Âşık Hüdai

Âşık Hüdai (Sabri Orak) Kimdir?

Âşık Hüdai (Sabri Orak) Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği ve Şiirleri

Âşık Hüdai (Sabri Orak) (D. Kahramanmaraş/Göksun/Yoğunoluk Köyü, 1940 – Ö. 23 Kasım 2001, Ankara) Halk Ozanı.

Âşık Hüdai (Sabri Orak)

Âşık Hüdai, 1940 yılında Maraş’ın Göksun ilçesinin Yoğunoluk köyünde doğdu. Asıl adı Sabri Orak’tır. 11 yaşından itibaren irticalen şiir söylemeye başladı. Yaşlı ve usta âşıkların yanında kendisini yetiştirmiştir. Küçük yaşta babasını yitirir. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdai de askerlikte öğrenir.

İki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katıldı. 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü aldı. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır.

Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır.

23 Kasım 2001 tarihinde 61 yaşında Ankara’da vefat etmiştir.

Âşık Hüdai (Sabri Orak) Belgeseli – (TRT AVAZ)

Âşık Hüdai’nin Şiirlerinden Örnekler

Gönül Çalamazsan

Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit

Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit

Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda Sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla’yı çağır ne çölü incit

Rızaya razı ol hakka kailsen
Ara bul mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit

Gel haktan ayrılma hakkı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit

Bütün Evren Semah Döner

Yar ile yare yanmışız
Servet ile övünmeyiz
Hak deyip Hakk’a dönmüşüz
Cennet için dövünmeyiz

Bütün evren semah döner
Aşkından güneşler yanar
Aslına ermektir hüner
Beş vakitle avunmayız

Cananımız canımızdır
Teni kendi tenimizdir
Sevgi bizim dinimizdir
Başka dine inanmayız

Hakir görmeyiz insanı
Cümlemizin birdir canı
Şiir müzik Hakk lisanı
Çalar söyler usanmayız

Hüdai’yim Hüda’mız var
Dost elinden bademiz var
Muhabbetten gıdamız var
Ölüm ölür biz ölmeyiz.

Öyle Gel

Bu aşkın sırrına ereyim dersen
Önce bir ermişe sor da öyle gel
Hakkın cemalini göreyim dersen
Evvela sen seni gör de öyle gel

Hakikat ilminin sabırdır başı
Şah olsa da benlik gütmez er kişi
Sen kendi nefsinle eyle savaşı
Sadık ol sözünde dur da öyle gel

Hüdai emeğin gitmesin zaya
Bozulan süt artık tutmuyor maya
Bu aşkın yoluna gidilmez yaya
Aşk atına binip sür de öyle gel

Duygular Dönüştü Söze

Erenler zehir getirin
Balınan öldürmen beni
Bağrıma diken batırın
Gülünen öldürmen beni

Hiçlik aleminde mestim
Varlık sevdasını kestim
Yokluk benim eski dostum
Malınan öldürmen beni

Yar diyerek yana yana
Can teslim ettik canana
En yakınım kıysın bana
Elinen öldürmen beni

Bir aşktır düştü özüme
Yanarım kendi közüme
Leyla görünüp gözüme
Çölinen öldürmen beni

Duygular dönüştü söze
Yanık seda işler öze
Dertli dertli vurup saza
Telinen öldürmen beni

Hüdaiyim daldım gama
Saldı beni demden deme
Asın kesin yüzün amma
Dilinen öldürmen beni

Anlamaz ki

Aşık olmak bir alemdir
Tatmayanlar anlamaz ki
Her sözü bir mücevherdir
Tartmayanlar anlamaz ki

Kim ki haktan olsa cüda
İbadetten almaz gıda
Bu yolda başını feda
Etmeyenler anlamaz ki

Sil gönlünün kem pasını
Gütme benlik davasını
Daim hasretlik yasını
Tutmayanlar anlamaz ki

Hüdai’yim kalksın perde
Aşk ateşi yanar serde
Eyüp gibi dertten derde
Batmayanlar anlamaz ki

Ateş İcat Olup

Ateş icat olup tütün tütmeden
Aşkın ocağında biz yanıp tüttük
Güller açılmadan bülbül ötmeden
Mana aleminde şakıdık öttük

Her kaynaktan akmaz böyle duru su
Bu yer gerçek erenlerin korusu
Duygu çiçeğinden ilham arısı
Sevgiden bal yaptı önce biz tattık

Gönül diyarında sevda elinden
Hasret dağlarından çile çölünden
Peygamber izinden Allah yolundan
Yirminci asırda biz geldik gittik

İrfan sofrasının altın tasıyım
Muhabbet suyunun şelalesiyim
Hüdai Yunus’un sülalesiyim
Tasavvuf ilmini biz tamam ettik

Makbuldür

Faydası olmayan bahardan yazdan,
Yüce dağbaşının kışı makbuldür.
Cahilin ettiği sohbetten sözden,
Âlimin hayali-düşü makbuldür.

Lokma yeme muhannetin elinden,
Kurtulaman sonra acı dilinden.
Nâmertlerin kaymağından balından,
Merdin kuru yavan aşı makbuldür.

Hüdai konuşur bir ince dilden,
Hâl ehli olmayan bilir mi hâlden?
Bilgisiz, görgüsüz, duygusuz kuldan,
Ölülerin mezar taşı makbuldür.

Bana Sor

Adım adım gezdim gurbet elleri
Gezdim ama kardaş gel de bana sor
Ömrümün yükünü dert sıraladım
Dizdim ama kardaş gel de bana sor

Genç yaşımda terk eyledim yurdumu
Geri dönüp gözlemedim ardımı
Gönül defterine gizli derdimi
Yazdım ama kardaş gel de bana sor

Hüdai hastayı eylerim nazar
Ben kendi içimde kurdum bir pazar
Bu kötü nefsime kazmasız mezar
Kazdım ama kardaş gel de bana sor

Zamanı Geldi

Bahar geldi çayır çimen yürüdü
Yaylaya göçmenin zamanı geldi
Dağlar yeşil giydi karı eridi
Suyundan içmenin zamanı geldi

Çok şükür bu yıl da erdik bahara
Gülü gördü bülbül başladı zara
Açıldı sinemde bin türlü yara
Yine dert açmanın zamanı geldi

Pınarı var ormanı var gölü var
Çiğdemi var çiçeği var gülü var
Arısı var peteği var balı var
Bunları seçmenin zamanı geldi

Hüdai zamanın geçer boşuna
Kuşlar bile hep kavuştu eşine
Şimdi bu mevsimde dağlar başına
Yar ile kaçmanın zamanı geldi

Kız Niçin

Kız niçin bakıp bakıp gülersin
Yanağında güller açılasıca
Gülüp gülüp ne aklımı çelersin
Güzeller sultanı seçilesice

Bilir misin bana ne iş eyledin
Aklımı fikrimi bir hoş eyledin
İçkisiz mezesiz sarhoş eyledin
Elinden badeler içilesice

Koymayasın beni eller yerine
Sana hizmet edem kullar yerine
Gel bir koklayayım güller yerine
Gül gibi kokusu saçılasıca

Hüdai aşıktır ey ahu gözlü
Yüreğimi yaktın ciğerim közlü
İçimde yıllardır hasretin gizli
Gel uğruna candan geçilesice

Dostlarım

Dostlarım hep bende kusur aradı
Gerçek yanlarımı göremediler
Yar dediğim yad ellere yaradı
Sevdiklerim bana eremediler

Saflar kandı fitnelerin sözüne
Körler düştü kalleşlerin izine
Dinamitler kondu suyun gözüne
Yine de farkına varamadılar

Kalmadı sevdiğim lezzetim tadım
Devrildi seneler bak adım adım
Yıllarımı insanlara adadım
Bir günümü geri veremediler

Göz koydular varlığıma malıma
Kurtlar çoban oldu kuzularıma
Zalimi koydular mazlum yerine
Haklının hakkını aramadılar

Hüdai’nin yaraları döşünde
Duman eksik olmaz garip başında
Yar yari pişirir aşk ateşinde
Yarsızlar yarasın saramadılar

Ayrı Duruyor

Ey erenler yine bozuldu bendim
Manalar dilimden ayrı duruyor
Aşkın ateşine yandıkça yandım
Dumanım külümden ayrı duruyor

Bağbancı hasiret sümbül çiğdeme
Bir od düştü yanar dertli sineme
Seher vakti bülbül gelmez bu deme
Bülbülüm gülümden ayrı duruyor

Bu benim derdimin yok mu ilacı
Bitip tükenmiyor çektiğim acı
Gazel döktü şu ömrümün ağacı
Yaprağım dalımdan ayrı duruyor

Katlanayım dedim derde mihnete
Gayrı gönül dayanmıyor hasrete
Kader kısmet aldı attı gurbete
Hüdai ilimden ayrı duruyor

Engin Ovaların Çimeni

Engin ovaların çayır çimeni
Gül açtı gülmedi yüzü dağların
Hiç gitmiyor başlarından dumanı
Gelmedi baharı yazı dağların

Yücesinde mor bulutlar oynuyor
Eteğinde billur sular kaynıyor
Her dere başka bir türkü söylüyor
Esen rüzgârıdır sazı dağların

Deli gönül şu dağlara konuktur
Zirveleri sevdamıza tanıktır
Âşıklar misali içi yanıktır
Özünde ateşi közü dağların

Bahar geldi kara çalı gül oldu
Her kuşu şakıyan bir bülbül oldu
Kuru çaylar geçit vermez sel oldu
Daha çözülmedi buzu dağların

Coşar bu mevsimde tabiat coşar
Her yürekte ayrı bir sevinç yaşar
Aklıma özgürlük yiğitlik düşer
Ne zaman edilse sözü dağların

Güzelleri yaylasına çıkarken
Dönüp dönüp yar yoluna bakarken
Yamaçtan yamaca türkü yakarken
Al kırmızı giyer kızı dağların

Hüdai’yim gezdim gurbet ellerde
Derdim dile geldi yanık tellerde
Ne işim var sahralarda çöllerde
Görmüyor mu beni gözü dağların.

TÜRK HALK EDEBİYATI

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu