James Joyce

James Joyce Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Joyce, James (Augustine Aloysius) (D: 2 Şubat 1882, Dublin, İrlanda – Ö: 13 Ocak 1941, Zürich, İsviçre) İrlandalı yazar.

James Joyce

James Joyce, UIysses (1922: UIysses, 1997) ve Finnegans Wake (1939) gibi romanlarındaki deneysel dil kullanımı ve yeni anlatım teknikleriyle 20. yüzyıl edebiyatını derinden etkilemiştir. 1904’te İrlanda’dan ayrılan Joyce, yaşamının geri kalan bölümünü Trieste, Paris ve Zürich’te geçirmiştir.

Gençliği ve İlk Eserleri

Joyce, 10 kardeşin en büyüğüydü. Altı yaşındayken “İrlanda’nın Eton’ı” diye anılan yatılı Cizvit okulu Clongowes Wood College’a gönderildi. Ne var ki sürekli içen, işlerini ihmal eden ve borca giren babasının mali durumu kötüleşince aile yoksul düştü. Çocuklar giderek artan bir yoksulluk içinde büyüdüler; alacaklıların ziyaretlerine, ev eşyalarının sürekli rehine verilmesine, kira ve faturaları ödemeden bir evden öbürüne taşınmaya zamanla alıştılar. Joyce, 1891’de yaz tatilinden sonra Clongowes’a geri dönmedi. İleride adını hiç anmayacağı bir Hiristiyan Kardeşler okuluna gittiği birkaç ay dışında, sonraki iki yılı annesinin yardımıyla kendi kendini eğiterek geçirdi. Nisan 1893’te, erkek kardeşi Stanislaus ile birlikte Dublin’deki Cizvit okulu Belvedere College’a ücretsiz olarak kabul edildi. Derslerinde çok başarılıydı. Katolikliğe olan inancını o yıllarda yitirdiği sanılmaktadır.

Daha sonra Joyce, Dublin’deki University College’a girdi. 1879’da çıkarılan Kraliyet Üniversite Yasası’yla etkileri sınırlandırılmış da olsa, bu okulda hâlâ Cizvit rahipler ders veriyordu. Joyce orada ilahiyat ve felsefe yerine dil öğrenimi gördü. Okul dışı etkinliklere ve kitap okumaya zaman ayırdı, özellikle de Cizvitlerce kabul görmeyen kitapları okudu. Ayrıca okulun Edebiyat ve Tarih Derneği’nde aktif olarak çalıştı. Henrik Ibsen’e büyük hayranlık duyuyordu. Oyunlarını aslından okumak için Dan-Norveç dilini öğrendi. İbsen’in Naar vi dode vaagner (Biz Ölüler Uyanınca) adlı oyunu üzerine yazdığı “Ibsen’s New Drama” (İbsen’in Yeni Tiyatrosu) adlı denemesi.

1899’da 18. yaş gününden hemen sonra, Londra’da çıkan Fortnightly Review’da yayımlandı. Genç yaşta kazandığı bu başarı, Joyce’un yazar olma isteğini daha da artırdı; ayrıca ailesinin, arkadaşlarının ve öğretmenlerinin yazar olabileceğine inanmalarını sağladı.

Ekim 1901’de İrlanda Edebiyat Tiyatrosu’nu (sonradan Abbey Tiyatrosu, Dublin) halkın beğeni düzeyine inmekle eleştiren “The Day of Rabblement” (Ayaktakımının Günü) adlı bir deneme yazdı. Joyce daha önce bu tiyatroyu desteklemiş. William Butler Yeats’in The Countess Kathleen (1892; Kontes Kathleen) adlı yapıtını “heretiklik”i savunduğu gerekçesiyle protesto eden öğrencilere katılmayı reddetmişti.

Joyce bu dönemde sefih bir yaşam sürüyor, bir yandan da bitirme sınavlarını verebilecek kadar ders çalışıyordu. Latince sınavlarını iyi dereceyle vererek 31 Ekim 1902’de üniversiteden mezun oldu. Yazarlığını geliştirmek için çalışmayı da ihmal etmedi. Bir yandan şiirler, bir yandan da “epifanyalar” olarak adlandırdığı kısa düzyazı metinler kaleme aldı.

Epifanya (ya da epifani) terimi, Eski Yunan’da tanrıların ilahî özelliklerini ölümlülere göstermesi anlamına geliyordu. Joyce bu sözcüğü, bir kişi ya da nesneyle ilgili asıl gerçeğin birdenbire ortaya çıktığı anları dile getirmek için kullandı. Deneysel “epifanyalar’ı sayesinde gözlemlerini ayrıntılı olarak ve özlü bir üslupla yazıya geçirebildi.

Joyce edebiyatla uğraşırken, bir yandan da geçimini sağlamak için hekim olmaya karar verdi. Dublin’de birkaç derse girdikten sonra, borç para alarak Paris’e gitti. Orada okul ücretlerinin peşin ödendiğini ve Dublin’de almış olduğu derslerin yetersiz olduğunu öğrenince, tatil yapmak üzere Dublin’e geri döndü. Paris’e yeniden gittiğinde, tıp okumaktan vazgeçerek kitap eleştirileri yazmaya başladı. Annesinin mali desteğinin yanı sıra bu yazılardan aldığı ve İngilizce dersleri vererek kazandığı para sayesinde edebiyat çalışmalarını Sainte-Genevieve Kütüphanesi’nde sürdürdü. Aristoteles, Aquino’lu Tommaso ve Gustave Flaubert‘in düşüncelerinden yola çıkarak bir estetik kuramı geliştirmeye çalıştı.

Joyce, annesi ölmek üzere olduğu için Nisan 1903’te Dublin’e döndü. Öğretmenlik gibi çeşitli işler yaptı. Günümüzde İrlanda Joyce Müzesi olan Sandycove’daki Martello Burcu’nda ve birçok başka evde oturdu. Bu arada, kendi yaşamındaki olaylarla ilgili uzun doğalcı romanı Stepken Hero‘ya başladı.

1904’te George Russell, Joyce’a The Irish Homestead adlı çiftçi dergisinde yayımlanmak üzere İrlanda’yla ilgili öyküler ısmarladı. Joyce, Russell’ın önerisini kabul ederek Dubliners’da (1914; Dublinliler, 1987,1992) toplanan öykülerini yazdı. “The Sisters” (“Kızkardeşler“), “Eveline” ve “After the Race” (“Yarıştan Sonra“) adlı öyküleri Stephan Daedalus takma adıyla yayımlandıktan sonra, yayımcısı Joyce’un öykülerinin derginin okurları için uygun olmadığına karar verdi. Bu sırada Joyce, Nora Barnacle adlı bir kıza âşık oldu. Evlenmeye karşıydı; sonunda Nora’yı kendisiyle birlikte İrlanda’dan ayrılmaya ikna etti.

Trieste Dönemi

Joyce ve Nora Ekim 1904’te Dublin’den ayrıldılar. Joyce Avusturya-Macaristan’da, Pula’daki Berlitz Okulu’nda iş buldu. Boş zamanlarında da romanı ve öyküleri üzerinde çalıştı. 1905’te Trieste’ye taşındılar, Joyce’un erkek kardeşi Stanislaus da onlara katıldı. Bu arada, iki çocukları oldu. Joyce 1906-1907 arasında sekiz ay Roma’da bir bankada çalıştı; oradaki ortamdan hiç hoşlanmadı. Roma’yla karşılaştırdığında, İrlanda’yı daha çok sevmeye başlamıştı. Stanislaus’a yazdığı bir mektupta, öykülerinde İrlandalIların konukseverliğine yeterince önem vermemiş olduğunu ve “The Dead” (“Ölüler“) adlı yeni bir öyküye başlamak istediğini yazdı. Gene bu mektupta, önceki öykülerini Dublin’deki felç olmuş yaşamı anlatmak için yazdığını belirtiyordu. Oysa bu öyküler, Joyce’un her sözcüğü ve her ayrıntıyı önemli kılma yeteneğinden kaynaklanan bir canlılığı yansıtır.

Avrupa edebiyatı üzerine yaptığı incelemeler, Joyce’un simgecilere ve gerçekçilere ilgi duymasını sağlamıştı. Yapıtlarında, bu iki karşıt akımın etkilerini kaynaştırmaya başladı. Stephen Hero’da sanatsal denetim ve biçimin eksik olduğuna karar vererek, kitabı “beş bölümlük bir yapıt” olarak yeniden yazdı ve romanda merkezce bir rol oynayan baş karaktere dikkat çekmek amacıyla yapıta A Portrait of the Artist as a Young Man (Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, 1966, 1989) başlığını koydu.

Dublinliler’i yayımlatmak ve bir sinemalar zinciri oluşturmak amacıyla 1909’da iki kez İrlanda’ya gitti. Her iki girişimi de sonuçsuz kaldı. Eski bir arkadaşının 1904 yazında Nora’yla ilişki kurduğunu söylemesi, Joyce’u çok sarstı. Joyce bu olaya duyduğu tepkileri, bugün Cornell Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan bir dizi mektupta dile getirmiştir. Bu mektupların yalnızca daha yumuşak bir üslupla yazılmış bölümleri Letters of James Joyce’a (James Joyce’un Mektupları, 1993/ Sanatçının Mektupları, 1991) alınmıştır. Bu derleme ayrıca, erotik edebiyatın en ilginç örneklerinden bazılarını da içerir.

Zürich Dönemi

1915’te İtalya’nın I. Dünya Savaşı’na girmesi üzerine Joyce ve ailesi Zürich’e gittiler. Stanislaus ise çıkış izni alamadı. Joyce orada özel İngilizce dersleri vermeye ve bir öykü olarak tasarladığı Ulysses’in ilk bölümleri üzerinde çalışmaya başladı. Ne var ki büyük bir maddi sıkıntı içindeydi. Önce Kraliyet Edebiyat Fonu’ndan, daha sonra da Edith Rockefeller McCormick’ten ve The Egoist dergisinin yayın yönetmeni Harriet Shaw Weaver’dan para yardımı gördü. Weaver’in cömertliği kısmen Joyce’un yapıtlarına duyduğu hayranlıktan, kısmen de onun yoksulluğuna ve yaşamı boyunca süren göz hastalığına üzülmesinden kaynaklanıyordu. Joyce Şubat 1917’den 1930’a değin glokom, katarakt ve iris iltihabı yüzünden 25 ameliyat geçirdi, kısa sürelerle görme yetisini tümüyle yitirdiği de oldu. Buna karşın çalışmayı sürdürdü; hatta yapıtlarının en neşeli bölümlerini sağlığının en kötü olduğu dönemlerde yazdığı söylenebilir.

Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ni basacak bir yayınevi bulamayınca, Weaver bu işi kendisi üstlenerek ABD’de kitabın formalarını hazırlattı. Kitabın B.W. Huebsch tarafından yapılan ABD basımı, 29 Aralık 1916’da İngiltere’de yapılan English Egoist Press basımından önce yayımlandı. Romanın ilgi görmesi üzerine ABD’de çıkan Little Review dergisi Mart 1918’de Ulysses’den bölümler yayımlamaya başladı ve yapıtın Aralık 1920’de yasaklanmasına değin yayımını sürdürdü.

Paris Dönemi

Joyce, I. Dünya Savaşı’ndan sonra birkaç aylığına Trieste’ye döndü. Temmuz 1920’de de Ezra Pound’un daveti üzerine Paris’e gitti. Ulysses “Shakespeare & Co.” adlı kitapevinin sahibesi Sylvia Beach tarafından 2 Şubat 1922’de Paris’te yayımlandı. Sansür gördüğü için daha önce adından söz ettiren kitap, yayımlanır yayımlanmaz büyük ilgi gördü. Fransız eleştirmen Valery Larbaud, Joyce’un isteği üzerine Ulysses’in planı hakkında daha kitap yayımlanmadan bir konuşma yapmış, kitabın Flomeros’un Odysseia destanıyla arasındaki simgesel koşutluğa dikkati çekerek şunları söylemişti: “Her bölüm belirli bir sanat ya da bilimle ilgilidir, belirli bir simge içerir, insan vücudunun belirli bir organını temsil eder, belirli bir renge ve tekniğe sahiptir ve belirli bir zamanda geçer”. Aslında Joyce bu planı hiçbir zaman uygulamadı, hatta kitabı bölüm başlıklarını değiştirerek yayımladı. Larbaud’nun sözünü ettiği plan, okurlardan çok, kitabı yazdığı sırada Joyce’a yardımcı olmuş olabilir.

Ulysses’de özellikle de çok övgü toplayan “Oxen of the Sun” (Güneşin Öküzü) bölümünde (II, 11) anlatım teknikleri çok belirgindir. Bu bölümde dil, ceninin ana rahminde büyümesini simgeleyecek biçimde, Anglosakson döneminden günümüze İngiliz düzyazısının gelişimini yansıtır. Bir gazete bürosunda geçen “Aeolus” bölümündeyse (II, 4) retorik sanatı yapıtın simgesel düzeylerinden biri olarak kullanılmış, bu sayede belirli bir anlatım yoğunluğu ve derinliği sağlanmıştır. Joyce bu bölümde retoriğe özgü çok sayıda mecaza yer vermiş, dilsel düzeyde rüzgârlarla ilgili çeşitli göndermeler kullanmış ve son derece canlı bir düzyazı dokusu elde etmiştir. Yatağında uzanan Molly Bloom’un bilinç akışını yansıtan ünlü son bölüm ise, etkisini daha çok noktalama işareti kullanılmadan yazılmış sekiz uzun paragrafa borçludur. Bununla birlikte kitabın gerçek gücünün, karakter tasvirlerinin derinliğinde ve mizah gücünde yattığı söylenebilir.

Joyce, Paris’te kaldığı sürede Finnegans Wake üzerinde çalıştı. Mayıs 1939’da tümü kitap halinde yayımlanana değin romanın başlığını gizledi ve kitap “Work in Progress” (Üzerinde Çalışılan Yapıt) adıyla bilindi. Bu arada Joyce’un gözlerindeki rahatsızlıklar sürüyordu. Kızının ruh sağlığının bozulması da onun için büyük bir endişe kaynağı olmuştu. Kızının ruhsal durumunun iyice kötüleşmesi üzerine, Joyce onu Paris yakınlarındaki bir akıl hastanesine yatırmak zorunda kaldı. 1931’de evlilik konusundaki bütün tereddütlerine karşın, kızının isteği üzerine Londra’da Nora ile evlendi.

Bu arada, yeni kitabı üzerinde çalışmayı sürdürüyor, birçok bölümü içine sinene değin defalarca yeniden yazıyordu. Her sözcüğü, hatta her harfi büyük bir titizlikle yeniden gözden geçiriyordu. Joyce, romanlarında genellikle basit bir öyküden yola çıkıyordu. Örneğin Finnegans Wake, Dublin yakınlarındaki Chapelizod’da yaşayan bir meyhaneci, karısı ve üç çocuğunun öyküsü üzerine kuruludur, ama Bay Humphrey Chimpden Eanwicker, Bayan Anna Livia Plurabelle, Shem, Shaun ve Isabel aynı zamanda bütün insanlığın düşlediği aile arke-tipini temsil eder. Joyce kitabında 18. yüzyıl İtalyan düşünürü Giambattista Vico’nun döngüsel tarih kuramını temel almıştı. Bu kuramı kanıtlamak amacıyla, kitap son sayfada yarıda bırakılmış bir cümlenin sonuyla başlar. Düş içinde binlerce düşe yer verilir, çeşitli diller iç içe geçirilir. Örneğin, Anna Livia’nın saçları Lehçe wlosy (saç) ve İngilizcede aynı anlama gelen hair sözcüklerinin yan yana getirilmesiyle oluşturulan wlosyhair sözcüğüyle anlatılır; gene aynı kitapta geçen a bad of wind tamlaması Farsça bâd (rüzgâr) ve İngilizcede aynı anlama gelen wind sözcüklerinden oluşur. Ayrıca kitapta, birçok edebi ve tarihsel kişiliğe yer verilir. Bir başka düzeyde ele alındığında ise, romanın asıl kahramanlan Dublin kenti ve sayfalar boyu okuru büyülercesine akan Liffey İrmağıdır. Ayrıca bütün roman boyunca, şaka yapan, eleştirmenleri alaya alan, kendi kuramlarını savunan, babasını anımsayan ya da keyfine bakan bir yazarın varlığı hissedilir.

Fransa’nın II. Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra (1940) Joyce ailesiyle birlikte Zürich’e döndü ve orada öldü. Öldüğünde, son kitabının ilgi görmemesi yüzünden düş kırıldığı içindeydi. Günümüzde ise, Joyce’un yapıtlarını incelemek amacıyla iki dergi yayımlanmakta ve bunlardan biri yalnızca Finnegans Wake”\le ilgili yazılara yer vermektedir.

Ulysses’in ilk basımındaki yaklaşık 5.000 dizgi yanlışını düzelten Ulysses: A Critical and Synoptic Edition (Ulysses: Açıklamalı ve Kapsamlı Basım) 1984’te yayımlanmıştır. Joyce’un Dublinliler’de yer alan “The Dead” adlı öyküsünü John Huston 1987’de aynı adla sinemaya uyarlamıştır. Richard Elmann’ın James Joyce (1959; yb 1982) adlı yapıtı, Joyce’un en çok başvurulan yaşamöykülerindendir.

Joyce’un şiirleri Türkçeye Giacomo Joyce (1986) başlığıyla çevrilmiştir.

Diğer Eserleri:

Şiir:

  • Chamber Music (1907: Oda Müziği),
  • Pomes Penyeach (1927),
  • Collected Poems (1936; Toplu Şiirler).

Tiyatro:

  • Exiles (1918; Sürgünler, 1990).

Kaynakça: AnaBritannica & Turkedebiyati.org

Dünya Edebiyatı

Benzer İçerikler:

İlginizi Çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu