Divan Şairi Nevi Kimdir?

Nevi Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri, Şiirleri

Nevî Yahya (D: 1533, Malkara, Tekirdağ – Ö: 1599, İstanbul) Divan Şairi.

Nevî Yahya

Adı Yahya’dır. Babası Pîr Ali, Malkara’da Turhan Beyi Camii imamı ve aynı zamanda Gülşenîliğe bağlı bir şeyhtir. Annesi tarafından soyu Muhammediye yazarı Yazıcıoğlu Mehmed’e dayanır.

İlk eğitimini aile çevresinden alan Yahya Nevî, sonra İstanbul’a giderek devrin önemli bilginlerinden “ahaveyn”= [iki kardeş] lakabıyla ünlü Karamanî Ahmed ve Mehmed kardeşlerin öğrencisi olur. Özellikle Mehmed Efendi’nin etkisinde kalır.

Medrese arkadaşları arasında Bakî, Hoca Sadeddin, Üsküplü Valihî, Mecdî, Karamanlı Muhyiddin gibi daha sonra meşhur olan kişiler vardır. Nevî, medrese eğitiminin yanı sıra başta babası Pir Ali olmak üzere, Sarhoş Bali ve Şeyh Şaban gibi sufilerin de tasavvuf terbiyesinden geçmiştir.

Medrese eğitimini tamamlayınca Gelibolu ve İstanbul’da müderris olarak uzun süre görev yapan Nevî, III. Murat tarafından şehzade hocası olarak görevlendirilir. III. Mehmet ve III. Murat döneminde olağanüstü ilgi gördüğü kaynaklarda anlatılır. İstanbul’da vefat ettiğinde ardında otuzun üzerinde eser bırakmıştır.

Nevî’nin saray çevresinde gördüğü ilginin arkasında onun şairlik yeteneği kadar, olgun kişiliğinin de etkisinin olduğu söylenir. Nevî sadece Bakî ile ilişkisinden ötürü değil, ortaya koyduğu eserlerle de adından söz ettiren bir şairdir. Kasideleri arasında bilhassa Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü vesilesiyle yazdığı suriyye meşhur olmuştur. Hocalığını yaptığı şehzadelerin öldürülmeleri üzerine yazdığı mersiyeler de ilgi görmüştür. Bu şiirlerinin yanı sıra esasen o, berceste mısraları ile dillerde dolaşan sade, anlaşılır nitelikteki beyitlerinde ustalığını göstermiş ve bir gazel şairi olarak dikkat çekmiştir. Şiirlerinde oldukça yalın ama divan şiirinin estetik nizamına uygun bir dil kullanır. Gündelik hayatı da şiirleri de oldukça sadedir. Medrese eğitiminden geçtiği, önemli görevlerde bulunduğu halde sadeliği tercih etmiştir.

Nevi’nin Eserleri:

Nevî’nin biricik oğlu, XVII. yüzyılın ünlü biyografi yazarı ve hamse şairi Atayî, babasının otuzun üzerinde eser kaleme aldığını belirtir. Müderris kimliğiyle yazdığı eserler arasında özellikle çeşitli bilim dallarından söz eden ansiklopedi niteliğindeki Netayicü’l-Fünün’u ilgi görmüş, çok okunmuştur.

Şair olarak Nevî’nin Türk edebiyatına kazandırdığı en önemli eseri ise hiç şüphesiz mürettep divanıdır. Nevî Divânı, Mertol Tulum ile M. Ali Tanyeri tarafından yayımlanmıştır (İstanbul 1977). M. Nejat Sefercioğlu da Nevî Divanı’nın sistematik tahlilini yapmıştır (Ankara 2001).

Divan: Çeşitli nazım biçimleriyle kaleme aldığı manzumelerinin bir araya getirildiği mürettep bir divandır.

Netayicü’l-Fünün: Müderris kimliğiyle yazdığı eserler arasında özellikle çeşitli bilim dallarından söz eden ansiklopedik eserlerin en meşhurudur. Bilim dallarını 12 gruba ayırarak çeşitli değerlendirmelerde bulunmuştur.

Neva-yı Uşşak: Sinan Paşa’nın kaleme aldığı Tazarru-name’ye benzer mensur bir eserdir.

Hasb-ı Hal: Mesnevi nazım biçimiyle kaleme alınmıştır, Tasavvufi konular ve kavramlar hakkında yazılmıştır.

NEVÎ’NİN GAZELLERİNDEN ÖRNEKLER

Örnek 1

Bu gazel, Nevî’nin ritmik akışkanlığı yakaladığı güzel şiirlerindendir. Tercih ettiği mef’ûlü fâ’ilâtün mef’ûlü fâ’ilâtün kalıbı ile konuşma üslûbunun her dizede kendini hissettiren bükülüşü ve rahat söyleyiş tarzı ritmi sağlamıştır. Konuşur gibi ard arda sıralanan bazı beyitler, nesre dönüştürmeye gerek duymayacak kadar sözdizimi bakımından kurallıdır.

1 Tâli’ bu vech ile dûn serkeş nigâr böyle
Bî-çâre âşıkı gör baht öyle yâr böyle

Nesre çeviri: Tâli’ bu vech ile dûn, serkeş nigâr böyle; bî-çâre âşıkı gör, baht öyle yâr böyle!

tâli’ : talih, kısmet, baht; nişângâhın arkasına düşen ok
dûn : aşağı, aşağılık, alçak
ser-keş : dik başlı, inatçı
nigâr : resim, [resim gibi güzel] sevgili
bî-çâre : çâresiz

Diliçi çeviri: Talih öylesine alçak, dik başlı sevgili böyle; çâresiz âşığı gör ki baht öyle, yâr böyle. Talihten şikâyetle başlıyan beytin devamında sevgilinin dik başlılığından söz edilmektedir. Hem talih hem de sevgili şair açısından olumsuz tavır içindedir. Çaresizlik içinde bulunan şair bud durumunu “öyle” ve “böyle” sözcükleriyle belirgin hâle getirmektedir. Âşık bir yanda, sevgili ile baht bir yanda. Âşık çaresiz, onlarsa alçak ve dik başlı. Beyitte rahat bir söyleyiş var. Bunu ikinci mısradaki ritim pekiştirmektedir. Nevî, bu kendi üstüne bükülüp sonra tekrar akıp gidişin şiire kattığı ahengin farkında olacak ki, başka şiirlerinde de bu tür söyleyiş biçimlerini denemiştir.

2 Vaslında bîm-i hicrân hicrinde mihnet-i cân
Derd-i firâk öyle vasl u kenâr böyle

bîm : korku, tehlike
kenâr : kıyı, köşe, uç; kucaklama

Diliçi çeviri: [Sana] kavuşmada ayrılık korkusu, ayrılıkta can sıkıntısı var; ayrılık derdi öyle, kavuşup kucaklaşmak böyle. Divan şairi ne vuslatta huzur bulur ne de ayrılıkta. Ayrılıkta kavuşma arzusu rahatsız eder, vuslatta ayrılık korkusu. Bu ikilemin, çelişkili durumun benzer örneklerine başka şairlerin divanlarında da rastlanır. Nevî bu ikilemi çok iyi sezdirmiştir. Bu ikilemi ifade ederken de sözle anlamın uyumunu sğlamıştır.

3 Ol serv-i hoş-hırâmı tenhâ bulup ne çâre
Ol bî-karâr öyle ben şerm-sâr böyle

Diliçi çeviri: O güzel yürüyüşlü serviyi yalnız bulmak ne mümkün! O kararsız öyle, ben utangaç böyle. Sevgili boyu itibariyle serviye benzetilir. Şair, yürüyen servi olarak sevgilisini takdim etmektedir. O, uzun boylu, hoş yürüyüşlü bir güzeldir. Böyle müstesna güzelliklere sahip birini “tenhâ” bulmak imkânsız gibidir. Bulunca da utanmamak elde değildir.

4 Dildâr tünd ü ser-keş ağyârsa cefâ-cûy
N’itsün ya bülbül-i dil gül böyle hâr böyle

Nesre çeviri: Dildâr tünd ü ser-keş ağyârsa cefâ-cûy; ya bülbül-i dil n’itsün? Gül böyle hâr böyle!

dildâr : birinin gönlünü almış, sevgili
tünd : sert, haşin, şiddetli

Diliçi çeviri: Sevgili öfkeli ve inatçı, yabancılar cefâlı; gönül bülbülü ne yapsın? Gül öyle, diken böyle.

Bu beyitte de görüldüğü gibi âşıkların en fazla yakındıkları meselelerden biri sevgilinin hırçınlığı, dik başlılığı; ikincisi de rakibin yaptıkları. Gönül, bülbüle benzetilmiş [teşbih-i beliğ]; gül ile sevgili, hâr sözcüğü ile de rakip kast edilmiştir. Dildâr-gül; ağyâr-hâr sözcükleriyle mürettep leff ü neşr sanatı yapılmıştır. Ağyar her zaman rakip değildir. Kimi zaman sevgilinin yanında dolaşan bir yakını veya hizmetçisi olabilir.

5 Ten zevrakın düşürme girdâb-ı ıztırâba
Sabr it gönül ki kalmaz bu rûzgâr böyle

Nesre çeviri: Ten zevrakın girdâb-ı ızdırâba düşürme; sabr et gönül ki bu rûzgâr böyle kalmaz.

zevrak : kayık, sandal; zemzem şişesi
girdâb : anafor, çevrinti
ıztırâb : elem, acı
rûzgâr : yel, esinti; zaman

Diliçi çeviri: Vücut kayığını acı girdabına düşürme; sabret gönül, bu rüzgâr böyle kalmaz. Beden, ilk dizede zevraka benzetilmiştir. Divan şiirinde “zevrak/kayık” kelimesi ile girdâb/girdbâd sözcükleri genellikle birlikte kullanılır. Pek tabii olarak “zevrak” la ilgili diğer kelime ve deyimler beyitlerde yer alır. Nevî, ikinci mısrada “rûzgâr” kelimesini tevriyeli kullanarak beytin çağrışım dünyasını enişletmektedir [tevriye]. “Sabr et gönül” ibaresi, günlük dilden gelen bir söyleyiş kalıbıdır.

6 Nev’î nice getürsün hicrân yüküne tâkât
Cism-i nizâr böyle cân-ı figâr böyle

Nesre çeviri: Nev’î hicrân yüküne nice takat getirsin! Cism-i nizâr böyle cân-ı figâr böyle.

nizâr : zayıf, arık
figâr : yaralı

Diliçi çeviri: Nevî ayrılık yüküne nasıl dayansın! Zayıf bedeni böyle, yaralı cânı böyle. Şair, bu beyte kadar sevgiliye ulaşamadığını, sıkıntılarının sürdüğünü ifade etmekteydi. Sevgili ve muhitiyle ilgili çeşitli durumları dikkatlere sunduktan sonra makta beytinde tahammülünün kalmadığını belirtmektedir. Hicranı, yük olarak görmektedir [teşbih]. İlk mısrada istifham, ikinci mısrada şairin kendi fizikî ve ruhsal durumuna ilişkin geleneksel âşık tipini daha belirgin kılmak içindir. Zayıf bir beden, yaralı bir can hicran yükü gibi ağır bir yüke nasıl takat getirsin?

Örnek-2

Fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün
Fâ’ilâtün                            fâ’lün

  1. Bir siyeh şâla firâkunla dolandım bu gice
    Dâğ yakdım tenüme cândan usandım bu gice
  2. Zülf-i şeb-rengi gelür hâtıra gîsûlarınun
    Mâr üşdi başuma sandım uyandım bu gice
  3. Bana bî-çâre gönül âh çekerek ağlama dir
    İşidüp bu sadedi haylî dayandım bu gice
  4. Firkat-i hecre dayanmaz bu ten-i lagar âh
    Müjde-i vuslatına gerçi inandım bu gice
  5. Nev’îyâ mihr tulû’iyle cihan fer bulsun
    Mehtâb ile nice renge boyandım bu gice

Örnek-3

Gazel

  1. Dil bağlamasa ol gül-i pür-hâra şükûfe
    Pîrâhenin eyler midi sad-pâre şükûfe
  2. Ser-mest-i mey-i ışkun olupdur n’ola düşse
    Destâr-ı perîşân ile yollara şükûfe
  3. Öykünse ruh-ı âlüne ey gonca kayırmaz
    Kim tâze gelüpdür dahi gülzâra şükûfe
  4. Yaşum dökeyin mîve-i vaslun hevesinde
    Ey nahl-i çemen bâ’is olur bâra şükûfe
  5. Düşer önine gül-şene geldükçe sabânun
    İzzetler ider peyk-i der-i yâra şükûfe
  6. Pâmâl-i gamı olmasa ol serv-i revânun
    Düşmezdi sirişküm gibi yollara şükûfe
  7. Bu şi’ri güzeller n’ola başında götürse
    Nev’î sokulur gûşe-i destâra şükûfe

Ayrıca bakınız ⇒

Divan Edebiyatı

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu