Aşık Ömer

Halk Ozanı Âşık Ömer Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Halk Ozanı Aşık Ömer Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Âşık Ömer (d. 1621?, Gözleve/Kırım – ö. 1707?) Halk ozanı.

Halk Ozanı Âşık Ömer

Şu karşıdan gelen dilber
Gelir amma neden sonra
Bir selama kail oldum
Verir amma neden sonra

Kolumdan uçurdum bazı
Yeter ettin bana nazı
Aşık Ömer’in niyazı
Geçer amma neden sonra

Aşık Ömer, 17. yüzyılın en önde gelen adlarından biridir. Kendi şiirlerinden yola çıkan araştırıcılar onu gerçek bir mekana bağlayamamışlardır. En eski divanındaki,

Vatan-ı aslimiz Aydın ilidir
ve
Tehi sanman Ömer Gözlevelidir

gibi mısralar, onun gerçek doğum yerini ortaya koymamıza engel teşkil etmektedir. Aydın, Kırım ve Konya’da üç ayrı Gözleve’nin var olması, araştırıcıları sık sık fikir değiştirmeye yöneltmiştir. Bu konudaki son eserin sahibi Şükrü Elçin, çok eski bazı kaynaklardan yola çıkarak şu hükme varmaktadır: ” Aşık Ömer’in vatanın Kırım Gözleve’si olduğu kuvvetle tahmin edilebilir.”

Elçin’in kaynak olarak ele aldığı Dr. Bayçura’nın bilgilerine göre, babası kürk ticaretiyle uğraşan Abdullah adlı bir zattır; annesinin adı ise Şerife’dir. Doğum tarihini 1619 ve 1621 olarak veren kaynaklar tahminden öte gidememektedir. Bize göre bütün bu bilgiler, Kırım rivayetinin gayet güzel süslenmesiyle ilgilidir.

Adı Ömer olup bir ara, Adli mahlasını da kullanmıştır. Medreseye devam eden Ömer burada sarf, nahiv, mantık, maani, Arapça, Farsça, tefsir ve Dürer okumuştur. Hafız’ı, Sadi’yi burada öğrenmiş, şiirinin bilgi dağarcığını burada zenginleştirmiştir.

Pek çok yerler dolaşan Ömer’in Divan’ında, “Hafız Aşık Ömer” ibaresinin yer alması, çeşitli kaynaklarda saz çaldığının kayıtlı olması, onun değişik cephelerini ortaya koymaktadır.

1707’de öldüğüne dair söylenen tarihi ihtiyatla karşılayan EIçin, bu tarihin daha sonraki bir yıl olması gerektiği görüşündedir.

Şairname’sinde, Şerifi adlı şairden bahsederken kullandığı şu ifadeler, bu zatın Ömer’in hocası olduğu şeklindeki görüşleri kuvvetlendirmektedir:

Şerifi değil mi cümleye üstad
Ol değil mi bizi eyleyen irşad

Safayi tezkiresinde, Şerifi’nin Kırımlı olduğu, İstanbul’da tahsilini tamamladıktan sonra Rumeli’ye gittiği söylenmektedir.

O, aynı yüzyılın aşıklarından Kul Mustafa, Katibi, Bursalı Halil, Gayri, Hayri ve Sadık’ı beğenmektedir; birincisine söylediği nazireler bunun güzel örnekleridir. Onun nazire söylediği diğer şairler arasında Karacaoğlan, Kuloğlu, Yazıcı gibi adlar da yer almaktadır.

Klasik şairlerimizden Ahmed Paşa, Fuzuli ve Atai’nin şiirlerine nazireler yazması; gazel, murabba, kalenderi, satranç, müstezad gibi şekillere örnekler vermesi, Ömer’deki, yüzyıla hakim olan klasik şiire yönelme arzusunun en güzel örneğidir.

Zamanında ve daha sonraki yüzyılda oldukça şöhretli bir şair olan Ömer’e; Abu, Hasan, Levni, Ruhi, Siyahi, Şevkat gibi şairler nazire yazmışlar, Aşık Nihani de bir medhiye söylemiştir.

Ayvansaraylı Hafız Hüseyin tarafından 1782’de, Aşık Ömer Divanı adıyla bir araya getirilen şiirler arasında; koşma, destan, semai ve varsağı şeklinde söylenen heceli örnekler daha azdır; Ömer’in en çok bilinen şiiri, 38 dörtlükten meydana gelen ve 105 şairin adının sayıldığı Şairname’sidir. Burada sadece 17 saz şairinin adının zikredilmesi, Arap ve Acem şairlerinin yanında klasik şiirimizle tekke şiirimizin ünlü adlarına daha fazla yer verilmesi düşündürücüdür.

Aşık Ömer’den, Gubari ve Hızri’nin Şairname’lerinde sadece ad olarak söz edilmiştir. On dokuzuncu yüzyılda yazılan Şairname’lerden Ruhsati’ninki ile 20. yüzyılın şairname yazarlarından Feryadi, Emsali, İsmeti, Kangallı Noksani ve Talip Kılıç’ın eserlerinde de Ömer’e yer verilmiştir.

Âşık Ömer’in Şiirlerinden Örnekler

Dedi Bir Pir Bana Pişman Olursun

Dedi bir pir bana pişman olursun
Razın açma Hûda’dan gayrı ferde
Vücudun şehrine sultan olursun
Sabredersen Eyyüp misali derde

Sanma isteyenler murada ermez
Kimsenin ettiği yanına kalmaz
Zalimin zulmune Hak kail olmaz
Ya mazlumun âhı kalır mı yerde

İste muradını bâki Huda’dan
Bekle tevekkülü geçme rızadan
Yakar Arş u Kürs’ü geçer semadan
Feryad-ı garibe olur mu perde

Felek camlar sundu semler alursun
Kurtulmaz ebedî gamda kalursun
Namerde yâr olma namerd olursun
Merd olursun yâr ol merd oğlu merde

Ömer köpeklerin olsun dil bağı
Tevekküle bend et can ile teni
Gam çekme murada erdirir seni
Biçare devletin var ise serde

Şu Karşıdan Gelen Dilber

Şu karşıdan gelen dilber
Gelir amma neden sonra
Bir selama kail oldum
Verir amma neden sonra

Bahçede açılan güller
Dalında öten bülbüller
Bizi zemmeyleyen diller
Çürür amma neden sonra

Gördüm yarimin yüzünü
Öptüm dostumun gözünü
Aradım buldum izini
Buldum amma neden sonra

Kolumdan uçurdum bazı
Yeter ettin bana nazı
Aşık Ömer’in niyazı
Geçer amma neden sonra

Bu Gün Ben Bir Güzel Gördüm

Bu gün ben bir güzel gördüm
Yeşiller giymiş ağ üzre
Aklımı başımdan aldı
Durabilmem ayağ üzre

Beni mest eden camıdır
Gonca gülün eyyamıdır
Her biri bir haramidir
Kirpikleri kapağ üzre

Mah cemaline bakılır
Ben kulun yanup yakılır
Söyledikçe bal dökülür
Leblerinden dudağ üzre

Cemali hüsnü alişan
Ol Yüsufdan almış nişan
Siyah zülüfler perişan
Dökülmüş al yanağ üzre

Aşık Ömer geldi ise
Hak inayet kıldı ise
Ferhad dağı deldi ise
Ben koyam dağı dağ üzre

Ela Gözlerine Kurban Olduğum

Ela gözlerine kurban olduğum
Yüzüne bakmağa doyamadım ben
İbret için gelmiş derler cihana
Noktadır benlerin sayamadım ben

Aşkın ateşidir sinemi yakan
Lütfuna irer mi cevrini çeken
Kolların boynuma dolanmış iken
Seni öpmelere kıyamadım ben

Terk eyledim ağalarım beylerim
Bozbulanık seller gibi çağlarım
Anın içün ben ah idup ağlarım
Ayrılık oduna doyamadım ben

Kaldı deli gönül kaldı hep yasta
Mevla’m erdir beni murada kasda
Aşık Ömer eydur sevgili dosta
Allah’a ısmarladık diyemedim ben 4

ŞAİRNAME’DEN

Olmak ister isen gönül züfünün
Deruni zikr eyle gani Yezdan’ı
Be-emr-i sani’i sun’i Kaf u Nun
Yarattı alem-i kevn u mekanı

Geldi dil bülbülü medh-i Iisane
Kasdı şuarayı çekmek beyane
Gar ne aşıklar var gelmiş cihane
Dilde yad edelim hep şairanı

Hafız-ı Şirazi Rumi Fuzuli
Anları geçince yeğdir Usuli
Okunur dillerde nazm-ı Kabuli
Her demde şad ola ruh-ı revanı

Niyazi hakikat kılmada niyaz
Yunus her dem eder keşif ile raz
Yok Eşrefoğlu’nun sözünde güdaz
Nutki irşad eder işiden cam

Şerifi değil mi cümleye üstad
Ol değil mi bizi eyleyen irşad
Haşimi şi’rine verdi özge tad
Birbirin yekreği Kandi, Lisani

Evvel Katibi’den idelim ağaz
Kamil’in sözlerin derununa yaz
Köroğlu çalardı perdesizce saz
Kuloglu’nun belli nam u nişanı

Emirzade evliyaya verdi şan
Bağzade nushasız olmazdı revan
Ahi ile Gedayi de bir zaman
Bursa’da sürdüler dem ü devranı

Bursalı Halil’de sadedir lisan
Güzel medh etmede yok ana akran
Bir gün cam içerken saki-i devran
Oldurup zehr ile sundu Yegani

Bir zaman gurbette sürüldü sefa
Ayaklar altından geçti çok cefa
Nice şairlerin Dağlı Mustafa
Kopardı sözinen tozu dumanı

Öksüz Aşık deyişleri aseldir
Karacaoğlan ise eski meseldir
Ezgisi çığrulur keyfe keseldir
Biz şair saymayız öyle ozanı

Deli Balta hasma gösterir hüner
Ararca sözlerle Urfe sefer
Sipahi’dir cümIesine ser nefer
Mekan tutup kıldl ol Karaman’ı

Belli dedikleri her cane kalmam
Bin cevap söylese aynıma almam
Kamilin yanında bir nesne bilmem
Hele ben böylece ettim iz’am

Der ki Aşık Ömer sade sözleriz
İlm-i hakikatte biz can özleriz
Postumuzun abdalıyız gözleriz
Tekye-i aşk içre yolu erkanı

Ayrıca bakınız ⇒ 17. Yüzyıl Aşıkları Özellikleri Temsilcileri

Halk Edebiyatı

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu