Reklam
0 oy
218 gösterim
Edebiyat kategorisinde tarafından
Türkçede "kulak" ile ilgili deyimler hakkında bilgi
Reklam

1 cevap

0 oy
(31.1k puan) tarafından
 
En İyi Cevap

ağzı kulaklarına varmak

çok sevinmek: 'Çocuklarıma beni misal gösterdiğini, ağzım kulaklarıma vararak öteden beriden işitiyordum.' -R. N. Güntekin.

(bir şeye) kulak (kulaklarını) tıkamak

bir şeyi duymazlıktan gelmek: 'Vücudu içinden duyduğu çöküntülere kulaklarını tıkar, gözlerini yumar.' -A. Ş. Hisar.

(bir şeye) kulak vermek

değer vermek, önemsemek: 'Usa ve gerçeğe uygun anlatışlara kulak verenin olmadığı görüldü.' -Halikarnas Balıkçısı.

boynuz isterken kulaktan olmak

daha iyisini, mükemmelini ararken mevcut olanı yitirmek.

devede kulak (kulak gibi) kalmak

1) çok az önemi olmak, söz etmeye değer bulmamak: 'Kitaptan öğrendikleri, hayattan gözlediklerinin yanında devede kulak kalır.' -S. Birsel. 2) yetersiz, çok küçük veya az olmak: 'Tekaüt aylıkları günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu.' -R. N. Güntekin.

ense kulak yerinde olmak

tkz. 1) iri yarı olmak; 2) kelli felli olmak.

göz kulak olmak

1) görme, işitme yoluyla bilgi edinmeye çalışmak; 2) mec. gözetmek, korumak, bakmak: 'Öbürü göğsünden ağır yaralı iki erin geriye alınmalarına göz kulak oluyordu.' -A. İlhan.

kabakulak olmak

kabakulak hastalığına yakalanmak: Ahmet kabakulak oldu, üç hafta evden dışarıya çıkamadı.

kelle kulak yerinde

1) kanlı canlı ve iri yapılı olan; 2) gösterişli, itibarlı sayılan: 'Aralarında yaşlı başlı, kelle kulak yerinde, efendiden adamlar da var.' -R. N. Güntekin.

kulağı (kulakları) çınlasın

konuşulan yerde bulunmayan, sevilen biri anıldığında söylenen bir söz: Kulağı çınlasın, bizim arkadaş öyle derdi.

kulak arkası (ardı) etmek

dikkate almamak, göz önünde tutmamak: 'Bazıları hava kirlenmesinde olduğu gibi bu eleştirileri kulak ardı ediyorlar.' -H. Taner.

kulak asmak

önem vermek, dinlemek: 'Bunların sözlerine ne diye kulak asıyor, ona göre yapacağın işi kestiriyorsun?' -M. Ş. Esendal.

kulak kabartmak

belli etmemeye çalışarak dinlemek: 'Karanlıkta, uyuyup uyumadığını anlayabilmek için tüm seslere kulak kabartarak yanına uzandım.' -E. Şafak.

kulak kesilmek

büyük bir dikkatle dinlemek: 'Çok kızgın bir fikir çarpışmasının üzerine gelmişim, kulak kesildim.' -İ. H. Baltacıoğlu.

kulak kıvırmak

domatesin olgunlaşmasını sağlamak için işlem yapmak.

kulak (kulağını) tırmalamak

kulağı rahatsız etmek: 'Evde kimse yoktu sözü kulağını tırmaladı.' -M. Ş. Esendal.

kulak misafiri olmak

yanında konuşulanları konuşmaya katılmadan dinlemek: 'Her önünden geçtiğim insanın söylediklerine kulak misafiri oluyorum.' -O. V. Kanık.

kulak tutmak

dinlemek, işitmek istemek.

kulak vermek

merak edip dinlemek, işitmeye çalışmak: 'Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın / Bir vatan kalbinin attığı yerdir' -N. H. Onan.

kulakları dolmak

aynı şeyi dinlemekten usanmak.

kulakları paslanmak

çoktan beri müzik dinlememiş olmak.

kulakları patlatmak

Gürültüyle rahatsız etmek: 'Kulakları patlatan bir ses bütün ormanı, bütün kuşları, bütün dünyayı susturdu.' -M. Ş. Esendal.

kulaklarına kadar kızarmak

çok utanmak.

kulaklarını dikmek

hayvan dikkat kesilmek.

kulaklarının pasını gidermek

çoktan beri dinlememişken müzik dinlemek.

Ayrıca bakınız -> https://www.turkedebiyati.org/turkcede-kulak-sozcugu/

Reklam
...