İbrahim TENEKECİ'nin "Reklam ile Hakikat" yazısının türü nedir?
Reklam ile Hakikat Arasında (23 Ocak 2019, Yeni Şafak Gazetesi)
Otomobili ‘en iyi yol arkadaşı’ olarak takdim eden bir reklamla karşılaştım. Yaşadığımız günlerin özeti bu olsa gerek. İnsanların önemli bir kısmı, eşyayı, yani dünyayı dost ediniyor.
Şöyle söyleniyor: “İnsan, en çok vakit geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır.” Kaosa mütevazı bir katkı: En çok zamanı otomobil, cep telefonu, bilgisayar ve televizyonla geçirdiğimizde, ortalamamız nasıl bir şeye dönüşüyor? Bilemedim.
Mehmet Dinç’in yazısından öğrendim. Günde üç bin kadar reklama maruz kalıyormuşuz. Hayatımızın her anında ve alanında, bu abartılı dille karşılaşıyoruz. Kusursuz, mükemmel, benzersiz vs.
Reklam dünyasındayız. Temizliği deterjana, kokuyu kozmetik sanayine, ferahlamayı içeceklere, mutluluğu alış verişe, dostluğu bankacılık sektörüne, güzel olmayı kıyafetlere ve makyaj takımına indirgeyen bir lisan.
İstanbul’un ilçe belediye başkanlarından biri, hizmetlerinin duyurusunu “kusursuz” tanımıyla yapıyordu. Yeniden aday gösterilmedi. Başka bir yer için adı geçiyordu, o da olmadı.
Daha gençken anladığım bir şey vardı. Şu: ‘Kusursuz olmak yakışmıyor insana.’ Kusursuzluk iddiası, kibri de beraberinde getiriyor. Adı üstünde, iddia. En iyisi ve doğrusu: Kul kusurludur.
Reklam dili, sanki hayatımızı ele geçiriyor. Sürekli kendi tanıtımını yapan ve rakamlarla konuşan insanların arasındayız. Onlardan beri olduğumuzu sanıyoruz ama belki de öyle biriyiz.
Reklam ile hakikat arasında kapanması mümkün görünmeyen bir mesafe var. Mesela: Reklamlara inanacak olursak sağlık sektöründe devrim üstüne devrim yaşanıyor. Kişisel bir şahitlik: Eşimin hastalığı nedeniyle anlamış bulunuyorum. Memleketimizde doktor çok, hekim ve tabip az. Bu kıyası neredeyse bütün meslek gruplarına uygulayabiliriz.
***
Devamlı kendini göstermeye ve daha iyi olduğunu ispatlamaya çalışan bir dünya insan. Yorumlar, akıl vermeler, o öyle olmaz demeler.
Herkesin büyüklüğü kendi köyüne göredir. Nihayetinde hepimizin bir haddi, hududu vardır. Burada durup soralım: Her şeyi bildiğini iddia eden, neyi bilmemiş olur? Haddini.
Tam manasıyla tanımadığımız insanlarla ilgili kesin ve keskin hükümler vermek, muhtevasına hâkim olmadığımız konularla ilgili yanlı ve yanlış yorumlarda bulunmak, bizi adalet binasının dışına çıkarabilir. Bunu önemsiz bulanların neyi önemli bulduğunu elbette biliyoruz.
Evet… Fedakârlığı ahmaklığa, nezaketi korkaklığa, samimiyeti yetersizliğe, dürüstlüğü beceriksizliğe, arkadaşlığı menfaate, davayı kazanç kapısına, geride kalmayı başkalarına indirgeyen bir insan. Böylece manzara tamamlanıyor.
Yaşadığımız çağ, bizi, dünyaya karşı daha iştahlı olmaya davet ve teşvik ediyor. Sınırlı ömrümüzle sınırsız bir ihtirasın kölesi olamayız.