Ara Nesil Nedir? Özellikleri, Temsilcileri

Ara Nesil (edebiyatta)

Ara Nesil Nedir? Özellikleri, Temsilcileri

Ara Nesil

Türk edebiyatı tarihinde Tanzimat sonrası edebiyatının ikinci nesli ile Servet-i Fünûn edebiyatı arasında yer alan devir “Ara Nesil” olarak adlandırılır. Bu üçüncü kuşak ara nesil dönemi 1885-1896 yıllarını içine alır.

Ara Nesil sanatçılarının bazıları şunlardır: Beşir Fuat, Fazlı Necip, Mehmet Celal, Nâbizâde Nâzım, Hasan Fehmi, Mehmet Mahfî, Mehmed Ziver, Feraizcizade Osman Faiz, Mustafa Reşid, Abdülhalim Memduh, Ali Kemal, Andelip, Ayn Nadir, İsmail Safa, Hasan Asaf, Menemenlizade Mehmed Tahir, Nigar binti Osman, Recep Vahyi, A. Nazım, Ali Ulvi, Manastırlı Rıfat, Mihrünnisa Hanım, Hayret Efendi, Halil Edip, Besim Ömer, Adanalı Ziya, Ali Ferruh, Ali Feyzi, Ali Nizami …

Bu Ara Nesil sanatçıları, Tanzimat edebiyatçıları ile Servet-i Fünun edebiyatçıları arasında bir köprü olmuşlar ve Servet-i Fünun edebiyatının alt yapısını büyük oranda hazırlamışlardır.

Ara Nesil” adlandırması; edebiyat araştırmacısı, yazar Mehmet Kaplan‘a aittir.

Bu devrede eser veren sanatkârlar bir yandan Tanzimat sonrası edebiyatının birinci neslinden Namık Kemal’in, ikinci neslinden ise Abdülhak Hâmid ve Recaizâde Mahmut Ekrem’in, diğer yandan da edebiyatta yeniliği kabul etmekle birlikte dil ve zevk bakımından geleneğe bağlı kalan Muallim Naci’nin etkisinde kaldılar. Bu bakımdan Ara Nesil mensupları genel olarak Ekrem ya da Naci dairesinde gösterilirler. Bu devir mensuplarını en çok etkileyen bu iki sanatkârdır.

Tanzimat sonrası edebiyatının ilk nesli edebiyatı sosyal ve siyasî düşüncelerinin ifadesinde bir vasıta olarak gördüler. Eserlerinde hep bu gayeye hizmet ettiler. Edebî eseri ve bilhassa şiiri estetik bir vakıa olarak düşünmediler. İkinci nesil ise edebiyatı siyasetin sınırları dışına çıkardı. Ancak onun meseleleri üzerinde pek düşünmediler. Sadece şekil ve muhteva olarak şiirde büyük değişiklikler yaptılar.

Ara nesil sanatkârları, 1860’tan sonra açılan yeni eğitim öğretim kurumlarında yetiştiler. Okullarda yabancı dil öğrendiler. Böylece batı edebiyatını, özellikle Fransız edebiyatını daha yakından ve bizzat Fransızcadan okudular, batıda ortaya çıkan edebiyat akımlarını takip etme imkânı buldular. Pek çok Fransızca eseri Türkçeye tercüme ettiler, bu yolla hem şekil hem konu bakımından kendilerine bol örnek bulma imkânını kazandılar.

Gazete, mahiyeti gereği geniş bir kesime hitap eder. Edebiyat bu yayın organı içinde layığı ile gelişme imkânı bulamaz. Oysa Tanzimat sonrası devrede edebiyat hep gazete ile gelişme yolları aradı. Ara Nesil edebiyatçıları ise mecmuacılığa (dergiciliğe) önem verdiler. 1880-1895 yılları arasında ya doğrudan edebiyat veya edebiyata az ya da çok yer ayıran 50’ye yakın dergi çıktı. Bu dergiler etrafında bir edebiyat okuyucusu oluştu.

Ara Nesil sanatkârları edebiyatı ve özellikle şiiri estetik bir olgu olarak kabul ettiler. Onu hem şekil hem muhteva yönünden güzelleştirmenin yollarını aradılar. Edebiyatı, sadece edebiyat olarak ele aldılar. Ondan, başka sahalar için fayda beklemediler. Edebiyat, şiir ve şair doğrudan düşünce konusu oldu. Böylece edebî tenkit önceki devreye nazaran çok gelişti.

Sanatkârlar edebiyat üzerindeki düşüncelerini yayımlayacak yayın organları buldular. Böylece edebiyat meseleleri daha kolay tartışılır hâle geldi. Yeni edebiyat taraftarları ile eski edebiyat geleneğini devam ettirenler en önemli münakaşalarını bu devrede yaptılar. Ekrem ve Naci arasındaki tartışmalar bu devrede oldu. Tanzimat sonrası edebiyatçılarının örnek aldığı romantizmle 1880’den sonra edebiyatımızda görülmeye başlayan natüralizm bu devrede tartışıldı. Menemenlizâde Mehmet Tahir’in romantizmi, Beşir Fuat’ın natüralizmi savunduğu bu tartışmalar sonunda edebiyatımızda akımlar belirmeye başladı.

Ayrıca bu tartışmalar edebiyat, şiir ve şiirin çeşitli meseleleri üzerinde düşünme yolunu açtı. Vezin, kafiye, dil, üslûp üzerine çeşitli yazılar yazıldı. Yeni bir şiir dili ve şiir cümlesi arandı. Mısra ya da beyite bağlı şiir cümlesi terk edilmeye başlandı. Batılı nazım şekillerinin kullanılışı arttı. Klâsik nazım şekillerinin üzerinde çeşitli değişiklikler yapıldı. Serbest müstezat ve Batıdan gelen sone kullanılmaya başlandı. Vezin üzerindeki tartışmalar yeniden alevlendi. Hece veznini reddedenler oldu. Ancak Ali Ferruh gibi onu kullanmamanın cinayet olacağını söyleyenler de çıktı.

Tercüme faaliyetleriyle genç sanatkârların edebiyat ufku genişledi. Bu yol ile konular zenginleşti, akla gelen her konu şiirde ele alınmaya başlandı. Yeni terkipler arandı. Tercümeler yolu ile kelime dünyası zenginleşti. Yeni bir duyuş ve düşünüş tarzı meydana geldi. Bu yeni duruma yeni imaj sistemleri ile anlatıldı.

Şiir, şekil ile birlikte sıkı kafiye kayıtlarından kurtarıldı. Kafiyeler serbest şekilde şiire yerleştirildi. Kafiyelerin arası açıldı. Şiir içinde kafiyesiz mısralar yer aldı, kafiyesiz şiirler yazıldı. En önemlisi 1895 yılında başlayan kafiye kulak için midir, göz için midir? tartışmasından önce fiilî olarak kulak için kafiye denendi.

Ara Nesil’in meydana getirdiği bu değişiklikler büyük ölçüde Servet-i Fünûn edebiyatını hazırladı. Esasen Servet-i Fünûn sanatçılarının hemen hepsi ya Ara Nesil sanatkârlarının öğrencisi olmuş ya da bu sanatkârların edebiyat sohbetlerinde bulunmuşlardır.

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu