Paragrafın Ana Düşüncesi ve Yardımcı Düşünceler Konu Testi

Paragrafın Ana Düşüncesi ve Yardımcı Düşünceler Konu Testi

1.Okura ulaşmış bir yapıt tümüyle yazarın değildir artık. Bir bakıma aynı yapıt da değildir. Doğru ya da yanlış, öznel ya da nesnel her türlü yoruma açık olması nedeniyle, çoğu kez yazarın bile aklından geçirmediği gizli anlamlarla yüklü karmaşık bir yapıdır o. Burada son söz okurundur her zaman Son söz okurun olduğu için de yazarın, yapıtını savunma, onun tam kendi istediği biçimde değerlendirilmesini sağlama yolunda harcadığı çabalar, başarısızlığa adanmış çabalardır genellikle.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine cevap olarak söylenmiş olabilir?
A)Okurun bir yapıtı anlamak için, yazarın yapıtı hakkındaki görüşlerine ihtiyacı var mıdır?
B)Yazarlar niçin kendi yapıtlarıyla ilgili değerlendirmelerden tedirginlik duyarlar?
C)Sizce okur bir yapıt için gerçek bir eleştirmen sayılır mı?
D)Yazarın, yazıp bitirdikten sonra kendi eseriyle ilgili savunma ya da değerlendirme yapması uygun mudur?
E)Okur, yapıtın yazarının farkına varamadığı incelikleri kavrayıp onu zenginleştirebilir mi?

2.İster çok önemli bir dergide yayınlanacak bir deneme olsun, ister öğretmene sunulacak bir ödev, bir yazıda aranan en basit ama en temel nitelik noktalamanın gereklerini yerine getirmiş olmaktır. Savunulan görüşlerin tutarlılığı, kullanılan sözcüklerin uygunluğu, gösterilen kaynakların doğruluğu, yaratılan imgelerin etkinliği de çok önemlidir kuşkusuz, ama daha sonra gelir. Önce noktalama işaretlerini uygun biçimde kullanmak, nokta gereken yere noktayı, virgül gereken yere virgülü koymak gerekir.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?

A)Noktalama işaretlerini doğru kullanmanın gerekliliğinden
B)Dergilerde yayınlanacak yazıların titizlikle hazırlanması gerektiğinden
C)Noktalama işaretlerinin anlatılan konuya göre değişiklik gösterebileceğinden
D)Noktalama işaretlerinin yanlış kullanılmasının cümlenin anlamını değiştireceğinden
E)Noktalama işaretlerini kullanmadan yazı yazmanın mümkün olmadığından

3. (I)Biz durmamacasına gerçeği düşselden ayırmaya, aralarına bir sınır çekmeye çalışsak da mümkün değildir bu. (II)Daha dün gerçek saydığımızı, dedelerimizin bili,mini, onlara gerçeğin ta kendisi gibi görüleni bugün bir düş ürünü sayabildiğimize göre, çok bulanık çok değişken bir sınırdır bu. (III)Sürekli gerileyen bu sınırın günün birinde bir yerde duracağını sanmak da boşuna olur.(IV)Öte yandan imgesel öğeler bir gereksinimin karşılığıdır, bir işlevi yerine getirir. (V)İmgesel kişiler gerçeğin boşluklarını doldurur, bu boşluklar konusunda bize ışık tutar.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi parçanın ana düşüncesi olmaya en uygundur?
A)I. B)II. C)III. D)IV E)V.

4.Sanatçı, anlatma işini sanatı genel yasalarına uygun olarak yapar. Herhangi bir sohbette çene çalmadığını, bir dakika aklından çıkarmaz. Bazen düpedüz bir sohbeti, iki insanın ahbaplığını bile, öylesine anlatır ki, sanatçı kişiliğinin öznel damgasını hemen fark ederiz. Aslında konuşma, sıradan bir konuşmadır.Yani o bunu dedi şu bunu dedi meselesi.Fakat sanatçı lafları o biçimde sıralamış, o biçimde düzenlenmiştir ki, ortaya çıkan çalışma, estetik bir düzleme çıkabilmiştir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A)Bir eserin sanat eseri sayılması için sıradan insanın hayatından kesitler sunması gerekir.
B)Sıradan bir konuşmayı sanat eseri düzeyine yükseltmek yetenekli sanatçılara özgüdür.
C)Sanatın genel yasaları dışına çıkan sanatçılar eleştirmenlerin tepkileriyle karşılaşır.
D)Sanat eserinde estetik değeri yanında evrensel değerler de kendini hissettirir.
E)Sanatçının öznel ve estetik anlatımı, sıradan bir olayı bir sanat eseri haline getirebilir.

5.Bu memleketin en kuvvetli iki sanat kolu şiir ve nakıştır. Mimarimiz büyük şehirlerimizde demir atmış, zahmet edip kuş uçmaz kervan geçmez ve köylerimize kadar uzanamamıştır. Herhangi bir toplumda sanatın dünya çapında bir değere ulaşması onun milletçe benimsenmiş, kavranmış olmasıyla mümkündür. Bu bakımdan yüzde yüz yerli olan bir sanat kolu, kendiliğinden dünya çapında olmaya namzettir. Köy türkülerinden, köy nakışlarından faydalanmak, bana, ekmekten, sudan faydalanmak kadar açık geliyor. Çünkü bunlardan milyonlarca insanın el emeği, göz nuru var.

Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?
A)Milletçe benimsenmemiş sanatın dünya çapında bir değere ulaşamayacağına
B)Tam anlamıyla yerli bir sanatın dünya çapında olabileceğine
C)Mimarimizin şehirlerde kalıp ülkemizin her tarafına yayılamadığına
D)Köy türkü ve nakışlarından yararlanmayı bir zorunluluk olarak gördüğüne
E)Türk şiir ve nakışlarının dünya çapında bir değere sahip olduğuna

6.Ölümümden sonra bir yayıncının bu yazdıklarımı gün ışığına çıkaracağı hayalim son avuntum. Böyle bir şey gerçekleşmezse yine boşa gitmiş sayılmaz avuntum. Çünkü ek gelir dilimize çevirdiğim o çok satılan kötü aşk romanlarının orasına burasına duygularımı, insan ilişkileri ve yalnızlık konusundaki düşüncelerimi her fırsatta serpiştiriyorum. Söz konusu kötü aşk romanlarını piyasaya süren yayınevinin sahibi de, en çok benim eklediğim bölümleri beğeniyor, oralarda gözyaşlarını tutamıyormuş.

Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?
A)Kendine gelir sağlayabilmek için roman çevirileri yaptığına
B)Yazdıklarının, ölümünden sonra bir yayınevi tarafından yayınlanacağıyla avunduğuna
C)Çevirisini yaptığı romanlara kendi duygu ve düşüncelerini de eklediğine
D)Yayınevi sahibinin romana kendinin eklediği bölümlerden çok etkilendiğine
E)Piyasada kötü aşk romanlarının iyi romanlardan daha çok beğenildiğine

7.İster oku ya da kahramanla dalga geçmekte kullanılsın, ister birbirinden ilginç bilgiler vermekte, uzatı her romancı için de çekici bir anlatım öğesi değildir. Tam tersine özellikle çağcıl romancılar ellerinden geldiğince uzak dururlar ondan, Flaubert’in uzatı oranını sıfıra düşürmek için kendini zorladığı sezilir. Bir Maıraux’nun, bir Hemingway’in yapıtlarında uzatıya pek rastlanmaz. Bir Alain Robbe-Grillet’in uzatıya başvurması için roman anlayışı tümden yadsıması gerekir.

Bu parçada değişik yazarların örnek verilmesi aşağıdakilerin hangisini açıklamak içindir?
A)Romanda okurla dalga geçilmemesi gerektiğini
B)Çağdaş romancılarının uzatıdan uzak durduklarını
C)Romanın bir bilgi aktarma kitabı olmadığını
D)Her romancının ayrı bir anlatımının olduğunu
E)Uzatının ilgi çekici bir anlatım yolu olduğunu

8.Ben çok zorluklar içinde büyüdüm. Babam, ben bir yaşındayken ölmüş. Annem bizi konu komşuya dikiş dikerek büyüttü. Çoğu zaman mısır koçanını havanda döver, şekerle karıştırır yerdik. Böyle bir yaşamdan sonra bugün geldiğim konumu düşünemezdim bile,öyle değil mi? Ama mesleğin başında ideallerim vardı. Fakat görüyorum ki o günlerde daha geniş kapsamlı düşünmemişim. Belki de hayal gücüm biraz darmış. Bugün arzu ettiğim şeyi söyleyeyim size: Ressam olmak isterdim. Resimle daha içli dışlı olmak, yeni biçimler geliştirmek ve resim sanatında geleceğe kalmak. Ama yine de gerçekçi olmak gerek. Şimdi sadece yapabildiklerimle yetiniyorum.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine cevap olarak söylenmiş olabilir?
A)Önceden, böyle bir konuma geleceğinizi düşünebilmiş miydiniz?
B)Ressam olmayı çok mu istemiştiniz?
C)Çocukken kurduğunuz hayallerin ne kadarı gerçekleşti?
D)Yaşadığınız zorluklar hayal gücünüzü daralttı mı?
E)Resim sanatında geleceğe kalmanın ne gibi şartları vardır?

9.Tabii zaman zaman zorlandığım oluyor. Mesela Rusya’da çok zorlanmıştım. Bir sıkıntınız olduğunda bunu anlatamamak çok güç bir durum. Diğer ülkelerden farklı olarak Rusya’daki insanlar başkalarını dinlemek, anlamak istemiyorlar. Orada bir tren istasyonunda saatlerce beklediğim oldu. Çünkü yardım isteyebileceğim kimse yoktu. Kime bir soru sorsam ya yanından kovuyor ya da cevap vermiyordu. Bu tür tersliklerle karşılaştığım oldu.

Bu parça aşağıdaki sorularda hangisine söylenmiş olabilir?
A)Başka kültürlerin insanlarıyla iletişim kurmakta hiç güçlük çektiniz mi?
B)Rusya’daki insanların yabancıları sevmediğini söyleyebilir miyiz?
C)Gezilerinizde sürekli yer değiştirmekten bıktığınız oldu mu?
D)Dilini bilmediğiniz insanlar arasında yaşamak zorunda olmak nasıl bir duygu?
E)Gezilerinizde sizi üzen şeyleri anlatmakta zorlandığınız oluyor mu?

10.Ben her şeyden önce bütün insanların iyi niyetli olduklarına inanıyorum. Uluslararası düşmanlıkların halklar bazında olmadığını, politik sürtüşmelerin halklara maledilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Unutmayın ki senede kişi başına 187 doların silah için harcandığı bir dünya da yaşıyoruz. Gezdikçe, gördükçe insanlar arasında kardeşlik köprüleri ve o zaman da insanları birbirine düşman eden ve silahlanmaya zorlayan politik zihniyetlerin anlamsızlığı ortaya çıkıyor.

Bu parça aşağıdaki soruların hangisine cevap olarak söylenmiş olabilir?
A)Değişik ülkeler gezmenin insanlar arası ilişkileri olumlu yönde değiştirdiğine inanıyor musunuz?
B)Silahsızlanmayı sağlamanın sizce en etkili yolu nedir?
C)Uluslararası düşmanlıklar tarihsel nedenlere mi dayanıyor?
D)Gezdiğiniz yerlerdeki insanlar size karşı hoş görülü davranıyor mu?
E)İnsanların büyük çoğunluğunun zor şartlar altında yaşaması daha çok politik midir?

11.Beylerbeyi iskelesindeki yolcular gibi geminin kaptanı da farklı. Kaptan köşkünden meydanı gözlüyor. Koşarak gelenleri görürse vapuru ağırdan kaldırıyor. Çımacı, iskeleyi çekmiyor. Kaptan, arkasında mahzun yolcu bırakmıyor. Büyük iskelelerde hoparlörden duyulan ”Turnikeler Tamam” anonsu veya bir düdük sesiyle kapanan kapılardan, siz vapuru kaçırmanın sıkıntısı içindeyken suratınıza bile bakmayan, baksa bile görmeyen, sırtını dönüp giden iskele görevlisinden sonra gördüklerinize inanmanız ve alışmanız zor oluyor. Belki de çoğumuza önemsiz bir ayrıntı gibi gelebilecek bir ortam, kentle ve çevrenizle ilişkilerinizde önemli bir özellik oluyor.

Bu parçada iskeleyle ilgili aşağıdakilerden hangisi anlatılmak istenmiştir?
A)Gemilerde hoş görülü kişilerin çalıştırılması gerektiği
B)Görevlilerin yolculara çok kötü davrandığı
C)Yolcularıyla, çalışanlarıyla büyük iskelelerden faklı olduğu
D)Yolcuların önemsiz ayrıntıları büyütmemeleri gerektiği
E)Küçük iskelelerde yolcuların birbirine daha saygılı olduğu

12.Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin öyküsünü kaleme alan bir tarihçi, kurumsal sorunların bireylere yansıma biçimlerini ayrıntılarıyla betimleyebilme olanağından elbet yoksundur. Ama geleneksel tarih bilgilerine örneğin Adalet Ağaoğlu’nun ‘Ölmeye Yatmak’ romanının vereceği eğitime de ekleyenler, çok ciddi bir geçiş dönemini bireysel yaşantıların sağladığı bakış açısından ve insan gerçeğinin türlü yansımalarıyla kavrayabilirler. Bir Yakup Kadri’nin eserlerine “Biraz da edebiyat okuyalım.” anlayışıyla değil, fakat gerçek edebiyat ürünlerinin –bütün sanat eserleri gibi- toplumun yansımaları olduğu bilinciyle eğilenler, içinde yaşadıkları toplumun Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden Cumhuriyet’in ilk evrelerine kadarki haritasını kurumsal ve bireysel düzlemlerde çıkartabilirler.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinin üzerine durmaktadır?
A)Sanat eserlerinin, geçiş dönemindeki sorunların bireylere yansımasını daha iyi ortaya koyduğu
B)Bilimsel doğrularla sanatsal doğruların birbiriyle uyumlu olmasının mümkün olmadığı
C)Edebiyat ürünlerinin tarihsel bir belge olarak görülmesinin mümkün olmadığı
D)Edebiyat eserlerini, biraz da edebiyat okuyalım, mantığıyla değerlendirmenin doğru olmadığı
E)Yakup Kadri’nin eserlerinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş dönemini tarihsel bir sıra içinde yansıttığı

13.Sadece mesai saatlerinde değil,artık hemen günün her saati duraklarda bekleyen kalabalık, üzeri rengarenk reklam panosuna dönüşen otobüslerden birinin durağa yanaşmasıyla aracın çift kanatlı kapısı önüne yığılır ve ritüeldir sürüp gider; bileti atış ve şoförün önünden otobüsün içine süzülüş. Kendini içeri atanların yüzlerinde sevinç çizgileri belirirken arkadan gelenler canhıraş gayretlerle bu ritüeli sürdürmeye çalışırlar. İçeridekilerin son bir gayretiyle arkadakiler de binmeye muvaffak olunca eziyetli bir şehiriçi yolculuğu daha başlıyor demektir. Binemeyen bir pişmansa, binen bin pişman. Ayrıca inmekte büyük çaba gerektirir. Yolculuk ederken durmadan arkaya doğru yürünür. Paranız az, vaktiniz bolsa binebilirsiniz. Üzerinde yazılı olan yere mutlaka ulaşır, ama kimbilir ne zaman…

Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden özellikle söz edilmiştir?
A)İnsanların otobüse binip otobüsten inme adabını bilmediklerinden
B)Otobüslerin reklam panosuna dönmesinin çirkinliğinden
C)Yolcuların birbirine anlayışsız davrandıklarından
D)Otobüse binmenin ve onda seyahat etmenin çok eziyet verici olduğundan
E)Otobüslerin ancak fakir insanlara hizmet edebileceğinden

14.Son yaptığım televizyon programında çok yoruldum. Yapılan iş harcanan enerjiyi pek karşılamıyor. Oturup bu kadar uğraşın sonunda ne kazandığımı düşünmeye başladım. Bir çeşit iç hesaplaşma gibiydi. İnsanlar nereye gidiyor? Neden varız? Neden çalışıyoruz? Gibi sorular eskiye göre daha çok düşündürmeye başladı beni. Biraz da kendimle ilgileneyim dedim. Felsefenin içinde kendimi daha rahat ve huzurlu hissetmenin sağlayan birşeyler bulmaya çalışıyorum. Ben bu yaşımda hayatın çalışmaktan ibaret olmadığını anlıyor, onu yeniden keşfediyor ve birçok şeyi yeni öğreniyorum ne yazık ki…

Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?
A)Gerçeklerden kaçan
B)Kendini ve hayatı sorgulayan
C)Hayatını düş gücüyle yönlendiren
D)Hayatın anlamsız olduğunu savunan
E)Hayatından memnun olmayan

15.Biri, kimdi, kızgınlığımdan şimdi çıkamıyorum; ”küçük hikaye de bitti günümüzde, sizin küçük insanlarınız da…” dedi, bam telime bastı. Küçük hikaye de bitmişmiş, bizim küçük hikayelerimize konu edindiğimiz o küçük insanlar da, öyle mi? Hikayemizin nicedir yenilerle kabuk değiştirmeye çalıştığı, kan tazelediği bir gerçek. Bir dönemin baş tacı elden hikaye anlayışı giderek değişti. Yanı sıra, o hikayelerin kahramanları da. Kuşkusuz, yine o kahramanlara vergi dünyaların aktarılması da. Ülke, yeni bir dönem yaşıyor. İnsanlar farklılıklar gösteriyor; insan olmanın dışında ortak benzerlikler, yaşam eşitlikleri değişikliklere uğruyor. Yükselen değerler, alçalan değerler sözleri boşuna değil, sanıyorum. Ama yine de yadsınmaz bir gerçek var: İnsan gerçeği. Katmanı, sınıfı, ortam, dünyası ne denli değişiklikler gösterse de, insan, yine aynı insan.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerin hangisidir?
A)Her sınıftan insanın küçük hikayelere kahraman olmasının doğal olduğu
B)Değişen şartların hikaye anlayışını da büyük ölçüde değiştirdiği
C)Ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıların hikayecileri olumsuz yönde etkilediği
D)Eski hikayelere konu edilen kahramanları şimdi bulmanın mümkün olmadığı
E)Hikaye anlayışının eskisine göre bir çok değişikliğe uğramasına rağmen insan gerçeğinin hep aynı kaldığı

16. “Bilinmeyen şiir, bilinmez mi deseydim yoksa?… Bu kadar yakın ve bu kadar bilinmez olan başka bir konum yok benim. Şiiri duyuyorum, hatta görüyorum, dokunuyorum sanki ona, yıllardır yazıyorum da, ama onunla her karşılaşmamda bir şaşkınlığa düşüyorum. Bütün tarihte, bütün dünyada şiir var, ama onun ne olduğunu bir bilen yok. Uğraşacaksınız, didineceksiniz, sizi sevindirdiğini görüvereceksiniz, tanımış gibi olacaksınız ama yitiverecek o, başka sefer başka bir kılıkta çıkacak karşınıza. Son günlerim daha çok bunu düşünmekle geçiyor.”

Bu parçada şiirin özellikle hangi yönü üzerinde durulmaktadır?
A)İnsan ruhuna en uygun tür olduğu
B)Tanımasının,bilinmesinin mümkün olmadığı
C)Her sanatçıda ayrı bir etki uyandırdığı
D)Ülkeden ülkeye şaşırtıcı değişiklikler gösterdiği
E)Düşünmeyle değil duymayla tanınabileceği

17.İster kızın bana ister gücenin! Açıkça söylüyorum işte: “Biz, mızmız bir toplumuz! Her şeyden şikayet ederiz biz, kolay şikayet ederiz; şikayeti neredeyse kimliğimizin ayrılmaz parçası haline getirmişizdir…” Haklı, Hilmi Yavuz. Bu huyumuz kültür, sanat alanında daha da baskındır. “Bizde ilginç, yeni kapılar açan konserler olmuyor.” diye ağlarız, sora Uluslararası Mistik Müzik Festivali konserlerinde bütün koltukları belediye çalışanlarının tanıdıklarına bırakırız! Kitapçı vitrinlerinin önünde durup “Ah, ne zaman edebiyatımıza modern bir bakışla yaklaşan araştırmacı yazılar, ne zaman kültürel kimliğimiz ve geçmişimizle bağlar kuran, düşündüren, yeni sorular açan kitaplar yayınlanacak bizde!” diye yakınırız; ama vitrinde duran ve tam da söylediğimiz özellikleri taşıyan bir dolu kitabın sayfalarını şöyle bir karıştırmayı bile denemeyiz…

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A)Sanat eserlerinin eksikliğinden söz ettiğimiz halde sanatçılara destek vermeyi hep ihmal ettiğimiz
B)Müzikten hoşlandığını iddia edenlerin müzik konserlerine karşı pek de ilgili davranmadıkları
C)Edebiyatımızda eleştiri yazılarının eksik olduğunu söyleyenlerin yazılan eleştiri eserlerini bile okumadıkları
D)Eksikliğinden söz ettiğimiz şeylerin bile aslında eksik olmadığı ancak bizim onu aramak yerine şikayet etmeyi tercih ettiğimiz
E)Üretmeyi, üretenlere değer vermeyi değil her şeyden şikayet etmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz

18.Zaman zaman farklı bir kent, farklı ilişkiler istiyor insan. Kendisine dost bir kenti, yormayan, tüketmeyen bir kenti düşlüyor. Sıcak ilişkiler arzuluyor çevresinde. Bazen geçmişte arıyoruz özlemlerimizi. Bir kartpostalda, bir resimde,
bir şiirde bulduğumuzu sanıyoruz özlediklerimizi. Oysa o günler de bizim düşlerimizdeki gibi değildi muhtemelen. Üstelik bugünkü beklentilerimize de cevap vermesi de mümkün değil. Biliyoruz ama yine de duygularımızın peşinden güzel bir kente doğru uçmak hoşumuza gidiyor. Bazen geleceğe yönelik ütopyalara dalıyoruz. Hayalimizde bir İstanbul yaratıyoruz.

Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisinden söz etmemiştir?
A)İnsanın özlemlerini bazen geçmişte aradığından
B)İnsanın bir şiirde, bir öyküde, bir resimde özlemlerini bulduğu sandığından
C)Geçmişin bizim düşlerimizdeki gibi olmadığından
D)İnsanın zaman zaman farklı kent ve insanlar istediğinden
E)İnsanın yaşadığı günden daima şikayetçi olduğundan

19.Peyami Safa’nın romanlarında çok değişik özellikler bir arada görülür. Örnekse, Cumbadan Rumbaya romanı, Fatih-Harbiye romancısının, Doğu-Batı meselesine sevimli bir babacanlıkla da yaklaşabileceğini belgeler. Fatih-Harbiye’de Batı ille ölümcül, Doğu ille insancılken Cumbadan Rumbaya’da adeta bir senteze ulaşılır; Doğunun da Batının da anlam taşıyan yönlerinden söz açılır. Sonra başka yazılarımda da andığım Selma ve Gölgesi. Selma ve Gölgesi, romanımızın tek gotik roman örneğidir. Selma’nın gölgesi, ikinci ben, aslında bir dişi vampir kraliçedir… Bu eserin gerçekte “uyarlama” olduğu söylenmiştir. Akla uzak değil. Romanın sonundaki Venedik, kanal, gondol sahneleri biraz yapaylık taşıyor. Ama başlangıçtaki Boğaziçi yalısı, Selma’yla okurun ilk karşılaşması büyüleyicidir. Burada usta bir romancı konuşur.

Bu parçadan Peyami Safa’yla ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A)Romanlarında Doğu-Batı meselesi üzerinde durduğu
B)Gotik tarzda roman örneği de verdiği
C)Cumbadan Rumbaya romanının Batılı roman anlayışına uygun olmadığı
D)Selma ve Gölgesi romanının yabancı bir romandan adapte edilmiş olabileceği
E)Fatih-Harbiye romanında Batıya karşı olumsuz yaklaştığı

20.Roman şiirden çok değişik bir tür. Romanda anlatı iyice ağır basıyor. Onun için de belirsizlik alanları daha az… Ama çağcıl romanın ustalarından, Kafka, Joyce, Beckett, Faulkner, Robbe-Grillet gibi yazarlardan sonra romanın belirsizlik alanları da genişledi. Çeşitli yöntemlerle romana da anlamını yorumla verme özelliği kazandırıldı. Bugün bir yazar, romanının, ikinci, üçüncü okuyuşlarında okurların yeni yeni şeyler bulacaklarını, ilk okuyuşlarında göremedikleri bir takım bağlantıları göreceklerini söyleyebiliyor. Roman iki üç kez okunur mu? Demek ki romanlarını elimizin altında tutup, şiir okur gibi, tekrar tekrar açıp okumamızı bekleyen yazarlar var günümüzde…

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A)Romanın belirsizlik alanlarının şiirden daha az olduğuna
B)Günümüzde bazı yazarların romanlarında belisizliklerin artığına
C)Kimi yazarların, romanlarını ilk okuyuşta anlaşılmayacağını söylediklerine
D)Romanlarının, şiir gibi, birkaç kez okunmasını isteyen romancılarının olduğuna
E)İlk okuyuşta kendini ele vermeyen romanların daha başarılı sayıldığına

21.Bu hikayelerde son günlerin edebiyat heveslisi azınlığı tarafından bolca harcanan laubaliliği bulamadım. Sululuk yok. Terbiye
yoksunu bulvar delikanlıların ulanlı, hellollu, kovboy pantolonlu yüzsüz aşkları yok. Normal lise eğitimini bile kıvıramamış, bu yüzden küçüklük duygusu verdiği küstahlıkla ukalalaşan züppeleri yok. Bu hikayelerde babasının paracıklarını çıtır çıtır yiyen, kuş beyniyle sosyal görünmeye özenen dejenere tipler yok. Silik, göz yaşlı sümüklü insan, müsveddelerine yer vermemiş sanatçı eserinde.

Bu parçada hikayelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?
A)Kahramanlarının niteliklerinden
B)Dil ve anlatım özelliklerinden
C)Konusunun nelerden seçildiğinden
D)Olay örgüsünün sağlamından
E)Kişilerle olaylar arasındaki ilgiden

22. “Okur söylediğimi anlamıyorsa, ben de hiçbir şey söylemem, işi oyuna vururum, büsbütün bir belirsizlik alanı yaratırım.” Demek, alçakgönüllülük değil, tam tersine, kaçınılmaz yanlış anlaşılmalara bile katlanamayan aşırı bir kendini beğenmişliktir. Ama söyleyecek bir şeyiniz yok ya da söylemekten yana değilsiniz, oynamak istiyorsunuz… Olabilir, o bambaşka bir durum…. Kim, ne karışır!.. Gene de çağdaş roman şöyledir böyledir gibi yargılarla kendi anlayışınızı doğal bir gelişmenin sonucuymuş gibi göstermeye uğraşmamalısınız. Savunduğunuz anlayış modalaşma eğilimi gösterse bile… Ondan ötesi çoğulculuk değil, baskıcılıktır…
Bu sözleri söyleyen bir yazarın aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?
A)Söyleyecek sözü olmayan yazarlar belirsizlik alanları yaratır.
B)Yazar söylemek istediğini anlatmak için okurun seviyesine inmeyi göze almalıdır.
C)Okur anlamıyor diye, kapalılığa başvurduğunu söylemek aşırı bir kendini beğenmişliktir.
D)Okuyucuya verecek mesajı olan yazarlar belirsizlikten mümkün olduğunca kaçar.
E)Hiçbir yazar kendi anlayışını doğal bir gelişmenin sonucuymuş gibi göstermeye kalkmamalıdır.

23.Geçen mektubumun sonundaki sözler sana dokundurma falan değildi. Gereksiz alınganlık ediyorsun. Yıllar yılı ortalama bir şiir yazıp kendini büyük şairler arasında görenlerden söz ediyorum. Sen her zaman iyi yazdın. Şiir beğenisi yüksek bir kimse olduğunu kimse yadsıyamaz. Benim sende karşı çıktığım yön hep kapalılığın, şiirin kolaylıklarından yararlanmakta fazla ileri gitmen olmuştur. Beşiktaş iskelesinde karşılaştığımız gün, “Sürekli sözcüklerle oynuyor, her şeyi örtüyorsun, arkadaki insan, şair görünmüyor.” demiştim. “Şiirin öyle bir görevi yoktur.” diye kestirip atmıştın, bayağı öfkelenerek. Şiirin niteliğini değil, bir özelliğini eleştirdiğimi, niye bir türlü anlamak istememiştin bilmem.

Bu parçada yazar, seslendiği şiirin hangi özelliğini eleştirmektedir?
A)Kapalı olmasını
B)Konularını
C)Biçimini
D)Yoğun olmasını
E)Sözcük seçimini

24. “Sizin Hiç Babanız Öldü mü?” adlı şiirimi babamın ölümü üzerine yazdığımı sananlar var. İlk şiirlerimdendir. Babamın ölümünden dört yıl önce yayımlamıştım onu. “Kars”ı da Kars’ı görmeden, Paris’te yazdım. İşin tuhafı yurda döndüğümde, teftiş göreviyle gönderildiğim yer de Kars oldu.

Bu parçada şairin kendiyle ilgili anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?
A)Şiirde gözleme büyük değer verdiği
B)Eserlerinin konusunu yaşadığı çevreden seçtiği
C)Hiç bilmediği şeylerle ilgili şiirler yazabildiği
D)Daha çok duygusal konuları tercih ettiği
E)Doğu’da yaşayan insanların sorunlarıyla ilgilendiği

25.Saçı, sakalı bunca güzel ağarmış – arınmış demek daha doğru – sakalını dantel dantel oymuş bu adamın, konuşma, oturup kalkma gibi yönlerden alaturkalığını hiç yitirmemiş olması çok ilginç gelir bana. Yapıtlarından tam olarak – kimilerine göre hiç – çıkaramayız bunu. O, “yazı” olarak değişmiş ama “söz” olarak aynı kalmış.

Bu parçada sözü edilen kişinin en önemli özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A)Yaşı ilerlemesine rağmen hala genç gibi davranması
B)Giyim kuşamına çok özen göstermesi
C)Yazdıklarıyla yaşayışının farklı olması
D)Yapıtlarında gerçeklerden söz etmemesi
E)Doğru bildiğini sonuna kadar savunması

26.Çok roman okudum. Hatta kötü romanlar okuyarak okuyarak yetiştim diyebilirim. İyi bir roman benim için her şeydir. Şiire de başka türlerin örneklerine de yeğ tutarım. Goriot Baba’yı dört kez, Karamazoflar’ı beş kez, Savaş ve Barış’ı iki kez, Cemo’yu üç kez okudum. İçimde her zaman sevdiğim romanları bir gün yeniden okuma isteği vardır.

Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?
A)Romanı diğer edebiyat türlerinden üstün tuttuğuna
B)Kötü romanları bile okumaktan kaçınmadığına
C)Kimi romanları bir çok kez okuduğuna
D)Sevdiği romanları gelecekte yine okumayı düşündüğüne
E)Daha çok Batı klasiklerini okuyup sevdiğine

27.On yıldır bu şenlikleri izliyorum. Bir mevsim içinde seyrettiğim film, dinlediğim konser, gördüğüm folklor etkinlikleri hatta gezdiğim yerlerin kazandırdığı izlenimlerden daha ilginç buluyorum bu şenlikleri. İçtenlikleri var buradaki oyuncuların. En yeni sanat yorum biçimlerini getiriyorlar. Kısaca genç tiyatromuzun ünlü kişilerinin ilk başarılı oyuncuları bu şenliklerde oynanıyor.

Bu parçada yazarın ilginç bulduğu etkinlik aşağıdakilerden hangisidir?
A)Film festivalleri
B)Konserler
C)Folklor gösterileri
D)Geziler
E)Tiyatro şenlikleri

28.Hayat Bilgisi… Bütün sır işte bu iki kelimenin içerisinde gizli. Hayat bilgisi belki de dersleri en güzeli, ama en zorudur. Neden mi zordur? Çünkü yaşadığımız, yaşayacağımız hayatın hem de türlü türlü sınavlarla dolu hayatın kendisidir de ondan. Ama yine de sevilecek bir şeydir. Hayatın kendisini okumak, okuduklarımızı uygulamak. İşte asıl mektep budur, böylesidir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A)Öğrencilere okullarda gördüklerini, sosyal hayatta uygulama imkanı verilmelidir.
B)Hayat bilgisi dersinin okullarda mutlaka okutulması gerekir
C)Öğrenciye en faydalı bilgiler Hayat bilgisi dersinde verilir.
D)Yaşadığımız hayatı anlayıp yorumlamak zor olduğu kadar gereklidir de.
E)Çocukların yarına hazırlanabilmesi, yaşanılan zamanın iyi anlatılmasına bağlıdır.

29. “Yolcu” usta sanatçı işi olduğunu ilkin yalın bir dil üstüne kurulması ile gösteriyor. Oyunun konusundan çok yazarın olaylara bakışı ilginç geldi bana. Konuyla anlatımın uyumu da gözardı edilecek bir başarı değil. Sanatçı olayları yorumlayış biçimi ile seyirciyi ayakta tutuyor. Ben bazı izleyicilerin benim gibi üçüncü, dördüncü kez bu oyunu izlemeye geldiğini biliyorum.

Bu parçada “Yolcu” adlı oyun ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangine değinilmemiştir?
A)Yazarın çok başarılı olduğuna
B)Yalın bir dil kullandığına
C)İçerikle üslubun uyumlu olduğuna
D)Yazarın olayları yorumlamada yetersiz kaldığına
E)Kimi izleyicilerce birkaç kez izlendiğine

30.Şiir toplumdan kovuldu demesek de, önemini yitirdi sanki. Şiire başladığım yıllarda gazetelerin sanat sayfaları vardı. Ve bu sayfalarda şiirler yayımlanır, şiir üzerine yazılar çıkardı. Bugün hangi gazete, hangi televizyonda şiir var. Şiir kovuldu değil de, korkulan bir şey oldu sanki. Bakmayın spor sayfalarına dahi yansıyan “Şiir gibi futbol oynadılar.” gibi laflara…

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
A)Eskisi gibi toplumcu şiir yazılmamasından
B)Günümüzde şiire yeterli önemin verilmeyişinden
C)Şimdiki şairlerin gazete ve dergilere şiir göndermemesinden
D)Şiirin, toplumu yönlendirme işlevini yitirmiş olmasından
E)Okurun şiirden çok romana yönelmesinden

31.Dayanılmaz bir acı sevgisizlik. Çevremde sevgisiz insanların yoğunlaştığını; ama bunun onları tedirgin etmeyen bir yaşama biçimi olduğunu görmem ürkütüyor beni. Sevgisizlik, acımasızlığa, bencilliğe açılan tek kapıdır çünkü. Benim açımdan ölüme eş değerli olan sevgisizliğin, topluma, toplumun aydınlarına dek tırmanışını görmenin hüznü yoğunlaştırıyor artık.

Bu sözleri söyleyen biri aşağıdakilerin hangisiyle nitelendirilebilir?
A)Sevgisizlikten nefret eden
B)Doğayı çok seven
C)Sevgiyi acımadan üstün tutan
D)Çevresinde sevilmeyen
E)Topluma ve çevresine sevgiyle bakan

32.Don Kişot’un çeşitli çağlara ait resimleri vardır. Cervantes’in ölmez kahramanını her devir, kendi zihniyetine göre düşünür. 18. yüzyılın Don Kişot’u zarif ve güzel bir adamdır. Romantiklerin Don Kişot’u saçları rüzgarda, gözleri uzak ufuklarda Werther kılıklı bir şövalyedir. Daha sonraki resimlerde aynı kahraman atı kadar ihtiyar ve çirkindir. Sizin kurduğunuz Don Kişot kimbilir nasıldır?

Bu parça aşağıdaki düşüncelerden hangisini açıklamaktadır?
A)Roman kahramanları her devirde farklı çağrışımlarla yeniden yaratılır.
B)Sanat eseri hiçbir zaman gerçeği tam olarak yansıtmaz.
C)Zaman nice güzellikleri çirkinliğe dönüştürür.
D)Romanın gerçeğiyle yaşamın gerçeği farklıdır.
E)Roman her okuyanda ayrı çağrışımlar uyandırırsa başarılıdır.

33.Dağlarca, beğeni üzerine yazdıklarımı sevmemiş. Şöyle dedi:”Hem benim iyi şiir yazdığımı söylüyorsun hem de beğenim olmadığını. Olur mu? Beğeni olmadan iyi şiir yazılabilir mi? Dahası var, bir sürü ad saymışsın, içlerinde kötü şairler de yer almış. Adam hem kötü şiir yazacak hem de başkalarınınkinden yüksek bir beğeniye sahip olacak. Olur mu?

Bu parçaya göre Dağlarca, yazarın değerlendirmeleriyle ilgili aşağıdakilerin hangisini anlatmak istemektedir?
A)Birbiriyle çelişen yargıların bulunduğu
B)Yansız bir tutumla yazıldığını
C)Eserden çok sanatçıya yönelik olduğuna
D)Yazarın kişisel kanılarını ön plana çıkardığını
E)Olumsuz bir bakış açısına sahip olduğunu

34.Genç eleştirmen yok. Nankör bir iş çünkü eleştirmenlik ve eleştirmen sevilmeyen adam… İkincisi eleştiri kitapları satmıyor. Eleştiri yazıları dergilere, gazetelerin sanat sayfalarına canlılık verir ama, kitap olarak çıktığı zaman müşterisi yok. Çünkü roman okumayan adam, eleştirisini okur mu? Ayrıca eleştirmenin romancıdan daha çok çalışması gerekiyor. Öyleyse gençler niye rağbet etsin bu işe?

Bu parçada sözü edilen eleştirmen ve eleştiri eksikliğinin nedenleri arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A)Yapılan fedakarlığın, karşılığının alınamaması
B)Yeteri kadar satmaması
C)Dergi ve gazetelerin ilgi göstermemesi
D)Çok çalışmayı gerektirmesi
E)Yeterli okurun olmaması

35.Yahya Kemal’le çok sıkı bir dostluğumuz var. Yahya Kemal çok bonkör bir şairdi… Elinde avucunda ne varsa harcardı… Şairleri, yazarları kaldığı Park Otel’de toplar, onlara tarihten ve edebiyattan bahsederdi. Misafiri hiç eksik olmazdı. Her hafta otele gider, Yahya Kemal’in sohbetlerinden faydalanmaya, kendimizi yetiştirmeye çalışırdık. Bazen de Çınaraltı’nda bir araya gelirdik. Bu toplantıya ilim adamları da gelirdi.

Bu parçada Yahya Kemal ile ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A)Etrafında toplananlara tarihten ve edebiyattan söz ettiğine
B)Misafirden rahatsız olmadığına
C)Etrafındakilerin ondan faydalanmaya çalıştığına
D)Toplantılara sanatçıların yanında ilim adamlarının da katıldığına
E)Eski şiiri çok iyi bildiğine

36.Geçen gün bir dergide genç bir ozanın şiirine takıldı gözüm. Kısa sayılamayacak yapıda bir şiirdi. Genç ozan kişisel duygularını yansıtmış. Bunu yaparken şekilden, kurgudan hiç ödün vermemiş. Halk şairlerinin şiirinin son dörtlüğünde isim veya mahlas kullanma geleneğine de uymuş. Açık, yapmacıktan uzak anlatımıyla geleceğin büyük şairlerinden biri olacağını müjdeledi bana.

Bu parçada sözü edilen şiirle ile ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A)Uzun bir şiir olduğuna
B)Konusunun çok ilginç olduğuna
C)Yalın ve doğal bir söyleyişe sahip olduğuna
D)Son dörtlükte şairin adının geçtiğine
E)Umut vaat eden genç bir şaire ait olduğuna

37.Aslında sivri dilliyimdir. Gazete yazılarında ise zaman zaman üstü kapalı bir dil kullanıyorum. Ama apaçık mizah yaptığım zaman da oldu. İlk kitabım için tamamen mizah diyebilirim. Bundan bir önceki kitabım “Sensiz Olmuyor” da sürekli bir ıstırap vardı ama içinde mizah da vardı. Ancak son romanımda mizah için uygun atmosfer yoktu.

Bu parçada yazarla ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A)Eserlerinde mizaha yer verdiği
B)Kimi zaman kapalı bir dil kullandığı
C)Gazetelerde yazı yazdığı
D)Toplumsal soruları mizahla açıkladığı
E)İğneleyici bir anlatımının olduğu

38. “Kuledeki Adam” bir polis romanı gibi merakla okutuyor kendini. Bir ressamın ağzından anlatılan öykü, beklenmedik dönüm noktalarıyla oradan oraya sürüklüyor okuru. Bu arada çağımızı, çağdaş sanatı yargılıyor, değişik gözlemlerle tüm insan yaşamını irdeliyor. Ayrıca aşklar, tutkular, gizem dolu entrikalar, kızgınlık ve düşmanlıklar özgün tasarımlarla önümüzde sergileniyor. Karşımıza beklenmedik tipler çıkıyor ve kitabı bitirdikten sonra bu tipleri unutamıyoruz.

Bu parçada sözü edilen roman hangi yönüyle okuru etkilemektedir?
A)Anlatımıyla
B)Anlattıklarıyla
C)Doğallığıyla
D)Evrenselliğiyle
E)Toplumsallığıyla

39. 1994 yılında İngiltere’de düzenlenen bir sergide, ziyaretçilerin yaşadığı şaşkınlığı anlatıyor tezhip ustası Mamure Öz: “Tezhiplere baktılar, el yapımı olabileceğine inanmadılar. Sonra onlar için gözlerinin önünde bir tane yapmaya başladım, şaşkınlıkla saatlerce başımda dikilip izlediler.”

Bu parçaya göre ziyaretçileri şaşkınlığa düşüren aşağıdakilerden hangisidir?
A)Tezhiplerin el yapımı olması
B)Sanatçının, gözleri önünde tezhip yapmaya başlaması
C)Daha önceden tezhip örneklerini hiç görmemiş olmaları
D)Sergide göz kamaştırıcı sanat eserlerinin olması
E)Türk sanatçılarının ortaya koyduğu modern sanat eserleri

40. Romanın başlangıç tarihi pek de yeni sayılmaz. Dünya edebiyatına yüzlerce roman olması bunun bir göstergesidir. Ancak bizde roman bir tür olarak çok eskilere dayanmaz. Tanzimattan sonra gelişmeye başlayan bir türdür. Ben bütün bunları bir yana bırakıyorum. Benim asıl üzerinde durmak istediğim son beş on yıl içinde romancılığımızda görülen atılım ve büyük sıçramalardır. Bu gelişmeye dikkat çekmek istiyorum ben.

Bu parçada yazarın özellikle anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?
A)Roman türünün çok eskilere dayandığı
B)Dünya edebiyatında çok sayıda romanın olduğu
C)Son yıllarda romancılığımızda büyük bir gelişmenin olduğu
D)Bizde Tanzimattan önce roman türünde yapıtın olmadığı
E)Romanın bizde ilk dönemler fazla tutulmadığı

Ayrıca bakınız ⇒ Paragraf Bilgisi Konu Anlatımı

CEVAP ANAHTARI
1.D 2.A 3.A 4.E 5.E 6.E 7.B 8.A 9.A 10.A
11.C 12.A 13.D 14.B 15.E 16.B 17.D 18.E 19.C 20.E
21.A 22.B 23.A 24.C 25.C 26.E 27.E 28.D 29.D 30.B
31.A 32.A 33.A 34.C 35.E 36.B 37.D 38.B 39.B 40.C

Benzer İçerikler:

İlginizi Çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu