Üç İstanbul – Mithat Cemal Kuntay

Üç İstanbul (roman özeti)

Üç İstanbul – Mithat Cemal Kuntay

Üç İstanbul – Mithat Cemal Kuntay

Üç İstanbul, Mithat Cemal Kuntay‘ın 1938 yılında yayımlanan tarihsel romanı. Roman, II. Abdülhamit’in istibdat döneminde (1878-1908) başlar ve Ankara Hükümeti’nin kurulduğu yıllarda son bulur.

Üç İstanbul Özeti

Romanın başkahramanı Adnan’dır. Romanın kapsadığı, Adnan’ın yaşamından da çıkarılabilecek olan 30-40 yıllık bir süreçtir. Eserin başında 20’li yaşlarda olan Adnan, romanın sonunda 50’li yaşlarında ölür.

Romanda İstanbul’un üç dönemi anlatılır:

  1. Abdülhamit dönemi İstanbul,
  2. İttihat ve Terakki dönemi İstanbul ve
  3. milli mücadeleyle önemini kaybeden İstanbul.

Bu dönemler Adnan’ın yaşamındaki üç dönemi de kapsar; fakir ve idealist Adnan, zengin ve “önemli” Adnan, hasta ve bedbaht Adnan.

Adnan, romanın başında veremli annesiyle fakir bir hayat süren, para kazanmak için gazeteye yazılar yazan, özel dersler veren ve yaşadığı dönemi romanlaştırmak isteyen genç bir yazardır. İlerleyen bölümlerde İttahat ve Terakki’nin önemli bir kaç isminden biri ve ülkenin kaderinde söz sahibi, iktidar bağlantıları sayesinde zengin bir avukat olur. En sonunda ise ülkenin kaderinin belirlendiği Ankara’ya çağrılmayı ve eski itibarının iadesini bekleyen bedbaht bir avukat olarak ölür.

Roman Hakkında Değerlendirme

Yazar Selim İleri‘nin  Gözüyle Üç İstanbul Romanı

“Mithat Cemal Kuntay’ın ölümünü (1956) hayal meyal hatırlıyorum; yazar olmasından dolayı değil. Cihangir’e yeni taşındığımız o zamanlarda, “Beyoğlu 4. Noteri ‘fena hastalığa’ yakalandı” demişlerdi. Bir zaman sonra da o kibar yaşlı adamın öldüğünü söylediler. Yıllar sonra öğrenecektim ki, Beyoğlu 4. Noteri Mithat Cemal Kuntay’mış…

Vatan sevgisi, kahramanlık konusundaki ağdalı şiirleriyle edebiyata başlamış Kuntay. Roman türünde tek eser vermiş: Üç İstanbul Bu roman uzun süre gözden ırak kalmış. İlk basım Üç İstanbul’u Ankara Caddesindeki Semih Lutfi Kitabevi’nin camekânında, kızıl kahverengi cildiyle şimdi yine görür gibiyim… Edebiyat tarihçileri, eleştirmenler yıllar yılı ilgilenmemişler.

Üç İstanbul 1976’da ikinci kez yayınlandıktan sonra farklı değerlendirmeler ortaya çıktı. Üç İstanbul nihayet gündem kazanıyordu.

Kuntay, bir “muaşeret romanı” yazdığını belirtiyor; bildiği, tanıdığı kişileri kaleme getirdiğini, pek çok belgeden, tanıklıktan, kişisel anılarından yararlandığını vurguluyor. Gerçek yaşamdan esinli bazı roman kişileri söz konusudur Üç İstanbul da, kimi

eleştirmenler bu kişileri sadece saptamakla yetinmiş, Kuntayin romanda, onları nasıl işlediğine, nasıl roman kişisine dönüştürdüğüne pek önem vermemiştir.

Eserin kalabalık kadrosu, imparatorluğun son yüzyılından değişik portreler çizer. Ayrıca, o son dönemin İstanbul’u, eşyadan töreye, görgüden, siyasetten kültüre âdeta yetkin bir tutanakta yaşatılmıştır. Bu tutanağın yer yer akıllara durgunluk verici ayrıntılarla dolup taşması kimileyin okuru bunaltsa bile, edindirdiği ‘bilgi’ göz ardı edilecek gibi değil.

Üç İstanbul, imparatorluk başkentinin Üç dönemini, II. Abdülhamid, İkinci Meşrutiyet, Mütareke dönemlerini yansıtıyor. 93 Harbi’nde babasının şehit düşmesi üzerine, küçük yaştayken annesiyle birlikte İstanbul’a gelen Adnan, şimdi Yıkılan Vatan adını verdiği bir roman yazmaktadır.

Hukuk Mektebi mezunu Adnan -Mithat Cemal de Hukuk Mektebi’ni bitirmiştir-, Maliye Nazırı’nın kızı Süheyla’ya edebiyat, Erkân-ı Harp Müşiri’nin kızı Belkıs’a tarih dersi vermektedir. Süheylâ, Adnan’a; Adnan, evli Belkıs’a aşık olurlar. Genç adam bu arada gizli İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer.

Adnan, Süheylâ’nın başkaları aracılığıyla dile getirilmiş evlilik önerisini geri çevirecek, sonra kabul edecek, bu kez de gururu kırılmış Süheylâ evlenmek istemeyecektir. Tam o dönemde, Adnan cemiyetle ilişkisi sebebiyle tutuklanır…

Adnan İkinci Meşrutiyet’te avukatlık yapar, büyük para kazanır, toplumun önde gelen insanları arasına girer. Belkıs’sa gözden düşmüş bir ailenin kızı durumundadır. Devirler değiştikçe, mevki ve para da el değiştirmektedir. Adnan Belkıs’la evlenir.

Mütareke döneminde işleri bozulmuş, yoksullaşmış, gözden düşmüş Adnan’la, onu hiçbir zaman sevmemiş Belkıs ayrılırlar. Süheylâ yardım elini uzatır ve Adnan bu kez Süheylâ’yla evlenir.

Fakat Adnan annesi gibi veremden ölecek; Süheyla kocasının evrakı arasında Belkıs’ın fotoğrafını bulacak, aşkının boşunalığını anlayacaktır…

Üç İstanbul’dakî ‘aşk üçgeni’nin kaba özeti bu. Roman kalabalık kadrosuyla çok başka oluntulara da açılıyor. Bu kalabalık kadronun kişileri çoğu kez olumsuzluklara alıp götürür okuru. Büyük çıkar oyunları, siyasî entrikalar, bir türlü dinmeyen yükseliş ihtirasları ve çoğu kez kötülüğü erdem bilmiş roman kişileri… Onların ortasında silik bir iki olumlu kişi, sözgelimi Şair Raif, Süheylâ…

Yazarın sürekli karanlık tablolar çizmesi kimi eleştirmenlerce garipsenmiştir. Ne var ki, bu karanlık tablolar, içleri hesap kitap dolu kişiler, o dönemlerin panoramasını çizmede etkileyici bir «özellik gösterir, örnekse, Hidayet’in yükselişi, dinmeyen kibri, sonunda çöküp gidişi enikonu çarpıcıdır.

Üç İstanbul etkisini dalga dalga sürdürmüş, yarın da sürdürecek bir roman. Değerli Peride Celal 1980 sonrasında okumuştu, “unutulmayacak bir eser” demişti. Sevgili Ahmet Ümit 2010’larda okudu, çok beğendiğini söyledi bana…”

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu