Ahmet Paşa Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Ahmet Paşa Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Ahmet Paşa (d. 1426 – ö. 1497) 15. yüzyıl Divan Şairi

Ahmet Paşa

Ahmet Paşa, 15. yüzyılda Sultan II. Mehmed ve Sultan II. Beyazıd dönemlerinde kazaskerlik, vezirlik, sancak beyliği ve kadılık gibi yüksek görevleri yüklenmiş bir ulema sınıfı mensubu ve çok tanınmış bir Divan Edebiyatı şairidir.

Kendisi Fatih Sultan Mehmet’in öğretmenidir. Ahmet Paşa, Sultan II. Murat saltanat dönemi kazaskerlerinden Veliyüddin bin İlyas Efendi’nin oğludur.

Ahmet Paşa’nın nerede ve ne zaman doğduğu bilinmemekte ve değişik yerler ve tarihler ileri sürülmektedir. Latifi’nin Tezkire‘sinde ve Gelibolulu Ali’nin Kühnü’l-ahbar adlı eserinde Bursa’da doğdugu yazılıdır. Sehî Tezkiresi ve Güldeste yazarı Beliğ ise onun Edirne’de doğduğunu söylerler. Aşikpaşa Tezkiresi yazarı ise, Ahmed Paşa’nın varisi olan amca oğlu Edirneli Nâzır Çelebi’den alınan bilgilere göre, Edirneli olduğunu bildirir. Fuad Köprülü’ye göre , “Edirne’de yaptırılan cami ve imaret vakfiyesinin Veliyüddin tarafından tanzim edildiği ve şairimizin memuriyet hayatı hakkındaki kayıtlar düşünülürse, bu tarihten (830/1426) biraz evvel ya da biraz sonra doğmuştur” (İslâm Ansiklopedisi Ahmet Paşa maddesi). Son zamanlara kadar Edirne’de ‘Veliyüddin oğlu’ ismini taşıyan bir mahallenin ve mescidin bulunması, Ahmed Paşa’nin Edirne’de doğduğuna dair bir sağlam bir ipucu sayılabilir.

Ahmet Paşa eğitimini II. Murat döneminde Edirne’de yapmış ve o dönemde geçerli bilgiler yanında Arapça ve Farsça da öğrenmiştir. Eğitimini bitirdikten sonra, önce Bursa’da Muradiye Medresesi’ne müderris olarak tayin edilmiş ve sonra 1451 (hicri 855)de Edirne Kadısı görevine atanmışdır. Fatih Sultan II. Mehmed’in tahta geçmesinden sonra kazasker olmuş ve onun muhasipliği ve öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. Sonra vezirlik rütbesine yükselmiştir.

Sehî, Latîfî, Şakâik, Hasan Çelebi, Beyânî Tezkirelerine göre Fatih’in hizmetkârlarından birine laf attığı için; diğer kaynaklara göre padişahın bir gözdesine göz koyduğu için ve Âşık Çelebi’ye göre ise birkaç fesatçının iftirasına uğradığı için gazaba gelen padişah tarafından vezaretten azledilmiş ve hapse atılmıştır ve hatta öldürülmesi çok olasılık kazanmıştır. Bu olayın ortaya çıkması büyük bir ihtimalle bir saray entrikası, rekabeti, iftirasi ve tevzirati sonucudur. Yine söylentiye göre Ahmed Paşa “Kerem” redifli 35 beyitten oluşan ünlü kasidesini padişaha sunmuş ve bu nedenle affedilmiştir. Fakat edebiyat tarihçisi Ali Nihad Tarlan “Kerem” redifli kasidenin yazılışının başka bir nedeni olduğunu ve anlatılan olayın olasılığı gayet az, bir güzel hikaye olmaktan ileri gitmediğini belirtmektedir.

Ahmet Paşa, daha sonra otuz akçe yevmiyeli olarak Bursa’ya tayin edilip orada Orhaniye, Muradiye ve Emir Sultan medrese vakıflarının mütevelliliği ile görevlendirilmiştir. Sonra sırasıyla Sultanönü (Eskişehir), Tire ve Ankara’da sancak beyligi görevine atanmıştır. Fatih’in 1481’de ölümünden sonra II. Bayezid’in zamanında tekrar eski itibarını kazanıp Bursa’ya sancak beyi olarak tayin olunmuştur. O görevde iken 1496 (hicri 602) yılında Bursa’da ölmüş ve Muradiye Camii yanında kendi yaptırdığı medrese yanında gömülmüş ve sonradan bir türbe inşa edilmiştir.

Ahmet Paşa’nın Edebi Kişiliği

Ahmed Paşa’nin zeki, zarif, nüktedan ve hazırcevap bir kişiliği olduğu belirtilmiştir. Ahmed Paşa yaşsdığı zamanlarda devrinin en büyükü şairi olarak kabul edilmiş ve saygı görmüştür.

Ahmed Paşa hem gazel hem de kaside türlerinde başarılı eserler yaratmış; şarkı ve murabbada da olgun örnekler vermiştir.

Dizeleri divan şiirinin söz ve anlam özellikleriyle örülüdür. İşlediği konular genellikle din dışı olup beşeri aşk konusundaki şiirler de Divan’inda önemli yer tutmaktadır. Dinî ve tasavvufî konulara rağbet göstermemiştir.

Şiirleri gayet ahenklidir ve aruz veznini çok ustaca kullandığı görülür. Kendi çağında “şairlerin sultanı” diye anıldığı bilinmektedir. Bütün tezkereciler Ahmed Paşa’nın şiirlerinden takdirle bahsederler. Sonra gelen nesil şairlerden Ahi, Lamii, Necati, Zati ve Baki ona nazireler yazmışlardır. XIX. yüzyılda Ziya Paşa, üç şairi, Ahmed Paşa, Necati ve Zati‘yi, “Türki suhana temel komuşlar” olarak tarif etmiş ve Ahmet Paşa’nın “Şeyhi ile Necati arasında yetişen şairlerden en büyüğü” olduğunu ifade etmiştir. Şairin ünü Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını aşmıştır.

Ancak bazı edebiyat kritikleri Ahmed Paşa’yi orijinallikten uzak görerek İran şairlerinden çevirmiş olduğu beyitleri kendine mal etmekle suçlamışlardır.

Ahmed Paşa’nın sanatının ve eserlerinin uygun bir şekilde değerlendirilmesi için aşırı övgü veya aşırı yerginin gerekmiyeceği şüphesizdir. Onun Türkçe divan şiirini yeni bir merhaleye ulaştırdığı ve onun için bir büyük şair sayılması gereği inkar edilemez.

Kaynakça: Cengiz, Halil Erdoğan, Divan Şiiri Antolojisi, Bilgi Yayınevi Ankara 1972

Divan Şairi Ahmet Paşa’nın Şiirlerinden Örnekler

Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül (Murabba)

Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Kara sevdaya yiler bî-ser ü bî-pây gönül
Dimedüm mi sana dolaşma ana hay gönül
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül

Bizi hâk itdi hevâ yolına sevdâ nidelüm
Pây-mâl eyledi bu zülf-i semen-sâ nidelüm
Kul idinmezdi güzeller bizi illâ nidelüm
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül

Felekün nûş iderem nîşini sâğarlar ile
Doğradı hâr-ı cefâ bağrumı hançerler ile
Baş koşam dimez idüm ben dahi dil-berler ile
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül

Yarun itden çog uyar ardına ağyâr diriğ
Bize yâr olmadı ol şuh-ı sitem-gâr diriğ
Kıldı bir dil-ber-i hercâîyi dil-dâr diriğ
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül

Ben dimezdüm ki hevâ yolına ser-bâz gelem
Ney-i ışkunla gamun çengine dem-sâz gelem
Dir idüm ışk kopuzun uşadam vâz gelem
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül

Dil dilerken yüzinin vaslını cândan dahi yiğ
Bir demin görür iken iki cihândan dahi yiğ
Akdı bir serve dahi âb-ı revândan dahi yiğ
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül

Ahmedem kim okınur nâmum ile nâme-i ışk
Germdür sözlerümün sûzile hengâme-i ışk
Dil elinden biçilübdür boyuma câme-i ışk
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül

Vezin: Feilâtün feilâtün feilâtün feilün

Bu eser, Münir Nureddin Bey tarafından Rast makamında bestelenmiştir.

Der Medh-i Sultan Mehmed Hân (Kerem Kasidesi) (Kaside)

Ey muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden tolu bârân-ı kerem

Matla-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek izz ü alâ dâver-i devrân-ı kerem

Tâc bahş-ı ser-i sultân-ı salâtin-i cihân
Zînet-i taht u nigîn Hazret-i sultân-ı kerem

Zıll-ı Hakk Şâh Muhammed ki işiği gökinün
Kem-terin ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem

Ayağı toprağıdur cevher-i iksir-i hayât
Âsitânı tozıdur sürme-i ayân-ı kerem

Açılur hulk-ı nesîmiyle gül-i gülşen-i cûd
Bezenür lutfi zülâliyle gülistân-ı kerem

Bahr-ı ahzar ne durur kulzüm-i cûdında habâb
Katre-i feyzi nedür ebr-i dür-efşân-ı kerem

Bî-kıyâs olalı ihsânlarun ey hüccet-i cûd
Kâtı oldı cedel-i haşmunı bürhân-ı kerem

Kefi bir demde nisâr itdüği gencin oşrin
Haşre dek vezni demez kefe-i mizân-ı kerem

Ne melek hûy meliksin ki dem-i lutfun ile
Kevser-i cûd akıdur ravza-i Rıdvân-ı kerem

Ne kerâmet kodı Hakk zât-ı kerîmünde kolur
Ayağun basduğı yir çeşme-i hayvân-ı kerem

Bulmasa nâm-ı şerîfünle şeref-nâme-i cûd
Ebter olaydı kamu defter ü dîvân-ı kerem

Gün gibi saltanatun topı göğe ağsa ne tan
Sana buldı bu meydânda çü çevgân-ı kerem

Bahr-ı cûdun nice şerh olakonun reşhasıdur
Hâsıl-ı kân-ı sehâ mâye-i ummân-ı kerem

Saltanat hilatini kaddüne hayât-ı felek
Râst biçmese açılmazdı girîbân-ı kerem

Ne kadar zer var ise dest-i zer-efşânun ile
Harf-i zer gibi perâkendedür ey kân-ı kerem

Sîm sûretde sitem şekline yazıldığıçün
Tağıdursın anı düşman gibi ey hân-ı kerem

Gök tenûrında kurı kurs okınur mihr ile mâh
Hân-ı lutfunla firâvân olalı nân-ı kerem

Kâse-i hırs toyar sofra-i ihsânundan
Dest-i inâmun ile âm olalı hân-ı kerem

Mihr-i cûdun çemen-i lutfa zer-efşân olalı
Gülşen-i dehri bezer nergis-i bûstân-ı kerem

Bûy-ı hulkundan urur müşk gibi dem ki tutar
Hoş revâyihle cihân bâğını reyhân-ı kerem

Ahmedün gam makası kesdi dilin şem gibi
Sana Rûşen diyemez hâlini sultân-ı kerem

Sen Süleymânı ne dille öğe bir mûr-ı zaîf
Getüre nutka meger lutfun ile anı kerem

Husrevâ pâreledi cevr eli sabrum yakasın
Dest-gîr olsa demidür bana dâmân-ı kerem

Midhatün bülbülini gam kafesine koma kim
Hayfdur tûtiye zehr ey şeker-istân-ı kerem

Ekremül-halksın ey vâsıta-i ikd-i kirâm
Her leîmün sözin işitme budur şân-ı kerem

Kul hatâ kılsa nola afv-i şehenşâh kanı
Tutalım iki elüm kanda imiş kanı kerem

Umaram cürmümi gark itmeğe rahmet suyına
Mevc-i ihsânun ile cûş ide ummân-ı kerem

Bir kara toprağam ihyâ-yi memât itmek içün
Yağsa cûdın bulıdından nola nîsân-ı kerem

Nice kiklîm-i mürüvvetde geçe hükm-i vefâ
Nice keyvân-ı atâda tura dîvân-ı kerem

Nice kinsân ola âlemde abîdül-ihsân
Nice kim ola cihân tâbi-i fermân-ı kerem

Dest-i ihsânun ile yapıla bünyâd-ı sehâ
Pâye-i kadrün ile yucala eyvân-ı kerem

Nice kim Kabe müsâfirlerini lutf-ı İlâh
Rahmeti hânına her sâl ide mihmân-ı kerem

Îd-i ferhundene kurban ide adânı felek
Sen ehibbâna buyur âb-ı sehâ nân-ı kerem

Ömr-i hasmun ire târih gibi pâyâna
Nâmunı nâme-i ikbâl ide unvân-ı kerem

vezni: feilâtün feilâtün feilâtün feilün

Tarihsel kaynaklara göre Ahmet Paşa bu kasideyi padişaha hapisteyken yazarak affını istemiş ve ölüm cezasından kurtulmuştur.

Ayrıca bakınız ⇒

Divan Edebiyatı

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu