Şerif Mardin

Şerif Mardin Kimdir?

Şerif Mardin Kimdir? Hayatı, Eserleri

Şerif Mardin (D: 1927, İstanbul – Ö: 6 Eylül 2017, İstanbul) Sosyolog, siyaset bilimci.

Şerif Mardin

1927 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Şerif Mardin’in asıl adı Ahmet Halil Şerif Arif Mardin’dir. Köklü bir ailenin evladı olarak dünyaya gelen Şerif Mardin’in babası büyükelçi Şemseddin Bey, annesi ise İkdam gazetesinin kurucusu ve Mecelle’nin yazarı olan Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Reya Hanım’dır. orta öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladıktan sonra üniversite eğitimini Stanford Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Lisansüstü eğitimini ise 1950 yılında John Hopkins Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. 1954-1956 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak görev yapmıştır.  Doktorasını “Yeni Osmanlıların Düşüncesel Yapıtları” konulu teziyle Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü Siyaset Bilimi Fakültesi’nde tamamladı ve 1964 yılında doçenliğe yükseldi.  1958-1961 yılları arasında Princeton Üniversitesi Şark Çalışmaları Bölümü’nde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmalar yapmıştır. 1960-1961 arasında Harvard Üniversitesi’nin Orta Doğu Enstitüsü’nde çalışmalar yapmıştır.  1973 yılında Boğaziçi Üniversite’sine geçerek siyaset bilimi ve sosyoloji dersleri verdi. ABD’de Columbia ve California üniversitelerinde, İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak dersler de vermiştir. 1967-1970 yılları arasında Türkiye Sosyal Bilimler Derneği kurucu başkanlığı görevini sürdürmüştür. 1973 yılında ders vermeye başladığı Boğaziçi Üniversitesi’nde İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nin kurucu dekanlığı görevini üstlenmiş ve Siyaset Bilimi Bölümü’nde profesör olarak görev almıştır.

Eğitim-öğretim hayatının yanında siyaset ile de ilgilenmiş birisi olan Mardin 1954’te Amerika’dan Türkiye’ye döndükten sonra bir süre üniversitedeki görevinden istifa etmiş ve kısa süreli olsa da siyasi hayata atılmıştır. 1956 yılında Demokrat Parti’den ayrılan milletvekilleri tarafından kurulan Hürriyet Partisi’ne katılmış ve burada genel sekreter danışmanlığı yapmıştır, 1957’de Eskişehir Milletvekili olarak seçimlere katılmış ancak seçilememiştir. Bu sürecin ardından uzun bir süre siyasete ara verse de 1994 yılında siyasete ilgisi yeniden yükseldi ve İsmail Cem önderliğindeki Yeni Demokrasi Hareketi’ ne katılmıştır. Bu hareketin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından ise politika serüvenine son vermiştir.

6 Eylül 2017 yılında İstanbul’da hayatına sayısız ödül, makale, yazı, söyleşi sığdırmış olarak doksan yaşında vefat etmiştir.

Şerif Mardin Kimdir?

Şerif Mardin’in Eserleri

Kitapları ve Makaleleri

  • Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908 (1964)

Jön Türklerin hiçbiri derin bir teori, özgün bir siyasi formül veya zihinleri devamlı olarak uğraştırmış bir ideoloji ortaya koymamıştır. Siyasi fikir boşluklarını, Avrupa’da tartışılmakta olan fikirlerin ‘popülarize’ edilmiş şekillerin etkisi altında kalmışlardır.” (s. 24)

Yeni Osmanlıların amacı Osmanlı İmparatorluğu’nda bir meclisi meşveret kurulmasını sağlayarak siyasi iktidarın paylaşılmasını kurumsallaştırmak, bir kuvvetler ayrımı sağlamaktı.” (s.33)

Doğu’nun hastalığı merkeziyetçiliğin sonucuydu. Her şey ‘resmi’ bir kılığa büründü: bilim, edebiyat, sanat; hatta hürriyet aşkı ve entelektüel serbestlik bile bir resmi damgaya tabi tutuldu… Doğu’nun zaafı ilk defa olarak entelektüel kuvvetin kaba kuvvetle birleşmesinden doğdu” (s.133)

Anlaşılıyor ki ilmi, edebiyatı, lisanı olan bir millet mahvolmuyor.” (s.272)

Dünyada hala ‘tahtlı edepsizler’ ve ‘cellatlar’ mevcuttu ama ‘Sorbonlar, Hugolar, Tolstoylar’ terazinin öteki kefesinin ağır basmasını sağlıyorlardı.” (s.284)

  • Din ve İdeoloji (1969)

Toplumun mutlaka halledilmesi gereken problemlerin biri, kişilerin şahsiyetlerinin dengesini sağlamaktır. Denge, her şahsın hayatının ilk yıllarından itibaren kendine tedricen bir ‘şahsiyet’ imal etmesiyle şekillenir.” (s.27)

Din, bir dünyayı anlama ve kendini o dünyada belirli yere yerleştirme modeli olarak fonksiyon görmektedir.” (s.30)

Türkiye’nin değer boşluğu gözleri kamaştıracak kadar belirlidir. Alt sınıflarda bu değer boşluğu İslami olarak bildikleri itikatlara sıkı sıkıya sarılmak suretiyle halledilmek istenmiştir.” (s.38)

Kuvvetli bir dinsel inancın bazı temel toplumsal yapıların var olmadıkları veya gelişmedikleri bir ortamda o toplumsal yapıların yaptıkları görevi kendi üstüne alabildiğidir. İslamiyet, bu şartlar altında toplumu siyasi planda pekiştiren bir “inanç” olmuştu.” (s.67)

Bir müddet sonra modern toplumun gittikçe bürokratikleşen bütün yönleri insanlarda modernleşmenin dehşetini yaratmaktadır.” (s.166)

  • İdeoloji (1976)

İdeolojinin saygınlığı kültür mekanizmasının esaslarına dayalı olarak gelişir.” (s. 20)

İnsan kendi tarihine bakarak tabiat ve toplum hakkında bir zamanlar beslediği eksik ve yanlış düşünceleri zamanla düzeltme imkanına kavuşur.” (s.29)

Bir sistemi en iyi inceleyenler genellikle bu düzenin ‘kenarında’ yer alan kimselerdir.” (s.41)

Düşün süreci daima bir devrin, bir kuşağın, bir grubun kendi algılarının çizgileriyle sınırlandırılmıştır.” (s.74)

  • Türkiye’de Toplum ve Siyaset (Makaleler Derlemesi, 1990)

’Toplumun bir merkezi vardır.’ Ama nasıl ki, bazı toplumların ötekilerden daha sağlam merkezleri varsa, bu merkezler oluşturulurken kullanılan malzeme de toplumlara göre büyük değişiklik gösterir.” (s.35)

Atatürkçülüğü Jön Türklerden ayıran en önemli öge: Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nun yapısını temelden değişecek yeni bir toplum düzenini kurmalı ve bu toplum düzeni statik bir halde tutmayıp zamanla değişmesini sağlamasıdır.” (s.184)

Atatürk bilimin egemenliğini olumlu, bir gelişme olarak algılamış, kendi sisteminin temel direği olarak değerlendirilmiştir: ‘Efendiler, dünyada en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fenin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.” (s.189)

Toplum değişmelerinin önemli bir yanı bu değişmelerin beraberinde getirdikleri değer uyumsuzluğudur. Bazı gruplar eski ile yeni arasındaki uyumsuzluğu diğerlerine nispeten daha derin bir şekilde duyarlar, eskiyi inatla savunan bazı gruplar bulunduğu gibi, değişen toplum içinde yeniyi tutan gruplar da ortaya çıkan.” (s.249)

  • Siyasal ve Sosyal Bilimler (Makaleler Derlemesi, 1990)

Komünizm Rusya’nın teşkilatlandırdığı bir hareket haline geldikten sonra, komünizm bir bütün olarak ‘insanlığa’ eskiden beri ‘insanlık’ mefhumuna karşı duyulan husumetin yeni bir şekil almasını mümkün kıldı. Bu andan itibaren ‘insanlık’tan bahsedenlere ‘solcu’ ve ‘vatan haini’ demek imkanı belirdi. Türkiye’de bir aydının kabul edilmesi için yukarıda saydığımız iki ana fikirden, laiklikten veya ‘insanlığa yönelmişlik’ten hiç olmasa bir tanesini kesin bir şekilde reddetmesi gerekir.” (169)

  • Türkiye’de Din ve Siyaset (Makaleler Derlemesi, 1991)

Prangalarla devlete bağlanmış resmi İslam, Batı etkisinden doğan problemlere hiçbir orijinal çözüm üretemezdi.” (s.107)

“Öğrenciler bilim ve teknoloji dünyasına, pozitivist dünya görüşü beğenildiği için değil, geçimlerini sağlayabilmeleri için yöneltilmektedir.” (s.139)

  • Türk Modernleşmesi (Makaleler Derlemesi, 1991)

Fakat dün olduğu gibi bugün de Türkiye’de ‘kozmopolit’ havaları takınabilmek için cesaret sahibi olmak gerekir. Bunun seçkinlikle veya ideolojik yelpaze ile ilgisi yoktur.” (s.77)

Çok milletli imparatorlukta ‘Türk’, o zamanlar pek de itibar gören bir kelime değildir. Daha çok ‘geri kalmış’ ya da ‘göçebe’ anlamında kullanılıyordu.” (s.95)

Farabi Platon’un Kanunları’na yazdığı özetin giriş kısmında ilimleri halka göstermediği ve açıklamadığı için Platon’u över. Buna karşılık o da, bilgiyi alakasız kişilerden saklamak için muamma ve kinaye metodunu kullanmıştır.” (s.151)

  • Religion and Social Change in Modern Turkey, The Case of Bediüzzaman Said Nursi (1989) “Bediüzzaman Said Nursi Olayı/ Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişim” (1992)

“Cumhuriyet, Osmanlı İmparatorluğu döneminde toplumdaki meşrulaştırıcı nihai sembol olan İslami  cemaat fikrine karşı laik bir saldırı başlamıştı. Müslümanlığın ‘kolektif temsiller’le ilgili bu yanına, Cumhuriyet Türkiye’sinde herhangi bir rol tanınmamıştı. Kemalist sistem, laik Cumhuriyet ideolojini bunların yerine koymuştu. Bu yeni yaratılış miti çağdaş Türkiye’nin köklerini Orta Asya Türklerinin başarılarında arıyordu. (s.251)

  • The Genesis of Young Ottoman Thought (1962) “Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu” (1966)

Bize arız olan bu kepazelik nedir, bizi bu iktidarsızlığa sevk eden nedir, bu uyuşukluk nedir, kadınsı hal nedir? Bizler vergilerimizi öder ve sonra da aptal aptal bakmaktan başka bir şey yapmazken, yaratılış bakımından bizden daha zeki olmayan Frenklerin, devlet harcamaları konusunda hükümetlerini hesaba çekmeyi gerekli görmeleri nedendir? (s.409)

  • Türkiye, İslam ve Sekülarizm (Makaleler Derlemesi, 2011)

Cumhuriyet öncesinde Osmanlı’daki egemen siyaset kurumu etnik “Türklük”le özdeşleştirilmekten sistemli olarak kaçmış olsa da gerek söz konusu kurum gerekse halk” Türk” dilinin çeşitlerinden birini kullanmaya devam etmiştir. Osmanlı-Türk tarihinin bu özelliği, modern bir Türk milliyetçiliğinin doğmasını da kolaylaştırmıştır.” (s.110)

Kaynakça:

Hazırlayan: Kader Kayhan, Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu