Odysseia Destanı – Homeros

Odysseia - Homeros

Odysseia Destanı – Homeros

Odysseia – Homeros

Odysseia (Odisseia), Homeros‘un ünlü destanlarından biridir; diğeri de İlyada‘dır.

Odysseia’nın MÖ 800 ila 600 yılları arasında yazıldığı düşünülmektedir. Manzum eser İlyada’nın devamı niteliğindedir ve Yunan kahraman Odysseus’un Truva’nın düşüşünden sonra vatanı İthaka’ya yaptığı maceralarla dolu uzun yolculuğu anlatır.

10 yıl süren savaştan sonra Odysseus’un İthaka’ya dönmesi 10 yılını alır, ve bu 20 yıllık uzaklığında oğlu Telemachus ve karısı Penelope ülkeyi yönetmek ve Penelope ile evlenerek (Odysseus’un öldüğü iddia edilmektedir) İthaka’nın hükümdarı olmak isteyen bir grup soylu ile mücadele etmek zorundadırlar.

Odysseia, Batı edebiyatının ve kültürünün temel eserlerinden sayılır ve antik Yunan kültürüne ışık tutan en önemli kaynaklardan biridir.

—————-
Odysseia, Truva’nın düşmesinden 10 yıl sonra Odysseus’un İthaca’ya evine dönünceye kadar maceralarını anlatır. İlyada 10 yıl süren Truva Savaşı, Odysseia, 10 yıl boyunca Odysseus’un başından geçenlerden ibarettir.

İlyada, bir olayı; Odysseia ise bir kişinin destanını anlatır. Truva Destanında olaylar birbirini izleyecek şekilde anlatılır. Halbuki, Odysseia’da olaylar anılar, geriye dönüşler, atlamalarla canlandırılır.

Batı dillerindeki Ulysses’nin türediği Latince Ulyxes, yiğidin bir Yunan lehçesinden alınmış adıdır. Odysseus (Ulysses, Ülis), kuzeybatı Yunanistan kıyılarının karşısında bulunan İthaca (İthaka, İthake) adasında doğdu. Babasının adı Learthes, anasının adı Antikleia idi. Yalan dolanda usta Autolykos’un kızı olan Antikleia’nın Learthes ile evlenmeden önce Sisyphos ile yattığı, Odysseus’un bu birleşmeden doğduğu da söylenir.

Odysseus’un gençliği, Akhilleus’unki gibi hekim Kheiron’un yanında geçti. Birgün Odysseus, dedesi Autolykos’a konuk olarak gitti. Orada bir yaban domuzu avına katıldı ve bacağından yaralandı. İşte, Truva Savaşı sona erdikten sonra, bir 10 yıl daha türlü maceralar geçirerek İthake’ye döndüğünde, dadısı Eurykleia tarafından yaşlı Odysseus’un tanınmasını sağlayacak yara izi, bu yara izidir.

Truva Savaşına katılmadan önce Odysseus, İthake tahtına çıktı ve kral oldu. Babası Learthes’in oğlunu tahta nasıl geçirdiği pek anlatılmaz. Ama kral olunca bir eş seçmesi olaylı oldu. Hemen dünyanın en güzel kızı Helena’ya talip oldu ama güzel kızın taliplilerinin çokluğundan ürkerek ondan vazgeçip, Helena’nın babasının kardeşi İkarios’un kızı Penelope’u (Penelopeia) istedi. Tyndereos’un ise aklı karmakarışık olduğundan Odysseus’un bu yaklaşımını önce beğenmedi. Odysseus ise Penelope’u almak için şartını söyledi. Tyndereos’u düştüğü durumdan kurtaracak, bulduğu çözümle kimse arasında kavga olmayacaktı. Bu arada Tyndereos’un kızını türlü prensler, krallar ve savaşçılar istiyorlar, türlü hediyeler gönderiyorlardı. Tyndereos da onların kalplerini kırıp bir felakete yol açmamaya çalışıyordu. Sonunda Tyndereos, Penelope’u vermeye razı olunca Odysseus fikrini söyledi: Kocasını Helena kendisi seçsin ama her kimi seçerse diğer tüm talipliler bunu sorun etmeyecek ve Helena’nın kendine seçeceği kocaya her zaman arka çıkmaya ant içecekti. Tyndareos, fikri beğendi ve iş kızın seçimine bırakıldı. İkarios önce herkesi yemin etmeye çağırdı. Herkes yemin etti, Odysseus dahil. Dünyanın en güzel kızı Helena, kocası olarak Agamemnon’un kardeşi Menelaos’u seçti. Herkes karara saygı duydu ve kabul etti. Herkesçe edilen bu yemin, ileride on yıl sürecek olan “Truva Savaşı”na yol açacaktı.

1. Odysseus İthake’den ayrılmak zorunda kalıyor

Odysseus’un Penelope’yle olan evliliğinden Telemakhos isminde bir erkek çocukları oldu. Ama bu çocuk daha kundaktayken Helena’nın kaçırıldığı, kocası Menealos’un yardım istediği haberi geldi. Odysseus bu savaşa katılmamak için elinden geleni yaptı. İşler zorlaşınca delirmiş taklidi bile yaptı. Ama Palamedes bu yalanı açığa çıkardı. Deli rolündeki Odysseus, kendisini Agamemnon’un ordusuna katmak üzere kendisini almaya gelen askerleri kandırmak için Odysseus, tarlasınına tohum yerine tuz ekiyor, sabana da öküz yerine kendisini koşuyordu. Askerlerin arasındaki Palamedes, bebek Telemakhos’u alıp sabanın geçeceği yere koydu. Ağzından tükürükler saçarak sürekli küfredip bağıran ve sabanı çeken Odysseus, sabanı biricik oğluna zarar gelmemesi için Telemakhos’un üzerinden aşırtınca yakayı ele verdi. Çaresizce zırhını kuşandı, eşiyle vedalaşıp mızrağını eline alıp askerlerin arkasına takılıp Agamamnon’un ordusunun bulunduğu Sparta’ya yürüdü. Böylece, Palamedes’e ileride korkunç bir öc almayla sonuçlanacak derin bir kinle sefere katılmak zorunda kaldı.

2. Kendisine verilen ilk görev: Akhilleus’u bul ve orduya dahil et

Orduya dahil olduktan sonra kendisi gibi savaşmaktan kaçan ve saklanan Akhilleus’un aranması görevi verildi. Yanına birkaç kişi alarak, Akhilleus’un saklanabileceği düşünülen yerleri ziyaret etti. Akhilleus, Skyros adasında Lykomedes’in sarayında saklanıyordu ve genç bir kız kılığındaydı. Odysseus, dilenci bir satıcı kılığında saraya girdi ve çeşit çeşit gösterişli kumaş ve elbiseyi ortaya döktü. Sarayda bulunan tüm geç kızlar satıcının getirdiği incik boncuk ve elbiselerle ilgilenirken Odysseus da kızları inceliyor ve Akhilleus acaba içlerinden hangisi diye düşünüyordu. Elbiselerin altından çok güzel işlemeli, büyük savaşçılara layık bir kılıç çıktı ve diğer kızlar elbiselerle ilgilenirken, Odysseus sanki saraya bir saldırı varmış gibi “silah başına” diye askerleri bağırttı ve saldırı borusu çaldırttı. Diğer kızlar odalarına kaçışırken Akhilleus refleksle eline kılıcı alınca Akhilleus’un kimliği ortaya çıktı. Odysseus, kral Agamemnon’un onu istediğini söylediyse de Akhilleus kabul etmedi. Odysseus onu ikna için yalana başvurmak zorunda kaldı. Eğer Akhilleus savaşa katılırsa orduların kralı o olacaktı. Akhilleus savaşa katıldı ama orduların kralı olamadı. Daha sonra Odysseus, Kıbrıs kralı Kinyras’a da elçi olarak gitti.

3. Odysseus’un üzerindeki lanet

On yıl sürecek olan Truva Savaşında Akha’lı Odysseus, savaşçı, ordu komutanı, danışman, elçi ve arabuluculuk gibi görevler üstlendi. Savaş süresince evinden 10 yıl ayrı kaldı. Savaş bittikten sonra bir 10 yıl daha evine dönemedi, toplam 20 yıl evinden ayrı kaldı. Odysseus’un adı İlyada’da hemen her sayfada geçer. Odysseus’un Truva Savaşındaki belki en önemli görevi, Akhilleus’u saklandığı yerden bulup getirmesiydi. Çünkü kahinler savaşın onsuz kazanılamayacağını söylemişlerdi. Odysseus üzerindeki lanet ise ordunun Aulis şehrinden uygun rüzgâr bulup aylarca denize açılamaması sırasında gelir. Kahin Kalkhas’a bu durumun çözümü sorulduğunda ise, kahin şöyle der: “Tanrıça Artemis kendisine adanmış kutsal dişi geyiği av sırasında öldürdü diye Agamemnon’un ordularının açılmasını sağlayacak rüzgârları önlemekteydi. Agamemnon bu geyiği donanma toplanırken vakit geçirmek için Aulis civarında çıktığı bir avda öldürmüştü. Bu yüzden de Agamemnon’a kin duymaktaydı. Artemis’in kızgınlığının geçmesi İphigenia’nın kurban edilmesine bağlıdır” der. Agamemnon kızını kurban etmeye yanaşmadı. Günler haftalar geçti ve özellikle Menelaos ve Odysseus’un ısrarları sonucunda istemeye istemeye kızının kurban edilmesine onay verdi. Agamemnon karısı Klytaimnestra’ya haber göndererek kızını istetti. Güya kızını Akhilleus’la nişanlayacaktı. Kurban olayından haberi olmayan Akhilleus bu hileye katıldı ama sonradan öğrenince olayı engellemeye çok çalıştı. Engellemede başarısız olunca da Agamemnon’a çok kızdı. Kızın kurban edilmesi ve bu işte Odysseus’un Akhilleus’u kandırması ilk lanettir.

Odysseus’un üzerindeki ikinci lanet, Truva Şehrinin ele geçirilemeyeceğinin anlaşılması üzerine, parlak zekasını kullanarak tahta at fikrini ileri sürmesiydi. Atın yapımından sonra atın içine ilk girenlerden birisi de o oldu. Truva şehri düştükten sonra yakılıp yağmalandı. Yağmadan sonra ganimetler paylaşıldı. Fakat Akhilleus’un yenilmezliğini pekiştiren Hephaisthos’un yaptığı güçlü silahlar kimde kalacak diye Akha komutanları arasında bir kargaşa yaşandı. Halbuki Thetis, Akhilleus’tan sonraki en yaman savaşçı kimse o alsın istemişti. O adam da Telemon’un oğlu Aias (Ajax) idi. Ama Agamemnon ile Menelaos ne yapıp edip bu benzersiz silahları Odysseus’a verdiler. Daha sonra, Akha yiğitleri belli süreler ve serüvenler geçirerek yurtlarına döndüler. İçlerinden çoğu öldü, bazıları evlerine dönebildi. Sadece Odysseus bir türlü evine dönemedi ve bir on yıl daha denizlerde süründü. Odysseus’un başına musallat olan bu ikinci laneti bazı mitologlar şöyle yorumlar. Truva Savaşında Odysseus, Truva Şehrine dehlizlerden gizlice girerek, şehri koruduğu düşünülen Athena’nın bizzat büyülediği bir heykeli (Palladium) çalarak Agamemnon’a sunmuştu. Odysseus’un başındaki diğer lânetler;Truva Savaşı sırasında tezgah kurarak Palamedes’in taşlanarak öldürülmesi ve Rhesos’u uyurken atları için katletmesi diğer yaptıklarıdır. Ayrıca, Poseidon’un oğlu olan dev kiklop Polyphemus’un tek gözünü kör etmesi de başlı başına bir lânetti. Tüm bu lanetler Athena ve Poseidon tarafından kendisine türlü belalar şeklinde yollandı. Ama sonunda Odysseus 20 yılını evinden ayrı geçirdikten sonra lanetler Zeus tarafından kaldırıldı ve Odysseus sevgili karısına kavuşabildi.

4. Odysseus Palamedes’ten öcünü nasıl aldı?

Truva Savaşına katılmasına sebep olduğu ve oynadığı deli rolünü açık ettiği için Odysseus, Palamedes’e kin duyuyordu. Truva Savaşı sırasında Odysseus, Palamedes’in hayatına son vermek için bir plan yaptı. Truva’lı bir tutukluya zorla bir mektup yazdırdı. Mektupta Palamedes’e teşekkür ediyor ve tutukluluğunun sona ermesi için yolladığı altınları alıp almadığını soruyordu. Odysseus tutukluyu öldürdü ve mektubu alarak Palamedes’in çadırına gitti. Bir miktar altını çadırın içinde toprağa gizlice gömdü. Mektubun bulunması ve Agamemnon’a götürülmesi işini de tezgahladı. Agamemnon mektubu okur okumaz Palamedes’in çadırını arattı. Altın bulununca da Palamedes vatan haini olarak taşlanarak öldürüldü.

5. Truva Savaşı sona erdikten sonra katılacağı filo ile ilgili kararsızlık

Truva yakılıp yıkıldıktan sonra, Truva’dan bir filoya katılarak ayrılmayı tercih etmedi. Yola çıkış günü Agamemnon ile Menelaos arasında görüş ayrılığı vardı. Menelaos, Nestor ile birlikte denize açıldı. Odysseus ise arkalarından başka bir gemiyle onları izledi. Tenedos’ta onlardan ayrıldı ve Truva’ya geri döndü. Böylece, Menelaos’un gemisini takip etmek yerine Agamemnon’un filosuna katılmış oldu.

6. Kikon’ların ülkesi

Odysseus 12 gemisiyle çok güzel bir havada, uygun bir rüzgârda yurtlarına dönmek üzere denize açıldı. Açıldıktan bir süre sonra çıkan kuvvetli bir fırtına Odysseus’un gemileriyle Agamemnon’un gemilerini ayırdı. Odysseus’un filosunda, kendisinden sonraki 2. komutan olan Eurylochus, kıyı kıyı giderlerken ilerideki bir şehri gördü ve şehri yağmalama fikrini söyledi. Fikir Odysseus tarafından kabul edildi ve Trakya’daki (Bugün Bulgaristan’da bir bölge) olan Kikon’ların ülkesinde karaya çıktılar. Gelen savaşçıları gören halk şehri boşaltarak dağlara kaçtı. Herhangi bir koruması, kalesi ve suru bulunmayan İsmaros (İsmara, İsmarus) kentine girip yağmaladılar, yakaladıkları halkını öldürdüler ve yalnız Apollon’un rahibi Maron’u sağ bıraktılar. Ondan 12 küp İsmaros şarabını armağan olarak aldı. Bu şarap çok kuvvetliydi ve suyla sulandırılarak içiliyordu. Bu şarap sonraları tek gözlü dev Polyphemos’u sarhoş etmeye yarayacaktır. Yağma akşam bitince Odysseus adamlarına derhal gemilerine binip denize açılmalarını söyledi. Adamları ağızbirliği ederek yemek yemeğe ve zafer sarhoşluğuyla şarap içmeye başladılar. Hepsi sahilde uyuyup kalınca sabaha karşı, toplu olarak dağdan inen Kikon halkının saldırısına uğradılar. Truva Savaşı sırasında Truva halkına yardım eden savaşçılarıyla Hephaisthos’un yaptığı güçlü silahlar kimde kalacak diye Akha komutanları arasında bir kargaşa yaşandı. Halbuki Thetis, Akhilleus’tan sonraki en yaman savaşçı kimse o alsın istemişti. O adam da Telemon’un oğlu Aias (Ajax) idi. Ama Agamemnon ile Menelaos ne yapıp edip bu benzersiz silahları Odysseus’a verdiler. Daha sonra, Akha yiğitleri belli süreler ve serüvenler geçirerek yurtlarına döndüler. İçlerinden çoğu öldü, bazıları evlerine dönebildi. Sadece Odysseus bir türlü evine dönemedi ve bir on yıl daha denizlerde süründü. Odysseus’un başına musallat olan bu ikinci laneti bazı mitologlar şöyle yorumlar.

Truva Savaşında Odysseus, Truva Şehrine dehlizlerden gizlice girerek, şehri koruduğu düşünülen Athena’nın bizzat büyülediği bir heykeli (Palladium) çalarak Agamemnon’a sunmuştu. Odysseus’un başındaki diğer lânetler;Truva Savaşı sırasında tezgah kurarak Palamedes’in taşlanarak öldürülmesi ve Rhesos’u uyurken atları için katletmesi diğer yaptıklarıdır. Ayrıca, Poseidon’un oğlu olan dev kiklop Polyphemus’un tek gözünü kör etmesi de başlı başına bir lânetti. Tüm bu lanetler Athena ve Poseidon tarafından kendisine türlü belalar şeklinde yollandı. Ama sonunda Odysseus 20 yılını evinden ayrı geçirdikten sonra lanetler Zeus tarafından kaldırıldı ve Odysseus sevgili karısına kavuşabildi.

7. Odysseus Palamedes’ten öcünü nasıl aldı?

Truva Savaşına katılmasına sebep olduğu ve oynadığı deli rolünü açık ettiği için Odysseus, Palamedes’e kin duyuyordu. Truva Savaşı sırasında Odysseus, Palamedes’in hayatına son vermek için bir plan yaptı. Truva’lı bir tutukluya zorla bir mektup yazdırdı. Mektupta Palamedes’e teşekkür ediyor ve tutukluluğunun sona ermesi için yolladığı altınları alıp almadığını soruyordu. Odysseus tutukluyu öldürdü ve mektubu alarak Palamedes’in çadırına gitti. Bir miktar altını çadırın içinde toprağa gizlice gömdü. Mektubun bulunması ve Agamemnon’a götürülmesi işini de tezgahladı. Agamemnon mektubu okur okumaz Palamedes’in çadırını arattı. Altın bulununca da Palamedes vatan haini olarak taşlanarak öldürüldü.

8. Truva Savaşı sona erdikten sonra katılacağı filo ile ilgili kararsızlık

Truva yakılıp yıkıldıktan sonra, Truva’dan bir filoya katılarak ayrılmayı tercih etmedi. Yola çıkış günü Agamemnon ile Menelaos arasında görüş ayrılığı vardı. Menelaos, Nestor ile birlikte denize açıldı. Odysseus ise arkalarından başka bir gemiyle onları izledi. Tenedos’ta onlardan ayrıldı ve Truva’ya geri döndü. Böylece, Menelaos’un gemisini takip etmek yerine Agamemnon’un filosuna katılmış oldu.

9. Kikon’ların ülkesi

Odysseus 12 gemisiyle çok güzel bir havada, uygun bir rüzgârda yurtlarına dönmek üzere denize açıldı. Açıldıktan bir süre sonra çıkan kuvvetli bir fırtına Odysseus’un gemileriyle Agamemnon’un gemilerini ayırdı. Odysseus’un filosunda, kendisinden sonraki 2. komutan olan Eurylochus, kıyı kıyı giderlerken ilerideki bir şehri gördü ve şehri yağmalama fikrini söyledi. Fikir Odysseus tarafından kabul edildi ve Trakya’daki (Bugün Bulgaristan’da bir bölge) olan Kikon’ların ülkesinde karaya çıktılar. Gelen savaşçıları gören halk şehri boşaltarak dağlara kaçtı. Herhangi bir koruması, kalesi ve suru bulunmayan İsmaros (İsmara, İsmarus) kentine girip yağmaladılar, yakaladıkları halkını öldürdüler ve yalnız Apollon’un rahibi Maron’u sağ bıraktılar. Ondan 12 küp İsmaros şarabını armağan olarak aldı. Bu şarap çok kuvvetliydi ve suyla sulandırılarak içiliyordu. Bu şarap sonraları tek gözlü dev Polyphemos’u sarhoş etmeye yarayacaktır. Yağma akşam bitince Odysseus adamlarına derhal gemilerine binip denize açılmalarını söyledi. Adamları ağızbirliği ederek yemek yemeğe ve zafer sarhoşluğuyla şarap içmeye başladılar. Hepsi sahilde uyuyup kalınca sabaha karşı, toplu olarak dağdan inen Kikon halkının saldırısına uğradılar. Truva Savaşı sırasında Truva halkına yardım eden savaşçılarıyla birlikte Odysseus’un adamlarına saldırdılar. Odysseus acele olarak denize açılmak zorunda kaldı. Her gemiden 6 kişi kayıp vermiş oldular.

10. Lotüs Yiyenlerin Adası

Güney’e doğru yol Girit adasının kuzeyinden geçti. Mora yarımadasının ucuna varmak üzereyken sert bir poyraz fırtınası onları önce Kythera adasına attı. Burası Lotüs yiyenlerin adasıydı. Yerliler Odysseus’un arkadaşlarına lotüs denen bitkiden yedirmek istediler. Odysseus ise adamlarından gönüllü olan 3 tanesinin bundan yemesini emretti. Adamlar uyuşup uyumaya ve hiçbir şeyi iplememeye başlayınca Odysseus bu bitkiyi yasakladı. Ama adamları bir şekilde bu bitkiden yediler ve sonunda bu bitki onlara dönüş planlarını, isteklerini unutturdu. Adamları hep orada kalmak istedi. Odysseus uyuşmuş adamlarını zor kullanarak gemilere bindirdi ve kuzeye doğru yola devam ettiler. Adamlarını da kendilerine gelinceye kadar gemide bağlı tuttu. Çünkü adamlar sürekli olarak denize atlayıp adaya dönmek için yalvarıyorlardı.

11. Kyklop’ların Adası Sicilya’daki Polyphemus

Yolda keçilerle dolu bir adaya çıktılar ve burada et kumanyası hazırladılar. Etleri kavurup kendilerine yolluk hazırladılar. Odysseus yanına Misenus’u ve 12 adamını alarak bu adanın az ötesinde bulunan Kyklop’ların yani Tepegöz’lerin yaşadığı bölgeye gitti. Buldukları büyük bir mağaraya girdiler. İçeride sakin sakin duran büyük bir mandıra onları sevindirdi. Akşam olunca bir dev olan kyklop Polyphemus sürüsüyle birlikte mağarasına döndü. Sürüsünü gütme amacıyla yerden kopardığı kocaman bir çam ağacı da elindeydi. İçeri girer girmez davetsiz konukları farketti ve girişe büyük bir kaya yerleştirdi. Sonra da yakalayabildiği Odysseus’un arkadaşlarını birer birer yemeye başladı. Odysseus, devi, yanlarında getirdikleri İsmaros şarabını sulandırmadan vererek sarhoş etti. Şarabın karşılığında da dev ona söz verdi, en son Odysseus’u yiyecekti. Ama Polyphemus iyice sarhoş olup uyuyakalınca Odysseus, Polyphemus’un sürüsünü güderken kullandığı çam ağacını yontarak bir mızrak yaptı ve bunu arkadaşlarının da yardımıyla tek gözüne savurarak onu kör etti. Odysseus ve kalan adamları, mağaradaki sürünün arasına karışıp devin bacaklarının arasına saklandılar. Sabah olunca Polyphemus sürüyü dışarı çıkarmak için kocaman taşı mağaranın önünden çekti. Ama dışarı çıkan koyunlarını tek tek eliyle yokladı kör dev.

Odysseus ve adamları koyunların altına saklanarak dışarı çıktılar ve gemilerine koştular. Kör Polyphemus, kıyıya gelerek sesin geldiği tarafa doğru olmak üzere Odysseus’un gemilerine büyük taşlar atmaya başladı. Kör olduğundan isabetli bir atış yapamadı. Gemi iyice uzaklaşınca kollarını kaldırarak babasına yalvardı ve şöyle dedi: “Babacığım, bunlar beni kör ettiler. Bunların evlerine dönmesine izin verme. Eğer Odysseus denen adam bir şekilde evine dönmeyi başarırsa gemilerdeki tüm adamları ölmüş olsun ve evine de başkasına ait bir gemiyle tek başına dönsün.” Polyphemus, denizler tanrısı Poseidon’un oğluydu. Poseidon, oğlunun kör edilmesine çok kızdı ve ileride Odysseus’un eve dönüş yolundaki gecikmelerine sebep oldu. Diğer Kyklop’lar limandan söktükleri kocaman taşları arkalarından denize attılarsa da çok geç kalmışlardı. İlk çağdan beri Sicilya ile bir tutulan Tepegözlerin adasından, yeller tanrısı Aiolos’un adasına çıktılar.

12. Rüzgârların Kralı Aiolos’un Adası Aiolia

Aiolos (Aeolus), bir ölümlü olduğu halde tanrılar ona rüzgârları kontrol etme gücü vermişlerdi. O yüzden kendisini tanrı gibi görüyordu. Aiolos, onları orada kaldıkları bir ay boyunca çok iyi ağırladı ve Odysseus’un her gece anlattığı birbirinden ilginç hikâyelere bir karşılık vermek düşüncesiyle, içinde bütün rüzgârların saklı olduğu bir tulum hediye etti. Veda günü de arkalarından bir veda yeli salarak gemileri uğurladı. Odysseus’un tulumun başında günlerce uyumadan nöbet tuttuğunu gören adamları aralarında konuşarak, tulumda gizli bir hazine olduğuna karar verdiler. En sonunda Odysseus yorgunluğa yenilip uyuyakalınca Eurylochus, tam Yunanistan kıyıları görünürken, yolculuklarının sonu bu kadar yakınken, tulumu aldı. Eurylochus, bunu diğerlerinin yanına götürdü ve hep birlikte usulca alıp açtılar. Bütün yellerin bir anda serbest kalmasıyla çok korkunç bir fırtınanın esmesine sebep oldular. Yunanistan kıyılarından süratle uzaklaşıp kayboldular ve gerisin geriye Aiolia adasının açıklarına sürüklendiler. Aiolos adasına ikinci çıkışlarında ise sebep oldukları büyük tayfun sebebiyle kovalandılar. Çünkü, halk Poseidon’un öfkesinden korktu. Odysseus’un filosu altı gün boyunca kürek çekerek, fırtınalı denizde daireler çize çize kuzey yönünde yol aldı. Bu süre boyunca Odysseus kalbinin kırıldığını ve üzüntüsünü arkadaşlarından sakladı. Sonunda Laistrygonianların ülkesine vardılar.

13. Laestrygon’ların Ülkesindeki Yamyamlar

İtalya’daki bu kayalık bölgenin Telepylos adlı limanına filo yaklaştığında Odysseus kendi gemisini yarımay şeklindeki limanın dışındaki yüksek kayalıkların dibinde uygun bir yere bağlattı. Filonun gerisini ise içeriye gönderdi ve kendisinin adamları ile patikadan yürüyerek geleceklerini söyledi. Diğer tüm gemiler limana girdikten sonra adamlarıyla karaya çıkarak patikalardan kayalıkların tepesine yol bulmaya çalıştılar. Epey bir zaman sonra kayalıkların üstüne vardıklarında limanı ve demirlemiş gemilerini gördüler. Ayrıca limanın hemen arkasından gelen dumanları da görüp merak ettiler. Bunun ne sebebini öğrenmek için aşağı doğru inerlerken karşılarına iri yarı, uzun boylu genç bir kız çıktı. Kendisini buranın kralı Antiphates’ın kızı olarak tanıttı ve onları krala götürmek için yolu göstereceğin söyledi. Onu takip ettiler ve kız onları dev bir kadının yanına getirdi. Bu kadın kral Antiphates’in karısıydı ve gelenleri görür görmez hemen kocasını çağırdı. Kocası gelir gelmez Odysseus’un adamlarından kendisine en yakın duranı eliyle kaptığı gibi öldürüp yemeye başladı. Odysseus’un ve diğer 2 adamı korkup kaçınca da Antiphates haykırıp yardım istedi. Bağırtıyı duyup gelen binlerce hepsi erkek dev, Odysseus ve adamlarının peşlerine düştüler. Yüksek tepelerden kopardıkları iri kayaları savurarak limanın içindeki tüm gemileri parçalayıp batırdılar. Denize atlayıp kaçmaya çalışanları da uzun mızraklarıyla balık gibi avladılar. Odysseus ve kalan 52 adamıyla limanın dışındaki gemiye ulaşmayı başarıp hemen yelkenleri açıp uzaklaştılar. Kuzeye doğru yol alıp Aiaie (Korsika) adasına çıktılar.

14. Kirke’nin adasındaki esaret

Burası büyücü Kirke’nin (Circe) yaşadığı büyük bir adaydı. Burasının Latium kıyılarındaki bugün “Capo Circeo” ya da “Cape Circaeum” diye anılan yer olduğu biliniyor. Roma’ya 100 km mesafedeki bu kıyı, etrafındaki sığlıklar yüzünden deniz tarafından bakıldığından ada gibi görünür. Odysseus, Güneş Tanrısı Helios ile Okeanos’un kızı Perseis’ten doğma Kirke’nin yanında 1 yıl kadar kaldığı söylenir. Güzel bir kız olan Kirke, çok güçlü bir büyücüydü. Odysseus’un karaya çıkardığı öncü grubu aldı ve bir ziyafet düzenledi. İçtikleri şarabın içine ilâç koyarak hepsini uyuttu sonra da onları domuza çevirdi. İçlerinden sadece Eurylochus şaraptan içmedi ve fırsatını bularak kaçtı ve Odysseus’a yetişerek durumu anlattı. Odysseus tam adamlarını kurtarmak için kıyıya atılacakken Zeus’un emriyle Hermes gelerek Odysseus’a Kirke’nin büyülerinden uzak durmasını öğütledi. Odysseus inat edince Hermes ona sadece kutsal ve seçilmiş rahiplerin elleriyle toplandığında etki eden özel “malu” isminde bir ot verdi. Odysseus bu otu cebine koyarak Kirke’nin karşısına çıktı. Hermes, Odysseus’a Kirke’yi nasıl yeneceğini öğretmişti: Kirke, Odysseus’a içinde uyuşturucu olan bir şarabı içirecekken, içinde Hermes’in, onun da domuz şekline dönmemesini sağlayacak malu bitkisini atacak ve kılıcıyla Kirke’ye saldırıp, kendisine ve arkadaşlarına kötülük yapmayacağına dair yemin ettirecekti. Öyle de oldu. Kirke, Odysseus’un gücü karşısında etkilendi ve onu yatağına aldı. Tayfasını eski hallerine çevirinceye kadar Odysseus, onun tekliflerini geri çevirdi. Sonunda Kirke boyun eğerek adamları eski haline çevirdi. Odysseus’un Kirke’den Telegonus isminde bir oğlu oldu. 1 yıl kadar burada kaldılar. Ama Odysseus’un arkadaşları artık ona eve dönmesi gerektiğini hatırlatınca, Kirke buna Zeus’tan korkuğundan razı oldu ama bir tavsiyesi vardı: Ölüler Ülkesine (Hades) gidip yoldaki tehlikeler için kahin Teiresia’nın (Tiresias) ruhuna danışacaklardı. Kahinin ruhundan gereken açıklamaları aldıktan sonra tekrar buraya döneceklerdi. Odysseus eğer dönmez ise evine yine ulaşamayacaktı. Çünkü, bir tehlike daha vardı (Sirenler) ve bunu sadece Kirke biliyordu.

15. Ölüler Ülkesi Hades’e iniş

Odysseus Kirke’nin teklifini kabul etti ve hemen yelkenler açıldı. Hades’in dünya üzerinde birkaç girişi bulunuyordu. Kendilerine en yakın olan girişe ulaşmak için doğuya doğru ilerlediler. Persephone’nin diktiği sık ağaçlardan ibaret koruluğun bulunduğu yerden İtalya’da karaya çıkıldı. Kurban kesmek için yanlarına birkaç koyun alıp, Hades’e akan Styx nehrinin Acheron kolunun kıyısına geldiler. Irmak boyunca yürüyüp Styx’in iki büyük kolu Acheron ve Phlegethon’un birleştiği yerdeki büyük bataklıklara geldiler. Bu bataklıkların diğer tarafında Kerberos, yeraltında girişin önünde nöbet tutuyordu. Karşıya geçmeleri mümkün olmadığından, yeraltındaki ölüleri bulundukları tarafa çekebilmek için koyunları Hades’e adayarak kestiler ve kanlarını topraktaki çukurca bir yerde biriktirdiler. Kurban kesmenin amacı ölülerle konuşabilmek için Hades’in iznini alabilmek içindi. Kan kokusuna bir çok ruh gelip etraflarında dolaşmaya başladı. Odysseus’un beklediği Teiresia epey bir müddet sonra geldi. Odysseus diğer ruhları kılıcıyla kovaladı ve ona evine nasıl döneceğini sordu. Teiresia ona iki seçeneği olduğunu söyledi. Ya karayı (Balkan Yarımadasını) Ren Nehri oluyla katedip, İstros (Tuna) nehri yoluyla Karadeniz’e çıkıp, boğazdaki çarpışan mavi kayaları (Symplegad’lar) geçip ülkesine uzun yoldan dönecekti ya da kısa yol olan Scylla-Charybdis geçidinden (Messina Boğazı) geçecekti. Odysseus zaten çok fazla zaman kaybettiğinden ikincisini seçti. Ayrıca, hareketli dev buz kütlelerinden ibaret Symplegad’lardan İason hariç kimse geçememişti ki o da zaten Zeus’un yardımıyla geçebilmişti Altın Postlu Koç’un postunu bulmak için.

Teiresia ona ölüler ülkesinden ayrıldıktan sonra yemyeşil bir adaya geleceklerini, orada otlayan Helios’un sığırlarına kesinlikle dokunmamaları öğüdünü aldı. Helios’un sığırlarını geçtikten sonra karşılarına gelecek dar ve bol anaforlu Scylla-Charybdis geçidini nasıl geçeceklerini de söyledi. Orada boğazı tutan iki canavar kızdan Scylla’nın bulunduğu nispeten suyun daha akıntısı az kısmına yönelmelerini söyledi. Tekneye küreklerle iyice hız verdikten sonra adamlar sinerek saklanacaklar ve tekne hiç kürek çekilmeden Scylla’nın bulunduğu yerden sessizce geçecekti. Scylla 6 kafasıyla 6 adamı alıp yemekle meşgulken gemi boğazdan geçmiş olacaktı. Odysseus bunu duyunca Teiresia’nın söylediklerinden adamlarına hiç bahsetmemeye karar verdi.

Ayrıca, evine sağsalim dönmesinin bir şartının da Poseidon’un öfkesini geçirmek olduğunu da belirtti. Poseidon’un öfkesini yatıştırmak için yapması gereken ise şuydu. İyi yapılmış bir tekne küreğini alacak ve karada iyice içerilere yayan olarak bu küreği taşıyacaktı taa ki denizi hiç görmemiş insanlara denk gelip taşıdığının harman atmaya yarayan bir eşya olduğunu sanmalarına kadar. Denize bu kadar yabancı, ekmeklerine denizin tuzunu hiç koymamış bu halka rastlayınca kurbanını Poseidon’a kesecek ve affedilecek, ancak ondan sonra evine dönebilecek ve yaşlanarak ölecekti. Odysseus Teiresia’ya teşekkür edip, hazır gelmişken ölüler ülkesinde biraz gezinmek istedi.

Etrafında gördüğü çeşitli hayallerin ona gerçek gibi görünmesiyle zaman geçirirken karşısına büyük savaşçı Akhilleus’un hayali geldi. Akhilleus o sıralar Hades’te idi ve annesi Thetis sayesinde Tuna nehrinin denize döküldüğü yerin karşısındaki Leuke adasındaki ebedi istirahatgâhına Zeus’un onayıyla henüz geçmemişti. Akhilleus’un yanında Aias da (Ajax) vardı. Aias hâlâ Odysseus’a kırgındı ve konuşmak istemedi. Çünkü, Truva Savaşında Akhilleus öldükten sonra onun silahlarını Akhilleus’tan sonraki en büyük savaşçı kim ise o alsın demişti Akhilleus’un annesi Thetis. Oysa, silahları ne yapıp edip Odysseus Aias’ın elinden almıştı. Odysseus burada Aias’tan özür dilemedi ve Akhilleus’la konuşmayı tercih etti. Akhilleus ise ona burada olmaktansa dünyada ölümlü bir köle olmayı tercih ettiğini söyledi.

Odysseus onlardan ayrıldıktan sonra Hades’ten çıkış yolunda eski arkadaşı Elpenor’a rastladı. Elpenor, öldüğünde cesedi için düzgün bir cenaze töreni yapılmadığından dolayı burada sorunlar yaşadığından dem vurup Odysseus’a yalvardı ve ona gidip mezarını bulup yapması gerekenleri söyledi. Odysseus ölüler ülkesinde fazla kalmanın iyi olmayacağını düşünerek çıktı ve tekrar gemisine geldi. Aiaie’ye (Korsika) döndü. Kirke, Odysseus ve adamlarının geri döndüklerini ve verdikleri sözü tuttuklarını görünce, yollarının üzerinde bulunan sirenlerin adasından ve tehlikesinden bahsetti. Kirke’ye göre hepsi kulaklarını balmumundan tıkaçlarla tıkamalı ve onların içli şarkılarını hiç duymadan oradan geçip gitmeliydiler. Ama Kirke şunu da Odysseus’a söyledi. Eğer Odysseus merakına yenilir de sirenlerin acayip etkileyici şarkılarını duymak isterse, kendisini mutlaka geminin direğine bağlatmalıydı. Yoksa bu şarkılara kimse dayanamaz denize atlar ve adaya çıkar çıkmaz da bu yaratıklar tarafından öldürülüp yenirdi.

16. Sirenlerin karşı konulamaz şarkıları

Yola çıktıktan sonra Kirke’nin bahsettiği yarı kuş, yarı kadın şeklindeki Sirenlerin dayanılmaz şarkılarından korunmak amacıyla, Odysseus’un adamları kulaklarını balmumundan yaptıkları tıkaçla tıkadılar. Odysseus ise kulaklarına birşey tıkamadı. Çünkü o meraklıydı ve sürekli konuşulan bu sirenlerin şarkılarını duymayı arzuluyordu. Bu yüzden, kendisini geminin direğine bağlattı ve adamlarına tembih etti. Ne kadar yalvarırsa yalvarsın, sirenlerden uzaklaşıncaya kadar kendisini çözmeyeceklerdi. Çok geçmeden Sirenlerin bulunduğu adanın önlerine geldiler. Sirenlerin yürek paralayan şarkılarını duyan Odysseus, beklendiği gibi adamlarına kendisini serbest bırakmaları için çok yalvardı, dil döktü, vaadlerde bulundu. Ama adamları sirenler gibi onu da duymadılar ve ne dediğini anlamadılar. Odysseus debelendikçe adamları ipleri daha da sıkı bağladılar. Bu şekilde bu belalı yerden geçip kurtuldular. Daha sonra Odysseus’u çözdüler.

17. Scylla ve Charybdis Canavarları

Daha sonra Sicilya ve İtalya arasındaki yüksek uçurumdan ibaret bir geçide (Messina Boğazı) geldiler. Geçidin bir tarafı anaforlu, diğer tarafı anaforsuz ve sakindi. Denizin anaforsuz ve sakin olduğu uçurumdan birisinde denizden yüksekçe bir mağara vardı ve mağaranın içindeki Crataeis’in kızı Scylla’nın 20 ayak uzunluğundaki ayakları mağaradan aşağı sallanıyordu. 6 kafası ise gelen gemileri görebilmek için her yöne bakacak şekildeydi. Suyu anaforlu ve yüksek akıntılı olan diğer tarafta Poseidon’un kızı Charybdis oturmaktaydı ve günde üç kez bu suya girip çıkardı. Odysseus’un gemisini geçide sokunca Scylla’nın bulunduğu taraftaki sakin sulara yöneltti. Adamlarına kürek çekerek iyice hız vermeyi, canavara yaklaştıklarında ise herkesin sinerek saklanmasını söyledi. Adamlar denileni yaptılar fakat tekne Scylla’nın mağarasının altından geçerken, 6 kafasıyla canavar uzanarak 6 adamını kapıverdi. Herbir kafa bir adamı yerken, tekne bu sefer anaforların bulunduğu karşı tarafa yöneldi. Akıntının çektiği gemi Charbydis’e doğru yaklaştığı sırada Odysseus ölü bir sığırı denize atarak kendisi de, adamları da denize atladılar. Ölü sığıra tutunarak kurtuldular. Gemisini ise anafor yuttu. Anaforun tekneyi batırdığı yere dalan Charbydis, ise aramalarına rağmen yiyecek insan bulamadı. Teknesinden 6 kişiyi kurban vererek geçtikleri bu geçitten sonra, kalan adamları Odysseus’tan kuşkulanmaya, söylenmeye başladılarsa da Odysseus aldırış etmedi.

18. Sicilya’da tayfalar söz dinlemiyorlar

Daha sonra Güneş Tanrı Helios’un beyaz ve kutsal sığırlarının otladığı yemyeşil Thrinakie (Thrinacia) adasına geldiler. Odysseus adamlarına güvenmediğinden, karaya çıkılmayacağı emrettiyse de, içlerindeki en ödlekleri olan Eurylochus, her nasılsa Odysseus’un emrine karşı çıktı. Odysseus ise akılsızlık edip geri adım attı ve adamların karaya çıkmalarına izin verdi. Rüzgârsız günler yüzünden bir süre orada kaldılar. Odysseus adamlarına, hem Kirke’den hem de Teiresia’dan daha önce aldığı öğüt uyarınca sığırlara kesinlikle dokunmamalarını söylediyse de, kavurma etleri tükendiğinden kendisi keşifte uzaklardayken iken, geçitte arkadaşlarını bile bile kaybetmelerine sebep olan Odysseus’a zaten kızgın tayfaları birkaç sığırı bile bile yakalayıp kestiler. Theiresias’ın üzerine basa basa sakınmalarını bildirdiği gibi bu olay onların hepsinin ölümüne sebep olacaktı. Sığırları gözetleyen Helios’un kızları Lampetia ve Phaethusa, durumu derhal babalarına bildirdi. Helios doğruca Zeus’a gidip şikayet etti ve eğer adaleti sağlamazsa yeraltını gündüz, dünyayı da gece yapacağını, gidip Güneş’i alıp, yeraltındaki karanlıklar ve ölüler ülkesine koyacağını söyledi. Zeus bunun üzerine, tam denize açılmak üzere olan Odysseus’un gemisine müthiş bir yıldırım gönderdi. Gemi paramparça oldu, tayfaların hepsi boğuldu. Odysseus sağ kalmak için kırık yelken direğine tutundu. Akıntılarla gele gele Scylla-Charybdis geçidine geldi. Geçidi bir zarar görmeden bir daha aştı. Bu sırada devamlı hayâller gördü. Gördüğü hayâllerde ülkesini, İthaca’yi ve kraliçesi, karısı Penelope’yi gördü. 9 gün daha denizde çalkalandıktan sonra peri Kalypso’nun adasına (Tunus) kıyıya tükenmiş halde çıktı.

19. Su Perisi Kalipso’nun Ülkesinde Esaret

Odysseus tam yedi yılını Atlas’ın kızı olan bu perinin yanında geçirdi. Kalipso (Calypso), Ogygia Yarımadasında saltanat süren bir periydi ve Odysseus’u çok sevmişti. Ondan burada birlikte kalmalarını, Odysseus’un da kocası olmasını istedi. Eğer Odysseus bu teklifi kabul ederse Calypso onu ölümsüz yapacaktı. Ama bir tek şartı vardı. Ona bağlı kalacaktı ve ülkeyi terketmeyecekti. Kalipso Odysseus’a sonsuz hayatı vaad etti ama Odysseus bu teklifi red etti. Kalipso, Odysseus’un gitmesine izin vermedi. Olayı Olympos’tan izleyen Athena ve Zeus, Hermes aracılığıyla bir emir gönderdi. Kalipso, Odysseus’u alıkoymaktan vazgeçecek ve hemen onu serbest bırakacaktı. Böylece, 2. defa Hermes’in Zeus’tan getirdiği emirle Odysseus serbest kalıyordu. Kalypso bunun üzerine Odysseus’u çağırdı ve istemeye istemeye onu serbest bıraktığını söyledi. Ayrıca, ona bir sal yapması için de yardım etti. Yanına türlü yiyecek, su ve şarap vererek onu uğurladı. Poseidon, oğullarından birisinin tek gözünü kör eden Odysseus’u tekrar denizde bir salla yolculuk ettiğini görünce, yarattığı birbirinden yüksek dalgalar ve fırtınayla salı batırdı. Ama, tanrıça İno’dan yardım gören Odysseus, yüzerek dürüst ve iyi bir halk olan Phaecian’ların adasına (Scheria adası, Korfu) çıktı.

20. Phaecian’ların Ülkesinde Alkinoos’un Sarayı

Phalak prensesi Nausikaa, sık sık yaptıkları gibi yine birgün arkadaşlarıyla ırmak kıyısına top oynamaya gitti. O gün top ırmağın gerisindeki koruluğa düştü ve orada günlerce yüzmekten yorgun Odysseus’u gördüler. Onu uyandırdılar. Uyanınca hizmetçi kızlar kaçıştı, yalnız Nausikaa, erkekliği yosunlarla örtülü çıplak Odysseus’tan ürkmedi. Nausikaa, hizmetçilerine bu yakışıklıyı öğrenince, kılık değiştirmiş olarak Penelope’ye gitti ve ona şöyle dedi: “Ben Odysseus’un arkadaşıyım. Kendisi daha sonra buraya gelecek. Taliplileri oyalamak için bir oyun tertiplemenizi istedi. Odysseus’un yayına her kim kirişi takıp, 12 sıra çatılmış balta başlarının arasından oku atıp geçirebilirse Penelope ile evlenebilecek.” Bu yay, Apollon’un yaylarından birisiydi ve Truva Savaşından önce Apollon bu yayı Odysseus’a hediye etmişti. Apollon, yayın nasıl eğilerek kirişin geçirileceğini de göstermişti. Kendisinden başka hiç kimsenin bunu yapamayacağını bildiğinden böyle bir oyun tezgahladılar. Zaten o zaman kadar da Penelope, taliplileri oyalamak adına hergün bir kefen örüyor, kefen bittiğinde kendi seçeceği birisiyle evleneceğini söylüyordu. Her gece, gündüz ördüklerini sökerek, ertesi gün yeniden başlıyordu.

Kefen, Odysseus’un babası Leartes için örülüyordu güya. Penelope’un hizmetçilerinden birisi bu sırrı taliplilerden birisine anlatınca da hepsi bir olup Penelope’a sabırlarının tükendiğini, artık içlerinden birisini seçmeleri gerektiğini tam söyledikleri gün Odysseus, Penelope’a kimliğini gizleyerek gidip yaya ipin takılması tezgahını söylemişti. Sabırsız talipliler teker teker yayı eğerek kirişi ucuna takmayı denediler. Hiçbirisi bunu başaramayınca kenardan onları izleyen dilenci kılığındaki Odysseus yayı alarak bacaklarının arasına aldı ve vücuduyla abanarak kirişi taktı, oku atarak 12 balta başının arasından geçirdi. Arkasından Athena sihiri bozarak Odysseus’un gerçek yüzünü herkese gösteriverdi. Odysseus, taliplilerin o şaşkınlığı arasında geniş salondaki tüm kapıları hizmetçilerine kapattırdı. Telemachus, Athena ve Eumaeus yardımıyla da haberci Medon ve taliplileri eğlendirmek zorunda bırakılan ozan Phemius hariç tüm taliplileri öldürdü. Arkasından da Telemakhos taliplilere hizmet eden tüm kadın hizmetçileri öldürdü.

21. Penelope’un testi

Penelope, bu yaşlı adamın hâlâ kocası olduğuna inanmıyordu. Bunu test etmek için eskiden yattıkları yataklarının salona taşıtılması emrini verince Odysseus çok kızdı. Çünkü yatak odalarındaki yataklarının bir tarafı canlı bir zeytin ağacından destek alıyordu. Bunu bilen sadece Penelope ve Odysseus olduğundan, Penelope kızgın kocasını yatıştırdı ve onun gerçekten Odysseus olduğuna artık inandığını söyledi. Penelope test için Odysseus’un affını diledi ve Odysseus onu affetti. Taliplilerden Antinous’un babası Eupeithes, Odysseus’u sonradan öldürmek ve tahta geçmek istedi ise de, Odysseus’un babası Leartes, Eupeithes’i öldürdü. Athena, Odysseus’un yaşamının barış içinde geçerek, onun yaşlanarak yavaş yavaş mutlu bir şekilde ölmesini istediğinden, ölen tüm taliplilerin ailelerini intikam almamaları için uyardı. Odysseus, İthaka kralı olarak uzun yaşadı ve eceliyle öldü.

Türk Destanları

İSLAMİYET ÖNCESİ

Saka Destanları

Hun-Oğuz Destanları

Göktürk Destanları

Uygur Destanları

İSLAMİYET SONRASI

Benzer İçerikler:

İlginizi Çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu