Neyzen Tevfik Edebi Kişiliği

Neyzen Tevfik’in Edebî Kişiliği

Neyzen Tevfik

Neyzen Tevfik (Kolaylı), 24 Mart 1879’da Muğla’nın Bodrum ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası Hasan Fehmi Bey aslen Samsun’un Bafra ilçesine bağlı Kolay beldesindendir; Soyadı Kanunu (1934) çıkınca memleketinin ismini, soyadı olarak almıştır.

Hasan Fehmi Bey, Bodrum Rüştiyesi’nde (ortaokul) öğretmenlik yapmaktadır. Aydın düşünceli, kültürlü, müzikten anlayan, sanatsever ve nükteci bir insandır. Neyzen’in “anamın ve babamın güzel yüzlerindeki riyasız, masum İnsanlık ifadesi” sözlerinden mutlu ve huzurlu bir aile ortamında büyüdüğü anlaşılmaktadır.

Neyzen Tevfik’in şiire olan ilgisi Bodrum’daki çocukluk yıllarına rastlar. Dönemin gezgin saz şairlerinden dinlediği “Leyla ile Mecnun”, “Tahir ile Zühre”, “Arzu ile Kamber”, “Ferhat ile Şirin” gibi halk hikâyeleri Neyzen’in şiire ilgi duymasını sağlamıştır.

1892’de, babasının Urla Rüştiyesi’ne atanması üzerine ailesiyle birlikte Urla’ya gider. Bir yıl sonra usta bir neyzen olan Berber Kâzım’la tanışır ve ondan ney dersleri almaya başlar. 1893’te, ilk sara nöbetini geçirir. Aile büyükleri, bunu neyin etkileyici sesine bağlayarak onu bu tutkusundan vazgeçirmeye çalışırlar, bu arada okulu bırakmak zorunda kalır. Annesiyle İstanbul’a gider ve altı ay sonunda Pepo adlı bir doktor hastalığını kontrol altına almayı başarır. Gerekli ilaçları verir ve “Çocuğun üzerine gidilmemesini ve hoşlandığı şeyleri yapmasına izin verilmesini” tavsiye eder.

Babası, bir yıl sonra, Tevfik biraz düzelince son bir umutla yatılı olarak “İzmir İdadisi (lisesi)”ne verir; ancak epilepsi/sara nöbetleri yeniden başlar ve okulu bırakır. Neyzen Tevfik, neyini koltuğunun altına sıkıştırdığı gibi İzmir Mevlevihanesi’nin yolunu tutar.

O yılların İzmir’i sürgün yeridir. İstibdat yönetimi rahatsızlık duyduğu aydınları oraya gönderir. İzmir Mevlevihanesi de onların uğrak, dahası toplanma yeri gibidir. Neyzen Tevfik burada Tokadizade Şekip, Tevfik Nevzat, Ruhi Baba ve Şair Eşref gibi pek çok ünlü isimle tanışır. Onlardan Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsça dersleri alır. Şair Eşref ona hicvin kapılarını da açacaktır.

İlk şiiri bu günlerde, 13 Mart 1898’de Muktebes dergisinde yayımlanır.

1898’de, babası Neyzen Tevfik’i İstanbul’daki Fethiye Medresesi’ne yerleştirir; ama Neyzen Tevfik zamanını daha çok Galata ve Yenikapı mevlevihanelerinde geçirir. Bu arada tanıştığı Mehmet Âkif Ersoy onun dönemin seçkin müzisyen ve edebiyatçılarıyla tanışmasını sağlar. 1901 yılında, medrese kıyafeti olan cüppe ve şalvar yerine Akif’in verdiği setre pantolonu giymesi, akşamları medrese dışında kalması dedikodulara yol açınca Fethiye Medresesi’nden ayrılır. Önce Fatih’teki Şekerci Hanı, sonra da Çukurçeşme’deki Ali Bey Hanı’na yerleşir. Bu arada babasını tanıyan ve daha sonra şeyhülislam da olan Musa Kâzım Efendi onu derslerine kabul eder.

Neyzen Tevfik; Musa Kâzım Efendi, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Şair Şeyh Vasfi gibi edebiyatçılarla tanışır.

Mehmet Akif’le dostluğu sürmektedir; Neyzen, Âkif’e ney; Âkif ise Neyzen’e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretir.

Mehmet Akif ve Neyzen Tevfik

Neyzen Tevfik’in dost çevresinde İbnülemin Mahmut Kemal, Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Rasim, Tanburi Cemil, Hacı Arif Bey, Yunus Nadi de vardır.

1900 yılında, gramofon ticaretinin öncüsü Gülistan Plak’ın sahibi Hafız Âşir Bey’le bir plak doldurma girişiminde bulunur. Neyzen sarhoş olduğu için güçlükle doldurulan plaklar yine de basılıp piyasaya verilmiştir. 1949’da yayımlanan Azâb-ı Mukaddes’e yazdığı önsözde belirttiğine göre. Neyzen “yüze yakın plak” doldurmuştur.

Dönemin önde gelen ailelerince köşk, yalı ve konaklara çağrılan, dahası saray çevresine bile sokulan bir neyzendir artık.

Öte yandan istibdat karşıtı gençlerle Sirkeci’deki İstasyon Gazinosu ve Güneş Kıraathanesi’nde bir araya gelir; yurt sorunlarına ilişkin konuşmalar yaparlar. Güneş Kıraathanesi’ne gelip gidenlerden Ziya Şakir bir gün sözü Eşreften açıp Jön Türk hareketinin önderlerinden Ahmet Rıza’ya getirerek Neyzen Tevfik’i konuşturur; tüm düşüncelerini öğrenir. Ardından da ihbar eder. Neyzen gözaltına alınır ve sorgulamadan geçirilir. Bu arada, daha önce tam otuz beş kez jurnallendiğini öğrenir. On beş gün sonra da salınır. Artık mimlenmiştir ve hafiyeler peşindedir. Zarar veririm endişesiyle arkadaşlarından uzak durur. Kendini Beyoğlu meyhanelerine atar. Bu sırada Sütlüce Bektaşi Tekkesi’ne devam ederek Şeyh Mümin Baha’dan nasiplenir. Siyasi baskı iyice artmıştır. O da pek çok Abdülhamid karşıtı gibi yurtdışına gitmeye karar verir. Kendi ifadesiyle “1319 (miladi 1902) senesi kânunusânisinin (Ocak) 13’üncü perşembe günü Mesaj eri vapurunun güvertesine postu sererek” Mısır’a doğru yola çıkar. En yakın arkadaşlarından Şair Eşref de oradadır.

Neyzen Tevfik’in Mısır’da geçen yılları hakkında çok az bilgi vardır. Ama geçimini ney’iyle sağladığı ve hicvetmeye devam ettiği biliniyor. Mısır’da bir arkadaşıyla Neyzenler Kahvehanesi açıp işletir. Özbekiye Saz Bahçesi’nde çalarken plak da doldurur.

Jön Türklerle ilişkili bir dost toplantısında sarhoşlukla tabancasını ateşlediği ve duruşmada yargıca “Haksızlık yapıyorsunuz.” dediği için altı ay hapse mahkûm edilir; ancak itirazı kabul edildiği için bir buçuk ay yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşur. Feride adlı Lübnanlı bir kadınla iki ay birlikte yaşar.

II. Abdülhamid için yazdığı “Abdülhamid’in Ağzından Bir Nutk-ı Hümâyun” adlı hicvini İstanbul Kıraathanesi’nde okuyunca tutuklanmak istenir. Çevrenin yardımıyla kurtulur.

Abdülhamid’in Ağzından Bir Nutk-ı Hümâyun

Kal’a-i asâr-ı zulme verdim istihkâm-ı tam
Ettim istibdâd ile tarihte ibkâ-yı nam.

Öyle tarsin eyledim, olsa cihan zir ü zeber
Attığım üss-i mezalim haşre dek eyler devam.

Ben o celladım vatanda açtığım her yârenin
İltihabı bir zaman etmez kabul-i iltiyâm.

Nerde Cengiz engizisyon, nerde Haccac u Yezid,
Nerde Timur – Hülagû, nerde ecdâd-ı izam,

Nerdedir Şeddâd u Nemrüd, nerdedir Ad u Semûd,
Her cihetçe zaliman-i dehre ben oldum imam.

Ben ölürsem mülk ü millet bitmeden volkan gibi
Ka’r-ı lâhdimden tüter eflâka düd-i intikam!

Ol kadar ezdim şu miskin milleti ki etmesin
Fasl-ı dâva eylemekçün rûz-ı mahşerde kıyam!

“Türk Aydınlarının Mısır Hidivi Hakkındaki Düşünceleridir” başlığıyla gazetelerde yayımlanan yazı nedeniyle hakkında tutuklama kararı verilir. Kurtulmak için “Kaygusuz Sultan” adlı Bektaşi tekkesine sığınır.

II. Meşrutiyet’in ilanıyla (1908) Mısır’dan ayrılıp İzmir’e döner. Ardından da İstanbul yolunu tutar. Kendi ifadesiyle “Devr-i dilârâyı meşrutiyetin ilanından tam 28 gün sonra, 8 Ağustos 1324’te (1908) Sirkeci rıhtımına” ayak basar.

Çemberlitaş’ta bir han odasına yerleşen Neyzen Tevfik’in “ilan edilen hürriyef”le karşılaşması pek de parlak olmaz. Ferah Tiyatrosu’nda sergilenen “Sabah-ı Hürriyet” adlı oyunun İttihat ve Terakki tarafından yasaklanması üzerine yaptığı konuşma tutuklanmasına neden olur, ancak kısa bir süre sonra serbest bırakılır.

Neyzen Tevfik 1910 yılında “sarıklı bir zatın kızı olan Cemile Hanım’la”, kardeşinin ve babasının karşı çıkmasına karşın, annesinin ısrarıyla evlenir. Bir kızı olur; ancak yürümeyen evliliği, kızı Leman henüz üç aylıkken kayınbabasının eşini alıp götürmesiyle son bulur.

1. Dünya Savaşı yıllarında, Askeri Müze’nin kurucusu Muhtar Paşa’nın emrinde mehterbaşı olarak askerlik yapar. Düzenle başı hoş olmayan Neyzen Tevfik’in askerliği de kendincedir. Muhtar Paşa’yla kavga edip çıkar gider. İstanbul Merkez Komutanı Albay Cevat Bey, sık sık yinelenen bu kavgalarda araya girer ve Muhtar Paşa ile Neyzen’i barıştırır.

Dönemin Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın yalısında mehter takımının verdiği konseri izleyen Almanya’nın Romanya’daki kuvvetlerinin komutanının ilgisini çeker. Bazı kaynaklara göre onun çağrılısı olarak Romanya’ya gider. Romanya’da piyano eşliğinde konser verir.

1919 yılında, ilk kitabı Hiç yayımlanır.

Hiç – Neyzen Tevfik

1923’te Ankara’ya gider ve kardeşi Şefik Kolaylı’nın yanında dört beş ay kalır.

Kurtuluş Savaşı’nı ve Mustafa Kemal’i öven şiirler yazar. Cumhuriyet devrimlerine bağlı, onları savunan bir şairdir artık. Geçmişe, geçmişin kalıntılarına karşı acımasız bir savaşa girişir.

O Ölmedi

Tanrı ölmez, o dilerse görünür bir müddet,
Kaybolunca onu kalbinde bulur her millet.

Biliyormuş kaderin cilvesini evvelce,
Bütün ecrâm-ı sema yasla büründü o gece.

Yaklaşan bir acı önce güneşi korkuttu,
Ay tutuldu diyemem gökyüzü matem tuttu.

Ata geçti ebedin mevki-i müstahkemine
Bir direktif veriyor arza, beşer âlemine!

Bize ilham ile isal ediyor her haberi,
Ki onun kudret-i külliyye, emirber neferi.

Bağladı dâr-ı fenanın ebede telsizini,
Güdelim açtığı yollardan mübarek izini

Atatürk’ün beşere sunduğu peymânı budur:
Atatürk’e inananlar er olur, sulhu korur!

Neyzen Tevfik

1924 yılında, arkadaşı Hasan Sait Çelebi’nin de yardımlarıyla yazdıklarını Azâb-ı Mukaddes başlığı altında fasiküller halinde yayımlamaya kalkışır. Ancak bu girişim iki fasikülden sonra noktalanır.

1926 yılında Atatürk’le tanışır.

Bir Anekdot: Atatürk ve Neyzen Tevfik

Bir gün Atatürk neyini dinlemek ve sohbet etmek için Neyzen Tevfik’i köşke davet etti. Tevfik’in üstünü başını iyice temizleyip, Atatürk’ün huzuruna yolcu ettik.

Atatürk, Neyzen’e iltifat ederek masasına oturtmuş, birlikte yemişler, içmişler, konuşmuşlar. Sonra da Neyzen Tevfik, ney ile Ata’yı da büyüleyen parçalarından uzun uzun çalmış.

Atatürk, bu gösteriden çok memnun olmuş ve:

“Üstat Neyzen, Bize müstesna bir gece geçirttiniz. Biz de size yardım etmek isteriz. Dilediğiniz bir şey varsa, size yardımcı olalım.” deyince.

Neyzen:

“Anneme, kardeşlerime söyleyin, benim nüfus kağıdımı bana versinler Paşam.” cevabını vermiş. Atatürk bu cevabı alınca önce şaşırmış. Sonra da katıla katıla dakikalarca gülmüş ve:

“O kolay, onu hallederiz. Başka bir dileğiniz varsa onu yapalım.” diye ısrar edilmesine karşın başka hiçbir şey istemeden çıkıp gelmiş. Tabii yine de zarf içinde kendisine küçük bir hediye takdim edilmişti. Sabahleyin ağabeyim olayı bize anlatınca annem:

“Be oğlum, görüyorsun oturduğumuz ev bir harabe. Ata’dan güzel bir ev isteseydin de orada otursaydık olmaz mıydı?” diye çıkışmış. “Başına bir devlet kuşu konmuştu, onu da mı kaçırdın!” diye kızmış bağırmıştı.

Hakikaten ağabeyim, içip sağda solda düşer kalır, cebinde duran nüfus kağıdını da düşürür, üstüne kayıtlı evi kandırır elinden alırlar diye nüfus kağıdını kendisine vermezdik. Bu olay onun çok gururuna dokunur ve aklına geldikçe nüfus kağıdını ister ve bizlere kızardı. Ata’dan da bu nedenle nüfus kağıdından başka bir şey istememişti ve bize olan kızgınlığını bu şekilde cevaplamıştı. (1924)

Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar, Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul

1927 yılında sara nöbetleri ve alkol yüzünden artık sık sık gideceği Toptaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kâmil Hastanesi’nde tedavi görmeye başlar.

1928 yılında Dresden Opera Müdürü Kurt Schtringler ile tanışır. Ney çalışına hayran kalan opera müdürü, Neyzen Tevfik’i yücelten sözler söyler. Aynı yıl, eski dostu Mehmet Âkif’i görmek için tekrar Mısır’a gider. Bir yıla yakın bir süre yanında kalır.

1930’lu yıllarda, ekonomik destek olsun diye vali ve Belediye Reisi Muhiddin Üstündağ’ın girişimiyle konservatuvarda görevlendirilir. 1940’lı yıllarda hem doktoru hem dostu olan Mazhar Osman ve Rahmi Duman’ın aracılığı ve valiliğin onayıyla Bakırköy Akıl Hastanesi’nin 21 no.lu koğuşu ona ayrılır. İstediği zaman gelir, yatar, dinlenir.

Neyzen Tevfik

9 Mart 1946’da, basın yararına düzenlenen bir konserde çalar. Yaptığı taksimlerle izleyicileri büyüler. Konser öncesi neyini merak edenler, konser sonrası onu dinlemenin bir şans olduğunu dile getirirler.

1949 yılında, dostlarından İhsan Ada, Neyzen Tevfik’in eserlerini onun gözetimi altında Azâb-ı Mukaddes adıyla kitaplaştırır.

Neyzen Tevfik – Azab-ı Mukaddes

1951 yılında “Onu Affettim” adlı bir filmde önemli bir rolde gözükür. “Ağlayan Şarkı” adlı bir başka filmde ise, Suzan Yakar’la oynar.

1951 yılında, arkadaşlarının ısrarı ile Şehir Komedi Tiyatrosu’nda jübilesi yapılır.

1930’larda İstanbul Belediyesi’nin bağladığı yardım aylığını saymazsak Neyzen’in hiçbir zaman düzenli bir geliri olmamıştır.

Neyzen Tevfik’in Kabri: Kartal Merkez Mezarlığı – İstanbul

Neyzen Tevfik’in efsaneleşen yaşamı 28 Ocak 1953’te 74 yaşında son bulur. Cenaze namazı Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camisi’nde kılınır. Caminin avlusundan taşan kalabalık ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısındaki Barbaros Bulvarı’nı doldurur. Memurların, profesörlerin, ileri gelenlerin yanı sıra kılıklarına çekidüzen vermeye çalışan sarhoşlar, sokak serserileri ve bin bir çeşit insan, onu bir arada uğurlar.

Neyzen Tevfik-Geçer
Video: Geçer Şiiri – Neyzen Tevfik

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu