Aydınlanma Felsefesi ve Dağandığı Temel İlkeler

Aydınlanma Felsefesi ve Dağandığı Temel İlkeler

Aydınlanma Felsefesi

17. ve 18. yüzyıllarda Tanrı, akıl, doğa ve insan kavramlarının yeni bir bileşime ulaşmasıyla ortaya çıkan ve Avrupa’da sanat, felsefe ve siyaset alanlarında devrimci gelişmelere yol açan düşünce akımının genel adı aydınlanmadır. Aydınlanma düşüncesinin temeli akıldır. Aydınlanma düşünürleri her şeyi akıl yoluyla kavranabileceğini düşünmüşlerdir.

Aydınlanmacılara göre hep geleneksel bağnaz gruplarca jnsanların akıllarını kullanmaları engellenmişti. Ancak artık insanlar kafalarını kullanmalı, başka etkilerle değil salt akıllarıyla hareket etmeliydi. Bu şekilde her türlü bağlardan, takımlardan sıyrılma aydınlanmış insanın özelliğini oluşturmaktaydı.

Aydınlanmacılarda da önemli olan insandı. Aydınlanmacılar da Antik çağ sofistleri gibi “insanın her şeyin ölçüsü” olduğuna inanmışlardı. Ancak sofistlerin bilgilerin kişilere göre farklı algılanmalarını ileri sürerek aklı küçümsemelerine karşın aydınlanmacılar aklın sınırsız bir güce sahip olduğuna inanıyorlardı. Ayrıca aydınlanma çağı düşünürlerinin bir kısmı rationalizmin (akılcılığın) yanında akla veri sağlayan amprisme (deneycilik) de önem vermekteydiler. Örneğin Descartes’in rationalist geleneğini sürdüren Francis Bacon’ın metodcu ve deneyci geleneğini sürdüren İngiliz amprist filozoflar T. Hobbes, J. Locke, Berkeley, Huma vs. bunların belli başlılarıdır.

Aydınlanma Çağı düşünürleri her türlü etkiden kurtulmuş bağımsız aklın, tüm kültür alanlarında büyük aşamalar kat edeceğine inanıyorlardı. Onlara göre “Bilgi Kuvvetti.”

Aydınlanmanın akılcı düşüncesi doğaüstü ve doğa dışı her şeye karşıydı. Bu nedenle gerçek olan doğada olandı.

Aydınlanma felsefesinin dayandığı temel ilkeler şunlardır:

Rasyonalizm (Akılcılık):

Aydınlanmacılara göre insan yaşamında akıl hemen hemen her şey demekti. Antik çağlardan beri insanı yükselten ve yücelten akıldı. İnsanı diğer canlılardan ayıran ve üstün yapan akıldı. Az akıllı insanlar herhangi bir canlı, akıllılar ise insandı. İnsanın insan olması kadar, tüm insanlığın ilerlemesi ve mutluluğa kavuşması için gerekli olan akıl, akılcı düşünce ve evrensel akıldı.

Amprisme (Deneycilik):

Aydınlanmacılann bir kısmı, akılcılığın yanında deneyciliğin de önemli olduğunu söylüyorlardı. Akılcı bir düşünüş gerçeğe erişmek için zaten deney yapardı. Doğru ve yanlışı anlayabilmek için deney yapmak, bunların sonuçlannı ve verilerini akılcı bir düşünüşle değerlendirmek gerekiyordu. Deney aklın kullandığı bir metottu.

Mutluluk:

Aydınlanmacılara göre insanın mutluluğu öbür dünyaya yönelik bir çaba değil, bu dünyadaki yaşamıyla ilgiliydi. Çünkü insan rahat, kendine layık ve mutluluk içerisinde yaşamasını sağlar bir hale getiren yine insanın kendisiydi. İnsanlar var olduklarından itibaren doğaya kendilerini uydurdukları gibi, doğaya eğemen olmaya çalışarak yaşam standartlarını sürekli yükselmişlerdi. Bu insanın daha iyi, daha mutlu, insanca yaşaması demekti.

Aydınlanma düşüncesine yine yaşamla ilgili Eudomanizm (Hazcılık) fikri yer almaktaydı. Buna göre insan iyi yaşamalı ve yaşamdan zevk almalıydı. Çünkü bir optimist görüş insanın kendisine ve diğer insanlara sevgi ve saygısını artıracaktı. Böyle dışa dönük, optimist insanlar aynı zamanda başarılı olanlardı.

Eudomanist düşünce, aynı zamanda utilitarist (yararcı) görüşü de beraberinde getirmekteydi. Çünkü kendisi ile barışık olan insan, başkalarıyla da barışık olduğundan kendisini düşündüğü kadar, başkalarını da düşünecek ve onlara yararlı olacaktı.

Bilim ve Doğa:

Aydınlanmacılar bilim ve doğaya çok önem veriyorlardı. Bilim zaten akılcılığın bir ürünüydü. XVII. y.y. daki hayranlık uyandırıcı bilimsel gelişmeler, XVIII. y.y. da özümsendi. Bu dönemde de bir önceki yüzyıldaki bilimsel gelişmeleri sürdüren üstün yetenekli bilim adamları vardı. Örneğin Euler, Lagrange ve Laplace matematik, fizik ve astronomi alanlarında bilimsel teorileri temel alarak bunları daha da geliştirdiler. Örneğin Laplace ünlü “Nebilöz Hipotezi” ile gök cisimlerinin gazlardan oluştuğunu ortaya koydu.

Lavoisier kimyada devrim yaptı, Cavandish oksijeni keşfetti.

Bilim adamları yanında düşünürler, hatta krallar bile doğa bilimleriyle ilgilendiler. Doğadaki yaşam, flora, fauna, doğa dengeleri hem ayrı ayrı hem birlikte bir ilginin alanlarıydı.

Devlet Görüşü:

Aydınlanma çağının devlet görüşü “Mekanist” devlet görüşüdür. Buna göre devlet kendiliğinden oluşan organik kutsal bir varlık değildir. Bir tür “Contrat” sözleşme ile oluşmuş halkın hizmetinde olan bir kuruluştur. Onlara göre devlet bireylerin ilerlemesi ve refaha kavuşturulmasını amaç edinmiş bir kurumdan ibaretti.

Dinsel Görüş:

Aydınlanmacılara göre özgür bir devlette din özgürlüğü olmalı, devlet, din işlerine karışmamalıydı. Din, insanın vicdanı ile ilgili bir konuydu, kişiler toplumda dinsel inançlarıyla özgürce yaşayacaklar ve devlet, ülkeye zararı olmadıkça onlara karışmayacak hatta koruyacaktı. Devlet bu konuda yanlı olmayacaktı.

Eğitim Görüşü:

Akıl her şeyin doğrusunu yapabilecek bir güce sahip olduğundan eğitim de akla uygun bir biçimde düzenlenmeliydi. Aydınlanmacılara göre insan aklı doğuştan Tabula Rasa idi, insan aklına eğitimle istenilen şekil verilecekti. Aydınlanmacılara göre, insan, aldığı eğitim ne ise oydu. Onlara göre bir insanda eğitim az olursa fikirler de az olurdu. Böylece aydınlanmacılar insanın doğuştan saf ve temiz olduğunu, daha sonraki şekillenmesinin, kişiliğinin eğitimle oluştuğunu söylemekteydiler.

AVRUPA DA AYDINLANMA

İngiliz Aydınlanması:

İngiliz aydınlanmasını, dolayısıyla Avrupa’da aydınlanmayı başlatan ve kurucusu sayılan John Locke’tu. Düşüncenin özgür olmasını ve insan davranışlarının akla uygun olmasını gerektiğini söylüyodu. Ona göre birey özgür olmalı, akıl yaşamın rehberi yapılmalı, kültür tüm alanlarda tam anlamıyla serbest olmalıydı.

Fransız Aydınlanması:

Fransız Aydınlanmasının kurucularından biri Julien Offrey de Lamettrie’dir. Lamettrie aynı zamanda materyalizmin de kurucusu sayılır. Lamettrie, Descartes’in mekanist doğa felsefesini benimsemişti. Ancak giderek kendi görüşü olan antropolojik mekanist felsefesini geliştirdi. Ona göre ruhtaki her şey herhangi bir şekilde bedenden gelmişti. Lamettrie L’homme Machine (Makine İnsan) adlı yapıtında maddi yaşamı ile ruhsal yaşamı bir bütün olarak nitelendiriyordu. Ona göre hiç bir şey öğretilmeyen bir insan yine de duyularıyla bir takım bilgiler kazanırdı. Çünkü insanın düşünce yeteneği onu diğer canlılardan üstün kılmaktaydı. Eğitime de önem veren Lamettrie’ye göre eğitim az olursa fikirler de az olurdu. Ona göre eğitim ve öğretimde duyumlara önem vermeliydi.

Alman Aydınlanması:

Alman aydınlanması Fransız ve İngiliz aydınlanmasının etkisiyle gelişti. Alman aydınlanmasında Wilhelm Leibniz Cristian Wolff’un popülarist felsefesinin etkileri vardı. Bu felsefeye göre rationalist düşünce basitleştirilerek anlatılmakta idi ve temelinde pratik ve yararcı olgulara değer verme vardı. Alman aydınlanmasının bu yararcı görüşü Phil (seven) antrope (insan) Philantrope (insan sever) akımı meydana getirdi. Bu felsefenin temelinde de Hümanizma’da olduğu gibi en değerli olan insan ve her şey insanın yararı için görüşü vardı. Öncüsü J.B.Basedow olan bu akımın temsilclleri Philantropin adlı eğitjmöğretim kurumları kurdular. Ancak Alman aydınlanmasının en ünlü düşünür ve kurucusu Immanuel Kant’dır. Onun da ilk başlarda dayandığı Leibniz  Wolff felsefesi idi. Fakat daha sonra kendi felsefesini geliştirdi. Kant’a göre değer ile akıl arasında bir uygunluk vardı. Tanrı insan ve evreni yaratması sırasında evrene büyük bir değer, insana da akıl vermişti. İşte bunun ikisinin arasında bir uyum vardı. İnsan bu büyük değerde aklını kullanarak yaşayacaktı. Bu görüş aydınlanmanın deist (akılsal din) görüşüdür.

Benzer İçerikler:

İlginizi Çekebilir:
Kapalı
Başa dön tuşu