İbrahim Alaettin Gövsa

İbrahim Alaettin Gövsa Kimdir?

İbrahim Alaettin Gövsa Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

İbrahim Alaettin Gövsa (d. 1889, İstanbul – ö. 29 Ekim 1949, Ankara) Yazar, şair, eğitimci, mizahçı ve siyasetçi.

İbrahim Alaettin Gövsa

İbrahim Alaettin Gövsa, 1889 senesinde İstanbul’da doğdu. İlk öğrenimine İstanbulda Şemsül-Maârif özel okulunda başladı. Orta öğrenimini Vefâ ve Trabzon idâdîlerinde tamamladı. 1907 senesinde Mekteb-i Hukuka girdi. 1910 yılında mezun oldu. Bir sene Adliye Nezâretinde memurluk yaptı. Sonra Trabzon Sultânîsine edebiyât öğretmeni tâyin edildi. 1913 senesinde psikoloji ve pedegoji tahsili için, İsviçreye gönderildi. Cenevre Üniversitesi Psikoloji Enstitüsü ile Jean Jacques Pousseau Pedegoji Enstitüsünü bitirdi. 1916da yurda döndü. İstanbul Dârülmuallimîni psikoloji ve pedegoji öğretmenliğine tâyin edildi. Aynı okulda üç sene müdürlük yapan İbrahim Alâaddîn Gövsa, 1926 yılında Maârif Vekâleti Tâlim ve Terbiye Dâiresi âzâlığına getirildi. 1927 senesinde Sivas mebusu seçildi. İki dönem mebusluk yaptıktan sonra, 1935te Maârif Vekâleti müfettişi, 1936dan 1946’ya kadar İstanbul mebusu oldu. Zirâat Bankası idâre meclisi üyesiyken 1949 senesinde Ankara’da öldü.

İlk şiirleri aruz ölçüsüyle Servet-i Fünun ve Hıyaban dergilerinde çıkmıştır. Yeni Mecmua’da çıkan hece şiirleriyle Millî Edebiyat akımı içinde görülür. Milli Edebiyat akımını benimsedikten sonra vatan, yiğitlik ve millet konularında hece ile şiirler yazmıştır.

Edebiyatımızda çocuklar için şiir çığırının öncülüğünü yapmıştır. Çocuklar için yazdığı şiirlerinde onları yurt sevgisine, iyiye ve güzele yöneltmeyi amaçladığı görülür.

Atatürk için yazdığı Tavaf şiirini aruzla ve yabancı sözcükler kullanarak yazmış olmasına karşın, coşkuyla söylemiştir. Ünlenmesinde bu şiirin etkisi büyüktür.

Ayrıca farklı dergi ve gazetelerde çeşitli konularda yazılar, fıkralar, mizahî yazılar, gülmece öyküsü, monografi, pedagoji, biyografi, şiir, hikâye, hiciv, psikoloji, çocuk psikolojisi, eğitim, çeviri ansiklopedi ve sözlük yazımıyla uğraşmış; hemen her türlü edebiyat dalında yapıt vermiştir.

Aruzdan heceye, Ulusal edebiyattan eğitim amaçlı çocuk şiirlerine, toplum şiirlerinden biyografi, sözlük ve ansiklopedi çalışmalarına geçer. Son dönemde daha çok edebiyat tarihi çalışmalarına yönelmiş, az sayıda da olsa yeniden aruz ölçüsüyle şiir yazıp yayımlamıştır.

İbrahim Alaettin Gövsa’nın Eserleri

Şiir:

  • Çocuk Şiirleri,
  • Güf tü Gû (dedikodu),
  • Çanakkale İzleri,
  • Acılar.

Diğer eserleri:

  • İlk Gençlik Hakkında Ruhiyat ve Terbiye Tedkikleri,
  • Bedii Terbiye Tedkikleri,
  • Bedii Terbiye,
  • Şen Yazılar.

İbrahim Alaettin Gövsa’nın Şiirlerinden Örnekler

Türk Bayrağı

Kahramanlar bucağında uyandın,
Şehitlerin kanlarıyle boyandın,
Nice düşman kalesine uzandın,
Sana selâm ey şanlı Türk bayrağı.

Çırpınarak dalgalanır kanadın,
Gökyüzüne çıkmak mıdır muradın?
Gölgende can vermek ister evlâdın,
Bir kalandır her bir Türk’ün kucağı.

Ey şerefin, büyüklüğün fermanı,
Ey kavgalar tarihinin destanı,
Seni ister şu toprağın her yanı,
Sensiz tütmez, yurdun hiç bir ocağı.

Allah Sevgisi

Kim çıkarır sabahleyin erkenden,
Dünyamıza ışık veren güneşi?
Gece vakti denizlere serpilen,
Ay doğuyor; kim yapıyor bu işi?

Kışın kuru sandığımız fidana,
Baharda kim yeşillikler giydirir?
Bülbül öter, yuva yapmış ormana,
Bu sedayı ona acep kim verir?

Vatan, millet ne demektir bilmeden,
O sevgiyi kalbinize kim verdi?
Babanızdan güzel bir şey isterken,
Gönlünüze kim koyuyor ümidi?

Akşamüstü karanlıklar içinden,
Milyonlarca yıldızı kim parlatır?
İşte bütün bu şeyleri düşünen.
Yapan, eden, yaratan hep Allah’tır.

ANNE SEVGİSİ

Bir annenin iki yavrusu varmış
En küçüğü beş yaşında kadarmış

Bir gün anne küçüğünü severken
Çocuk demiş;

– Güzel anne, seni ben
Ne kadar çok sevdiğimi bilmezsin,
Belki beni sen o kadar sevmezsin

-Neden, oğlum?
-Çünkü, yavrun ikidir,

Senin gönlün iki aşk ile çarpar,
Benim yalnız bir sevgili annem var.

ATAMIZI TAVAF

Bir milletin mealini söyler derin derin
Derya; önünde çırpınarak Dolmabahçe’nin
Gönlümde eski hatıralar, eyledim tavaf,
Artık o doğmuyor diye muzlimdi her taraf.
Çamlar hüzünlü, yollara düşmüş söğüt, çınar.
Yaprak döküp huzura kapanmıştı sonbahar.
Mermerli methalin ona layık vakarı boş,
Heyhat! O muhteşem kapının intizarı boş!
Sessiz nöbetçiler de heyula dolaşmada.
Susmuş bütün saray, nefes almaz o izdiham,
Son uykusuna dek rahat etsin diyip Atam,
Son uykusunda öyle mi bir devir uyandıran,
Bir ırka can veren Atatürk adlı kahraman?
Düşsün olur mu toprağa göçmüş cihan gibi,
Sussun o manevra konuşan madeni seda,
Dursun olur mu hilkate bir har olan zeka,
Sözler ki çağlayıp köpüren bir pınar gibi
Hisler ki şahlanıp atılan dalgalar gibi
Atiye, hale geçmişse her anda bir temaş,
Bin türlü ihtisas ile bin türlü ihtiras
İfratı, hadesi, vecdi tazedile bir deha…
Bir meş’aleydi, neş’esi her bezme nur olur,
Bir harikaydı benliği bir mülkü doldurur.
Cismile pek güzeldi ve ruh ile devdi, O.
Bir yıldırımdı, bir mütekaşif alevdi o.
Eyvah o varlığın bize kalmış efsanesi,
Yastıkta bir ışık yele, aslan nişanesi.
Karşımda servilik ve gurubun vuran alı,
Göklerde şimdi Çankaya’nın şanlı Kartalı…
Ey nam alan, Zafer yaratan inkılâp açan,
Ey yol veren hükümleri tarihe bir zaman.
Ey eski kahramanları geçmiş asırların!…
Gaziye ihtiram ile kalkın ve toplanın.
Saf bağlayı selama durun hep! Odur gelen
Türk ırkının muhabbeti üstünde yükselen.
Ölmez evet gönüllere heykel kuran atam
Lakin nedir içimdeki payansız inhidam?

VATAN

Bir gün gelir başka yerler gezersen.
Gönlünde bir yabancılık sezersen
Annesinden ayrı düşen bir yavru
Gibi sızlar küçük kalbin; işte bu
Vatan sevdâsıdır. Bu söze inan:
Hepimizin annesidir bu vatan

Uzaklardan dönüyorken vatana
Rüzgâr bir hoş koku getirir sana,
Dalgaların lisânından anlarsın.
İstersin ki gemi uçsun, yaklaşsın
Bir minöre gözükürken sislerden
Kalbin taşar içindeki hislerden.

Mavi gökler, yeşil yerler, şehirler,
Bize şeref fısıldayan nehirler,
Uyan diye uğuldayan kokular…
Düşün yavrum bu yerlerde neler var?
İste senin bu mübarek memeleket;
Annem gibi onu sev de hürmet et…

Bir fena söz işitirsen iyi bil;
Beğenmeyen bizleri hiç Türk değil
Eğer derse bu memleket fenadır.
Darıl yavrum, onu sakın söyletme
Toprağını hainlere çiğnetme

YUVAM

Hayli gezdim, dolaştım,
Çamlı belli, bozkırlar.
Deniz geçtim, göl aştım,
Gördüm engin çayırlar.
Buldum zümrüt bir ova,
Ovam vatan ovası,
Gördüm orda bir yuva,
Yuvam kardeş yuvası.
Yuvacığımın damında,
Güvercinler seslenir,
Penceremin camında,
Hanımeli beslenir.
Çağlayanlar, kasrında,
Ateş sesli bülbüldür,
Onun elmas bağrında,
Güneş yakut bir güldür.
Ovam vatan ovası,
Ben onun yolcusuyum,
Yuvam kardeş yuvası,
Ben onun bir kuşuyum.

ÇİFTÇİNİN ÖĞÜDÜ

Vaktiyle bir çiftçi varmış.
Tecrübeli, ihtiyarmış.

Hastalanıp yatmış bir gün;
Çocukları mahzun, küskün.

Toplanmışlar etrafına,
Demiş: “Kulak verin bana!”

Çünkü artık yavrularım.
Öleceğim, ihtiyarım.

Son sözleri babanızın
Aklınızda iyi kalsın.

Tarlamızda hazine var,
Kazarsanız altın çıkar.

Çiftçi ölür üç gün sonra.
Tarla kalır çocuklara

Kazma, kürek çalışarak
İçindeki taşı toprak

Yapar gibi uğraşırlar,
Ne altın var, ne mangır var.

Fakat dolar şimdi tarla
Altın gibi başaklarla.

Çiftçi şunu demek ister:
“Haydan gelen Hû’ya gider.

Hazır para çabuk yenir.
Çalışmanız hazinedir.”

DENİZLER

Yazın deniz pek usludur,
Gürültü etmeden durur.
Gelinlerin etekleri
Gibi yürür akan yeri.

Küçük, sevimli dalgalar
Kenarlara neler sorar.
Havada gizli anneler,
Yavaşça, sanki “ninni” der.

Çağıltısız, iniltisiz
Mışıl mışıl uyur deniz.
Fakat kışın o saldırır,
Semâya dalga kaldırır,

Bütün kenarı hırpalar,
Boğar nice kayıkçılar.
Hayât işte böyledir,
Bizimle her şey eğlenir.

Deniz gibidir ömrümüz,
Geçer mi hiç gürültüsüz?
Bugün sefâlı olsa da.
Yarın kederli mutlaka.

Güvenme talihe sakın;
‘Bilir misin, ne var yarın?

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu