Harezm Türkçesi ve Harezm Türkçesi ile Yazılan Eserler

Harezm Türkçesi ve Harezm Türkçesi ile Yazılan Eserler

Harezm Türkçesi

Harezm Türkçesi Hakkında

XI-XII. yüzyıllarda hem etnik yapı hem de siyasî hayat bakımından Türkleşen Harezm bölgesinde Türk dilinin doğu kolunu teşkil eden Karahanlı Türkçesi temelinde güney-batı kolunu teşkil eden Oğuz Türkçesi ve kuzeybatı kolunu teşkil eden Kıpçak Türkçesinin karışıp kaynaşmasından oluşan Türkçeye Harezm Türkçesi veya Harezm-Altın Ordu Türkçesi adı verilir.

Harezm Bölgesi

Bugün Özbekistan ve Türkmenistan sınırları içinde kalan, Ceyhun (Amu Derya) ırmağının döküldüğü Aral gölünün güneyinde bulunan bölgeye ve aynı zamanda bölge halkına Harezm adı verilir. Arap istilasından sonra bu ad sadece ülke adı olarak kalmış, burada yaşayan halka da Harezmî denilmiştir.

——-

Harezm bölgesi, Sir Derya’nın aşağı yatağıyla birlikte daha Moğol devletinden (1206-1368) önce, Kaşgar’ın yanında ikinci bir edebî merkez olarak önemli bir rol oynamıştır. Uzun zaman siyasî bakımdan da Altınordu’ya bağlı olan Harezm ve Siri Derya’nın aşağı kesimi, kendilerini Altınordu devresinde de muhafaza etmişler, hatta Moğol akınları bile buradaki İslâmî Türk edebiyatının gelişimine engel olamamıştır. XIII, yüzyılda Harezm ve Aşağı Sir Derya’da görülen kültür faaliyetleri, XIV. yüzyılda Altınordu’nun Saray ve Kırım şehirlerine de sıçramıştır.

İslâmiyet’in ilk zamanlarında Harezm’de konuşulan dil, aslında İranî olmakla birlikte diğer İran lehçelerinden çok farklı olan Harezm lehçesi idi. XI. yüzyılda başlayan Harezm’in Türkleşmesi hadisesi, XIII. yüzyıla kadar devam etmiş ve Harezm ile ona bağlı bölgelerde yeni bir yazı dilinin kuruluşu, bu bölgenin Türkleşmesinden sonra gerçekleşebilmiştir.

Harezm’in Türkleşmesinde özellikle Oğuzlar ve Kıpçaklar çok önemli bir rol oynamışlardır. Ayrıca Kalaçlar, Kimekler, Bayavutlar, Kanglılar ve birtakım göçebe Türk aşiretleri de bu hususta etkili olmuşlardır. Bölgenin Türkleşmesinde rol oynayan bu unsurlar, bölgenin kendine has lehçesini de oluşturmuşlardır. Bu lehçe, Karahanlı yazı dili ile bağlantılı ve Oğuz, Kıpçak, Kanglı ve diğer boyların lehçelerinin karışımı ile oluşmuş Harezm Türkçesidir.

XIII. yüzyılda Karahanlı Türkçesinden gelişen ve XV. yüzyılda yerini Çağatay Türkçesine bırakan bu lehçe, Karahanlıcadan teşekkül etmesinin yanı sıra, çeşitli boyların lehçelerini de yansıtması bakımından ilginç bir yazı dili olmuştur. Bu sahadaki eserlere bakıldığında bu edebi dilin farklı metinlerde farklı lehçelerin daha fazla ağırlık kazanmış şekliylekarşımıza çıktığı görülmektedir.

Harezm Türkçesinin belli başlı özellikleri şunlardır:

d’li ve y’li şekillerin bir arada bulunması (adır- ayır, adrıl-, bod ~ boy, boya-, ıd-, idiş, kadaş, kayaş, kadgu, kadgur-, kod- koy-, kudug, küy-, kudegü, udı-~ uyı-~ uyu, yadag, yay-, yayıg, yayıl-vb.), birden fazla heceli kelimelerin sonundaki-g,-g seslerinin umumiyetle korunmakla birlikte, Oğuzcanın tesiriyle az da olsa düğürüldüklerinin görülmesi (korklug ~ korklu-, kudug – kudu, turlug – turlu vb.), yükleme eki olarak -g- ve -g’ye tesadüf edilmemesi, bazı yapım ekleri ile kelimenin bünyesine dahil hecelerin ve çekim eklerinin başında bulunan -g- ve -g-seslerinin karı-şık durumda olması (eşek, kazgan – kazan, kerek, kurtgar- kurtar-, oygan- oyan-, suvgar- suvar-, yapurgak – yaprak, yatgur- yatur- vb.), az da olsa -k>-h- değişikliğine tesa-düf edilmesi (ahtar-, hatun, ohşa-, yahşı vb. ), çok daha önce b’den dönüşmüş olan w’nin muhafaza edilmekle birlikte çok seyrek olarak v’ye veya f’ye dönüştüğünün görülmesi (çewür- çevür-, çewrül-, ewür- ewür-, ewrül-, öbke> öfke, seb-> sew-~ sev- söw-, sub> suw ~ suv, suwar-, suwgar-, suwsa-, tabar> tawar, yabız> yawuz vb.)

Harezm Türkçesi için karakteristik bir durum olan düzlük-yuvarlaklık uyumundaki karışıklığa sıkça rastlanması; (eksil-/eksül-, eksit-/ eksüt-, kılış-/kıluş-, kimnig/ kimnüg, korkıt-/korkut-, kutıl-/kutul-, mülkim/mülküm, sewün-/sewin, toku-/tokı-, törtünçi/törtinçi, uzun/ uzın vb.)gibi.

Ayrıca 3. teklik ve çokluk şahıs iyelik ekinden sonra gelen yardımcı n sesinin yer yer düşmesi, geniş zamanın olumsuzu olarak -mas/-mes ekinin yaygın olarak kullanılması gibi hususiyetler de bu dönemi Çağataycaya yaklaştırmaktadır.

Bu dönemin belli başlı eserleri Şunlardır:

1. MUKADDİMETÜ’L-EDEB

Ebu’l-Kâsım Cârullâh Mahmûd b. Omar b. Muhammed b. Ahmed ez-Zemahşerî el-Hârezmî (1075-1144)’nin 1127-1144 yılları arasında yazıp Harezm şahı Atsız b. Muhammed b. Anûş Tigin’e sunduğu Arapça pratik bir sözlük niteliğinde olan Mukaddimetü’l-Edeb’de Arapça kelime ve kısa cümlelerin anlamları satır aralarına nüshaların büyük çoğunluğunda Türkçe ve Farsça ile, bir nüshada bunlara ilâveten Moğolca ile, bir nüshada da sadece Harezmce (İran dili) ile kaydedilmiştir.

Arapça öğrenmek isteyenlerin kolaylıkla kullanmaları için kısa cümleler ve kelimelerden ibaret bir sözlük olan Mukkaddimetü’l-Edeb, başlıca beş bölümden ibarettir: 1. İsimler, 2. Fiiller, 3. Harfler (isîm ve fiil dışındaki gramer unsurları), 4. İsim çekimi, 5 Fiil çekimi. Üçüncü ve beşinci bölümlerin Harezm Türkçesi ile tercümesine rastlanmamaktadır.

Eserin istinsah edilmiş pek çok nüshası bulunmakla birlikte, Zemahşerî’nin elinden çıkan nüsha kayıptır. Nüshaların bir kısmında ise istinsah tarihi yoktur. Bilinen nüshaların en eskileri Harezm Türkçesi ve Farsça ile tercümeli nüshalardır.

2. KISASU’L-ENBİYA

Eserin müellifi (yazarı), Nasırü’d-dîn b. Burhanü’d-dîn Rabguzî’dir. Rabguzi eserini H. 709’da yazmaya başlamış, bir yıl sonra, yani H. 71O/ M. 131O’da tamamlamış ve Nasırü’d-din Tok Buga’ya sunmuştur.

Peygamber kıssalarını konu alan eserde başta Hz. Muhammed ve diğer peygamber kıssaları ile Harut ve Marut gibi kıssalar yer almaktadır. Rabgûzî dinî konuları edebî bir dille nakletmiş, kıssalarla ilgili Arapça ve Türkçe manzumelere yer vermeyi ihmal etmemiştir.

Eserde peygamberlere ve din büyüklerine yazılmış kasidelerden ve mâni-tuyuğ şeklindeki dörtlüklerden başka, aşk, tabiat gibi konuların işlendiği manzumeler de bulunmaktadır.

3. MU’ÎNÜ’L-MÜRÎD

Bilinen tek yazma nüshası, Bursa’da Orhan Kitaplığı’nda bir mecmuanın 186-211 varakları arasında bulunan eser, daha Önce Haraççıoğlu Kitaplığı’ndaydı. Metnin kenarlarında bir kıssa, Cevâhîrü’l-Esrâr adlı eserden alınmış yedi dörtlük ve Mu’înül-Mürîd ve Cevahirü’l-Esrâr’dan olup olmadığı anlaşılmayan bazı mısralar da bulunmaktadır.

Eser, H.713 Ramazan/ M. 1313 Kanun-ı Evvel’de tamamlanmıştır (26a/3-4). Bu kaç söz ayıtgan atı İslâm ol/ Tilegi âhır vakt îmân İslâm ol (25b10) mısralarından müellifin adının İslâm olduğu anlaşılmakla birlikte Ebu’l-Gazi Bahadır Han Şecere-i Terâkîme adlı eserinde, Salur boyundan Ersarı Bay denilen kişinin şeyhlik makamında oturan ve aynı zamanda hoca olan Şeref Hoca’ya giderek Arapça kitapları anlayıp buna göre hareket etmelerinin zor olduğunu, Arapça yazılmış meseleleri Türkçeye çevirme lütfunda bulunduğu takdirde çok sevaba gireceğini söyleyince Şeyh Şeref Hoca’nın dini meselelerin tümünü çevirip Mu’inü’l-Mürîd adını verdiği bir kitapta toplayarak Ersarı Bay’a verdiğini ve o zamandan itibaren Türkmenlerin hepsinin o kitaba göre hareket ettiklerini kaydetmektedir (102b/7-103a/1) Yeterince açıklığa kavuşmayan bu husus hakkındaki görüşler için bk. Recep Toparlı, Mu’inü’l-Mürid, Atatürk Üniversitesi,Erzurum, 1988, XII-XVI.

Mütekarip vezninde 407 dörtlükten ibaret olan eser, sadece dini bilgileri öğretmek gayesiyle kaleme alındığı için edebi bir değer taşımamaktadır.

Mu’înü’l-Mürîd şu bölümlerden oluşmaktadır:

  • İmân,
  • Ma’rifetü’l-Hakk ve Resûlihi Muhammed,
  • Vaz ve’n-Nasîhat,
  • Zekât,
  • İrâdât,
  • Âdâb,
  • İktidâ,
  • Beyânü’s-Sohbet,
  • Meselü’ş-Şerî’at ve’t-Tarîkat ve’l-Hakîkat,
  • Beyânü’l-Kalb ve’n-Nefs,
  • Sülûk,
  • Şükrü’l-Hakk ve
  • Zikrü’l-Ebrâr.

Eser üzerinde kapsamlı tek çalışma Recep Toparlı tarafından yapılmıştır: Recep Toparlı Mu’înü’l-Mürîd Atatürk Üniversİtesi Fen-Edebiyat Fakültesi yayınları 15. Erzurum, 1988.

4. HUSREV Ü ŞÎRÎN

Altınordu sahasında yazılan Husrev ü Şîrîn, Kutb mahlâslı bir şair tarafından Nîzâmî’nin aynı adı taşıyan mesnevisinin Türk edebiyarındaki ilk çevirisidir. Kutb bu eseri, Tini-Bek Han ile onun eşi Melike Hatun adına Türkçeye çevirmiştir. Tini-Bek Han 1341’de babası Ozbek Han’ın ölümünden sonra tahta çıkıp 1342’de kardeşi Canı-Bek tarafından öldürüldüğüne göre eser, 1341-1342 yılları arasında yazılmış olmalıdır.

Husrev ü Şîrîn hikâyesinin konusu, Sâsânî hükümdarlarından Husrev Pervîz ile Ermen hükümdarı Mehîn Bânû’nun kardeşinin kızı Şîrîn’in aşkına dayanmaktadır. İkinci plânda ise Husrev’in siyasî hayatı verilmektedir.

Kutb’un eseri Nizamî’nin eserinden daha kısadır, ama bu eksiklik, hikâyenin bütünlüğünü bozmamaktadır, konu başlıkları aynen muhafaza edilmiştir. Eserin bilinen tek nüshası Bibliotheque Nationale’de 312 numarada muhafaaa edilmektedir. Bu nüsha, eserin kaleme alınışından yıllar sonra H. 785/ M. 1383-1384’te Berke Fakıh tarafından Altın Buga adına İskenderiye’de istinsah edilmiştir.

5. MUHABBET-NAME

Manzum bir eser olan Muhabbet-name, Harezmî tarafından H. 754/ M. 1353’te kaleme almıştır. Müellif hakkında Horezmi mahlasını kullandığına göre Horezmli (Harezmli) olduğu dışında hiçbir bilgimiz bulunmamaktadır. Yazılış yeri Sir (Sirderya) olan eser, kesin olarak kim olduğu anlaşılmayan Muhammed Hoca Bey’in arzusu üzerine yazılmıştır. Farsça beyideri de ihtiva eden Muhabbet-name, mesnevi tarzında kaleme alınmıştır.

6. NEHCÜ’L-FERADİS

Dini mahiyette bir eser olan Nehcü’l-Feradis, Türk edebiyatı sahasındaki kırk hadis tercümelerinin ilk örneğidir. Zaten eserin bu vasfı müellifi Kerderli Mahmud tarafından da girişte belirtilmiştir.

Kitap, her biri onar fasıldan ibaret olan dört müstakil baptan oluşmuştur. Hz. Peygamber’in faziletleri, Hulefa-i Raşidin, Ehl-i Beyt ve Dört İmamın faziletleri, Allah’a yaklaştıran ameller, Allah’tan uzaklaştıran ameller.

Kitapta her fasıl bir hadisle başlamakta, bu hadisin Türkçe tercümesi verildikten sonra, tanınmış İslam alimlerinin eserlerinden söz konusu hadisin manasını daha etraflı olarak aydınlatacak mahiyette, mütalaalar, menkıbeler, hikayeler nakledilmektedir. Bazan tanık olarak ayetlere ve başka hadislere de başvurulmaktadır.

7. Mi’RÂC-NAME

H. 840-M. 1436’da Malik Bahşı tarafından istinsah edilmiştir. İstinsah yeri Herat olan eserin, bu tarihten önce yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple XIV. yüzyıl eserlerinden sayılmaktadır. Mi’râc-name’nin Paris Bibliotheque Nationale’de muhafaza edilen bu Uygur harfli nüshadan başka nüshası ele geçirilememiştir.

8. KUR’AN-I KERİM TERCÜMELERİ

Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu Ali Paşa Camii 2 nurnarada muhafaza edilen satır arası Kur’an tercümesi nüshası Yazma daha önce Millet Kütüphanesi Hekimoğlu Ali Paşa 951 nurnarada bulunmaktaydı…

***

Kaynak: Harezm Türkçesi ve Harezm Türkçesi ile Yazılan Eserler / Doç. Dr. Gülden SAĞOL/Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. (Kısaltılarak Alınmıştır.)

Ayrıca bakınız ⇒

Türkçenin Tarihi Gelişimi

Türk Dili

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu