Abdülvahap Akbaş Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Abdülvahap Akbaş (A. Vahap Akbaş) Kimdir? Abdülvahap Akbaş’ın Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Abdülvahap Akbaş (Doğum: 2 Mayıs 1954, Batman – Ölüm: 15 Kasım 2014, Çorlu, Tekirdağ) Şair ve yazar.

İlk yazısı 1978’te Hisar dergisinde yayımlanan Akbaş’ın şiir ve yazıları Türk Edebiyatı, Mavera, Kandil Çocuk, Yağmur, Ümran gibi dergilerde çıktı.

“Efgan” adlı kitabı ile Türkiye Yazarlar Birliği 1982 Şiir Armağanı’nı, “Alevler ve Güller” ile Sedat Yenigün Roman Yarışması İkincilik Ödülünü, “Kuş Olsun Yüreğim” ile Türkiye Millî Kültür Vakfı ve Gökyüzü Yayınları Çocuk Şiirleri Yarışması Üçüncülük Armağanı’nı aldı.

Abdülvahap Akbaş

Abdülvahap Akbaş’ın Eserleri:

Şiir:

  • Efgan (1982),
  • Bir Demet Masal (manzum masal/fabl, çocuklar için, 1985 )
  • Gül Kıyamı (1986),
  • Mavi Sesli Şiirler (1988),
  • Dünyayı Kaplayan Ağaç (çocuk şiirleri, 1990),
  • Kuş Olsun Yüreğim (çocuk şiirleri, 1991),
  • Hüzün Coğrafyası (1992),
  • Bir Şehre Vardım (1997).

Roman:

  • Alevler ve Güller (1985),
  • Gülün Aklı (Çocuk romanı, 1989).

Hikâye:

  • Ayna ve Suret (2003).

Deneme:

  • Göğe Çizilmiş Resimler (1995),
  • Biraz İhanet (1996),
  • İnziva Notları (1996).

Antoloji (Şiir Seçkisi):

  • Bir Hüma Kuşudur Şiir (mısra-beyit seçkisi, 1990).

Kitap Sadeleştirme:

Abdülvahap Akbaş’ın Şiirlerinden Örnekler:

SES ASIL SUSDUKLARIMI DİNLE

bir ırgat gibi çalıştım çok sesler biriktirdim
dağıttım sonra hepsini bilmiyorum ne kadarı sende

sende olmayan avare sözlerim
hangi şarkıda ağlıyor şimdi bilmiyorum
sen asıl suskunluklarımı dinle
söndürmeye kıyamadığım yangınlar ordadır

depremlerin şiddetini düşürür sözcükler
sözcükler deli suları yatağına çeker
uyutur usulca budur en büyük maharetleri
sen asıl uykudaki ağzımı dinle
gör nasıl açılır sır bahçelerine pencereler

sen asıl suskunluklarımı dinle
ordadır yazılmamış tarihi âşıklığımın
çılgınlıklarımın boy fotoğrafları ordadır
sen asıl suskunluklarımı dinle
ve anla anla ki ne maceralardasın benimle

KİŞNE BRE ŞAHBAZ ŞİİRİM

1
Üç şey var kanatır hülyamı
Biri yâr biri dağ biri at

2
Yâr içimdeki yardan uçtu
Yitik / dedik: üstüne bir çizik at

Bıçak yarasından derin oysa
O çizik orda kanar gün yirmi dört saat

Kanar / kanı fikrime dolar
Geçsem geçemem altı kor üstü sırat

3
Şehirlerden uzağa uzağa hicreti dağın
Uzak düştükçe büyür kendinden hasreti dağın

Ya şimdi kime yücelsin bu yürek oy
Şu kör sokaklarda mı kursun otağın

Uçmayı umar dumanlı türküler kanadında hülyam
Kalkamaz vurulur kalabalığında kirli bir sokağın

4
‘Kasem olsun soluk soluğa koşanlar üzerine
Tırnaklarıyla kıvılcım fışkırtanlar üzerine’

Ve at / ki kızıydı rüzgârların
Esti gitti esti gitti esti gitti

Ve at / ki yağızdı kulaydı kırdı doruydu
Dünya saadeti vurulmuştu sırtlarına

Ve at / ki Burak’tı Düldül’dü Aşkar’dı
Nakşedilmişti hayr alınlarına

Vakta ki gitti bütün iyi insanlar
İyi atlar da esti gitti esti gitti

5
Yitik yârimi / terkisinde kır atımın
Kaldırsam dağların dumanına / masalımda

Rabbim / aparsa beni bir ışık yeleli
Uzansam doruklardan sonsuzluğa / masalımda

6
Bu hal ne haldir yârsız dağsız atsız
Haydi sen kişne / kişne bre şahbaz şiirim

EN GİZLİ YERİNDE YÜREKLERİN

I.
Parke taşları ve çokça karanlık
Sislerin ardında sesler
Dinle dur görünmeyen sabilerin
çığlıklarını

Ah kara kara dağlardan kopup gelen kartal
Kartalların kanattığı gönüller ah
Titrerim üşürüm
Zemheriden örtüsü altında gecenin

Zihnimde sorular tümen tümen
Bilinçle ekilse gönülcüklere çekirdek
Aşk gezinse bahçemizde

II.
Parke taşları ve çok karanlık
Ya da dekoru içimizin
Uzatsak dokunacak gibi ellerimiz
Saçlarına aydınlığın
Ama içimizde açılan pencerenin
örtük perdeleri

Işık köreltti gözleri / gerçek de
Ve ne zaman bilmiyorum / kaç yüzyıl önce
Yitirdik gerçeği biz
Ah ışık / ah gerçek
Kara kara dağlardan kopup gelen kartal
Sokağımızdan içimizden kapıp
Ötelere götüren som aydınlığı / ah

Sorular tümen tümen
Gözleri çiçek açmıyor çocukların
Umut teşrif etmiyor bahçeleri
vesaire

III.
Çıplak ayaklar bir nâra iki yalpa
Bekçi düdükleri ve çokça karanlık
Ya da dekoru içimizin

Gör / çimentodan kabuğu içinde
iki büklüm yaşamak
Onun için uykuya yattı sevdamız
Upuzun bir uykuya
O çalak zamanlar / rahvan zamanlar
Sırı dökülmüş aynalarda kaldı
Ola ki bir gün yıldızı bol göklere
Alınan verilen soluklara karışır
Gerçek olur ışık olur
üstümüze düşer

Hep sorular
Masal bahçelerinden ışık gülleri
devşirmez olduk

IV.
Felaketimizi aydınlatma pahasına
bırak doğsun gün
Ve korkma kıyametten
İçimizde ırmak hep geriye akmıyor mu
Zaten hep kopmuyor mu kıyamet
Bırak gölgeler ardına takılmayı
En gizli yerinde yüreklerin
Mutlaka / mutlaka kalmıştır
Eski ve ulu sevdamızdan bir şey

Aşk uyanır uykusundan
Çoğalır kalkar kıyama
Yeri ve göğü dellendirerek

Tek bilinçle ekilsin gönülcüklere
çekirdek

KEKEME ŞİİR

Bir faciayı yaşıyorsa gözlerim
Gözlerimin güzele hasretliğindendir

Pörsüyen çiçekler içindir ağladığım
-Yahut devrilen fidanlar için-
Susan kuşlar vurulan ceylanlar
Ve çok / çok ucuza giden zamanlar içindir
Ağladım

Yitik ezgiler içindir ağladığım
Kırılmış sazlar için
Fukara mısralar
Ve daha neler ve daha neler içindir
Ağladığım

Böyle ağlamaklı ve kekemeyse şiirim
Gönlüm söylenmezi duyduğundandır

DAĞI ÖZLEYEN ADAMIN ŞİİRİ

açmışım gözlerimi dağ / yürümüşüm dağ
sakın sorma bana neden sevdiğimi
gökte oynaşan yıldızları ve her biçimini ayın
pelit ağacını yağmuru karı
gök gürültüsünü ve kuzu melemelerini
ve fırtınayı bile
yalnızlığı ve korkuyu bile
neden sevdiğimi sorma anla
açmışım gözlerimi dağ / yürümüşüm dağ

annem dağ gibi bir köylü kadını
sessiz mahzun ama başı dik kararlı
yüreğinde kırların bütün çiçekleri
ve bütün kuşları gökyüzünün
bir yanı çalı çırpı bir yanı süt bakracı
başında ak tülbendi ve dağların dumanı
ardında bir ben bir kardeşim kuzu
ve çocuk kalbimde
yüzünden derlediğim deste deste gülüş
annem dağ gibi bir köylü kadını

babam geride kalmış çok az güllerden
fakir ve o kadar âşık
fakir ve o kadar mağrur ve o kadar mümin
babam da bir dağ / başı yüksek
başı karlı dumanlı tipili boranlı
sallar geçirmiş deli sulardan
büyük yangınlar söndürmüş
eşkıya atlatmış
hayatın deli akışında yaralar almış
umur görmüş ağlamış bozgun görmüş ağlamış
allah demiş ağlamış
muhammed demiş ağlamış
babam geride kalmış çok az güllerden

açmışım gözlerimi dağ / yürümüşüm dağ
keklik ötüşlerinde ve kekik kokularında
yuğmuşum kalbimi aklımı
sahici ceylanlar dahi okşamışım bakışlarımla
onlara eş kızların uykularına mihman olmuşum
sakın sorma bana neden sevdiğimi
kaya diplerindeki yaşlı badem ağaçlarını
ince uzun yoksul keçi yollarını
karanlığı
geceyi çarşaf gibi sallayan kurt ulumalarını
ve dikenleri bile çıyan ve akrepleri bile
korkuyu ve yalnızlığı bile
neden sevdiğimi sorma anla
açmışım gözlerimi dağ / yürümüşüm dağ

SEVGİLİ GAZELLERİ

I
Girdiğim bütün savaşları kazandım sevginle
önüme çıkan harami dağları aştım sevginle

deryalara açıldım yol, yön oldun fırtınalarda
en amansız girdapları geçtim sevginle

çok karanlık zamanlarda bile ışık tuttun önüme
kirli tuzaklar, pusular hep kalktı aradan sevginle

ak kuşlar dolaştı içimin göklerinde rahmet yağdı
ırmaklar aktı dağ taş çiçeklerle donandı sevginle

II
ey rahiyası çölleri dolduran gül/dolduran gül
ey hayat verecek şeylere çağıran gül

ey evrenin efendisi/ey sevgililer sevgilisi
ey yeri ve göğü rahmetle donatan gül

ey ibrahimin duası/ibrahimin duası ey
kitabı öğreten kum gönülleri veha eden gül

sen olmasaydın/sen olmasaydın
ne kalırdı hayattan/ne kalırdı ey gül

Vahap Akbaş

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu