bir biçimde dile getirmişti. Bu şiirlerin, başkasıyla evlenen ve 1867’de ölen kuzini Elisa’ya yazıldığı sanılır. Verlaine Fetes galantes’ta da (1869; Çapkın Törenler) İtalyan commedia dell’arte’sindeki ve 18. yüzyıl ressamları Watteau ve Nicolas Lancret ile çağdaşı Adolphe Monticelli’nin doğa resimlerindeki görüntü ve kişileri çağrıştıran imgelerin ardında, kişisel duygularını örtük biçimde dile getirmişti. 1870’te, büyük bu aşkla bağlandığı 17 yaşındaki Mathilde Maute’yle evlendi. Nişanlıyken ona yazdığı, sonradan La Bonne Chanson’da (1870; Tatlı Şarkı) toplanan aşk şiirlerinde sevgilisini, uzun süredir umutla beklediği, ona doğru yolu gösterecek bir koruyucu gibi canlandırmıştı. Paris Komünü kurulunca (1871) Verlaine orada basın görevlisi olarak çalıştı. Bu arada Mathilde’yle evlenmiş (1870), ama aile yaşamına bir türlü uyum sağlayamamıştı. Bu uyumsuzluk, Eylül 1871’de evlerinde kalmaya gelen, kendinden 10 yaş genç şair Arthur Rimbaud‘ya duyduğu tutku yüzünden daha da arttı.

Verlaine Temmuz 1872’de eşini ve yeni doğan oğlu Georges’u terk ederek Rimbaud’yla birlikte Fransa ve Belçika’yı dolaştı. Sonradan Romances sans paroles’da (Sözsüz Romanslar) toplanan izlenimci şiirlerini bu sırada yazmaya başladı. Verlaine ile Rimbaud eylülde Londra’ya ulaştılar. Orada sürgündeki komüncülerle karşılaştılar. Verlaine, Fransız edebiyatında benzerine zor rastlanır bir müzikalitesi olan ve prozodi bakımından en deneysel şiirlerinden bazılarını içeren Romances’ı orada tamamladı. Kitaptaki şiirlerin çoğu manzaralar ya da pişmanlıklar üzerineydi, bazıları ise karısına sövgülerle doluydu. Kitap 1874’te arkadaşı Edmond Lepelletier tarafından yayımlandı. Bu sırada Verlaine Brüksel’de Mons Cezaevi’nde yatıyordu. 10 Temmuz 1873’te duygusal bir bunalım sırasında Rimbaud’yu tabancayla vurmaktan iki yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

Cezaevi yaşamı, pişmanlık duygusu ve okuduğu dinsel kitapların (cezaevinde Shakespeare ve Dickens’ı da inceledi) etkisiyle Verlaine 1874’te Katolikliğe yakınlaştı. 1875’te hapisten çıktıktan sonra Trappist tarikatının ilkelerine bağlanıp tam bir rahip gibi yaşamayı denediyse de kısa süre sonra Rimbaud’yu bulmaya Stuttgart’a gitti. Onun tarafından sert bir biçimde geri çevrilince İngiltere’ye gitti ve bir yıldan uzun bir süre orada Fransızca ve resim dersleri vererek yaşamım sürdürdü. Orada, ağırbaşlılığı ve dindarlığıyla Anglikan yazarların, ayrıca Tennyson ve Swinbume’ün hayranlığını kazandı. 1877’de Fransa’ya döndü. Önceki yapıtları gibi kendi parasıyla bastırdığı Sagesse’deki (1880; Bilgelik) şiirlerin çoğu bu dönemin (187378) ürünüydü. Bu şiirler Katolik inancının olağanüstü şiirsel anlatımlarının yanı sıra kendi duygusal serüvenini de yansıtıyordu.

Verlaine’nin edebi değeri artık kabul edilmeye başlamıştı. Sekiz yıl önce cezaevindeyken yazdığı sanılan ünlü “Art poetique” (Şiir Sanatı), 1882’de genç simgeci şairler tarafından coşkuyla benimsendi. Bununla birlikte Verlaine sonradan, simgecilerle bağlarını kopardı. Çünkü simgeciler geleneksel biçimlere karşı çıkarken ondan da ileri gitmişler, örneğin onun Fransız şiirinin vazgeçilmez öğesi saydığı uyağa karşı çıkmışlardı.

Verlaine 1880’de en sevdiği öğrencisi Lucien Letinois ve onun ailesiyle birlikte bir çiftlik işletmeye kalkıştı, ama başarlı olamadı. 1883’te Lucien’in, 1886’da da çok sevdiği annesinin ölümü, ayrıca eşiyle barışma girişiminin sonuçsuz kalması üzerine yeniden serseri bir yaşam sürmeye başladı. İçkiye giderek daha bağımlı hale geldi, sık sık hastanelerde yattı. Artık olumlu ve olumsuz yönleriyle ünü iyice yayılmıştı. Geçinmek için yazmayı sürdürdü, ama şiirinin eski gücü kalmamıştı.

Jadis et naguere (1884; Bir Zamanlar) daha önce özenle hazırladığı kitaplarından farklıydı; büyük bölümü, “Art poetique” gibi yıllar önce yazdığı ürünlerden oluşuyordu. Bohem ve erotik şiirler içeren Parallelement’da (1889; Yan Yana) “saygın” şiirleriyle aynı dönemde yazdığı ve teknik bakımdan aynı düzeyde olan şiirleri kapsıyordu. Amour’daki (1888; Aşk) yeni şiirler, özellikle de Lucien Letinois’nun ölümü üzerine yazdığı şiiri yer yer eski yapıtlarının büyüsünü taşımakla birlikte, Verlaine bu şiiri yazarken örnek aldığı Tennyson’ın In Memoriam’ının (Anısına) derinliğine ulaşamamıştı.

Aralarında Mallarme ve Rimbaud’nun da bulunduğu altı şairi incelediği Les Poetes maudits (1884; Lanetli Şairler), çağdaş yazarların kısa yaşamöykülerini içeren Les Hommes d’aujourd’hui (1885-1893; Bugünün İnsanları), hastanelerde geçirdiği günleri anlattığı Mes Höpitaux (1892; Hastanelerim), cezaevi yıllarını ve o sırada dine dönüşünü anlattığı Mes Prisons (1893; Hapishanelerim) ve Confessions, notes autobiographigues (1895; İtiraflar, Otobiyografik Notlar) gibi düzyazı yapıtlarıyla yeniden kendisine ve dönemin kötü ün salmış yazarlarına dikkat çekmeyi başardı. (1886’da da Rimbaud’nun Illuminations’unun basılmasına ve onun ün kazanmasına yardımcı oldu.) 1893’te hayranlarından eleştirmen Arthur Symons’ın yardımıyla İngiltere’yi dolaşarak bir dizi konferans verdi. Makaleleri ve şiirleri Fortnightly Rewiew ve The Senate dergilerinde yayımİandı. Yapıtları ölümünden sonra iki ciltlik Oeuvres completes’de (1959-1960. der. J. Borel; Tüm Yapıtları) toplandı. Yaşamı ve yapıtları üzerine en iyi kaynak, Antoine Adam’ın Verlaine’idir. (yh 1966).

Değerlendirme

Verlaine, sözcüklerin esas olarak müzikal bir nitelik taşıdığı modem şiirin kurucularındandır. Ayrıca şiirde romantizmden simgeciliğe geçişte önemli bir rol oynamıştır, iyi şiirlerinde, kendinden önceki çoğu şairce kullanılan tumturaklı bir söyleyişten uzak durmuş ve Fransızcanın (hatta günlük dilin kalıplarının) okurun düşünsel direncini kırarak daha belirsiz, daha kararsız bir söyleyiş aracılığıyla yeni duygu tonlarını aktarabileceğini göstermiştir. Verlaine’e göre sözcükler ancak ses değerleriyle, zarif bir müzik yaratmak için kullandıklarında günlük anlamlarını aşan bir güç, büyülü bir hava kazanabilirler. Bu yüzden Verlaine’in iyi yapıtlarında hiçbir zaman açık bir düşünsel ya da felsefi içerik görülmez. Verlaine Fransızcanın iç müziğini kuşkusuz sezgileriyle keşfetmiştir, ama yaratıcılığının doruğunda olduğu yıllarda yeteneğini durmadan geliştirmeye ve Fransız şiirinde bir “reform” yapmaya çalışan bilinçli bir şair olduğu söylenmelidir.

Verlaine’in şiirlerinden seçmeler ve yaşamı üzerine bilgiler içeren bir derleme Türkçede Paul Verlaine: Yaşamı, Sanatı, Şiirleri (1984), bir başka derleme de Seçme Şiirler (1994) adıyla yayımlandı.

Paul Verlaine Diğer Önemli Eserleri

Şiir:

  • Bonheur (1891; Mutluluk),
  • Chansons pour elle (1891; O Kadına Şarkılar),
  • Liturgles intimes (1892; İçten Ayinler),
  • Odes en son honneur (1893; Onun Onuruna Şarkılar),
  • Chair, dernieres poesies (1896; Ten, Son Şiirler),
  • Invectives (1896; Sövgüler).

Paul Verlaine Şiirlerinden Seçki

Bağ Bozumu

Başımızdan bir şarkıdır yükselir
Belleğimizin yok olduğu an.
Kanımızın şarkısıdır duyulan
Ki uzak bir musiki gibi gelir.

Dinleyin bu kanımızdır ağlayan,
Ruhumuz bizi terkedip gidince,
O ana dek işitilmeyen ince
Bir ses gelir başlar başlamaz susan.

Ey şarap, kan; kızıl üzüm kanının
Kara damar şarabının kardeşi,
Tanrısal iksirleri insanların.

Şarkı söyleyin, ağlayın, belleği
Ruhu atın; karanlıklara değin
Garip bedenimizi sürükleyin

Dans Edelim Gel

Gözlerini severdim en çok,
Gökteki yıldızlardan parlak;
Bir parça da baştan çıkarak.
Dans edelim gel!

Ne halleri vardı, sahiden,
Bedbaht âşığı berbat eden
Onun için hoştu ya zaten.
Dans edelim gel!

Doldurulmadı hâlâ yeri,
Gülden ağzının öpücükleri
Kalbimde öldüğünden beri.
Dans edelim gel!

Dizi dibinde oturduğum
Zamanları hatırlıyorum;
Bu, işte bütün varım yoğum.
Dans edelim gel!

Çeviri: Orhan Veli Kanık

Duygusal Söyleşi

Buz tutmuş o ıssız eski park içinden
İki hayaletti demin kayıp geçen.

Gözleri sönmüş, gevşemiş dudakları,
Güç duyulur neler fısıldaştıkları.

Buz tutmuş o ıssız eski park içinde
Geçmiş günlerden söz etti iki gölge.

– Eski coşkumuzu anımsıyor musun?
– Ne diye anımsayayım istiyorsun?

– Yüreğini yine titretir mi adım,
Yine girer miyim düşüne? – Yok canım!

– Ah o dudaklarımızın birleştiği
Anlatılmaz mutluluk günleri! – Belki.

– Gök masmaviydi, umut koskocaman.
– Umut kaçtı kara göğe darma duman.

Böyle geçtiler yoz yulaflar içinden;
Yalnız geceydi sözlerini işiten.

Çeviri: Hüseyin Demirhan

Geçmiş Ola

Hâtıralar, ne istersiniz benden? .. Sonbahar…
Durgun gökte ardıç kuşları uçuşmadalar,
Güneşten, ölgün ve soluk bir ışık vurmada
İçinde poyrazlar esen sararmış ormana.

Yapyalnızdık, yürüyorduk, türlü hulyalarda;
Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgârda.
Çevirip güzel gözlerini bana “Hangisi
En güzel günün? ” diye sordu o billûr sesi.

Bir melek sesi kadar tatlı, o kadar derin.
Hafif bir gülümseyiş cevap verdi sesine,
Öptüm ellerini, ibâdet edercesine.

-Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları vardır!
Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır
Sevilen dudaklardan çıkan ilk evet’lerin!

Çeviri: Orhan Veli Kanık

Gök Öyle Mavi

Gök öyle mavi, öyle durgun,
Damlar üzerinde!
Yeşil bir dal sallana dursun,
Damlar üzerinde!

Ürpertip gökyüzünü birden,
Bir çan tın tın eder.
Bir kuştur şu ağaçta öten;
Türküsünü söyler.

İşte hayat! aç gözünü gör;
Bak ne kadar sade.
Her günkü sâkin gürültüdür,
Şehirden gelmekte.

Ey sen ki durmadan ağlarsın,
Döversin dizini;
Gel söyle bakalım ne yaptın,
N’ettin gençliğini?

Çeviri: Cahit Sıtkı TARANCI

Green

İşte yemişler, çiçekler, yapraklar ve dallar!
İşte kalbim, çarpıntısı yalnız senin için!
O bembeyaz ellerin kalbimi kırmasalar!
Bu küçük armağanı dilerim hoş göresin.

Ben geldim işte, çiğlerle bezenmiş olarak;
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler,
Yorgunluğumu alsam ayak ucunda bırak!
Hayal etsem o tatlı demleri birer birer.

Bırak unutayım başımı taze göğsünde!
Hâlâ aklımda lezzeti son öpüşlerinin.
Hayırlı fırtınadan sonra sakin, asude,
Uyusam biraz, madem uzanmış dinlenirsin.

Çeviri: Cahit Sıtkı TARANCI

Şiir Sanatı

Musiki, her şeyden önce musiki;
Onun için tekli mısradan şaşma.
Kıvrak olur, erir havada sanki;
Ağır aksak söyleyişe yanaşma.

Kelime seçerken de meydan senin;
Bile bile bir nebze aldanmalı.
Dumanlısı güzeldir türkülerin;
Öyle hem seçik olsun, hem kapalı.

Güzel gözler tül ardında görünsün
Gün ışığı titremeli şiirinde
Ak yıldızlar maviliğe bürünsün
Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde.

Ararengin peşindeyiz çünkü biz;
Rengin değil, ararengin sadece.
Ancak öyle sarmaş dolaş ederiz.
Kavalı boruyla rüyayı düşle.

Nükte belâsından kurtulmaya bak;
Acı zekâ, sulu gülüş neyine?
İşe karıştı mı bu cins sarmısak
Maviliğin yaş dolar gözlerine.

Tut belâgati boğazından, sustur
El değmişken bir zahmete daha gir.
Kafiyenin ağzına da bir gem vur
Bırakırsan neler yapmaz kim bilir?

Nedir bu kafiyeden çektiğimiz!
Hangi sağır çocuk ya deli zenci
Sarmış başımıza bu meymenetsiz,
Bu kof sesler çıkaran kalp inciyi?

Hep musiki, biraz daha musiki;
Havalanan bir şey olmalı mısra
Deli bir gönülden kalkıp gitmeli
Başka göklere, başka sevdalara.

Dağılıp tuzu sabah rüzgârına
Mısraların alsın başını gitsin
Kekik, nane kokaraktan, dört yana…
Üst tarafı edebiyat bu işin.

Çeviri: Melih Cevdet ANDAY – Sabahattin EYUBOĞLU

Yaş Dolar Yüreğime

Yaş dolar yüreğime
Yağan yağmur misali.
Nedir bu usanç söyle
Yerleşen canevime?

Ey tatlı yağmur sesi
Damlar üstünde, yerde!
Bungun kalp hediyesi,
Ey yağmurun türküsü!

Sebepsiz dolduruşu
Tiksinti duyan kalbi,
İhanet değil, ne bu?
Sebepsiz bir kuruntu.

Odur en kötü tasa
Bilmemek niçin’ini.
Ne bir kin, ne bir sevdâ,
Kalbimde bunca cefâ.

Çeviri: Ahmet NECDET

Yorgunluk

Usluluk, usluluk, usluluk, ah, ne güzeldir!
Bırak biraz dinlensin bu alevli arzular.
En doyumsuz anında bile sevdanın, ey yar
Kadın bizi ablaca terkedebilmelidir.

Öpsün yorgun tenimi uykulu okşayışlar,
Sıcak soluğun, salınan bakışın bence bir
Git, uzun bir öpücüğün tadında değildir
Inatçı titreyişler, çılgın kucaklayışlar!

Ama sen haylaz çocuğum, diyorsun ki bana:
‘Yüreğinde tutkunun boruları çalmada! ‘
Aldırma sen borular bildiği gibi çalsın!

Alnını alnıma koy, ellerini elime
Yarın bozsan bile gel andiçelim seninle,
Ve ağlayalım sabaha dek, ey küçük çapkın!

Ayrıca bkz. ⇒

Dünya Edebiyatı

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu