Mithat Cemal Kuntay Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri | |
Mithat Cemal Kuntay (d. 1885, İstanbul - ö. 30 Mart 1956, İstanbul) | |
![]() | |
İlk şiiri "Elhamra" Resimli Kitap'ta yayınlandı. 2'nci Meşrutiyet'e kadar çeşitli dergilerde yayınlanan ve aruzun ustaca kullanıldığı, ulusal duyguların ön plana çıkarıldığı şiirleriyle tanındı. Milli Edebiyat Akımı'nın değerlerini benimsedi. "Üç İstanbul" romanında da canlandırdığı Mehmet Akif'le tanışması, sanatı ve düşünceleri üzerinde etkili oldu. Çınaraltı dergisinde 1943-1944'te yayınlanan son dönem şiirlerinde Yahya Kemal Beyatlı'dan da etkilendiği görüldü. Yalın bir dil kullandığı "Kemal", "Yirmi Sekiz Kânun-ı Evvel" gibi oyunlarında yurt sevgisi konusunu işledi. Tek romanı ve en önemli eseri "Üç İstanbul"da, 2'nci Abdülhamit, 2'nci Meşrutiyet ve Mütareke yıllarının İstanbul'unu anlattı. Gerçekçi kişiler, ayrıntılı tahliller ve bu üç dönemin yaşantısından sunduğu canlı kesitlerle dikkat çeken bu roman televizyon dizisi olarak da yayınlandı ve büyük ilgi topladı. Edebiyat araştırmaları yapan Kuntay, inceleme ve araştırmalarını 1913'te yayınlanan "Hitabet ve Münazara Dersleri", 1914'te yayınlanan "Hitabet Dersleri" kitaplarında topladı. Mithat Cemal Kuntay'ın EserleriŞİİR:
ANTOLOJİ:
OYUN:
ROMAN:
BİYOGRAFİ:
Mithat Cemal Kuntay'ın Şiirlerinden Örnekler | |
Atatürk'ün Cenazesini Ankara'da Karşılarken Gene on beş sene evvel gibi Gazi geliyor, Çürüyen göğsü için takızaferler gene dar; Eğilme Zincirin altınsa da hatta, koparıp kır, Vicdan bile duymaz çıkmazsa bir âhı, Elbet put olurlar öpülen eller, etekler, Hürriyet, o en son şerefindir, onu satma! İnsandaki dört tane ayak devrini bilme, Kimdim? Tufanlar, alevler beni bir kal'a sanırdı; Kahhâr atımın kanlı, kıvılcımlı izinde; Çarpardı göğün kalbi hilâlin avucunda; Günler, elimin çizdiği yerlerden akardı; Üstünde uçarken o nişîbin bu firâzın, Tek bir bakışım sanki inayetti, keremdi; Hançerdi hayâlim, bütün akvam ona kındı; Asabına nabzımdaki ahengi verirdim? Dünyâ bilir iclâlimi ben böyle değildim; Kimiz? Yaslıyız, kapkara olsak da hayâlet değiliz; Şahlanır göklere inkâr edilen heykelimiz, Kırılan göğsümüzün darmadağın mermerine, Yerde dursak ne çıkar, gökte yürür maksadımız, Yüzümüz zulme susarken gözümüz ses kesilir; Dökülen kanlarımız, farzı muhâl olsa heder, O kızıl damla ki bir hutbesidir hakkımızın. Boşa gitmez, heder olmaz, vurulup düşdüğümüz, Canımızdır, acı hissetmeyerek, verdiğimiz; Mazinin Sesi Doğmuş ta bu devlet Edebali'nin evinde Üç asra fetihler dolu rüyayı koyanlar, Osman gibiler, sonra Süleyman gibilerdi; Yoksun, kuru topraktan ibaret vatanınla, UYUMAK YOK Dünya uyanıkken uyuyan gözdeki perde Yüksel de ışıklar uçuşan memleketinden Artık güpegündüz uyuyan hastaya hak yok, GAZİ'YE - Cumhuriyetin Onuncu Yıl Dönümünde - İnsan kanının yazdığı tarihi açarsak, Binlerce hayalet ebediyyen dilenirler; Bir an unutulmaktan, o bir damla yosundan, Bir âbidesin sen de fakat her tarafın nur; Tarih ebediyyetlere insan diye versin: Hisler uçuşur kaskatı tuncunda, taşında! Tunç olmana rağmen de çiçek gördün, eğildin; Çıksan göğe "buldum" diyerek gökyüzü saklar; Gözlerde, gönüllerde kurulmuş oturursun; On yıldır, omuzlardaki başlar da başındır, Zira bu alev parçalanırken de tamamdır; Zira içi hep senden ibaret derimizle,
|
Vatan Hisleri Düşmez yere haşa o bizim bayrağımızdır. Altına yatarken de bizimdir yerin üstü, Deryaları kan, taşları bitmez kemik olsa, On Beş Yılı Karşılarken Kim derdi yarılsın da nihayet yerin altı, Topraklaşan ellerde birer meşale yansın. Kim derdi seher yıldızı doğsun da bir evden, Canlansın ışık selleri olsun da o damla Kim der ki en son rakamlar da delirsin. Dünyaları bir fert evet oynattı yerinden, Mazi yıkılıp gitti evet fesli, kafesli: Bir şey ele geçmez şerefin sade adından. Gökten ne çıkar? Gök ha büyükmüş ha değilmiş, Gökler çıkabildin, uçabildinse derindir, Bahsetme bugün sade dünün mucizesinden, Asrın yaşamak hakkını vermez sana kimse; Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır Topkapı Arşivinde Göğsüm değer üç asra bütün saltanatıyla, Gönlüm tadar ummanı bütün şaşaasıyla, Ruhum dolar, ömrün dolar orduyla, gemiyle. Hep sizdedir onlar: aşan oklar, uçan atlar, Türk Öğretmenlerine Bazen ölüler yurdu korur, bazı da sağlar; Yoksulluğun ufkunda erirken bile mağrur, Hoşnutsun, eğilmiş okuyorsun, yazıyorsun; Şöhret aramaz, şân aramaz, nâm aramazsın; İlmin sesi haykırmaz: ilim şarlatan olmaz, Sen yurdunu haykırmayarak gizli seversin, KUVVET Sormadın kimdir bu dağ? Dağdan büyük lâkin sakat! Ağlayan bir yüzde bir an titreyen bir damla su: Ben ki hiç bir korku duymam haykırırken yıldırım, Kal'alardan hiç çekinmem, sonra, bak, bilmem neden, Bir kıvılcımdır yakar dünyâyı bir kabrin gülü, Ses çıkarmaz, canlıdır zannettiğin bin nâsiye, Bin cehennem gizlenir tek bir nigâhın altına; Kal'alar, taşlar, demirler, beldeler, mamureler Kan saçar makber saçarken durmayıp etrafına, Korkarak bak, sen sebepsen, dâima bir mateme; Bir avuç toprak, ezersen, bir çelik, bir tunç olur. O KADINA Kendi aşkımda ben vefâ aradım, İstemem vuslatın hakikatini, Ömrümün günleriyle birliktir RÜSTEM PAŞA CAMİİ Lâkin o kanlı nokta nedir, aklım almadı, Her neyse... Mavisin o kadar mavisin ki sen, Masmavi güllerin kokusuz gölgesizse de, Taştan sütunlarında uğuldar satır satır Yok cür'etim düşüp kapanıp secde etmeye, Bir noktasında sade durur, dinlenir sızım; |