Matmazel Noraliya’nın Koltuğu – Peyami Safa

Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (Roman Özeti) – Peyami Safa

Matmazel Noraliya’nın Koltuğu – Peyami Safa

Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Peyami Safa‘nın II. Dünya Savaşı’nın sonunda 1949 yılında yayınlanmış romanıdır.

Yazarın olgun eserlerinden biri olan Matmazel Noralya’nın Koltuğu; konusu, iletisi, psikolojik ve sosyolojik tahlilleri ile bu alandaki önemli romanlarımızdan sayılır. Eserde, madde ve mana karşısında, toplumla çatışma içerisinde bulunan aydının bir senteze ulaşarak olgunlaşması konusu ele alınmıştır.

Matmazel Noraliya’nın Koltuğu Özet:

Ferit, bir hariciye memuru ile öğrenimini batıda yapmış, hassas ve sinirli bir annenin çocuğudur. Anne veremlidir. Ferit’in iki ablası, annelerinden kaptıkları hastalık sonucu, arka arkaya ölürler. Bu acılara dayanamayan baba, Avrupa’ya gider. Verem küçük kardeşi Nilüfer’e de geçmiştir. Hastalığın daha ilerlememesi için Nilüfer’i teyzesi yanına alıp annesinden ayırır. Kısa süre sonra anne ölür. Ferit bu gelişmeler üzerine devam ettiği tıp fakültesinden ayrılır. Bir pansiyona yerleşir. Pansiyonda çeşitli tipler ve kişiler barınmaktadır. Ailelerden birinin kızı ortalıkta çok zaman çırılçıplak dolaşmakta, gaipler âleminden bir şeyler duyduğunu tekrarlamaktadır. Başka bir odada romatizmalı Tosun Bey oturmaktadır. Lise öğretmeni Aziz Bey de bir başka karakterdir. Ferit, burada da huzursuzdur. Kardeşi Nilüfer, zaman zaman Ferit’e gelmekte; teyzesinin kendisine yaptığı eziyetlerden yakınmaktadır. Bunlara çok kızan Ferit, bir seferinde, bu yüzden teyzesini öldürebileceğini ağzından kaçırır. Onun bu konuşmasını ve teyzesinin çok zengin olduğunu Tosun Bey duymuştur. Birkaç gece sonra, gaiplerden haber veren Zehra, birden çığlık çığlığa uyanır; o anda birisinin bıçaklanarak öldürülmekte olduğunu hissettiğini anlatır. Buna pansiyonda, kimse inanmaz; ama iki üç saat sonra bir hanımın bıçakla öldürüldüğü haberi alınır. Ertesi gün Tosun Bey, Ferit’i odasına çağırıp her şeyi anlatır. Tosun Bey profesyonel bir katildir. Bu işi Ferit’e acıdığı için yapmıştır.

Üst üste gelen aşırı heyecanlar, hele Nilüfer’in hastalığının artarak hastanelik olması Ferit’i daha çok sarsmıştır. Artık son derece vehimli, sinirli, kuşkucu, korkak olmuştur. Aziz Bey, Ferit’e Ada’da bir ev tutup Nilüfer’le birlikte bir süre dinlenmesini salık verir.

Ferit, bir yıl önce ölmüş olan Matmazel Noralya adlı bir kadının evini kiralar. Ama bu evde geçirdiği ilk gece de kendisi için korku verici olmuştur. Gece karşısında bir koltukta Matmazel Noralya’yı bulur. Kadın, durmadan ona bir şeyler anlatır durur. Bu bir uyku hali midir, kâbus mudur, Ferit bunu bir türlü anlayamaz. Ertesi gün, Aziz Bey’le birlikte evi dolaşırken, odalardan birini görünce şaşkınlıklar içinde donup kalır. Oda ve odadaki koltuk, bir gece önce gördüğü dekorun aynısıdır. Ferit hizmetçiden, Matmazel Noralya’nın kim olduğunu sorar. Kadının anlattığına göre Matmazel Noralya çok acı çekmiş, çok mutsuz yaşamış, bu yüzden genç yaşında kendisini dine ve Tanrıya adamış biridir. Hizmetçi kadın, bunları anlattıktan sonra Ferit’e Noralya’nın özel defterini de verir. Koltuğa oturup defteri okumaya başlar. Birkaç gece sonra Matmazel Noralyan’ın ruhu ile konuştuktan sonra büyük bir moral ve iman gücüne ulaşır. Artık dine karşı saygılı ve inançlıdır. İyileşmeye başlayan Nilüfer de bu durumdan memnundur. Genç kızla Aziz Bey arasında hissi bir yakınlaşma başlar. Bu fırsattan istifade ile Ferit de sevgilisi Selma ile barışır. İç dünyasında bir ışığın yandığını hisseden Ferit, artık iç huzuruna kavuşmuştur.

Peyami Safa’nın Matmazel Noraliya’nın Koltuğu Adlı Romanında Esere Yansıyan Şahıslar Dünyası

Doç. Dr. Gıyasettin AYTAŞ/ Gazi Eğitim Fakültesi, Türkçe Öğretmenliği Bölümü öğretim üyesi.

Peyami Safa‘nın olgun eserlerinden biri olan Matmazel Noraliya’nin Koltuğu, [1] adlı roman konusu, mesajı ve psikolojik ve sosyolojik tahlilleri ile sahasında önemli romanlarımız arasında sayılmaktadır.

Romanda madde ve mana karşısında; cemiyetle kendi ruh dünyası arasında çatışma içerisinde bulunan aydının bir senteze ulaşarak olgunlaşması konusu ele alınmıştır. Kâinat ve bu kâinatta bulunan varlıkların sırrına vakıf olma gayreti; kâinatta var olan mahlukatın, yaratılış gayesi ve gayenin insanı zorlayan sırları ana fikri etrafında kurgulanmış olan romanın ana kahramanı Ferit’tir. Ferit, ince ruhlu, itikadı zayıf hariciye memuru bir baba ile yarı sanatkâr, yarı deli, erkek düşkünü, veremli ve veremden iki yetişkin kızını kaybetmiş, ayyaş, kokainman, Paris`de okuduğu için kültürlü, genç yaşında ölmüş. bir ananın oğludur.

Ferit, vahim hadiselerin bir biri ardı sıra gelmesiyle psikolojik olarak bunalıma düşer. Babasının Avrupa’ya gitmesinden sonra, kendisinden bir haber alamamıştır. Küçük kız kardeşi Nilüfer, teyzesi Necmiye Hanım’ın bakılı himayesi altında, kendisi de bir pansiyon odasında kalmaktadır. Kaldığı bu pansiyon sakinlerinin hemen hemen hepsi psikolojik olarak rahatsız kimselerdir. Pansiyonda karşılaştığı olaylar, Ferit’in ruh dünyasının iyice allak bullak olmasına sebep olur. Sokakta siyah bir köpeğin kendisini takip ettiğini zanneden Ferit, bu vehimle geceleri uyuyamaz.

Ferit, kaldığı bu pansiyonda, gece çıplak gezenlerle, gaipten haber verenlerle, uyurgezer ve hasta tiplerle karşılaşır. Pansiyona girdiği ilk günden karşılaştığı olaylar, onu ruhen iyice sarsar. Bir gece boğazının sıkıldığını duyarak haykırır. Oda komşusu olan Zehra’nın önceden haber verdiği olayların dehşetiyle ürperir. Kaldığı pansiyon kadrosunda bulunanların içinde yalnız Yahya Aziz aklı başında birisidir. O da odasından dışarı çıkmaz, sandıklar dolusu kitaplarını okumakla meşgul olur. Kuvvetli kültürü ve dengeli mantığı ile Ferit’in sinirleri üzerinde yatıştırıcı bir rol oynar.

Pansiyon dışında temas ettiği kimseler de hasta kız kardeşi, aşkta cinsî duyguların üstünde ruhî yükselişler arayan sevgilisi ve sevgilisinin arkadaşı; biri milliyetçi diğeri komünist iki arkadaşıdır. Bunlar da çağımızın yetiştirdiği, içgüdülerine düşkün tiplerdir. Bir başka çevre ise, Seza olan adını Suzy, Cevat olan adını Joe olarak değiştiren tiplerdir.

Bu arada sevgilisi Selma ile kavga eden Ferit, ondan ayrılır. Sonra bu ayrılığa katlanmanın zor olacağını anlarsa da bir türlü onuruna yedirip ondan özür dilemeye gidemez. Nilüfer, zaman zaman Ferit’e gelmekte; teyzesinin kendisine yaptığı eziyetlerden yakınmaktadır. Bu durumlara çok kızan Ferit, Nilüfer’e teyzesini öldürebileceğini söyler. Kardeşinin durumundan çok etkilenmiş olan Ferit, o gece çığlık atarak bütün pansiyon sakinlerinin uyanmasına sebep olur. Onun bu durumuna Tosun da çok acımaktadır.

Bu hadisenin birkaç gece sonrasında, bazı olayları önceden haber veren Zehra, birden çığlık çığlığa uyanır; işaretlerle ve yazıyla o anda birinin bıçaklanarak öldürüldüğünü, öldürülmekte olduğunu haber verir. Buna Ferit dahil kimse inanmaz ama, iki üç saat sonra teyze hanımın öldürüldüğü haberi alınır. Aynı zamanda kadının bütün paraları ve mücevherleri çalınmıştır. Ertesi gün; aslında profesyonel bir katil olan Tosun, Ferit’i odasına çağırarak, çekmece içindeki teyzeye ait para ve mücevherleri teslim eder. Teyzeyi, Ferit’e ve kız kardeşine acıdığı için kendisinin öldürdüğünü de itiraf eder. Romanın birinci kısmı burada bitmiş olur.

Çevrenin etki ve izlenimleri, üst üste gelen aşırı heyecanlar, hele Nilüfer’in hastalığının artarak artık hastanelik olması Ferit’i daha çok sarsmış, biraz da bunaltmıştır. Şimdi kendisi de odasında birtakım göze görünmez varlıkların dolaştıklarına, kilitli kapısından bir şeyler söylemek istediklerine, hattâ bazen kendisini çağıranların bulunduğuna inanmaktadır. Artık son derece vehimli, sinirli, kuşkucu, korkak olmuştur.

Ferit, Tosun vasıtasıyla ve zahmetsizce ele geçirdiği para ile, Büyükada’da Matmazel Noraliya’nın evine taşınır. Matmazel Noraliya, aslında babası Türk, anası İtalyan olan Nuriye Hanım’dır. Bir kazasker soyundan olan babaannesiyle, mutaassıp bir Katolik olan annesinin birbirine karşıt tesiri altında, fikir burhanları geçirerek büyür. Ancak büyükannesinin telkin ettiği Müslümanlık üstün gelmiştir. Annesinin tertibiyle sürüklendiği aşk macerasının öldürücü burhanlarını hep bu kuvvetle atlatmıştır.

Ferit yeni taşındığı bu evde, daha ilk gecesinde korku verici hadiselerle karşılaşır. Gece kilitli kapısı açılarak birisi “gel”diye kendisini yukarıya, Matmazel Noraliya’nın odasına çıkarır. Bu odada bir koltuğa oturmuş, koltuğun iki kolundan iki beyaz el nur damlaları halinde hafif bir duruşla sarkıyordu. Ferit içinden “Matmazel Noraliya” der. Fakat o,”hayır Nuriye”diye düzeltir. Noraliya bilinen Nuriye o gece Ferit’e bir şeyler söyler. Bu bir uyku hali midir, kâbus mudur, Ferit bunu bir türlü çözemez.

Ertesi gün Aziz Bey’le evin her tarafını dolaşırken, odalardan birinin kilitli olduğunu görürler. Bu odayı Fotika’ya açtırdıklarında Ferit hayret ve dehşet içerisinde kalır. Bir gece önce görmüş olduğu dekor aynen karşısında duruyordu. Ferit, Fotika’dan Matmazel Noraliya hakkında bilgi alır. Onun anlattığına göre, Matmazel Noraliya çok acı çekmiş, çok mutsuz olmuş, bu yüzden genç yaşında kendisini dine ve Allah’a adamış birisidir. Son yıllarında ise, hiç odasından dışarı çıkmamış, geçmişten ve gelecekten haber vermeye başlamıştır. Hizmetçi, Matmazel Noraliya ile ilgili bildiği hayat hikâyesinin hepsini anlattıktan sonra, onun özel hatıra defterini de Ferit’e verir. Yahya Aziz’le birlikte, Matmazel Noraliya’nın hatıra defterini okuyan Ferit, bir inanma ve bağlanma ihtiyacı içinde, kararsız hüviyetinin birdenbire değiştiğini görür.

Birkaç gece sonra Matmazel Noraliya’nın ruhu ile konuştuktan sonra büyük bir moral ve iman gücüne ulaşır. Artık dine karşı saygılı ve inançlıdır. İyileşmeye başlayan Nilüfer de bu durumdan memnundur, Genç kızla Aziz Bey arasında hissi bir yakınlaşma başlar. Bu fırsattan istifade ile Ferit de Selma ile barışır. Maneviyatında bir ışığın yandığını duyan Ferit, artık hidayete kavuşmuştur.

Şahıslar Dünyası:

FERİT:

Romanın daha ilk sayfasında psikolojik yapısının bir kısmını öğrendiğimiz Ferit, ikinci bölümde farklı bir yapıya sahiptir. Tıp fakültesini bırakmış, felsefe tahsiline başlamıştır. Bu yüzden, insanı psikolojik ve fizyolojik bakımdan tanımıştır. Tedavisine çalışmakla beraber kendi hastalıklarını da tehir etmektedir. Ciğerlerinden rahatsızdır. Megaloman ve psikopattır. Aynı zamanda bir de temizlik hastalığı vardır (s.13).

Kendisini ve ailesini en derin çizgilerle şöyle tarif eder: “Ben Türk değilim, insan değilim, hayvan değilim, tıbbiyeli değilim felsefeci değilim, âşık değilim, zengin değilim, fertçi değilim, cemiyetçi değilim, milliyetçi değilim, Vafi Beyin ecinnileri arasında oturan, iradesi çarpılmış, bir hafta sonra ne yapacağını bilmeyen, tembel, hiçbir şeye yaramaz ve ömrünün yarısı Avrupa’da hariciye memurluklarında geçmiş, ayyaş, zampara, hedonist, ciddiyetin yalnız hayvanlara yakıştığına inandığı için dünyanın bütün dramlarına kahkahayı basan ve bunun için”Gülenler”soyadını alan bir baba ile, yarı sanatkâr, yarı deli, erkek düşkünü, veremli veremden iki yetişkin kızını kaybetmiş, ayyaş kokainman, Paris’te okuduğu için kültürlü, genç yaşında ölmüş bir ananın desencharte, demesuer, desoriente, deracine, degenere bir oğluyum. (s. 65/66)

Romanın merkez kahramanı Ferit’tir. Diğer şahıslar onun etrafında üç gruba ayrılır:

Birinci grup: Ferit’in yüksek kaldırımlarında kalmış olduğu pansiyon sakinleri;

İkinci grup: onun arkadaş ve dost kitlesi;

Üçüncü grup: Matmazel Noraliya’nın evindekiler.

Ferit’in kaldığı pansiyondaki şahıslar:

Vafi Bey :

Pansiyonda odabaşı olan Vafi Bey, çok titiz bir temizlik hastasıdır. Ferit, koruk yeşili gözlerinden eksi bir ruh sızan bu ihtiyarla arasındaki mizaç benzerliğinin yalnız bu noktada tadılabileceğini düşünmüştü. Vafi Bey, tedkik-i müellifat-ı şer’iyye âzasından Hacı Feyzi Efendi’nin oğludur. Tarikat-ı Mevleviye’den ve aynı zamanda Melemiyundandır. Geceleri üç dört saatten fazla uyumaz. Pansiyonun taife-i cinnilerle dolu olduğuna inandığından, her gece bir kaç defa Ayet-i Kürsî’yi okur. Çevresindeki insanları ve pansiyonda mukim olanları gayet iyi tanımaktadır. Herkesin her karakteristik özelliğini yakalar.

Aziz Bey :

Vekâlet emrine alınmış mağdur lise felsefe hocasıdır. Odasında sandık sandık kitap vardır. Gece gündüz durmadan bu kitaplarını okumakla meşguldür. Kimse ile pek konuşmaz. Tasavvufa yabancı değildir. Aziz Bey, Ferit’in kurtuluş ermesinde yardımcı olur.

Ahmet Tosun:

Gece gündüz odasından dışarı çıkmaz. Yemeği odasına gelir. Romatizmalı olduğu söylenmektedir. Fakat, romatizma meselesi kendisinin icadıdır. Aslında böyle bir hastalığı yoktur. Tosun, aslında azılı bir katil olan Bursa canavarıdır. Fakat sırrını kimseye bildirmemiştir. Garip bir adalet anlayışı vardır. Kabarık, kıvırcık saçlı ve büyük başlıdır. Sesi kalın ve hırıltılı çıkmaktadır. Annesi, kendisi yirmi beş yaşındayken ölmüştür. Önce köylerine tavuk çalmak için dadanmış tatar karısını, sonra ırz düşmanı İbik Ahmet’i, daha sonra da bir kötüyü temizledikten sonra bu pansiyona yerleşmiştir Ferit’in teyzesini de Tosun öldürmüştür. Bunu neden yaptığını ise, “sana ve kız kardeşine acıdığım için yaptım bu işi (s.202)” şeklinde izah eder.

Fatma:

Ruh hastasıdır. Geceleri hayal görmektedir. Esmer yüzlü ve tıknaz boyunludur. Yüzüyle diğer uzuvları arasında zıtlık vardır. Çünkü, yüzü çok çirkin olmasına rağmen, diğer uzuvları bunun aksine çok güzel ve tazedir. Sevgilisi Hüseyin’i bir trafik kazasında kaybetmiş,onun hayaliyle yaşamaktadır. Bir gün gelir diye her gece çırılçıplak soyunarak yatar.”Nergis vücutlu katır”diye tasvir edilmektedir.

Eda Hanım :

Asıl adı Adalet’tir. Uzun boylu ve zayıf; kırkını geçmiş; sola doğru hafif çarpılmış ağız; yüzünde, burnunun dudağına yakın sol tarafında bir Halep çıbanı vardır. Bir yangın felaketi sonunda kocasını ve evini kaybetmiştir. İki çocuğu ile birlikte bu pansiyon odasına sığınmak zorunda kalmıştır. Yanlarında bir de Tahir Bey isminde kayınbiraderi vardır.

Zehra :

Dili tutulmuş bir ruh hastasıdır. Geceleri çıplak dolaşmak gibi bir huyu vardır. Eda Hanım’ın kızı olan Zehra, aynı zamanda bazı olacakları önceden haber verme gibi bir özelliği vardır. Dilinin tutulmasına sebep ise, başlarından geçen yangın hadisesidir. Romanın sonunda dili açılır. Ferit’e göre bu durum Tahir Bey’in maneviyatı sayesinde olmuştur.

Babuş:

Asıl adı Baha’dır. Arkadaşları onu böyle çağırdığı için Babuş diye çağrılması yaygınlaşmıştır. Sekiz yaşlarında olup, gazete satarak ailenin geçimini sağlamaktadır. Siyah dağınık saçlı, göz kapakları şişmiş, yüzünde tırmık izleri vardır. Ortası basık burnu, çıkık elmacık kemikleri ve geniş şakakları, ona Çinli ile Tatar arası bir özellik vermektedir. Eda Hanım’ın itimat ve dayanak noktasıdır.

Tahir Bey :

Eda Hanım’ın kayınbiraderidir. Yetmiş üç yaşındadır. Cüce denecek kadar ufak yapılı, beyaz kırpık bıyıklı, çarpık vücutlu bir yapıya sahiptir. O da kurabiye satarak aile bütçesine katkıda bulunur

Pansiyonda kalan diğer sakinler ise: Karnik, fotoğrafçı olup, genelde çıplak kadın resimleri çekmektedir. Bandırma’dan yağ ve tavuk getirerek satar. Diğer sakinler de Fettah ile Sadberk Hanım’dır.

Ferit’in Arkadaş ve Dost Çevresi:

Selma: Ferit’in sevgilisi, üniversite talebesidir. Ailesinden babası Türk, annesi ise Selanik dönmesidir. Babası Tahsin Bey, histerik bir kadın olan Belkıs Hanım’la bir aşk mâcerası sonucunda evlenmiştir. Bu evlilikten dünyaya gelen Selma, erkek düşkünü annesinin yüzünden mutsuz bir hayat geçirmiştir. Kocası Tahsin Bey seyahate çıktığı zaman,onu çeşitli kişilerle aldatır. Bu durumu öğrenen Tahsin Bey, Selma’yı yanına alarak ondan ayrılır. Kısa bir müddet sonra da ölür. Bu yüzden annesinin yanında kalmak mecburiyetinde olan Selma, onun kötü tesirinden kurtulmaya çalışmaktadır. Bu yüzden, annesinin ve babasının kötü tesirinderinden kurtulmaya ve kapalı evlenme sisteminin dışına çıkmaya çalışmaktadır.

Nilüfer: Ferit’in kızkardeşidir. Ciğerlerinden, rahatsızdır. Ahlâken mazbut değildir. Anne ve babasına benzer. Kardeşi Ferit gibi, ırsiyetin tesiri altındadır. Teyzesi Necmiye Hanım’ın yanında kalmaktadır. Kendisine baskı uyguladığı gerekçesiyle, teyzesine karşı kindar bir tavır içerisindedir.

Suzy: Asıl adı Seza’dır. Amerikalılaşma hevesinde olduğu için, İngilizce’ye en yakın şekli olan Suzy ismin almıştır. Ahlaken düşmüş bir kadın olan Suzy, sürekli olarak evine aldığı gençlerle kocasını aldatmaktadır.

Cevat Ferman: Suzy’in kocasıdır. Selanik dönmesi olan Cevat Ferman, aile içinde Mr. Joe diye çağrılmaktadır. Dönmelerin Türk’e karşı duydukları ayrılık hissini belli etmelerini aptallık olarak sayıyor. Ona göre dönmeler, Türklere iktisaden hâkim olsunlar yeter.

Muhtar: Milliyetçi üniversite talebesidir. Kültürlü, bilgili ve millî şuura sahip bir yapıya sahip olan Muhtar, Ferit ve onun gibi düşünenlere karşı çıkmaktadır, “Eflatun’un Cumhuriyetinde sosyali keşfetmek için “ferdî”nin içinden geçmesinin tersine olarak ferdin hayatında, sosyal ve siyasî hayatın prototipini ve sadeleşmiş modelini bulmak mümkündür.” (s.64) der.

Saim: Solcu bir üniversite talebesidir. Dejenere bir tip olan Saim, Mister Joe’nin proletaryasıdır. Fikirleri malûm ilmiha1 kalıpları içinde kesif ve sığdır.

Ferit’in arkadaş çevresinde, yukarıda bahsettiğimiz kimselerin dışında Haldun ve Hukuktan Feridun’un isimleri geçer.

Matmazel Noraliya’nın Evindeki Çevre:

Matmazel Noraliya: Babası Mecit Bey, Sultan Aziz’in subaylarındandır. Babaannesi kazasker soyundan olan Noraliya (Nuriye), hayatta çeşitli mutsuzluklarla karşı karşıya kalmış, otuz iki sene aynı koltukta oturmuş biridir. Babası Mecit Bey, görevli olarak gittiği Paris’ten dönmek üzere yola çıkar. Bu esnada Matmazel Gianetti’yi (sonradan Matmazel Noraliya’nın annesi olacak kadını) tanır. Birbirlerini seven bu iki insan, bir türlü evlenemezler. Fakat, ilişkileri buna rağmen devam etmektedir. Bu arada Matmazel Noraliya dünyaya gelmiştir. Önce babası tarafından adı Nuriye konan Noraliya, annesinin bu ismi telaffuz edememesi yüzünden, Nurya, daha sonra da Nuralya ve en sonunda Noraliya oluverir.

Ferit’in taşındığı bu evde onun hayatının dönüm noktası olan Matmazel Noraliya, ufak tefek bir vücut yapısına sahiptir. Anlatıldığına göre geçirdiği dayanılmaz acı ve buhranlar, onu kendi içine kapanmaya, insanlardan kaçmaya ve özünü dine ve Allah’a adamasına sebep olmuştur.

Fotika: Matmazel Noraliya’nın hizmetçilerinden ve bu evin sahibeliğini yürüten birisidir. Aslen Rum olan Fotika, Baba Dimitri adında gözleri kör olan yaşlı dedesi ile birlikte kalmaktadır.

Fotika, annesi kendisini doğururken ölmüş, üç yaşında babasını kaybetmiş, yedi yaşına kadar teyzesi tarafında büyütülmüştür.

Ferit, Matmazel Noraliya’nın evi ve bu evin bulunduğu Büyükada çevresinde yukarıda zikredilenlerden başka, kendisini takip ettiklerini sandığı iki kişiden başka kimse ile karşılaşmamış.

Eserde Ele Alınan Zaman ve Mekân:

Romanda ele alınan zaman itibaridir. Psiko-sosyolojik eserlerde görülen en büyük özelliklerden biri de belli bir zaman ve mekân kuralına bağlı kalmayışlarıdır. Bu yüzden Peyami Safa, eserinde böyle bir yol takip etmemiştir. Ancak, ara düğümlerle ilgili çözümlemeler yapılırken tarihî zamana yer verilmiştir. Verilen bu zaman anlayışı çok kısa ve gerekli görüldüğü hallerde baş vurulan yol olmuştur.

Zaman olarak, gece ve gündüz çok kullanılan kavramlardandır. Romanda geçen vaka, belli bir tarihle sınırlanmamasına rağmen, tahminî olarak, iki veya üç aylık bir süreyi ihtiva etmektedir.

Mücerret zaman anlayışını eserlerinde kullanmayı seven Peyami Safa, burada anlayışını sürdürmüştür. Eserde geçen vaka, zaman ve mekân sınırlarının ötesinde olağanüstülüklerle doludur. Okuyucunun da böyle bir arayış içerisinde olmaması için, vakayı çok çeşitli bir sofra misali sunmasını bilmiştir.

Sirkeci, Beyazıt, Galata., Tarlabaşı, Beyoğlu, Eminefendi, Çağaloğlu, Nuruosmaniye, Beşiktaş, Osmanbey, Kınalı, Bakırköy, Bentler, Maslak, Fulorya, Büyükdere ve Şişli gibi semt isimleri geçmektedir. Ayrıca, Büyükada da İstanbul ve çevresiyle alakalı olarak geçen isimlerdendir.

Pansiyonun temizlik işleriyle meşgul olan Fatma ile ilgili geçen mekân isimlerinin bazıları şunlardır: Tatvan, Göynük, Erzurum, İstanbul ve çevresi. Aynı zamanda Ferit’le birlikte kaldığı Kuledibi’ndeki pansiyon çevresidir.

Eserde genel olarak, Osmanlı’nın son dönemi ile 1949 yılları arasında aydının içine düştüğü bunalımlar dile getirilmiştir. Dar mekân olarak, Pansiyon çevresi görülmekle beraber geniş bir İstanbul çevresiyle de tanırmış oluruz. Genel olarak üç mekândan söz etmek yerinde olur: Kuledibi’ndeki pansiyonun bulunduğu mekân, Ferit’in dışarı çıktığı zaman dolaştığı İstanbul’un çeşitli semt ve sokakları, Büyükada çevresi ve burada ikâmet edilen Matmazel Noraliya’nın evinin bulunduğu mekândır.

Bir başka mekân mevzuu da, eserde geçen ve geriye dönüşlerle anlatılan vakaların geçtiği mekânlardır Bunlar: Yukarıda Fatma ile ilgili bilgi verilirken ismi geçen mekânlardan başka, Selma’nın baba ve annesiyle ilgili öğrendiğimiz gerçekler bahsinde geçen mekân isimleri ile Matmazel Noraliya (Nuriye) ile ilgili hayat hikâyesinde geçen mekân isimleridir.

Romanın Vak’a/Olay Tertibi Açısından Değerlendirmesi:

Eserler, başlangıçları itibariyle çeşitli anlatım üslûbuyla karşımıza çıkarlar. Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’nun başlangıcı bir ruh tasviriyle başlar. Bu, Ferit’in içinde bulunduğu psikolojik ruh dünyasının tanıtılması şeklindedir.

İnsan, kendisinin dışındakilerle kendisi arasındaki tesir alışverişlerinin şekillendiği sosyal bir varlıktır. Bu yüzden,romanın daha ilk sayfasında, ruh dünyasının bir kısmıyla yüz yüze geldiğimiz Ferit, sosyal çevresi ve bu çevre içinde almış olduğu yer itibariyle sosyal bir tiptir. Konuşur gibi yazmaya karşı olan Peyami Safa, geniş ruh tahlillerinde bulunarak, kahramanla çevresi arasındaki ilişkileri mutedil bir çizgide götürür.

Ferit, kendi tabiriyle; daha doğrusu kendisini tanıtırken, kişiliği i1e ilgili ip uçları verir. Irsiyetten gelen ve sürekli olarak kendisini rahatsız eden düşünce ve duyguları vardır. İçki düşkünü, yarı deli, yarı akıllı annesi ile hayata maddi temellerle yaklaşan babanın aksi ve olumsuz izlerini ruhunda ve benliğinde hisseder.

İkinci Dünya Harbi, Abdülaziz devri, romanda sözü edilen tarihi tespitlerdir. Bir de 1949 tarihi ile ondan öncesinden ima yoluyla bahsedilir. Peyami Safa eserinde tarihi bir vakayı anlatmadığı için tarihi tespitlerde bulunmamıştır. Ancak yeri ve zamanı geldikçe sadece bahsedip geçmesini de bilmiştir.

Giyim kuşamla ilgili tespitler pek açık değildir. Sadece Babuş (Baha)’un yırtık gömleği, Zehra’nın elbisesi, Eda Hanım’ın hırkası, Ferit’in ceketi belli baş1ı giyim kuşam isimleridir. Pastane, lokanta, muhallebici, yeme içme yerleri olarak vakamıza dahil olmuşlardır. Teknolojik olarak taksi, tramvay gibi kavramlar da görülmektedir.

Anti-Komünist bir yazar olan Peyami Safa, Milliyetçilik şuurunu yaşamasını bilen ve bunu kalemiyle dile getiren ender şahsiyetlerden birisidir. İyi bir milliyetçi ve manevi değerlere büyük önem veren Peyami Safa, maddecilerin ve komünistlerin amansız düşmanı olmuştur. Bu yüzdendir ki, tabii olarak eserlerinde bu duygusunu dile getirecektir. Önceleri materyalist bir görüşe sahip olan Ferit, üniversiteden arkadaşı ve milliyetçi bir şuura sahip olan Muhtar ile çatışmaya girer. Ancak, Muhtar’ın getirdiği milli nazariye karşısında komünistlerin meşhur kaçış klişesini enteresan biçimde irdelemiştir.

“Ve ayağa kalktı “Anlaşıldı mı dostum? ‘Ben Türk değilim, tıbbiyeli değilim, hayvan değilim, zengin değilim, fertçi değilim, cemiyetçi değilim, milliyetçi değilim. Vafi Beyin ecinnileri arasında oturan, iradesi çarpılmış bir hafta sonra ne yapacağını bilmeyen, tembel, hiç bir şeye yaramaz……” (s.65)

Dönemlerin Türk unsuruna karşı aldıkları tavır vakamıza dahil olmuştur. Dönmelerden Cevat Ferman, Türklere iktisaden hakim olmayı yeğlemektedir. Bu durumu yazar devrin özelliği olarak ileri sürmüştür. Ferit, Marksizmin ilmihalini değil felsefesini severdi.

Ferit’in aynı zamanda itikadı da çok zayıftır. Fakat ona göre itikat zayıflığı yalnız Ferit’in deği1 dünyanın halidir. Birinci bölümde bu irade zaafı, itikatsızlık ve kararsızlık onun bütün hayatına hakimdir. Ferit memleket meseleleri hakkında isabetli görüşlere sahiptir. Fakat kararsızlığı yüzünden bunu kardeşine bile açamıyordu. Dış tesirlere açık olan ruhunda itikatsızlık yerine geçici de olsa kolayca yerini itikada terk edebilmekte. Ferit, bu bakımdan da enteresan bir ruh yapısına sahiptir. Yakalandığı şiddetli bir krizden muhallebicide karşılaştığı bir ihtiyarın telkiniyle kurtulmuştur. “Yüreğinden bir kere Allahım deyiver, sonra nefesini birden koyuver”. Bu teklif karşısında Ferit’in ruhunda Matmazel Noraliya’nın tesirine zemin hazırlayan ve onu tamamen değiştiren bir ihtilâlin koptuğunu görüyoruz Ferit aynı zamanda Vafi Beyin duasıyla benzeri bir ruh halini yaşamıştır. Daha sonra Matmazel Noraliya’nın tesirini artık iyice hazırlanmış, materyalist felsefenin boğucu ve koyu. dumanından kurtulmaya başlamıştır.

Günün siyasi meselelerine aşina olan Ferit, iktisadi meselelere de aşinadır. Bu konuda kararsız olduğu için yazamadığı birçok eser tasarlamıştır. Marksizmin ilmihalini sevmez fakat ruhunu sever. İktisadı işte bu ruh çerçevesi içinde ele alır.

Eserde romantik aşk arayanlar bunu da bulabilirler. Romanda her şeyden önce aranan, kompozisyon mükemmeliyetidir. Romanda aşk vardır. Fakat bu aşk romantik eserlerde olduğu gibi, insan üstü, hayal edilen bir aşk değildir. Bunun yanında inkâr edilen, kayıtsız görülen bunun için kararsızlıklar ve tereddütler içinde bulunulan, gittikçe genişleyen ve kuvvetlenen, fakat hiçbir zaman vakayı bastırmayan ve hayatı aramayan bir aşktır. Ferit’in elinden kaçırdığı sermaye aramak için düştüğü ruh hali vakanın asıl problemi gibi sergilenmektedir. Burada görüleceği gibi aşk ile vaka birbiriyle iç içedir.

FİGÜRLER:

Vakamızın merkez figürü Ferit’tir. Romanda geçen şahıslar ve birbirleriyle olan münasebetlerini anlatırken Ferit’le ilgili tespitleri vermeye çalışmıştık. Aynı zamanda diğer kişileri de incelememizin çeşitli bölümlerinde vermeye çalıştık.

Figürler genellikle tahlille, bu tahlilin içerisinde de tasvirle verilmektedir. Her figürün önce ana figür üzerinde bıraktığı ruh hali tespit ediliyor, daha sonra onun fiziki özellikleriyle bu ruh hali arasında münasebet kurulmaya çalışılıyor.

Romanın asli kahramanı olan Ferit’le ilgili tesbitleri sıralayacak olursak:

1) Fizyolojik belirtileri:

a. Veremlidir. Bu verem ailesinden bulaşmıştır.

b. Vücut itibariyle veremli ailenin getirdiği aşırı hassasiyet vardır. Bu hassasiyet vaka boyunca devam eder.

c. Fizyolojik yapı bakımından, zayıf, soluk, ince soluk bir yapıya sahiptir. Daha doğrusu psikolojik bakımdan rahatsız olanların fizyolojik özellik belirtileri vardır.

2) Psikolojik belirtileri:

a. Paranoya (kendisini bir köpeğin takip ettiği vehmi) bir tiptir. Bu özelliğinden ötürü, gaipten çağrıldığını duvarda asılı bulunan resmin canlandığını hissetmektedir.

b. Cinsel bunalımları ile psikolojik durumunu birbirine karıştırır.

Bilindiği gibi, tahkiyeli eserler zamana verdikleri önemle, mekâna verdikleri yer oranında değer kazanırlar. Fakat, Peyami Safa böyle bir endişe içerisinde olmamıştır. Romanlar konularına göre mekân tayininde bulunurlar.

Romanda mekân olarak, iki yer önemlidir. Bunlar:

I- Ferit’in kaldığı pansiyon ve pansiyonda bulunan şahıs kadrosunun bulunduğu çevre.

II-Matmazel Noraliya’nın evi ve bu evin bulunduğu çevre.

Ayrıca vakanın geçmemesiyle beraber, ismi geçen mekânlar da bahsedilmektedir. Bunlar, İstanbul’un çeşitli semtleriyle, bazı memleket ve bölge adlarından ibarettir.

Eserdeki vaka itibaridir. Parapsikolojik eserlerin genel özellikleri itibariyle, böyle olması tabiidir. Peyami Safa, hayatta ender rastlanabilecek, belki de hiç karşılaşamayacağımız bir vaka ile bizi karşı karşıya bırakmıştır. O,vakayı kahramanları vasıtasıyla ve tahlil usulü ile aktarır. Müellif, ele aldığı konuyu eserin müsaadesi nispetinde geliştirmek ve böylece merakımızı tatmin için, bizi her an yer değiştiren bir psiko-sosyoloji kiliniğinde dolaştırır.

Yazar, vakasını anlatma tahlille başlar. Aynı zamanda romana giriş özelliğini de taşıyan bu bölüm Ferit’in ruh tahlilidir. Romanın ana düğümü olan Ferit’in ruh dünyasının bir kısmını böylece tanımış oluruz. Her hangi bir mekân tayininde bulunmadığı, esere böyle başlanılması, psikolojik eserlerin genel karakterlerindendir.

Klasik roman tekniğine alışmış olanlar, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu isimli eserde aynı tekniği bulamazlar. Çünkü, eserin belli bir giriş, gelişme ve sonuç diye isimlendireceğimiz kısımlar kesin çizgilerle bir birinden ayırmak zordur. Müellif, vakasını belli bir noktadan, okuyucu için orijinallik arz eden biçimde başlar. Romana, başlangıcı kuvvetli bir düğümle yapan yazar, ara düğümlerle ana düğümü ustaca desteklemiştir.

Daha ikinci sayfayı okurken, ikinci bir düğümle karşı karşıya kalıyoruz. Bu Eda (Adalet) Hanımla alakalı olan vakanın nakliyle daha barizleşmektedir. Düğümün atılışı, ana düğümle kurulan münasebet bakımından çok ustacadır.

Ferit, rüya görmektedir. Rüyasında bir takım acayip mahluklar, acayip sesler ve kâbus dolu korkulu dakikalar. Tam bu esnada yan taratan bir ses işitir. “Ne yedin oğlum; söylesene, yine o bademli yoğurt tatlısı mı? Yeme diyorum sana. Bas diline parmağını, bas, bas da kurtul, bağırtma beni, bas, bassana(s. 9) Bu ses, hasta olan Babuş’a bağıran Edâ Hanım’ın sesidir. Yandan gelen gürültülerle uyanan ve şuuru yerine gelen Ferit, yan tarafa giderek hem merakını giderir hem de ikinci düğümün atılmasına aracılık etmiş olur. Edâ Hanım bir yangın felâketi ile evini ve kocasını kaybetmiştir. Çok dalgın olan kocası Yusuf Efendi, Felâketin hazırlayıcısı olmuştur. Edâ Hanım kocasını tanıtırken: “Rahmetli insanların en iyilerinden biriydi, fakat bir huyu vardı ki dünyanın bütün kusurları bir araya gelse onun kadar ev bark yıkmazdı. Bir huy ki “ah oğlum, diyor kadın, evimizi on dokuz sene cehenneme çevirdikten sonra nihayet cayır cayır yaktı”. Dalgındı, dalgın, rahmetli…(s.25)”

Eda Hanım’ın vakası, evinin yanmasına kadar ve yangından sonra bu pansiyon odasına yerleştiği kısmıyla öğrenilmiş olur. Yangın felâketinde kızı Zehra’nın dili tutulmuştur. Evin idaresi, gazete satarak geçimlerini sağlayan on yaşındaki Babuş (Baha) ya kalmıştır. Ayrıca felçli olduğu söylenen Tahir Efendi de bu işte pay sahibidir.

Ferit’in mazisiyle ilgili bilgiyi, muhallebicide otururken kendi ağzından şöyle öğreniyoruz: “Babam Lonra’da. Ya bombardımanda öldü, ya peşinden koştuğu parayı kazanıp İstanbul’a milyoner dönecek Mektup yollamıyor ve sefarethane onu bulamıyor. Oturduğu mahalle yıkılmış. Kendisi de ölmüş olacak, muhakkak. Anamı ve ablalarımı sorma. Onlar çoktan sizlere ömür. Benim bir teyzem var, ihtiyar senden ihtiyar; cimri, senden cimri; Müslüman, senden Müslüman; fakat hain. Onun evine sığınmış bir kız kardeşim var. Ölen ablaları gibi veremli ve ölen ablaları gibi ölecek galiba. Yapayalnızım ben………(s.69)

Yapayalnız bu pansiyon odasına sığınan Ferit, iç âleminde çözemediği, çözmek için gayrette bulunmadığı; bir çok problemle karşı karşıyadır. Materyalizmin çağımızı, bu çağın aydının beynini kemirdiği, ruhunu benliğini alıp götürdüğü kıskacı Ferit’i pençelerinde ezmektedir. Materyalizm, ontolojide maddeyi değişmez aktif ve dinamik bir prensip ve cevher olarak kabul eden, ruh ve fikir gibi manevî cevherlerin bu maddenin bir tezahürü olduğunu iddia eden yahut bunları inkâr eden meslekler şeklinde tarif edilmektedir. Buradan hareketle, Ferit’in içine düştüğü asıl bunalım, maddeyi değişmez, aktif ve dinamik olarak kabul etmesinden kaynaklanmaktadır.

Yazar ise Ferit’in ruhî yapısıyla ilgili şu tespitlerde bulunur: “Tıp Fakültesini bırakıp felsefeye devem ettiği günden beri, mânâlar yüklü ses perdesinin, bir iç çekişin, bir yüz kımıldatışının, bir bakışın bazen sayfalarca yazıya bedel ifade kıymetinde, nominal vetireleri aşan, daha zengin ve kökleri daha derin bir semboller sistemi olup olmadığını çok düşünmüştü…..(s.21)”

Eserde her ara düğüm, ana düğümü besler niteliktedir. Bir başka ara düğüm Tosun’la alakalı olandır. Ferit bu şahsı kapı aralığından gözlediği kadar bize tarif: ve tasvir eder. İri başlı kıvırcık saçlı, tambur çalmaya meraklı olan Tosun, enteresan bir tiptir. Tıpkı Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza’sındaki Raskolnikov gibi garip bir adalet anlayışına sahiptir. Kendine göre kötü olan insanlar cezalandırılmalı, daha doğrusu öldürülmelidir. Bu yüzden Bursa Canavarı diye de anılmaktadır.

Eserde atılan bir başka düğüm ise hemen sonuçlandırılmış, diğer ara düğümler gibi, çözümlenmesi ilerideki bölümlere bırakılmamıştır. Atılan bu ara düğüm Fatma ile ilgilidir. Fatma da bu pansiyonun sakinlerindendir. Van’lı olan Fatma, birçok maceradan sonra İstanbul’a gelmiştir. Sevgilisini bir trafik kazasında kaybettikten sonra o da bu pansiyona yerleşmek zorunda kalmıştır. Hasta bir tip olan Fatma, bir takım sesler duymakta; sevgilisi belki gelir diye geceleri çıplak olarak yatmaktadır. Ferit, katır suratlı nergis dediği Fatma ile merdiven başında karşılaşır. Çıplak bir vaziyette dolaşan Fatma’nın izini sürerek onun odasında kendisiyle tanışır.

Fatma pansiyonun temizlik işlerinden sorumludur. Yazar tarafından Ferit’in Fatma ile karşılaştırılması, onun cinsel bakımdan da bunalımını göstermek içindir. O cinsel bakımdan da problemlidir.

“…Fakat bazı defalar olduğu gibi, şimdi de ayağının biri kendisine, öteki de bir kadına ait geliyor ve şaşırtacak kadar inandırıcı bir gerçeklik intibaı veren bu hayal içinde, ayağının biriyle ötekini okşuyordu. Sonra avucunun içine merdivendeki göğsü aldı. Daha sonra Fatma’yı canlandırdı. Reel teferruat uyduruyordu……..” (s.55)

Ana düğümle beraber süren ve besleyici unsuru taşıyan iki ara düğümün dışında, atılan diğer ara düğümler çözülmüştür. Bu çözülmeler, eser bitmeden gerçekleşmiştir. Sadece Eda Hanım’la ve Selma i1e ilgili atılan düğümler ana düğümle beraber sonuca ulaştırılmıştır.

Tosun, Ferit ve kız kardeşine acıdığı için teyzesini tıpkı Ferit’in tasarladığı gibi öldürür. “Öldüreceğim. Ve hayalen bıçağı teyzesinin tam kalbi üzerine saplıyor, kanlı elleriyle onun yüzünü ovalıyordu” (s.125) Argo tabirlerle konuşan Tosun, tipik bir katildir. Peyami Safa’nın diğer kahramanları gibi o da ruhen hasta ve toplumda ender rastlanan tiplerdendir. Tosun bir gün Ferit’i çağırarak; teyzesini kendisinin öldürdüğünü anlatır. Teyzesinden aldığı para, mücevher gibi şeyleri kendisine teslim ederek pansiyondan ayrrılır. Böylece romanın birinci kısmının sonuçlanmış ve düğüm en doruk noktasına ulaşılmış olur.

Ana düğümün barizleştiği ve artık problemin çözümüne doğru gidildiği görülmektedir. Ferit’in çözemediği, sırrına vakıf olmak için çabaladığı meselelerin bir kısmı halledilme yoluna girmiştir. Maddenin tek başına asli unsur olmadığı, bunun yanında manevi bir takım gerçeklerin de var olduğu gerçeğini artık benimseme zamanı gelmiştir.

Peyami Safa’nın bir de ruhçuluk yönü vardır. Kahramanı Ferit vasıtasıyla bu hususu en güzel şekilde ortaya koymuştur. Ferit, bir köpek tarafından takip edildiğini zannetmekte ve bu durumdan çok rahatsız olmaktadır. Bu problemini açtığı Vafi Efendi, onun bu durumdan rahatsız olmaması gerektiğini, çeşitli örnekler vererek açıklar. Mistik duyguları çok fazla derin olan Vafi Efendi, Ferit’in üzerinde çok büyük bir tesir bırakır. Kendi özel durumuyla ilgili bir takım enteresan bilgiler vermesi, onu şaşkına çevirir. Aynı zamanda yazar bu bölümde Vafi Bey gibileri ince bir hiciv ustalığı ile tenkit eder. Yazar, mistisizmi tasavvuf açısından görmez. O mistik âlemi para-psikolojik açıdan ele alır.

Eda Hanım’ın kızı Zehra önceden verdiği haberler de bu inancın sonucu vakaya dahil edilmiştir. Henry Bergson’dan etkilenmiş olan Peyami Safa, intiusyon (sezgi) la tasavvuf arasında ilişki kurma gibi bir duruma girmiştir. Halbuki, sezgi ile tasavvuf arasında uzaktan yakından her hangi bir yakınlık kurulamaz. Daha önce, yazarın ruhçu olduğunu söylerken; onun ruh çağırma, ruhlarla ilişkiye girme gibi olaylara meraklı biri olduğunu da belirtmek isteriz.

Freud’un, Alfred Adler’in psikanaliz yoluyla insan davranışlarında şuur altındaki cinsel istek ve arzularını yönlendirmesi görüşünden etkilenmiş olan yazar, Ferit’in Fatma i1e olan münasebetini bu açıdan ele almıştır. Bu konu i1e ilgili vaka özetini yukarıda belirtmiştik. Zaten Peyami Safa, tahlillerinde psikolojik bir realizmi Dostoyevski ölçüsünde tutmaya çalışmaktadır.

Matmazel Noraliya’nın Evi’ne taşınan Ferit, artık yeni bir takım şaşırtıcı olaylarla yüz yüze gelir. Hayatında ve bilhassa ruh dünyasında önemli inkılâpların olmasına bu ev sebep olacaktır. Matmazel Noraliya ile kendi arasında yakın bir ilgi bulan Ferit, onun hayatı ve gecmişi hakkında bilgi sahibi olmak için, dayanılmaz bir hisse kapılır. Büyükada’da bulunan bu eve taşındıkları ilk günden beri, garip olaylarla karşılaşan Ferit, gece kendisini çağıran bir sesin arkasından giderek Noraliya (Nuriye) nin ruhuyla tanışır. Karşılaşmaları şöyle cereyan etmiştir: “-Gel.!” Bu ses uyurken Ferit’i çağıran Noraliya (Nuriye)nin sesidir. Bu sese icabet eden Ferit, sesin arkasından üst katta bulunan odaya çıkar. Ferit içinden söyledi: Matmazel Noraliya. Kadının dudakları kımıldadı. Sesi çıkmıyor, fakat söylediği anlaşılıyordu: -Hayır, Nuriye. Demin, aşağıda baba Dimitri’nin sana dua etmesini istedim. Resmime baktın. Kadın gözlerini yumdu. Göz kapakları şeffaftı. Gözleri sisli ve güzel görünüyordu. -Ben bu koltukta otuz iki sene oturdum. Kaçtım insanlardan. Her şeyi sildim. Ruhumun dibine indim. Ve…O’nu gördüm. Şimdi…Sen de göreceksin. Hayalet birden eridi.” (s.242)

Yahya Aziz, Ferit’in ruh dünyasının değişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bilindiği gibi Peyami Safa, felsefeye düşkün birisidir. Onun içindir ki, eserlerinin çoğunda mutlaka, ya bir felsefeci veya bir filozof bulundurmaktadır. Bu karakterler karşılaşılan girift ruh problemlerini çözmede yardımcı rol oynarlar. Yahya Aziz de bu neviden vakaya dahil edilen tiplerdendir. O Ferit’in basından geçen olayları metapsişik olarak değerlendirmektedir. Yazar Yahya Aziz’in bu durumunu şöyle izah etmektedir:

“Yahya Aziz’in gözünde Ferit’in dün akşamki yalnızlık ve yakalanma (teyzesinin ölümünden kendisinin de pay sahibi olduğunu zannederek) korkusu, psikoloji ve psiko-patalojiyi fazla şaşırtan vakalardan sayılamazdı. Koltuk hadisesi bunlardan ayrılıyordu. Ömründe birinci defadır ki Aziz, metapisişik eserlerdeki müşahadeleri andıran bir tecrübeyi, onu bizzat yaşayanın ağzından dinlemişti.” (s.248)

Bu vakadan sonra,artık düğüm süratle çözülmeye başlar. Ferit ruhla alâkalı vehimlerin, problemlerin sırrına vakıf olmaya başlamıştır. Bu meselede en büyük yardımcısı Felsefe Hocası Yahya Aziz’dir.

Fotika vasıtasıyla öğrendiğimiz Noraliya’nın hayat hikâyesi Ferit’e yeni ufuklar açar. O artık mutludur. Allah’ın varlığı konusunda Aziz’e şu soruyu sorar:

“-Fakat Allah’ın varlığı iki kere iki dört eder gibi muhakkak mıdır? Yahya Aziz ise:

-Daha fazla muhakkaktır. Muhakkak olmadığını farz edelim. Her otuz senede bir bütün prensipleri baştan başa değişen ve muhakkak olmadığı görülen fiziği mekteplerde okutmuyor muyuz? Bugün Oklitçi olmayan bir geometri düşünebiliyoruz. Newton fiziğine gülüyoruz. Zaman zaman, mekân hakkındaki bilgilerimiz alt üst olmuştur. Maddenin değişmez sandığımız vasıfları perişandır. Yarının bugünkü bilgilerimize vuracağı darbelerden haberimiz yok. Eğer muhakkakı ararsanız bütün okulları kapatmak lâzımdır. Fakat ben umumi söylüyorum. Bugünkü medeniyet ailesi içinde Türkiye için Lâik olmamak mümkün değildi. Bu bir intibak zaruretidir ve ayrı bir meseledir. Avrupa’yı aşmak için, evvela tam mânâsıyla Avrupalı olmalıyız; onun buhranlarını içinden yaşamalıyız ve onunla birlikte aşmalıyız.” (s.300)

Görüldüğü gibi, Ferit’in inanması gerektiği mutlakın ancak Allah olacağı Aziz`in açıklamasıyla ortaya konuluyor. Fakat tek şart, lâik olmak; Avrupalı olmak için onun bunalımını içimizde yaşamaktır.

Ferit, artık mesuttur. Kardeşi Nilüfer’e şöyle der:

“-Hayır. Ben artık eski züppe değilim. Bambaşka bir adam olduğumu göreceksin. Seni de değiştireceğim. Artık babamın kötü tesirlerinden ayrılıyorum.” (s.309)

Matmazel Noraliya’nın Ruhu ile tekrar karlılaşan Ferit, ondan Eda Hanım’ın kızı Zehra’nın dilinin açılacağını öğrenir. Bu arada Selma ile barışır. Kardeşi artık iyileşmiş ve Aziz’le aralarında yakın bir hissî bağ kurulmuştur.

Gaipten haber verme olaylarını, Peyami Safa’nın medyumluğa karşı bir ilgisinin de olduğunu ortaya koymaktadır. Ferit, Kardeşi Nilüfer’e:

“-Ben deli değilim, yavrum, medyunum.. .” (s.309) der.

Evet Ferit artık eskisi gibi değildir. Önceleri Noraliya’nın dediği gibi onu bulmuştur. Babasının sağ olduğunu öğrenmiş, onu sadece bir baba olduğu için sevebileceğini söylemektedir.

Ana düğüm kesin ve net olarak çözülmüştür. Ruh ile madde münasebeti ve bu esrarın sırrına artık vakıf olan Ferit, dünyayı ve bu arz üzerinde bulunan mahlukatı eskisinden tamamen farklı bir gözle değerlendirmektedir.

Vaka diyalogca zengin bir şekilde sunulmamıştır. Bol bol tahliller ve tespitlerle yüklüdür. Sadece gerekli olduğu zaman diyaloglara yer verilmiştir. Bu da tahlillere imkân hazırlayacak bir şekilde olmuştur.

Eserde mistik bir takım yaklaşımlar olmakla birlikte, psiko-sosyolojik bir eserdir. Yalnız, yazarın İslâm tasavvufu ile, para-psikoloji arasında münasebet kurma gayreti varsa da, bu tam olarak başarılmış sayılamaz. Sadece merak ve entrik unsurların artmasına yaramıştır.

Peyami Safa, eserinde sosyal tenkit konusuna temas etmeyi ihmal etmemiştir. Devrinin (romanın yazıldığı ve ilk yayınlandığı devir olan 1949’lar) aydınını, üniversite gençliğini tenkit eder. Bu konu ile ilgili tespitlerimizi maddeler halinde sunacak olursak:

1- Üniversite gençliğinin öze değil, gösteriş, moda, süs gibi kavramlara değer verdiği için hicveder. Bu konu ile ilgili Selma’nın arkadaşı Nedime’nin şu tespiti enteresandır:

“-Ne hakikati? Ben üniversitede hakikat filan aramıyorum. Koca arıyorum ayol, koca!………….” (s.82)

2-Batı ile Doğu arasında bocalayan aydınımızla alay ediyor. Onların bu acziyetine acımak, üzülmek ve çareler aramak tek tutkusu olmuştur. Yanlış batılılaşma, yanlış doğudan kopma; işte problem…..

3-Sosyalizm ve materyalizmle çok ustaca oynar. Bunların çare değil problemlerin kaynağı olduğunu gösterir.

4 -Vafi Bey ve onun gibi düşünenleri tenkit eder. Ancak onlara da inanmaktan kendini alamaz. Önceleri reddettiği manevi âlemle ilgili mevzularla hayatı ve hidâyeti yeniden bulmuştur.

Anlatım Formu ve Besleyici Unsurlar :

Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, anlatım formu bakımından birinci teklik ve üçüncü teklik bir arada kullanılmıştır. İktibaslar ve nakiller hariç, birinci teklik en çok kullanılan anlatım şeklidir. Üçüncü tekliğe yer yer başvurulur.

Eserde geriye dönüşlere rastlanmakla beraber, bu dönüşler vakanın akışını değiştirecek türden değil, bilakis vakayı geliştirici yönde olmaktadır. Ara düğümlerin atılışı sırasında, atılan düğümün geçmişi hakkında, düğüm kahramanı geriye dönerek vakası hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. Aynı zamanda kendisi hayatta bulunmayan ara düğüm kahramanları (Matmazel Noraliya’da olduğu gibi) hakkındaki bilgiyi ise, onun yakınları tarafından öğreniyoruz.

Eserde ana çizgileriyle iktibas ve aktarım unsurları yer yer görülmekle beraber, vakayı akış yönünden değiştirecek nitelikte değildir. Ferit’in kendi ruhu ile hesaplaşması, Selma problemi, Eda Hanımın meselesi, Vafi Efendi ve Tosun olayı ile ilgili bir takım psikolojk sosyolojik terim ve kavramlar aktarılmaktadır. Tıbbîyeyi bırakıp, felsefeye devam eden Ferit, felsefi tabirleri kullanmaktan özellikle zevk duymaktadır. “Bu. kadının kolunu kızının ayağına bağlayan ip, şimdi Ferit’e sommanambülizmle “aphasie” arasında beyin merkezine bağlı bir münasebet olup olmadığını düşündürüyordu.” (s.20) … “Evvelki sene imtihanda kendisi buna benzer bir sualle karşılaştığı zaman, aphasie’nin Vernicke nahiyesinde bir .yaradan ileri geldiği hakkındaki izahını hoca, nazariyeler arasında bir nazariyeden ibaret o1duğu için kâfi bulmayarak, Brocca ve Charcot’dan beri gelen izahların tam bir tablosunu istemişti.” (s.20)

Yukarıdaki paragraftan anlaşılacağı gibi yazar, özellikle tıbbî terimleri kullanmaktadır. Bu. da esere ayrı bir orijinallik katmaktadır. Pisikolojik bir vaka olan Matmazel Norilaya’nın Koltugu, yazarı tarafından ince bir dantela gibi işlenmiştir.

Yazar, tespit edici unsur olarak ruhun üzerinde durmuştur. İnsanda bulunan madde ve manâ arasındaki mücadeleyi enteresan bir vaka ile dile getirmiştir. Teşhis edici unsur olarak da insanı madde dışında manâ âleminde dolaştırması, ana karakteri ile okuyucuya bunu yansıtmasıdır. Parapisikoloji ile tasavvufî anlayış ve kavrayışlar arasında bir yakınlığı kurma gayreti ve bunu sezdirişi vardır. Vafi Efendi i1e karşılaşması, onun tasavvufla ilgili tespitleri ile Aziz Beyin psikolojik tespitleri arasında yakınlık kurmaya çalışmaktadır. Halbuki bu konu yukarıda da açıklandığı gibi birbirine bağıntılı değildir.

Dil anlatımda ve tahlillerde ilmî, diyaloglarda şahısların yer ve mevkîlerine göre değişiklik arz etmektedir. Uzun ruh tahlilleri sırasında, bir takım yabancı terim ve kavramlar sık sık kullanılmıştır. Biz bunlarla ilgili örnekleri yukarıda vermeye çalıştık. Üniversite camiasından olanların diyalogları bir aydının normal konuşması şeklindedir. Cümleler düz, anlatımlar keskin, ifade ve manâ meramı anlatacak biçimdedir. Eda Hanım, Tosun, Fatma, Babuş, Fotika, kendi yöre ve kültür dilleri i1e konuşurlar. Tosun, Bursa Canavarı olduğu için, normal bir katil edası ile konuşur. Fotika, Rum şivesi ile konuşur. Diğerleri de buna benzer. Ferit, Ferid, it, id, t, d, t değil d, fonetik, fonetik…..(s.7) Fonetik meselesine Ferit’i, t ile d ile söylenmesini ister. Ancak ne hikmetse kendisi “t” ile yazar.

Peyami Safa, edebiyat dünyasına girişini şöyle ifade eder: “Benim şuurum bir facia atmosferi içinde doğdu. Ben iki yaşımda iken, babam ve kardeşim Sivas’ta on ay içinde öldü. Böyle kısa bir fasılay1a hem kocasını, hem çocuğunu kaybeden bir kadının hıçkırıkları arasında kendimi bulmaya başladım. Belki bütün kitaplarımı dolduran “bir facia beklemek vehmi” ve yaklaşan her ayak sesinde bir tehlike sezmek korkusu böyle bir başlangıcın neticesidir…..İste Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, yukarıdaki izah doğrultusunda ele alınan bir vakadır. Her sayfası bir felsefe kitabının etüt dersi gibi olan bu eser, edebiyattan ziyade felsefe i1e daha çok meşgu1 olmuştur.

Kaynakça:

  • AKKAYA, Emin: Michael A.H. Ende`nin “Momo” ve Peyami Safa`nın “Matmazel Noraliya`nın Koltuğu” Eserlerinin Anlatım Teknikleri, Mekan ve Zaman Bakımından Mukayesesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996.
  • ÇAVDARLI, Rıza: Peyami Safa, İstanbul, 1943.
  • ÇELİK, Günay: Peyami Safa’da Din ve Modernizm (Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Fatih-Harbiye romanlarına göre) Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993.
  • LEE, A. Nana: Peyami Safa’nın Eserlerinde Doğu-Batı Meselesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996
  • ÖNAL, Mehmet: “Peyami Safa” İmzalı Romanlarda Fiktif Yapı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1989.
  • TARANCI: Cahit Sıtkı: Peyami Safa: Hayatı ve Eserleri, İstanbul, 1940.
  • TEKİN, Mehmet: Peyami Safa’nın Roman Sanatı ve Romanları Üzerinde Bir Araştırma, Selçuk Üniversitesi Yayınları, 1990
  • Türk Yurdu Roman Özel Sayısı, Sayı 153, Mayıs 2000

[1] Peyami Safa, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Ötüken Neşriyat, 5. basım, İstanbul, 1978. (Romanın ilk basım tarih 1949’dur.) Alıntılara ait sayfa numaraları bu baskıya aittir.

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu