İsmail Uyaroğlu

İsmail Uyaroğlu Kimdir?

İsmail Uyaroğlu Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

İsmail Uyaroğlu (D: 1948, Balıkesir) Şair, yazar.

İsmail Uyaroğlu

İsmail Uyaroğlu, 1948’de Balıkesir’de doğdu. İstanbul Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nü bitirdi. Çeşitli illerde ve İstanbul’da edebiyat öğretmenliği yaptı. Öğretmenlikten ayrıldıktan sonra yayınevleri ve reklam şirketleriyle, Cumhuriyet gazetesi ve Yazko’da çalıştı.

İlk şiirinde İkinci Yeni akımının etkisinde kaldı. İlk kitabında yalınkat, yeterince işlenmemiş, devrimci, slogancı şiirler dikkat çekti. Sonraki yıllarda toplumsal gerçekçiliğe yöneldi.

Biçim ve öz dengisine özen göstererek kendine özgü bir anlatım kurdu. Yalınlık, duruluk, lirizm, özlülük, uyak kullanmaya eğilim, uyaklar yardımıyla yaratılmak istenen şaşırtmacalı bir söyleyiş bu anlatımın temel özellikleri olarak sıralanabilir.

Çocuk şiirleriyle de tanınır. Şiirin yanısıra oyun, öykü ve romanları da var.

İsmail Uyaroğlu’nun Eserleri

ŞİİR:

  • Gül Sağnağı (1976, çocuklar için şiirler)
  • Çocuk ve Şiir (1977, çocuklar için şiirler)
  • Aşktan ve Umuttan Aldım Rengimi (1978, çocuklar için şiirler)
  • Yakında (1980)
  • Hayatı Karşılayan Şiirler (1981)
  • Şiir Kitabı (1982)
  • Bir Demet Diken (1983)
  • 5+2’ler (1984)
  • Ve Aşk (1985)
  • Ateşin İçinden (1985, toplu şiirler)
  • En Eski Yalnızlığımdır Aşk Benim (1987)
  • Şiir Ölümcül Yolculuğun Senin (1987)

OYUN:

  • Leş (1977)

ÖYKÜ:

  • Koku (1979)

ROMAN:

  • Bir Liranın İki Günü (1978)

ÖDÜLLERİ:

  • 1974 Milliyet Sanat Dergisi En Başarı Genç Şair ödülü (4 şairle birlikte)
  • 1977 Antalya Uluslararası Sanat Festivali Birincilik Ödülü Leş oyunu ile
  • 1978 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü, Çocuk ve Şiir ile
  • 1978-1979 Yunus Nadi Armağanı En Güzel Çocuk Romanı, Bir Liranın İki Günü ile
  • 1979 Yakacık Sanat Şenliği Birincilik Ödülü, Koku ile
  • 1981 Yazko Şiir Büyük Ödülü, Hayatı Karşılayan Şiirler ile

İsmail Uyaroğlu’nun Şiirlerinden Örnekler

AŞK VE ŞİİR

Elin elimdeyken okuduğum şiir
Yüzünü ışığıyla yıkayıp
Kayınca ürpertilerle
Boynunun saydam ipeğinden
Beyaz, hülyalı göğsüne
Usulca uyanır memelerin

Şiir mi aşkın çocuğu
Sevgilim, aşk mı şiirin?

YEŞİL YAĞMUR

Gözlerine baktınız mı hiç uzun uzun
Yeşil gözlü bir kızın
Çayır çimen ferahlığı doluyor içinize
Ve ipince ıslanıyorsunuz
Sanki yeşil bir yağmur
Yağıyor usul usul üstünüze

AŞKÇEKİŞEN

Artık başlayabiliriz sevişmeye
Aşkın ve şeyin öğretmeni
Çöz düğmelerini

Aç göğsünün vadisindeki
Sevginin yolunu
Sevginin ipek yolunu
Akıt ırmağını
Akıt
Ve geçir ağzının kanalından
Karışsın sularıma
Ilıtsın bedenimi

Sevgilim ağunu sun
İmzanı at
Ele geçir kandır beni

Ve durma artık
Batır aşkçekişen bağrıma
İki hançer gibi
Memelerini

BIÇAK

Bir bıçak edin artık kendine
Bırak avutmayı bedenini
Ucuz zehirlerle, alkol vb.
Balkırken ölümün çelik dikeni

Bir bıçak…
Kromaj kaplı bir kan lekesi
Parlasın üstünde ve
Uğuldasın ölümün sesi

Bir bıçak edinin…
Önce ucunu dene
İyi gelirse eğer
Gömersin şehvetle etine

Bir bıçak edinin artık…
Bileğine bir şans tanı
Eğlenirsin hem işte birkaç saniye
De olsa seyrederken fışkıran kanı

Bir bıçak edin artık kendine
Titremeye başlamadan elin
Bulamazsın sonra yaşlanınca damarı
Kaçar tadı şölenin

CEHENNEV

Baksan dönüp ne zaman
O günlere
Alev alev
Tepenin eteğindeki o ev
Ve oturmuş içinde bir çocuk
Yaralı, mahzun
Uslu uslu yanıyor

Ordan kalma işte
Kimse bilmiyor, o cehennevden
Şiirindeki bu kor

FELAKETLERE GÜLECEK KADAR

İki taksi çarpıştı az ötemizde ve biz
Katıla katıla güldük
Aşktı bize unutturan dünyayı
Biz ki kimsesiz bir kedi görsek sokakta
Alıp eve getirirdik daha dün
Ey insanlık, anla ve bağışla bizi
Felaketlere gülecek kadar
Seviyoruz birbirimizi

GÖKYÜZÜ VE ŞİİR

Bir kelime gelir, sürtünür, yoklar beni
Anlarım, bir şiirin elçisidir
Bırakır hemen elimdeki işi, sokağa çıkarım
Bakarım, günlerdir içimi sancıtan şiir
Orda, esinimi ışığından süzdüğüm
Sonsuz göğün altında
Bana incecik gülümsemektedir

İŞKENCECİYE BİR SORU

Çocuğun var mı ey cellat?
Öpebiliyor musun onu herkes gibi sen de
Yüzün gölgelenmeden, lekesiz bir sevinçle
Akşamları “iş”ten eve döndüğünde?

KEDİLERİ SEVERKEN AĞLAYINIZ

Kedim ve ben
Ölüyoruz yavaş yavaş
Karşılıklı, köşemizde
Elenirken eleğinde sıkıntının saatler
Mutad olduğu üzre

Bazen o benim kucağımda
Bazen ben onun
Avutuyoruz birbirimizi
Özlerken aynı şeyleri gizlice
Nasıl tırmalardık hayatı
Bir zamanlar şehvetle

Gittikçe bozuluyor yazım benim
Bozuluyor resmi onun gittikçe
Yaptığı eskiden özenle
Döşemelerine koltukların, kanepelerin
Esin geldikçe pençeleriyle

Derim ki ben
Kedileri severken ağlayınız
Beyaz değil aslında mahzundur kediler
Bu şiiri okurken de ağlayınız
Görüldüğü gibi
Kemiriyor İsmail’i keder

ŞİİRİN ÜÇ KURALI

Hayatın bağrından
Kanayarak kopan kelimelerle
Kurulur şiir
Bir

Şiir sızlanmaz, haykırır
Ama sızlayan yanını da
Duyar insanın içindeki
İki

Ve şiir gelecek bildirir
Ve gösterir gelecek kimin elinde
Kimdedir güç
Üç

KÜÇÜK BİR YOL ŞİİRİ

Yol nedir yol?
Karlı bir kış günü, bir otobüste
Tek arkadaş olarak yanında yalnızlığın
Yol nedir yol?

Yol umuttur çocuğum
Kars’a gitsen, Kars’ın
Haritada adı görünmeyen Hoçuvan’ına
Kanasa da için bugünkü gibi
Dostlarından, kavga arkadaşlarından ayrılışına
Yol umuttur

Yol umuttur
Çünkü nereye giderse gitsin insan
Yeni kavgaların içinde
Yeni dostlar bulunur

ÖLÜM HAYATI KUŞATALI BERİ

Kül yağıyor gökten
Kül renginde güneş
İki şey örtüyor kırları
Kül ve leş

Neye uzatsam elimi dağılıyor
Bütün eşyalarda ölümün tozu
Aynı anda yakıyor genizleri
Öfkenin ve göz yaşının tuzu

Kimi kanla besleniyor kelimelerin
Kimi kelimeler paslı
Ne kadar kafiyesi varsa hayatın
Hepsi de ölümle cinaslı

Ve ölüm hayatı kuşatalı beri
İki şey yan yana gelişiyor evlerde
Babalar bıçak biliyor
Analar yaslı

ÖMRÜM, BANA BAĞIŞLA BU ŞİİRİ

Büyük bir şiir yazmak istiyorum
Patlayan bir fırtınanın ardından
Kayalardan fışkıran hayat
Gibi büyülü ve vahşi
Ömrüm, bana bağışla bu şiiri

Kumsalı döven denizlerden
Nasıl beyaz ve ince
Köpükler doğarsa, öyle
Beyaz ve vahşi
Vahşi ve ince
Ömrüm, bana bağışla bu şiiri

Bileğimden hışımla doğan
Kelimelerin güneşi
Aydınlatmalı birden yangın hızında
Hayatın gölgeli, kuytu yerlerini
Ömrüm, bana bağışla bu şiiri

Ağlayan bir bebeğin sesi
Buluşmalı vurulan bir gencin haykırışıyla
Ve bir damla kan sıçramalı
Bu buluşmada bebeğin alnına
Sıçramalı ki…
Ömrüm, bana bağışla bu şiiri

Akan bir ırmak sessizce
Girince o şiire
Akan bir ırmak olmalı gene
Ama bir farkla
Kabarıp coşarak ve
Sürükleyerek birlikte kayaları bile
Ömrüm, bana bağışla bu şiiri

Bir kelebek
Küçük bir kelebek
Kanatları koparılmış, ölüm renginde
Uçabilir mi eski inceliğiyle
Uçabilmeli o şiirde
Kırlarda değil, ateşin üstünde hem de
Ömrüm, bana bağışla bu şiiri

Büyük bir şiir yazmak istiyorum
Ağlayan bebek, vurulan genç kadar sahici
Kelebek ve ölüm kadar güzel ve korkunç
Hayat kadar, hayat kadar
Büyülü, ince ve vahşi
Ömrüm, bana bağışla bu şiiri

SEVİNÇ

Sarılıp birbirinize çocuğunuzla
Uyudunuz mu hiç?
Akan uyku değil sanki aranızda
Uyku hafifliğinde bir sevinç

UÇURUM

Şiir uçurumdur
Ve çiçekten bir köprü
Geçer üstünden
Gerçeğin kıyısına uzanan
Düş kıyısından

Kimi ulaşır karşıya uçar gibi
Kimi ulaşamaz, düşer
Kimi de boşlukta asılı kalır
Düşerken tutunabilirse
Bir kelimeye eğer

ŞİMDİ YOKSUN

Bir zamanlar öyleydi
Diyelim duruyordun bir ağacın yanında
Kış oluyordu diyelim, tek yaprak olmuyordu dallarda
Şimdi kimse inanmaz buna ama
Çiçekle donanıyordu ağaç bir anda
Kuşu bile oluyordu hatta

Değdiriyordun diyelim parmağını
Hüzne yavaşça
Eriyip rengârenk bir uçurtma
Oluyordu o an
Hüzün dokunmanla

Diyelim bakıyordun ağlayan bir çocuğa
Donup kalıyordu gözyaşları çocuğun
Akarken yanağında

Bir zamanlar öyleydi
Şimdi yoksun
Mevsim kış, vakit hüzün
Ve bütün çocuklar ağlıyor

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu