Güven Turan

Güven Turan Kimdir?

Güven Turan Kimdir? Hayatı, Edebi kişiliği, Eserleri

Güven Turan (d. 02 Aralık 1944, Sinop, Gerze) Şair, yazar, çevirmen.

Güven Turan

Güven Turan, 1944’te Sinop, Gerze’de doğdu. Ortaöğrenimini Samsun’da Maarif Koleji’nde tamamladı. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. 1973’de aynı üniversitede yüksek lisansını tamamladı ve İngilizce okutmanlığı yaptı. 1976-1995 yıllarında İstanbul’da reklamcılık alanında çalıştı.

Güven Turan, Dalyan ile 1979 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü, Düş Günler ile 1990 Yunus Nadi Yayımlanmış Öykü Kitabı Ödülü’nü, Bir Albümde Dört Mevsim ile 1991 Yunus Nadi Yayımlanmamış Şiir Kitabı Ödülü’nü, Cendere ile 2004 Altın Portakal Şiir Ödülü’nü kazandı.

Yurtdışında, Iowa International Writing Program (ABD, 1980), British Council Cambridge Seminars (İngiltere, 1998), Voix de la Méditerranée (Fransa, 2002) gibi uluslararası etkinliklere katıldı.

Güven Turan’ın Eserleri

Şiir:

  • Güneşler… Gölgeler… (1981)
  • Peş (1982)
  • Sevda Yorumları (1990)
  • Bir Albümde Dört Mevsim (1991)
  • İkaros’un Uçuşu (1993)
  • Toplu Şiirler (1995)
  • 101 Bir Dize (1996)
  • Gizli Alanlar (1997)
  • Görülen Kentler (1999)
  • İz Sürmek (2001)
  • Cendere (2003)
  • Çıkış (2008)

Öykü:

  • Düş Günler (1989)
  • Zemberek (2009)

Roman:

  • Dalyan (1978)
  • Yalnız mısın? (1987)
  • Soğuk Tüylü Martı (1992)
  • Deneme-Eleştiri: Kendini Okumak (1987)
  • Bakır Çalığı (1994)
  • Yazıyla Yaşamak (1996)
  • Çerçevenin Dışından (2004)

Deneme – Eleştiri:

  • Kendini Okumak (1987)
  • Bakır Çalığı (1994 / 2006)
  • Yazıyla Yaşamak (1996)
  • Çerçevenin Dışından (2004)
  • Süregelen (2005)
  • Kuleden Bakmak (2012)

Çeviri:

  • Aşk ve İsyan (K. Rexroth’tan seçme şiirler, 1991)
  • Sınırsızdır Şiir (M. Holub’dan seçme şiirler, 1993)
  • Seçme Şiirler (L. Glück’ten, 1994)
  • Seçme Şiirler (W. C. Williams’tan, 1995)
  • Seçme Şiirler (H. D.’den, 1995)
  • Demir Adam/Demir Kadın: T. Hughes (2001)
  • Raşid’in Dürbünü (J. Mahjoub, 2003).

Güven Turan’ın Şiirlerinden Örnekler:

ADLİ BİR HATA

Kaç kez vurulmuştu;
Yanılamazdı:
Öldürmektir Aşk.
Onun için elini
Tabancasına attığında
Bilmiyordu böyle biteceğini
Bu vukuatın:
Hâlâ yüreğini yokluyor
Duruşmasında.

KARANLIK GEZİNTİ

I

Bir köşesinden tutulmuş gibi yarı gecede
kopuk bir damar gibi vuruyor,
yalnızlığın, denizsizliğin, taş çağının yarası.
Savruk bir uykunun sarmaş dolaş yaşamasıdır,

eski, inik, bir davul gibi gürültülü.
Gidelim yeniden yaşamaya başlayınca:
Deniz yeniden yaşamaya başlayınca kıyılarda;
kıyıda bağlanınca sis düdüklerine, sis:

Yolculuk en doğal olandır.
Oysa denizlerdir en yakın kavgalara,
kaçılmadan karmaşık bir evrenin ardı sıra.
Atlardır: Cehennem, defneler ve kara

yavaş yavaş saklanır ardına.
Gelmediği izlerden acının çayırları
sürüp atar balıkları, yengeçleri, çakıl taşlarını,
bir tan yeri saklamış gibi günlerin yarışında.

II

Karanlık, ışığın olduğu yerlerde yaşar.
Yağmurlar yağar gibi gece yarıları.
Sazdan bir elin korkuluğu,
dolaştırır, akşamdan kalma bir maviyi göklerde.

Gidelim gel, gidelim. Gidelim,
düşüm korkumu bırakmıyor,
şimdi uzaklığı yakınlığına denk,
korsandır bütün düşlerin çocuğu.

Ses işitilmez kan akmadıkça yere,
yelin kestiği sessizlikten başka;
bir türkünün orta yerinden bölünmesi,
ayakların altında kırılan kumlara karşı,

nasıl konaklarım böyle durma,
kaç kış günü yola çıkıp yüzümüz uyanmadan.
Uçup konduğu günlerden kalma
sanki bir bilmediğim var.

UZAK BİR KIYI

Bir kum midyesinin
İki kavkısı var elinde
Birbirini tutmayan
Birbirine oturmayan
Kahverengi beyaz sarmallı
Bir çakıl
Kırığında
Yeşil bir iz kalmış bir yosundan
Tuzla güneşle ağarmış
Bir dal parçası
Kim bilir hangi ormandan hangi ağaçtan
Kaç yıl öncesinin selinden
Tiran Denizi’nin kıyısından getirmiştin
Bu andaçları
Andaç olsun diye toplamamıştın
Uykusuz yalnız geçen
Bir gecenin sonunda
Yürürken kıyıda
Bir edim olsun diye
O durgun yaşamında
Bütün gece dinlediğin
Yükselen ve alçalan denizin
Dalga sesleri
Bu gece de vuruyor yüreğinde
Başka denizler düşünüyorsun
Uykusuz başka geceler
Bozkırın göbeğinde dağlar içinde
Uzak Bir Kıyı
Bir kum midyesinin
iki kavkısı
Kahverengi beyaz sarmallı
bir çakıl
Tuz, güneş, kumla ağarmış
bir dal parçası
Tiran Denizi
Uykusuz
Yalnız
Yükselen ve alçalan denizin
dalga sesleri
Başka denizleri düşünmek
Uyuyamamak

BEYAZLIK

Dağdan indi bu sis
bembeyaz kapattı ağır ağır
yukarı mahallenin
damlarını
doluştu sokaklarına
aşağı mahallenin
Şimdi geziniyor
limanın üstünde
sokuluyor mendireğe

Birazdan yitecek kasaba
yitecek dünya
sokul bana.

BEKLENTİLER

Nereye kadar giderim
Durduğum yerde
Hep o soru var
Sevişmemde
Yediğim yemekte
Bir mektubun altına
Attığım imzada

Yıllar önce yaşanacak olandı
Bugüne ertelenen
Bugünden yarına
Ertelemeye devam ettiğim

Çatışmalar yaşamın kısa tanımı
Oysa
Durgunluk gelir
Fırtınadan önce.

BİR ÇOCUĞUN DEĞİŞİMİ

Bir gün binip içine
uzak denizlere açılacaktı
şu tavandan sarkan
gizli bir rüzgarla, denizsiz,
sallanıp duran
üç direkli yelkenliyle

Niye çıktın ki önüne şimdi
tavan arasında arması kırık
bordası çatlak
boyası dökük

Bir de düşe bakıyor
nereden bilebilirdi
içindeki bozkır
böylesine genişleyecek
kurutup bırakacak onu.

BİR KIYIDA İÇ KONUŞMALARI

Keskimin işi değil
Kayalardaki bu izler
Yel ve yağmur
Birleşip kuzeyle kazıdı
İmzasını ve deniz
Ekledi elinden geldiğince.

Her sabah
Aynada gördüğüm bu
Kaya da taşıyor
Aynı izleri aynı
Elden çıkma.

Yarı yola bile gelmeden
Bırakacağım
Evimin altında
Denize geçit vermeyen
Yalıyarı.

Aynı zamanda
Başlamadık aşınmaya
Bitmeyecek aynı zamanda.

YANIT

İçimdeki derinlik,
Engelliyor yaklaşmayı başkalarına
Hep uzaktan konuşuyorum
Benim başımı döndürenden
Neye borçluyum ürkmeyişini
Geçtiğin ya da takılıp kaldığın
Sevgilere mi
Yoksa seni de derinleştiren
Bilinmezliğine mi içinin
Yalnızlığı keşfetmiştik
Konuştuğumuzda
Birbirine doluyor
İki uçurum

MİDİ’DE BİR ÖĞLE ÖNCESİ

Burada bu yabancı ülkede
İş günü iş saati
Başıboşluğun tadını çıkartıyorsun
Yavaş yavaş güze geçen
Bol ağaçlı bir parkta

Senin yaşında üç dört adam
“Petanque” oynuyor küçük bir açıklıkta
Güllelerin kuru toprağa düşüşü
–Gelip geçti yağmurlar
Güz sayılmaz belki
Yarılasa da kasım bu enlemde–
Yada vuruşu ağır bir metalin metale
O tok ses neler çağrıştırıyor

Yoğunsun özleyemeyecek kadar
Bu yeni coğrafyayla
Geride bıraktığın kenti, ülkeyi
Bir kadın bırakmış olsaydın
Sevdiğin bir kadın
Hüzünle, burulmayla anımsardın oraları
Oysa yanında sevdiğin kadın
Aynı bankta oturuyorsunuz
Sizi kıyıdaki kente götürecek
Otobüsü bekliyorsunuz
Gene de bir şey var ki
Kapatıyor derin maviliğini göğün
Gri bir örtüyle
Başını her yukarı kaldırışında
Ve bir yaprak düşüyor
Üstünüzdeki çınarın önüne.

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu