Eski Ahbap
Kitapta Reşat Nuri Güntekin’in ilk eseri olan ve 1917’de ilk kez Diken Dergisinde yayınlanan aynı adlı öyküyle, ilk baskısı 1953’te yapılan Boyunduruk adlı uzun öyküsü yer almaktadır.
Eski Ahbap: Yaşı elliye yaklaşan Hilmi Bey, iki yıllık bir hastalıktan sonra yitirdiği karısının ardından Bursa’dan İstanbul’a giderek belli bir süre başını dinlemeye karar verir.
Sirkeci’de kaldığı Şahin Paşa Oteline yerleşmesinin ikinci gününde bir ziyaretçisi olduğunu öğrenir. Gelen, eski hukuk arkadaşlarından Teneke Mahir’dir. Eski günleri aratmayacak şekilde bir samimiyet ve başsağlığı sözlerinin ardından Mahir, Hilmi’ye İstanbul’daki eğlence alemlerini ballandıra ballandıra anlatınca Hilmi Bey iyiden iyiye heyecanlanır. Kaldığı oteli değiştirerek Beyoğlu’na geçer. Günlerce gece-gündüz, çarşı-pazar gezerler. Onuncu günün akşamı Hilmi Beyin isteğiyle bir pavyona girerler. İçkiyi fazla kaçıran Hilmi Bey, Mariz adlı kadının sesini vefat eden karısına benzetince ağlayarak mekândan ayrılır.
İçkiye alışkın olmayan Hilmi Bey o geceden sonra bir hafta hasta yatar. Bu süreçte Mahir onu hiç yalnız bırakmaz. Gece hayatına uygun olmadığını söyleyerek ona münasip bir eş aramaya karar verir. Kısa bir zaman sonra da Hilmi Beyi Şevkiye adında, annesi vetüccar dayısıyla yaşayan bir hanımla tanıştırır. Bu tanışıklık evlenme kararına dönüştüğü sırada bir akşam Mahir, Hilmi Beyin odasına hiddetle girer. Şevkiye’nin dayısı İzmit’teki konserve fabrikasının borçlarını ödeyemediğinden kızı bir palamut tüccarıyla evlendirmeye karar vermiştir. Hilmi Bey de büyük bir hırsla fabrikayı alacağını söyler.Tüm resmi işlemlerin ardından da Şevkiye Hanımla dini nikahları kıyılır.Düğün alışverişi sürecinde Hilmi Beyin eline isimsiz bir mektup geçer. Mektupta Şevkiye Hanımın üç yıldır genç bir doktorla ilişkisi olduğu yazmaktadır. Evlenmekten vazgeçen Hilmi Bey, aileye hem tam mihri vermek zorunda kalır hem de satın alınan eşyaları. Konserve fabrikasını da Mahir’in yardımıyla iki bin beş yüz lira zararla satarak Bursa’ya döner.
Hilmi Bey iki yıl sonra bir iş için gittiği İstanbul’da, Haydarpaşa Vapurunda seyahat ederken Teneke Mahir hakkında iki kişinin konuşmasına kulak misafiri olur. Adamlardan biri Mahir’in Ali Recep adlı bir zata oynadığı oyunun haberini verirken, beriki Teneke Mahir’in esas büyük oyunu Bursa eşrafından birine oynadığını anlatır. Konuşmanın içinde Hilmi Beyin tehditte bulunduğu, şantaj ve çingenelik yaptığı gibi doğru olmayan ithamlar geçse de o, sırf kendisine enayi denilmesin diye sessiz kalır.
Boyunduruk: Profesör Celil Hıfzı Araman, üniversitedeki dersini bitirir bitirmez yirmi yıldır yaptığı gibi mutfağına koşar. Karısı Sadiye’nin mutfağa olan nefreti, huysuzluğu veya parayı az bulmaları nedeniyle aşçı ve hizmetçilerin sürekli kaçması senenin büyük bir kısmını mutfakta geçiren Celil Hıfzı Beyi bir yandan da mutlu etmektedir. Onu büyüten büyük teyzesi Hafız Hanımın etkisiyle oluşan yemek pişirme mahareti, asıl mesleği olan kimyayla büyük ölçüde de benzerlik gösterince ona kendine ait bu özel alanda gönlünce okuyabilmek hatta şarkılar söyleyebilmek imkânı sağlamıştır.
Celil Hıfzı Beyin üniversitedeki işi, mutfağı ve tek çocukları Rıfkı üçgeninde gidip gelen hayatı bir gün tavan arasında bulduğu bir mektupla değişir. Sadiye Hanımın amcasının oğlu Zarif’in Sadiye Hanıma yazdığı bu aşk mektubundan Rıfkı’nın kendi oğlu olmadığını öğrenir. Ağlaşma, bağrışma fasıllarının ardından Celil Hıfzı, eski okul arkadaşı Avukat Safa’nın aracılığıyla Sadiye’yle bir müddet ayrı yaşamaya karar verir ve Mudanya’daki sütkardeşi Ahmet Nizami’nin yanında keyifli bir yaz tatili geçirir. Sonbaharın gelmesiyle de Samatya’da bir Ermeni kadının evine pansiyoner olarak yerleşir. Ara sıra aklına gelen Rıfkı dışında keyfi oldukça yerindedir.
Bir akşam eve dönerken yolda Rıfkı’yla karşılaşır. Onunla konuşmak isteyen çocuğu tersleyen Celil Bey, çocuğun “Ben size ne yaptım?” sorusuyla alt üst olur. Ertesi sabah da avukatına koşarak Sadiye’nin Rıfkı’yı kendisine vermesi karşılığında ona ev ve ömür boyu nafaka vereceğini iletir.