Enderunlu Fazıl

Enderunlu Fazıl Kimdir?

Enderunlu Fazıl Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Enderunlu Fazıl (d. 1759, Filistin- ö. 1810, İstanbul) Divan edebiyatı şairi.

Enderunlu Fazıl

Asıl adı Hüseyin’dir. Filistin’in Akka kalesine bağlı Safed kasabasında dünyaya geldi. Asi (=öldürülmüş) ve maktul Akka muhafızı Tahir Ömer Bey’in torunudur. Babası da dedesi ile aynı akıbete uğrayınca Kaptanıderya Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından kardeşi Hasan Kâmil’le birlikte İstanbul’a getirildi. Enderun’a verilerek eğitim görmesi sağlandı. Fakat ele avuca sığmayan Fazıl, Enderun’daki uygunsuz davranışları ve çapkınlıkları sebebiyle buradan uzaklaştırıldı. Yaklaşık on iki yıl İstanbul sokaklarında perişan bir şekilde dolaştı.

Devrin ileri gelenlerine yazdığı kasideleriyle çektiği sıkıntıları dile getirdi. III. Selim döneminde affedilerek Rodos vakıflarıyla ilgili bir göreve getirildi. Halep defterdarlığında memuriyet, Maden-i Hümayun emaneti, Erzurum ve yöresini teftiş gibi görevlerden sonra bir şikâyet üzerine Rodos’a sürüldü. Kendisiyle birlikte Rodos’ta sürgün hayatı süren Ebubekir Ratip Efendi’nin idam edilmesinden veya III. Selim’in öldürülmesinden duyduğu üzüntüden ötürü uzun süre ağladığı için gözlerini kaybetti. Bunun üzerine İstanbul’a dönmesine izin verildi. 1225/1810 yılında İstanbul’da vefat etti.

Ölümü için “Göçdi Fâzıl Beg gice ahbâbı nâlân eyledi” dizesi tarih düşürülmüştür. Eyüp’te Eyüp Sultan’ın kabristanına yakın Kızılmescit Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Enderunlu Fazıl Şairliği- Edebi Kişiliği

Fazıl Divanı’nda, özellikle kasideler bölümünde izleri sürülebilen belirgin bir gerçekçi yaklaşım hâkimdir. Şair, hayatının büyük bölümünü sürgün ve affedilme arasında geçirdiği için divanında döneminin yöneticilerine yazılmış doksan kadar kaside vardır. Bu kasideler, şairin hayatına ve psikolojisine dair önemli veriler içerir.

Fazıl, klasik şiirin temel zemininden ayrılmamaya özen gösterir; fakat ondan çok daha ileri boyutta bir ferdiyet hissi ile şiirini hayata açar. Coşkusunu Nedim’den ve umarsızlığını Sabit’ten gelen çizgide dillendirmeye çalışan şair, geçmişe dönük muhasebe ve pişmanlık anlarında ise Nabî’den ödünçlediği bir üslupla hikmetli sözler söylemeye gayret eder. Ama bütün hayat hikâyesinin de özeti sayılabilecek dağınıklık ve lakaytlık, çoğu zaman onu basitliğe sevk ederek, hem kafiye ve redif seçiminde hem de benzetme ve ifadelerde şiirine nitelik kaybettirir:

Devlet içün mücâhede cennet içün duâ
Değmez bu renc ü zahmete dünyâ vü ahret

Gamı çıkarmak içün bezm-i neşât-efzâdan
Dedi çâr-pâresi ol çengî civânın çık çık

Vasf-ı baldır ile sâhib-kademim ben Fâzıl
Hiç bu vâdîde ayaklanmadı evvel üdebâ

Fazıl, İstanbul manzaralarını, sosyal olayları ve gerçek sevgili tipine ait güzellik unsurlarını kendine has bir yaklaşımla anlatır. Bu yönüyle Nedim‘i çağrıştıran bir edası vardır. Özellikle şarkılarında bu yakınlık daha fazla sezilir. Fakat onun şiirinde küçük yaşta girdiği Enderun’un izleri daha belirgindir. Divanında başta tarih ve coğrafya olmak üzere çeşitli ilimlerden devşirdiği kavramlarla örülmüş şiirler vardır. Özellikle geleneğin aksine feleği övdüğü bir kasidesi, Yahudilik ve Hristiyanlıkla ilgili kavramların sıklıkla geçtiği bazı şiirleri ve doğrudan bir sevgili adına (Çiçek, Âfet, Anton vb.) söylenmiş şarkıları, onu Nedim çizgisinden ayırır.

Enderunlu Fazıl’ın Eserleri

Fazıl’ın mürettep divanından başka Defter-i Aşk, Zenanname ve Hubanname adlı mesnevileri, Çenginame adlı dörtlüklerden oluşan bir eseri vardır.

Divan

Enderunlu Fazıl, oldukça hacimli bir divan sahibidir. Fazıl Divanı’nın farklı kütüphanelerde yazma nüshaları vardır. Bu nüshalardan, şairin sağlığında kendisi gibi enderunlu olan şairlerden Vasıf’ın istinsah ettiği, Topkapı Sarayı Hazine Kitaplığı 906 numarada kayıtlı nüsha en eski tarihlidir. Fazıl Divanı, 1870-71’de Bulak’ta basılmıştır.

Fazıl Divanı’nda kasideler önemli bir yekûn tutar. Hemen tüm ömrünü himaye ve lütuf arayışında geçiren rint şairin, tahmin edileceği gibi çok sayıda kasidesi vardır. Fazıl’ın “Felek Methiyesi”, geleneğin sesine yaklaşma ve temadaki dönüşümler açısından iyi örnektir. Gazellerinde ise Nabî ve Nedim tarzının izleri hemen sezilir. Bazı şiirleri Sünbülzade Vehbî, Keçecizade İzzet Molla gibi usta şairler tarafından tanzir edilmiştir.

Çenginame

Rakkasname olarak da bilinir. Farklı milletlerden kırk iki erkek köçeğin tasvir edildiği eser, murabba biçimiyle yazılmıştır.

Mesnevileri

Fazıl, divan sahibi bir şair olmasına karşın asıl şöhretini mesnevilerine borçludur. Birkaç kez Sünbülzade Vehbî’nin Şevkengizi ile birlikte basılan ve çoğu zaman onunla beraber anılan Defter-i Aşk’ı, Hubanname ve Zenanname adlı mesnevileri müstehcen ama cesur betimlemeleriyle oldukça ilgi görmüşlerdir. Bu külliyatın 1837-1838’deki beşinci baskısı müstehcen bulunarak Mustafa Reşit Paşa’nın emriyle toplatılmıştır.

Defter-i Aşk

Aruzun “fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün” kalıbıyla yazılan bu eser, şairin aşk maceralarını anlattığı 438 beyitten oluşan bir mesnevidir. Eserine güzellik (hüsn) ile aşk arasındaki ilişkinin öznesi konumundaki âşığın tanımıyla başlayan Fazıl, Allah’ın sıfatlarına ve Hz. Muhammed’e göndermelerde bulunarak güzellikle aşk ilişkisini temellendirir. Geleneğe uygun bir giriş yapar. Yine geleneğe uyarak III. Selim’i över. Ardından “dinle ey.” nidasıyla seslendiği muhayyel ve muhtemel muhatabına başından geçen dört aşk hikâyesi anlatır (Kuru 2005: 476-506).

Hubanname

Şehrengiz geleneğine eklemlenebilecek bu eser, aruzun “fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün” kalıbıyla yazılmış 796 beyitten oluşan bir mesnevidir. Bu mesnevi, sevgilinin “Hangi memlekette güzel çoktur?” sorusuna cevap olmak üzere yazılmış ve Reisülküttab Ebubekir Ratip Efendi’ye ithaf edilmiştir.

Eserin giriş kısmında güzellik konusu ele alınmış, ardından dönemine göre yeni sayılabilecek çeşitli coğrafi bilgiler verilmiştir. Hindistan’dan Yeni Dünya (=Amerika)’ya kadar birçok ülkenin erkek güzelleri tasvir edilmiştir. Bir şehrin güzellerini anlatan şehren gizlerden farklı olarak birçok ülkenin güzellerini konu edinmiştir. Batı kültürüyle ilişkisi de dikkate alınarak Fransızcaya çevrilmiş, Fransızca çevirisi de Reşit İmrahor tarafından Türkçeye kazandırılmıştır (2009).

Zenanname

Fazıl bu eserini Hubanname için teşekkür eden sevgilisinin isteği üzerine yazdığını söyler. Aruzun fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün kalıbıyla yazılan eser, 1101 beyitli bir mesnevidir (Öztürk 2002: Bingölçe 2006). Şair, eserin giriş kısmında klâsik şiir adabınagöre kadın güzelliğinden söz etmenin abes olduğunu kaydettikten sonra, çeşitli milletlere ait kadınlardan bahsetmiştir. XVI. yüzyıl şairlerinden Azizî, Nigarname adlı mesnevisinde yirmi üç güzeli üçer beyitle betimleyerek kendisinden önce kimsenin cesaret edemediği bir konuyu işlemiştir. Enderunlu Fazıl ise, eserinde Anadolulu kadın güzellerin dışında çeşitli milletlere mensup kadın güzelleri de betimlemiştir. Eser bu yönüyle orijinal ve dikkat çekicidir. Fazıl hem coğrafyaya bağlı maddi kültür unsurlarını şaşırtıcı bir biçimde işlemesiyle hem de Hubanname ve Zenanname’de resme yaklaşan tasvirleriyle yeteneğini sergilemiştir.

Şiirlerinden Örnekler

Örnek-1 (Şarkı)

Şemsiyye tutmuş el-amân
Kayıkda ol nûr-ı siyâh
Uşşâk-ı zârından hemân
Ruhsârını saklar o mâh
..
Şemsiyyede ol mâhveş
Gûyâ bulut içre güneş
Fâzıl gibi hep nâle-keş
Eyler yolunda âh ü vâh

Örnek-2 (Defter-i Aşk’tan)

1 Hüsn bir mevhibe-i uzmâdır /Güzellik büyük bir bağıştır
Aşk bir câzibe-i Mevlâdır /Aşk, Allah vergisi bir cazibedir

2 Hüsn bir şâh-ı hümâyûn-ahter /Güzellik kutlu yıldıza sahip bir padişah
Aşk ana turfe gedâ-yı kemter /Aşk onun yeni yetme bir dilencisidir

3 Hüsn bir şu’le-i nâmûs gibi /Güzellik bir namus alevi gibidir
Aşk ol şu’leye fânûs gibi /Aşk ise o alevin fanusudur

4 Hüsn bir âhû-yı vahşî-cândır /Güzellik yabani bir ceylandır
Aşk ana me’men-i bî-pâyândır /Aşk ona sonsuz bir sığınaktır

5 Hüsn bir cür’a-i âb-ı Kevser /Güzellik, kevser suyundan bir damladır
Aşk ana kâse-i âteş-peyker /Aşk ise ona ateş görünümlü bir kâsedir

6 Reh-ber-i âlem-i bâlâdır aşk /Aşk, en yüce âlemin kılavuzu,
Nerdübân-ı der-i Mevlâdır aşk /Allah’ın kapısına çıkma merdivenidir

7 Âteş-i aşkla âhen zer olur /Aşk ateşiyle demir altın olur
Aşkla hâk-i siyeh cevher olur /Kara toprak, aşk sayesinde maden olur

8 Aşk her gâfili âgâh eyler /Aşk, her gafili kendine getirir
Câhili ârif-i billah eyler /Cahili, Allah’ı bilen ârif eder

9 Aşkdır perde-güşâ-yı tahkîk /Gerçekler perdesini açan aşktır
Halvet-i hazrete bir mahfî tarîk /Allah’a ulaşmaya gizli bir yoldur

10 Hüsne meyl eylemeyen nâdândır /Güzelliğe yönelmeyen cahildir
Düşmeyen aşka belî hayvândır /Aşka düşmeyense kuşkusuz hayvandır

Örnek-3 (Hubanname’den)

Der-Beyân-ı Hûbân-ı İslâmbol /İstanbul’un Güzellerine Dair
1 Hâric ez-akl-ı beşer İstanbul /İnsan aklı, İstanbul’u alamaz
İremez gâyetine ehl-i ukûl Akıllılar ucunu bucağını kestiremez

2 Ya’ni her gûşesidir bir mahşer /Yani her köşesi bir mahşerdir
Dahı her nâhiyesi bir kişver /Dahası her yöresi bir ülkedir

3 Sanki bir nüsha gibidir dünyâ /Dünya sanki bir nüshaya benzer
Bu da fihrist-i kitâb olmuş ana /İstanbul da o nüshanın içindekiler kısmı

4 Sanki âlemde bu bir dürr-i yetîm /Dünyada İstanbul, benzersiz bir incidir
Bir sadef olmuş ana heft iklîm /Yedi iklim onun istiridyesidir

5 Pencüm iklîmde ol şehr-i safâ /O mutluluk şehri beşinci iklimdedir
Bunda gâyet ile hoş âb u hevâ /Buranın havası ve suyu gayet hoştur

6 Öyle bir şehr-i acâyib-meşhûn /Öyle garipliklerle dolu bir şehir ki
Taş u toprağın ide Hak altun /Allah taşını toprağını altın etsin

7 Benzemez birbirine hûbânı/ Güzelleri birbirine benzemez
Müte’addid görünür elvânı /Renkleri hep ayrı ayrı görünür

8 Cümlesi şûh u firîb ü tannâz /Tamamı şuh, aldatıcı ve alaycı
Mahrem-i şu’bede-i nâz u niyâz /Naz ve niyaz oyununu iyi bilirler

9 Söyleşir gûşe-i ebrûsı ile /Bazen kaşının kenarıyla söyleşir
Gâhice gamze-i câdûsı ile /Bazen de hileli bakışlarıyla

10 Her biri nâz u sitem üstâdı /Her birisi naz ve eziyet üstadıdır.
Cümlenin cevr ü cefâ mu’tâdı /Tamamının alışkanlığı zorluk ve cefadır

Örnek-4 (Zenanname’den)

Der-Beyân-ı Zenân-ı Çerkes /Çerkez Kadınlarını Beyan Eder

1 Çerkesin kızları meh-pâre olur /Çerkez’in kızları ay parçasıdır
Anda âşık ne ki isterse bulur /Onda âşığın her aradığı vardır

2 Nahl-i vâlâ-yı kadi muhkemdir /Fidan gibi boyu yüksek ve biçimlidir
Sanki meh yüzine bir süllemdir /Sanki ay gibi yüzüne bir merdivendir

3 Ana dü pây-ı nazarla çıkılır /Ona, bakışın iki ayağıyla çıkılır
Dîde-i kalb ile ammâ bakılır /Ama kalp gözüyle bakılır

4 Leb ü ruh olmuş iken meyhâne /Dudağı ve yanağı sanki meyhane
Dîdeler olsa n’ola mestâne /Gözlerin sarhoş olmasına şaşılır mı

5 Çünki yâkût yaratılmış o dudağ /O dudak, yakuttan yaratıldığı için
Oldı aksi dil-i uşşâka dü dâğ /Yansısı âşıkların gönlüne iki yara açtı

6 Mihr ü mehden teni olmuş taktîr /Bedeni ay ve güneşten damıtılmış
Nice olsun o ten-i pâke nazîr /O temiz vücudun benzeri olabilir mi

7 Gürcüden gerçi ki bunlar zîbâ /Bunlar Gürcülerden güzel olsa da
Gürcünün cezbesi çokdur ammâ /Gürcü’nün cazibesi daha çoktur

8 Cümlesi perde-nişîn-i ismet /Tamamı namus perdesinde oturur
Pâk-dâmendir o yektâ millet /O benzersiz millet namusludur

9 Pâk olur mâ-hasalı pîş ü pesi /Kısacası önü de arkası da temizdir
Sevb-i ırzında bulunmaz lekesi /Namus giysisinde leke bulunmaz

10 Sanma bu millete bir benzer ola /Bu milletin bir benzeri olduğunu sanma
Bu cihân içre meger Gürcü ola /Bu dünyada olsa olsa Gürcüler

Örnek-5 (Çenginame’den)

Mâhiyyet-i Çengiyân (=Çengilerin Özellikleri)
Fâzılın işte yine cevheri var
Yine bir cân yakan sözleri var
Cümle insâf ile eyler takrîr
Çengiyânın ne kadar dilberi var

Fazıl’ın işte yine cevheri, can yakıcı sözleri var;
Çengilerden ne kadar dilber varsa tamamını insaf ederek anlatır.

Evvelâ cümlenin Akbabası
Köhne gerdân kıranın da’vâsı
Şöhret-i kâzibedir gavgâsı
Belî yıldız gibi âşıkları var

Öncelikle tamamının Akbabası, eski gerdan kıranların meselesidir.
Çabası yalancı bir şöhret içindir. Velhasıl yıldız kadar âşığı vardır.

Kaynak: Prof. Dr. Muhsin Macit, XVIII. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI. Anadolu Üniv. Yay.

Ayrıca bakınız ⇒

Divan Edebiyatı

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu