Bu dörtlükte en belirgin söz sanatı (teşbih) benzetmedir. İlk dizede, şair, kendi başını sükutu öğüten uçsuz bucaksız bir değirmene benzetmiştir. Bu benzetme, şairin iç dünyasının derinliği ve sessizliği ile bir değirmeni öğütme işleminin sürekliliği ve sonsuzluğu arasında bir ilişki kurmaktadır. İkinci dizede ise, şair, kendi iç dünyasını muradına ermiş, abasız postsuz bir dervişe benzetmiştir. Bu benzetme, şairin iç huzuru ve mutluluğu ile bir dervişin manevi olgunluğu ve dinginliği arasında bir ilişki kurmaktadır.
Bu dörtlükte diğer söz sanatları da kullanılmıştır. Örneğin, ikinci dizede abasız postsuz ifadesi tekrir sanatına örnektir. Bu ifade, şairin iç huzurunun ve mutluluğunun dışsal göstergelerinden olan aba ve post gibi maddi şeylere ihtiyaç duymadığını vurgulamaktadır.
Ancak, bu dörtlükte benzetme sanatının diğer söz sanatlarından daha belirgin olduğu söylenebilir. Bunun nedeni, bu dörtlüğün temelinde bir benzetme yatmasıdır. Şair, kendi iç dünyasını ve ruh halini bir değirmene ve bir dervişinkine benzeterek, bu kavramları daha somut ve anlaşılır bir hale getirmiştir.
Şiirin tamamı şöyledir:
NE İÇİNDEYİM ZAMANIN
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim...
Ahmet Hamdi Tanpınar