Tiyatro: Mehmet Akif Ersoy Ve İstiklâl Marşı’nın Kabulü

12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY’u anma günüyle ilgili tiyatro metni.

3 perdesi Asım Kolukısa’ya ait olan 6 perdelik bu tiyatro metnini, yazar birkaç kaynaktan derleyip, yeniden düzenlemiştir.

Bu tiyatro metnini sayfa sonunda yer alan bağlantıdan indirebilirsiniz.

Tiyatro 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü

MEHMET AKİF ERSOY VE İSTİKLÂL MARŞI’NIN KABULÜ

1. PERDE:
(Dekor: Bir kahvehane. İçeride masalarda oturan insanlar. Bir masada gazete okuyan üç genç)
1. Genç:
− Mehmet Akif imzalı yeni bir şiir var bugünkü Mektep Mecmuasında. Şairin ismini daha önce hiç duymadık. Genç biri olmalı.
2. Genç:
− Merak ettim doğrusu, okusan da dinlesek. Gözümüz gönlümüz açılsa, kulağımızın pası silinse.
1. Genç:
İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de;
Bir ibret aranmaz mı ayetlerde?

Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına
Ya açar bakarız nazm−ı celilin yaprağına

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne taze mezara okunmak, ne fal bakmak için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne duvarlara asılmak, ne el sürülmemek için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne tezhip, ne sülüs, ne hat yazmak için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne tapınak, ne nutuk, ne vaaz dini için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne meslek kaygıları ne kariyer hesapları için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne erkeği yüceltmek, ne kadını aşağılamak için
Ne Araba paye vermek, ne Acemi hor görmek için

2. Genç:
− Allah, Allah, gerçekten çok güzel. Bu dönemde bu kadar yalın dille yazılmış başka şiir hatırlamıyorum. Üstelik aruzu da başarıyla uygulamış. Çok yetenekli bir genç olmalı. Tanzimat sanatçılarından sade dille şiir yazma denemesi yapanları okumuştum ama, bu kadar cana yakın, bu kadar güzel bir şiir hatırlamıyorum.
3. Genç:
−Baytar Mektebinden mezun olmuş genç bir memur olduğu söyleniyor. Doğrusu çok kabiliyetli bir sanatçıymış İstikbali parlak.
2. Genç:
− Daha ilk şiirini bu kadar güzel yazmışsa kim bilir daha ne güzel şiirler kaleme alacaktır. Allah bahtını açık etsin.
Diğer gençler:
− Amin.
(Perde kapanır.)
(BURAYA MAHALLE KAHVESİ VEYA BAŞKA BİR ŞİİRİ PERDE OLARAK EKLENEBİLİR)

2. PERDE

(5 Kasım 1920 Maarif Vekaleti İstiklal Marşı Komisyonu, yer bakanın odası. Dekor: Yuvarlak bir çalışma masası, masanın etrafında sandalyeler. Milletvekilleri bakan başköşede olmak üzere masa etrafında oturmaktadır.)

Hamdullah Suphi Tanrıöver (Maarif Vekaleti Bakanı) :
− Arkadaşlar Erkânı Harbiye Dairesi bir yazı yazarak milli azim ve imanı besleyecek bir marşın yazılmasını istediler. Kahraman ordumuzun her şeyden önce morale ihtiyacı var. Bunun için ne yapmamız gerekiyor? Herkes duygu ve düşüncelerini açıklasın. Böylece uygun bir çözüm yolu bulalım.
Hasan Basri Bey (Milletvekili) :
− Muhterem nazırım. Şimdiye kadar İstiklâl Marşını seçmeliydik. Ancak yine de geç kalmış sayılmayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklâl Marşının seçileceğini gazetelerde ilan edelim. İstanbul’da da Milli Mücadelemizi destekleyen gazetelere bilgi verelim. Böylece hem haklı davamızı dünyaya duyurmuş hem de katılımın daha çok olmasını sağlamış oluruz.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Haklısın Basri Bey, ilk yapacağımız iş yarışmanın şartlarını belirlemek ve halka duyurmak. İstiklâl Marşımızı seçmede komisyonumuz her türlü yetkiyle donatılmıştır.
Besim Atalay:
− Efendim, şiirler iki türlüdür. Ya duyguların tercümanıdır yahut derin bir ruhun yansımasıdır. Şiir bu iki şekil üzerinde doğarsa sanat eseri olur. Böyle olmazsa ısmarlamayla yazılırsa bu şiirler yaşamaz.
Hasan Basri Bey:
− Muhterem nazırım. Marş, Türk’ün kahramanlığını ve yüceliğini ortaya çıkarsın. Marşı dinleyenler anlasın ki Türk’ü hiçbir güç esir alamaz. Türk asla esir olmaz.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Haklısın Basri Bey, ünlü şairlerimizin hepsiyle temasa geçelim. Onlara konuyu anlatalım, İstiklâl Marşı yazmaları için ikna edelim.
Hüseyin Avni Bey
− Birinci gelecek esere ödül verelim. Böylece katılım daha çok olur.
Mahmut Esat Bozkurt:
− Mükâfat sakıncalı olmaz mı? Marş para için yazılır mı?
Tunalı Hilmi Bey:
− Sakıncalı olmaz. Mükâfatlar her zaman teşvik edici olmuştur.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Arkadaşlar, özellikle para meselesiyle şiirler arasında bir ilişki bulmak yanlış bir bakış açısıdır. Şairlerimiz ilk defa şiir yazmıyorlar. Demek ki para karşılığında şiir yazmak söz konusu değildir. Biz halkın ruhunu, heyecanını anlatan şiirler yazmaları için onlara başvuracağız. Yine de kazanan şairi ödüllendirmek icap eder.

3. PERDE:

(Maarif vekâleti odası. İstiklâl Marşı komisyonu çalışmaktadır. Tarih 28 Ocak 1921. Dekor: Yuvarlak bir çalışma masası, masanın etrafında sandalyeler. Milletvekilleri bakan başköşede olmak üzere masa etrafında oturmaktadır. Masanın üstünde incelenen şiirlere ait kağıtlar vardır.)
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Yarışmaya şimdiye kadar kaç şiir geldi?
Dr Adnan Adıvar:
− 723 şiir geldi efendim.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Çok güzel, bilinen büyük şairler de katıldı mı?
Dr Adnan Adıvar:
− Çoğu katıldı beyim. Hatta Şark Fatihi Kazım Karabekir bile katıldı. Yalnız…
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Yalnız ne?
………………………………:
Dr Adnan Adıvar: − Yalnız, Mehmet Akif katılmadı efendim.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Allah Allah. Mehmet Akif, Tacettin Dergâhı’nda şiir yazmaya çalışıyordu. Şiirin bazı bölümlerini Mecliste ben de okumuştum. Çok etkileyici idi. Niye katılmadı acaba?
Hasan Basri Bey:
− Efendim, Mehmet Akif, şiir değil, sanki bir destan yazmış. Şiirin bir kısmını ben de okudum. Muazzam bir şey. Ama katılmaya bir türlü ikna edemedim.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Merak ettim doğrusu, niçin katılmamış?
Hasan Basri Bey:
− Efendim. Milletin marşı para için yazılmaz. Para ödülü şairler için hakarettir. Milli Marş, millet için yazılır, diyor.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Koca şair, doğru diyor. Ama bir kere ilân ettik. Artık dönüş olmaz. Tam 723 şair şiir gönderdi. Bunları bir kalemde silip atamayız. En iyisi Mehmet Akif’e bir mektup yazayım. Endişenizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız diyeyim. Olmazsa para ödülünü Çocuk Esirgeme Kurumuna bağışlamasını isteyeyim. Akif yarışmaya mutlaka katılmalı. Akifsiz yarışma yarım yarışmadır.
Hasan Basri (Balıkesir Milletvekili) :
− Mektubunuzu ben kendi elimle götürürüm. Böyle olursa ikna ederim sanırım.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Diğer şiirler ne durumda?
Dr Adnan Adıvar:
− Yurdun her yanından binlerce mektup yağdı. Milli coşku halkı öyle sardı ki mebuslarımız bile dayanamadı yarışmaya katıldı.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Bu Millet ölmez, bu coşku hangi millette var. Halkın yiyecek ekmeği, içecek suyu yok ama sarsılmaz inancı var.

(Perde kapanır. Dış ses: Maarif vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver’in mektubunu alan Mehmet Akif Ersoy, kazanılacak ödülün çocuk esirgeme kurumuna bağışlanması şartıyla ikna olur ve İstiklal Marşı’nı yazma yarışmasına katılmak üzere, yazdığı eseri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderir.)

4. PERDE:

(Dekor: Meclis kürsüsü, kürsünün önünde katip masası, masada iki milletvekili. Sağ ön tarafta ise milletvekili sıraları. Sırada oturan meilletvekilleri.)
1 Mart 1921 Tarihli TBMM Oturumu
(Kürsüde Hamdullah Suphi Tanrıöver vardır.)
− Efendiler İstiklâl Marşı için 724 şiir geldi. Bunlardan 717 si elendi. 7 şiir finale kaldı. Şimdi bu yedi şiiri okuyup sizlerin görüşüne sunacağım. İlk şiir Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklâl Marşı adlı eser.

İstiklâl Marşı

Korkma Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
(Şiddetli alkışlar)
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma; kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal,
Kahraman ırkıma bir gül! ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin İstiklâl.
(Alkışlar)

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler hakkın..
Kim bilir belki yarın.. belki yarından da yakın.
(Alkışlar)

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
(Alkışlar)

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
(Alkışlar)
Şüheda, fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
(İnşallah İnşallah İnşallah sesleri)

Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli,
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi boşanıb kanlı yaşım,
Fışkırır ruhu mücerret gibi yerden naşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım (Alkışlar)
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır; hakka tapan, milletimin İstiklâl.

(Sürekli alkışlar) Milletvekillerinin sürekli alkışlaması üzerine diğer şiirler okunmaz.

HASAN BASRİ Bey:
− Mehmed Âkif Bey’in eserinin İstiklâl Marşı olarak kabulünü teklif ediyorum.
Hamdullah Suphi Tanrıöver:
− Mehmed Âkif Bey’in eserinin İstiklâl Marşı olarak kabul edilmesini isteyenler? (Büyük çoğunluk el kaldırır.)
− Kabul etmeyenler?
− Mehmed Âkif Bey’in eseri, meclisimiz tarafından İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir. Milletimize hayırlı olsun.

5. PERDE.

(Mehmet Akif hasta yatağında yatmaktadır.)
(Dekor: Bir yatak, komodin, komodin üstünde sürahi ve bardak, bir sandalye.)
Dış ses: (1 Temmuz 1936 yılında Yedigün dergisi adına muhabir –yazar Kandemir bey Taksim`deki Mısır apartmanında hasta yatağında yatan M.Akif Ersoy ile röportaj yapmak için merdivenlerden çıkarken ünlü şair ile vefatından önceki son röportajı yapacağını bilmez. )

Muhabir:
Özledin mi bizi üstad?
Akif:
Özlemek mi oğlum, özlemek mi? Mısır’dan üç gecede geldim. Bu üç gece otuz asır kadar uzun sürdü. Orada on bir yıl kaldım. Fakat bir an oldu ki, on bir gün daha kalsaydım çıldırırdım…
Muhabir:
Hasret?
Akif:
Çok acı…
Muhabir:
Ya kavuşmanın sevinci?
Akif:
Onu sorma oğlum… Onu ben kendi kendime bile soramıyorum. Ancak yazık ki vapurdan çıkar çıkmaz yatağa düştüm. Hiç bir şey göremedim. Cennet gibi yurdumdayım ya. Çok şükür. Karaciğerim, dalağım şişmiş, geldik, yattık burada. Müşahede altına aldılar, bakalım ne olacak? Eski hatıralarını deşiyorum. Milli Mücadele’nin ilk günlerinde Ankara istasyonunda karşılaşmamızı hatırlıyorum.
Evet, İstanbul’dan, mücahede aleyhine fetva çıktığı gün ayrılmıştım. Üsküdar’dan araba ile şimdi ismini hatırlayamadığım bir köye gittik, oradan Cuma’yı tuttuk. O zaman Adapazarı’nda karışıklıklar vardı, kenarında geçtik, kâh öküz arabalarıyla, kâh beygirlerle Lefke’ye geldik ve trenle Ankara’ya ulaştık. Ankara, Yarabbi ne heyecanlı gün… Ya Sakarya günleri? Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla ye’se düşmedik. Zaten başka türlü çalışabilir miydi? Ne topumuz vardı, ne tüfeğimiz. Fakat imanımız büyüktü.
(Susar. Gözleri dalgın.)
Muhabir:
İstiklal Marşı’nı nasıl yazdınız?
Akif:
(Yavaşça yatağında doğruluyor, yastıklara yaslanıyor, sesi birden canlanıyor. )
“Doğacaktır, sana vaat ettiği günler hakkın!” Bu ümitle, imanla yazılır. O zamanı düşünün. İmanım olmasaydı yazabilir miydim? Zaten ben, başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır. Şu var ki İstiklal Marşı’nın şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur. Ancak tarihi bir değeri vardır. “Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.”

Muhabir:
Ya büyük zafer üstadım. O anda ne hissettiniz?
Akif:
Ah! Aman Allahım! Ne muazzam zaferdi o. Ortalık hercümerç oldu… Beş altı saat içinde bir başka dünya doğdu. (Gözleri dalgın.)
Muhabir:
O zaman bir şey yazmadınız mı?
Akif:
Artık benim ne düşünecek, ne duyacak, ne yazacak hatta ne yaşayacak takatim kalmıştı… Bizim dilimiz tutulmuştu. Ordu, bizzat yazıyordu.
Muhabir:
Mısırda nasıl vakit geçirdiniz?
Akif:
Kahire’nin yirmi beş kilometre güneyinde Hilvan vardır. Sakin asude bir köşedir. Orada oturdum. Zaten, tabiat olarak münzevi bir adamım. Gürültüyü sevmem. İstanbul’da iken de böyle idim. Mısır’da da Darülfünun işi çıkıncaya kadar Hilvan’da yaşadım. Son zamanlarda Kahire’ye indim.
Muhabir:
Sevdiniz mi Mısır’ı?
Mehmet Akif:
Var, güzel tarafları var. Bilhassa kışın. Fakat bir yaz günü İstanbul… Bu doğup büyüdüğüm, bütün dostlarımın yaşadıkları İstanbul, hele Boğaz gözlerimin önüne gelince… (gözleri nemli)
Muhabir:
Biraz da şairliğinizden konuşalım. Kolay mı yazarsınız?
Mehmet Akif:
(Dudaklarına götürdüğü bardağı yana çekerek.)
Hayır!
(Ve suyunu içtikten sonra, devam eder;)
Çok uğraşırım. Epeyi çalışırım. Mevzuyu uzun boylu kafamda işlerim. Nihayet kâğıt üzerine naklederken de hayli yorulurum.
Muhabir:
Peki bundan sonra da yazacak olursanız neler yazacaksınız?
Mehmet Akif:
Biraz kendime gelirsem, yazacak şeylerim hazır. (Eliyle birkaç defa başına vurur.) Var kafamda hazırlanmış mevzularım.
Muhabir:
Ya en son yazınız?
Mehmet Akif:
Mısır’da geçen sene bir resmimi çekmişlerdi. Güneşli bir hava idi gölgem de upuzun, kumlarda duruyordu. Bu resmin altına şöyle yazmıştım:
Hepsi göçmüş, hani yoldaşlarının hiç biri yok
Sen mi kaldın yalnız, kafileden böyle uzak
Postu sermekse meramın yola, serdirmezler
Hadi, gölgenle beraber silinip gitmene bak
Ve kupkuru kalın dudaklar birbirine yapışıyor…
Muhabir:
Üstat, son zamanlarda tartışılan bir konu var. Acaba İstiklâl Marşı yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı? Bu konudaki fikirlerinizi merak ediyorum.
Mehmet Akif:
(Yatağında bitkin bir hâlde yatmakta olan Akif; birdenbire ayağa kalkar ve hiddetle:)
— Allah bir daha bu millete İstiklâl Marşı yazdırmasın! (Perde kapanır.)
(İsteğe göre 6. Perde oyundan çıkarılabilir.)

6. PERDE

(Perde açılmadan uzaktan bir sala sesi duyulur. Ses yavaş yavaş duyulmaz olunca perde açılır. Bir grup insan camii avlusunda cenaze namazı hazırlığı yapmaktadır. O esnada üniversiteden çıkan gençler cenazenin kime ait olduğunu sorarlar.)
1. Genç: Bu garip cenaze kime aittir? Kimsesi yok mudur ki üzerine bir bez bile örtülmemiş!
Cemaatten biri:
Mehmet Akif Bey’indir.
2. Genç: Peki koskoca İstiklal Marşı şairimizin tabutuna örtülecek bir bayrak bulunamadı mı?
…………… (Herkes susar)
1. Genç: Koşun arkadaşlara haber verin, İstiklal Marşı şairimizi şanına yakışır şekilde bir merasimle uğurlayalım.
(Gençlerden biri hızla uzaklaşır ve üniversiteden çıkan gençlere durumu haber verir. Bir grup genç tekbirlerle alana gelir, gençlerden biri bir dükkanın camında asılı bayrağı alır ve tabutun üstüne serer. Cami avlusu kalabalıklaşır ve namaz için saf tutarlar.)
İmam: Ey cemaat, merhumu hali hayatında nasıl bilirdiniz?
Cemaat: İyi biliriz.
Bir genç: Kendisi vatan ve istiklal şairiydi.
İmam: Hakkınızı helal eder misiniz.
Cemaat: Helal olsun. Helal olsun. Helal olsun. (Sesler gitgide azalır ve perde kapanır.)

İndir⇒ 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY günüyle ilgili tiyatro metni

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu