Sinekli Bakkal Özeti – Halide Edip Adıvar

Sinekli Bakkal Özeti – Halide Edip Adıvar

Sinekli Bakkal – Halide Edip Adıvar

Sinekkli Bakkal, Halide Edip Adıvar’ın 1936 yılında yayınlanan romanı. II. Abdülhamit döneminde bir İstanbul mahallesindeki yaşayışı, töre ve gelenekleri konu edinen yapıtta “dedikoducu mahalle kadınlarından, külhanbeylerinden, karagözcüsünden, yobaz imamından, Abdülhamit’in zaptiye nazırına kadar her kattan insan, gelenekleri, görenekleri birbirleriyle olan ilişkileriyle bir olay içinde işlenmiş; ayrıca, karagöz ve ortaoyununun estetik ve toplumsal değeri, Doğu ve Batı sanat ve felsefesinin nitelikleri, Genç Türkler’in düşünce ve davranışları üzerinde durulmuş; bu arada, Abdülhamit devrinin hafiyeleri, işkenceleri, sürgünleri, cuma selamlıkları, saray halkının yaşayışları, v.b. de epey ayrıntılı olarak gösterilmiştir.” (Cevdet Kudret).

Romanın olay çatısını, Sinekli Bakkal mahallesinde bakkallık yapan Karagözcü Kız Tevfik’in imamın kızıyla evlenişi, karısıyla geçinemeyip ayrılışı ve karısının taklidini yaptığı için İstanbul’dan sürülüşü, kızları Rabia’nın imam dedesince yetiştirilip ünlü bir hafız oluşu, sürgünden dönen babasıyla yaşamaya başlaması oluşturur.

Mevlevi Vehbi Dede’den musiki dersleri de alan Rabia İtalyan piyanist Peregrini’ye âşık olacak, Genç Türkler’e yardım eden Kız Tevfik yeniden sürgüne gönderilecektir. Müslüman olan Peregrini’yle Rabia’nın evlenişi ise bir bakıma romanda savunulan görüşlerin doğrulanmasıdır. Tasavvufi mistisizmiyle Rabia Doğu’yu, Peregrini de akılcı Batı’yı simgeler. Kurtuluş, ikisinin birleşimindedir.

İlkin “The Clown and his Daughter” (Soytarı ve Kızı) adıyla İngilizcesi yayımlanan (1935) romanın Türkçesi bir yıl sonra basılmıştır. İki yayım arasındaki farklılıklar (üslup, biçim, yazarın amacı) romanın bir dilden öteki dile doğrudan çeviri olmayıp İngiliz ve Türk okurları için ayrı ayrı kurgulandığını göstermektedir. CHP Roman Yarışması’nda birincilik kazanan (1942) yapıt, filme alındı, TV’ye de uyarlandı.

Roman Hakkında Değerlendirme

SİNEKLİ BAKKAL

Adıvar’ın bu kitabıyla yeni bir aşamaya vardığını, sanatında ileri bir adım attığını görürüz. Daha önceki yapıtlarının bireysel konularını, dar sınırlarını aşarak topluma ve sorunlarına felsefi bir açıdan bakmaya çalıştığı bir roman bu. Adıvar ilk romanlarında, kafasındaki bir kadın kahramandan çıkar yola. Yapıtın yazılmasının nedeni bu kadın imgesi olduğundan, olay örgüsü kadının merkez olduğu aşk ilişkilerine bağlı olarak gelişirken, romanın öğeleri onun kişiliğini belirtmek için kullanılır. İstanbul’da II. Abdülhamit dönemindeki Türk toplumunun panoramik bir tablosunu çizen Sinekli Bakkal’ın olay örgüsü ise topluma yayılarak genişler ve siyasal toplumsal, dinsel sorunlarla, örülmüş olarak gelişir.

Rabia önceki kahramanlardan izler taşımakla birlikte ne merkezidir Sinekli Bakkal’ın ne de yazılmasının nedeni. Tersine bazı sorunların ele alınması için bir araç da olur zaman zaman. İlk romanların kişileri yaşadıkları toplum çevresinden soyutlanmış izlenimini verecek kadar bireysel hayatlarını yaşarlar; Sinekli Bakkal’da ise kişiler belli bir toplumun kişileridir ve sevinçleri, acıları o dönemin tarihsel ve toplumsal koşullarından soyutlanmış değildir.

Tekrar tekrar basılan Sinekli Bakkal’ın, okuru en çok çeken yönü de herhalde II. Abdülhamit döneminin İstanbul’unu her zümreden insana yer vererek anlatmasıdır. Fakir kenar mahallesi, zengin konakları ve saray çevresiyle.

Ahmet Hamdi Tanpınar: “Kitabın asıl güzel ve büyük tarafı, yerli olması, bize ait şeylerle dolu olması ve cemiyet hayatımızın çok mühim bir dönüm yerinde, ondan kesilmiş bir makta gibi canlı, vazıh ve türlü maniyerden uzak bir aynası olmasıdır.” diyor.

“Ne var ki Adıvar bir dönemi yansıtmakla yetinmiyor; amacı belli bir tarih dönemindeki yaşamı canlandırmak değil yalnızca. Aynı zamanda bu insanların yaşamı dolayısıyla genel bazı siyasal ve toplumsal sorunlarla ilgili düşüncelerini anlatmak. Bundan ötürü romana koyduğu çeşitli çevrelerin bir işlevi de belli değerleri temsil etmektir.

Sinekli Bakkal mahallesi gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk sınıfını; Hilmi ve arkadaşları devrimci aydınları; saray çevresi ise yozlaşmış yönetici sınıfı temsil eder. Güzel sesli Rabia’nın hafız olarak bütün bu çevrelere girebilmesi sayesinde bu çevreler bir olay örgüsü etrafında toplanır ve yerlerini alırlar.”

(Berna MORAN)

Sinekli Bakkal Özeti

Sinekli Bakkal, Abdulhamit devri İstanbul’unun kenar mahallelerinden birisidir. Bir geçitten çok bir toplantı yeri gibidir. Bu sokakta oturanlardan biri mahalle imamıdır. Onun kızı, Emine ise babasının istemesine rağmen “Kız Tevfik” denilen bir halk sanatçısı ile evlenir. Tevfik; orta oyunu, karagöz gibi şeylerle vakit geçirir. Ayrıca Emine ve Tevfik’le birlikte, sokaktaki İstanbul bakkaliyesini işletmektedir. Bir süre sonra Tevfik ile Emine anlaşamazlar ve ayrılırlar. Tevfik yaptığı şaklabanlıklar yüzünden sürülür. Ancak Emine hamiledir ve inadını ve iradesini annesinden, yeteneklerini ise babasından alan Rabia isimli bir kızları dünyaya gelir. Emine’nin Babası Rabia’nın dedesi olan imam ise Rabia’yı biraz büyüyünce hafız yapar. Mahallenin bir de kibar konağı vardır: “Selim Paşa Konağı”. Bu konak başlı başına bir alemdir. Selim Paşa’nın hanımı dünyanın tadına varmış, yaşlandıkça ölüm korkularına kapılmıştır, teselliyi nerede bulacağını şaşırmış bir kadındır. Selim Paşa ise Padişahın dostlarından ve Zaptiye Nazırı idi. Oğlu Hilmi ise babasının aksine Jön Türklerle ilgisi olan bir ihtilalcidir. Büyüklük peşinde bir hayal adamı. Konağa giren – çıkan pek çoktur. Peregrini adında ki bir İtalyan piyanist Vehbi Dede adında bir Mevlevî bunların başlıcaları arasındadır.

Rabia mevlit ve kuran okumaktaki şöhreti ile Selim Paşa konağına kapılanır. Peregrini’yi orada tanır. Vehbi dededen musiki dersleri, alır. Rabia biraz büyüdüğünde Hiç görmediği babası Tevfik sürgünden dönmüştür. Rabia annesi ile babası arasında tercih yapmak zorunda kalmış ve Babası Tevfik’i seçmiştir. Bunun üzerine Emine Rabia’ya çok kızmış her namazdan sonra beddua etmeye başlamıştır. Rabia Babasına bakkalda ve karagöz oyunlarında yardım etmekte Mahallenin cücesi olan Rakım Amcası ile beraber hep beraber güzel vakit geçirmektedir. Lakin Tevfik’in kadın kılığına girip Selim Paşanın oğlu Hilmi için Fransa’dan gelen yabancı evrakları feslilerin giremeyeceği Fransız Postanesine gidip alması esnasında yakalanması ile, Tevfik, zaptiye dairesinde “göz patlatan Hakkı” adında ki zorbanın sıkı işkenceleri ile sorguya çekilmiştir. Gene de Hilmi’nin adını vermez sürgüne yollanır. İş anlaşıldığı için Paşanın oğlu Hilmi de Selim Paşanın emri ile sürgüne Şama sürülecektir.

Tevfik yokken Rabia Rakım Amcanın yardımı ile dükkanı idare eder. Vehbi Dede ve Peregrini de kendisine arkadaşlık ederler. Ama babası sürgüne yollandığından sonra bir daha Selim paşa konağına ayak basmaz. Konakta pek sevdiği bir Cariye vardır: Kanarya Hanım. Çerkez asıllı olan Kanarya Hanım da aslında evlenip çırak çıkmıştır.

Rabia, Ramazanlarda camileri gezer mukabele okur ara sıra mevlitlere çağrılır. Şehzade Nihat Efendisinin yalısında da Mevlit okumaya davet edilir. Rabia yalıya gittiğinde iç salonun kapıları açılarak sinekli bakkal mescidinin büyük bir toplantı yeri haline getirildiğini görür. Renkli Papatya başlarına benzeyen yüzlerce başörtülü kadın dinleyicisi vardır. Bu duygulu kalabalığa yanık ve dokunaklı sesi ile mevlit okuduktan sonra salonun sonunda çok güzel bir mermer heykele benzeyen sarışın bir kadın görür . Bu kanarya Hanımdır. İki eski dost çığlık çığlığa birbirlilerinin boynuna atılırlar.

Peregrini Rabia’nın okuduğu mevlide hayrandır. Karakterine, olgunluğuna hayrandır. Sonunda , tasarısını Vehbi dedeye açar. Onunda uygun bulması üzerine Rabia ile evlenmek için dinini değiştirir. Osman adını alır. Vehbi dede de, onu kızı gibi sevmektedir. Yani Rabia da güzelliği bulan Tanrı sevgisi…

İmam da Emine de öldüğünden Osman’la Rabia Evi onarırlar. Dükkanın üstüne yerleşirler. Rabia’nın gebeliği çok sıkıntılı geçer. Sonunda İstanbul’da ilk defa yapılan bir sezeryan ameliyatı ile kurtulur. Bir oğlu olur. Bu mutlu olayı izleyen yıllarda 1908 meşrutiyeti gelir. Sürgünler yerlerine dönerler. Geri dönenler arasında Tevfik de vardır. Rabia, Osman Rakım Amca , Mahallenin Kibar tulumbacısı, Sabit Beyağabey, Bütün sinekli bakkal onu karşılamaya giderler. Vakti ile Padişah haini diye sille tokat İstanbul’dan sürülenlerin hepsi, şimdi birer Hürriyet kahramanı olarak dönmektedir.

Tevfik’in bu siyasi görüşlerle ilişiği yoktur. Vapur rıhtımına yanaşıpta sürgünler çıkınca karşılama törenleri başlar. Sabit Beyağabey bir emir verince sinekli bakkal takımı Tevfik’in bile ürkütüp saklanacak yer aratan bir coşku ile gösterilerine başlar. Sinekli bakkal delikanlıları Şişmanca bir adamı omuzlarına alırlar. Tevfik’in mahalleye dönüşü dolası ile ateşli bir hürriyet nutku çeken bu adamı Tevfik hemen tanır. Bu zaptiye dairesinde kendine işkence eden göz patlatan Muzafferdir. Vehbi Dede ile Osman Tevfik’in Koluna girer ve ona bir torunu olduğunu haber verirler.

Sinekli Bakkal Romanında Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi:

Rabia: Romanın asıl kahramanı: İlhâmi İmamın kızı Emine ve Kız Tevfik diye bilinen orta oyuncusunun kızı “Rabia”dır. Rabia, Yazarın romanda kendisi yerinde gösterdiği ve “İdeal Türk kadını nasıl olmalı?” sorusunun cevabı olan kişidir. Rabia’nın kişiliğinin oluşmasında babasından çok dedesinin etkili olmuştur. Kendisi İmam olduğu için torunu hafız yaparak İslami bilgilerle donanmasını sağlamıştır. Paşanın konağına gitmesi ile Rabia’nın kişiliğinin değişiminde en büyük etkiyi görülüyor. Dedesinin yanında her zaman cehennemden bahsedilerek büyüyen Rabia konağın ortamını görünce geleneklerine bağlı, ancak batı eğilimli bir karakter ortaya çıkıyor. İki ayrı ruh ikliminde yetişmiş olduğu Peregrini yani Osman’la evlenmesi ile de bunu gösteriyor.

Kız Tevfik: Daima şen şakrak, orta oyununda usta, yakışıklı ve çok düzensiz bir kimlikte anlatılıyor.

Vehbi Dede: Konakta Rabia’ya ders veren bir Mevlevî derviş olarak bize aktarılan Vehbi. Dede, her zaman teselli edici teskin edici mizacı ile Rabia’nın dedesinden çok farklı olarak Ruh okşayıcı bir alim olarak anlatılıyor.

Peregrini (Osman): Annesinin tavsiyesiyle eskiden papaz olan Peregrini daha sonra her hangi bir dine bağımlı olmaksızın yaşamış bir müzik hocası. Türkçe’yi çok iyi konuşan bu adam dinsiz olmasına rağmen Vehbi Dede gibi dinine bağlı insanlara saygı duymuştur. Rabia ile evlenmek için dinini değiştirerek Osman ismini almıştır.

Selim Paşa: Eski Dahiliye Nazır, padişaha son derece bağlı bir mizaç ortaya sürmüştür. Öyle ki kendi oğlunu bile gözünü kırpmadan ve elinde kesin delil olmadan sürebilmiştir. Ama diğer taraftan Rabia’ya karşı hep şefkatli olmuş ve iyi davranmıştır.

Emine: Rabia’nın annesidir. Önceleri Rabia’yı çok sevmiş ancak sürgünden dönen babasını kendisine tercih edince, elinden gelse Rabia’nın boğazına sarılmak istemiştir. Elini öpmek için gelen kızını kovmuştur.

İlhamî İmam: Rabia’nın büyük Babası, mahalleliye devamlı cehennemden bahseden bir imam.

Diğer tipler: Bilal; Rabia ile evlenmek isteyen bir genç, Rıfat Amca; mahallenin cücesi, Pembe; Rabia’nın hizmetini yürüten beraber yaşadığı çingene, Hilmi; Selim Paşanın Jön Türk oğlu, Sabiha Hanım; Selim Paşanın Hanımı, Kanarya Hanım; Köşkte ki bir Çerkez kızı.

Sinekli Bakkal Yazarı Hakkında Bilgi:

Halide Edip Adıvar

Bakınız ⇒ Halide Edip Adıvar

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu