Abdülkadir Bulut

Abdülkadir Bulut Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Abdülkadir BULUT (D: Mersin, Anamur, Akine Köyü, 21 Nisan 1943 – Ö: 8 Ağustos 1985, Anamur, Mersin) Şair, yazar, öğretmen.

Abdülkadir Bulut

Abdülkadir Bulut, ilkokul ve ortaokulu (1957) Anamur’da bitirdi. Akşehir İlköğretmen Okulu’ndan mezun oldu (1961). Anamur ve Kırıkhan’da öğretmenlik yaptı (1961-1966). Bakanlık emrine alındığı üç yılın sonunda Danıştayca görevine döndürüldü. Anamur, Kırıkhan, İstanbul’da öğretmenlik yaptı. Memleketi Anamur’da tatilini geçirmekteyken bindiği minibüsün virajli yolda kapısının açılması sonucu, yola düşüp beyin kanaması geçirip vefat etti.

Bulut, şiire ve yazı yaşamına 1960’larda başladı. Milliyet Sanat dergisinin açtığı “1974’ün En Başarılı Genç Şairi” yarışmasında aldığı derece ödülü, adının duyulmasını sağladı. Şiirleri Elif, Şölen, Forum, Varlık, Yansıma, Öykü, Soyut, Dost, Sanat Emeği, Yazko-Edebiyat, Türk Dili, Milliyet Sanat, Hürriyet Gösteri gibi dergilerde yayımlandı.

Anadolu gerçeğinin, güzelliğinin, doğallığının şiirdeki gür sesi oldu.

Abdülkadir Bulut’un Eserleri

ŞİİR:

  • Sen Tek Başına Değilsin (1976)
  • Kahveci Güzeli (1981, çocuk şiirleri)
  • Acılar Yurdumdur (1982)
  • Yakımlar (1982)
  • Gözyaşları da Çiçek Açar (1983)
  • Sen Tek Başına Değilsin II (1984)
  • Yurdumun Şiir Defteri (1985)
  • Ülkemin Şiir Atlası (1986, bütün şiirleri)

ROMAN:

  • Üveyikler Göçerken (çocuk romanı, 1981)

Ödülleri

  • 1974 Milliyet Sanat Dergisi Yılın En Başarılı Genç Şairi

Abdülkadir Bulut’un Şiirlerinden Örnekler:

BANA BİR GURBET ADI GÖNDER

Bana bir gurbet adı gönder
Her yolda bir yürüme isteği
Bir de anımsamak için sevdiklerimi
Sarışın kızların gözleri gibi açılan
Bir harnup çiçeği

Bana bir gurbet adı gönder
İçinden çıkamadığım çok şey var
Kuşların ağzını açarak ölmesi
Ve dünyadaki çiçekler içinde
Fesleğenin örselenerek koklanması

Bana bir gurbet adı gönder
İlk kez oturup ağladığın yerden
Yeni yakılmış bir ağıt sözü içinde
Bir de söğüt yaprağı koy yanıma
Belki sulara olan hasretliğimi giderir

Bana bir gurbet adı gönder
Çoktandır kimsenin yüzüne bakmıyorum
Uyuyup kalıyorum oturduğum her yerde
Unutma bana bir gurbet adı gönder
Şu günlerde.

KAÇAK

konuşmadığım ülkeme belliyiz onlara yorulmadan
en büyük sorumlusuyuz bir uzun kartalın
ve yangınların belki de bir sabahın
anlamını kullanıyoruz ölü at başlarına
yani yeni bir duyguda sürgünler bozgunlar
geçerler gecelerimizden unutulmuşa uyan
ıslaklığında yitirilmiş erdemlere ne denli
hep sularında süreli bir ceylan

kırık akşamları çarşılıyoruz ala mora
bozuk otlarında eski bir bunaltının
dudakları saygılıyoruz bunca dudaklardan
ellerimiz bir zencinin unutulmuşluğu çağına
eskisel şehirleri ve anmalardan

BİR UZUN KUZGUN

bir bozuk ikindidir kuzgunum
antikacı yüzleriyle surlarımda
göğsüme cumhuriyetler bulur bazen
dedemin bile hiç görmediği
yıkık bir gölgeyle kararsız
daha çok intiharlanır

ya da çoğalır soluğumla
büyüterek gözlerini ve avını
istemler o uzun dönüşünü
belki de denizi sevmekten
tanımlar yıkıntılarını

saygılanır o benim korkularıma
ıslak bir tayın uzun başıyla
imgeler hep unutulan yasalarını
van gogh’un eylüllerinde
ilk kez bir cumartesi yüzü
benim güney kentlerimi ansıtan
ellerimle

BENDE SAKLI KALAN ADIN

Bende saklı kalan adın
Şimdi fasulyelere sırık diken
Köylü kadınların ağzında
Sakız olup çiğneneceği yerde
Katılıyor onların güpegündüz
Mırıltılarla başlayan ağıtlarına

Bende saklı kalan adın
Çoktan sokulmuş olmalı
Okul çocuklarının köy yollarında
Taşların soğumuş yüzlerine
Tebeşirle yazdıkları yazıların
Aralarına

Bende saklı kalan adın
Tozlaşsa da bir nergis çiçeği gibi
Gadan alayım gene de
Bir işçinin elindeki sefertasıyla
Ve alnından sarkan susuşla
Yanyana duracak güzellikte

SEN TEK BAŞINA DEĞİLSİN

Sen tek başına değilsin
Yağmurda koşan taylar gibi
Ve toprağı iyice kavrayan
Kökler kadar akranın var
Omuzlarında hayat ve şiir
Alınterinden bir yürüyüş

Sis örtse de alnını bazan
Dalına göre konsa da kuşlar
Kalem seni arkalıyor boyna
Gülü saklayan yaprak
Ve kızartan toz

Çok alışkın acılı yanın
Güneşte bozaran yavşanların
Islaklığına

Ellesen yorgun bir buzağıyı
Sırdaşın olur senin yiğidim
Mapusane günlerinde görüşmecin
Çünkü adaşların da uğurlandı
Sen tek başına değilsin
Omuzlarında hayat ve şiir
Alınterinden bir yürüyüş

Sen tek başına değilsin

GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR

Ellerimi dokunduğum her yerde
Çığlık çığlığa kıvranıyor hayat
Ve ölen arkadaşların giysilerini
Bir kere daha dürüp koyuyor analar
Çamaşır sandıklarına
Gözyaşları da çiçek açar

Bugün yurtyeri olsa da acılara
Kayaların en sarp yerlerindeki
Kırlangıç yuvalarını andıran alnın
Bir gün terli bir gelecek uçuracak
Sabahlardan akşamlara kadar
Gözyaşları da çiçek açar

Ansızın oyuna başlayan çocukların
Sesleri kadar canlı ve huylu
Sevinçleri kadar taze ve acemi
Bir duruş kuşatır seni o zaman
Gözyaşları da çiçek açar

Başını dayadığın ağaç dalı
Bak hafifçe eğildi toprağa doğru
Uyuyan bir çocuğun soluk alışını
Dinler gibi kendini vererek
Yaklaş yüzünü örse de acılar
Boynundan ter boşalan herkese
Gözyaşları da çiçek açar

Yaklaş, yüzünü örse de acılar
Ve nasıl yakalarsa toprağı kök
Suları renk, dalları kiraz
Sen de öyle yakala hayatı
Yürü kol kola canıma değsin
Gözyaşları da çiçek açar

ÜLKEMİN ŞİİR ATLASI

(…)

III
Ben aradığım her şeyi yana yakıla aradım
Kaygılar taşıdım mutlaka bulmalıyım diye
Ama kaldırdığım her taşın altından
Çıka çıka bir yığın böcek çıktı
Kimisi deliklerine kaçtı, kimisi üstüme ağdı

Yol günlüklerine geçti attığım adımlar
Çocukken boynunu kopardığım kuş yavruları
Düşlerimde yolumu kesip bir bir gözlerimi oydular
Ve eğdiğim fidanlar büyüyüp gelişince
Gövdeleri tabutuma birer tahta oldu

Sulara bıraktığım hüsnüyusufların
Yan yatıp suyun üstünde durması gerekirken
Hepsi de dibine çöküp gitti bir bir
Demek ki her şeyin bir derinliği var
Demek ki her şey biraz da derinliktir

Daima ayrılıklar üretti benim yürüyüşlerim
O yüzden adı ayrılık olan bir çiçektir
Şimdi benim avuçlarımdaki çizgiler
Oysa eskiden alçalan bir kara kırlangıcın
Kuyruğunun duruşuydu.
(…)

XLVI

Bilirim incelik ister marifet ister
Arkadaş seçmek de yar seçmek kadar
Çünkü göreceğin küçük bir ihanet bile
Adama evlat acısı gibi koyar

Düşün ki içini döktüğün, sırlarını verdiğin
Seninle birlikte aynı ufka alın dayamış
Birlikte saklanmış, birlikte yatmış birisi
Bakmışsın ki günün birinde ayrılıp gitmiş

Aslında bir su damlası kadar hafiftir insan
Bir söz kadar uçucu, bir reyhan kadar yabani
Ve kırlangıçların gözleri kadar ürkek
Eğer cesaretle doldurmamışsa kalbini

Bilirim oldum olası incelik ister
Arkadaş seçmek de yar seçmek kadar
Çünkü gün gelip çıkarıp öfkeni vereceksin
Ve yurduna dair taşıdığın güzel şeyleri

XLVII
Yürüdüğüm yolları deftere yazmayı
Günlük tutmayı bağırıp çağırmayı
Ve hayatım üstüne haberler çıkarmayı
Bir marifet sayıp kendimi ele verdim

Bir damla suyun bile ağırlığını düşünmedim
Ama taşı toprakla toprağı çamurla kıyaslayıp
Taşıdığım düşüncelerin sözlere dökülüşüne
Bir anlam veremeden çekip gitmedim

Abdülkadir BULUT

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu