Tüm Yönleriyle Halide Edip Adıvar

Tüm Yönleriyle Halide Edip Adıvar

Halide Edib Adıvar (d. 1882 – ö. 9 Ocak 1964)

Eğitimci, öğretmen, romancı, yazar, mütefekkir, işgal İstanbul’unda nu­tuklar irad edici, Teali-i Nisvan kurucusu, hastanelerde hemşire, Milli Mü­cadele’de nefer, sekreter, çevirmen, Hilal-i Ahmer içinde faal bir sima, onbaşı, çavuş, profesör, milletvekili ve bütün bunların yanı sıra iyi bir eş, iyi bir anne … ”

A. HAYATI

halide_edip

Halide Edib Adıvar, anılarını iki eserinde toplamış ve bunları sağlığında yayımlamıştır.

Bunlar, 1918’e kadar olan hayat hikâyesini anlattığı Mor Salkımlı Ev ve Millî Mücadele yıllarında yaşadıklarını anlattığı Türk’ün Ateşle İmtihanı‘dır.

Bu eserlerin varlığı, Halide Edib Adıvar’ın hayatını 1922’ye kadar kendi anılarından okumayı mümkün kılmaktadır.

Ailesi, Çocukluğu ve Eğitimi

Halide-Edip-Adivar-cocuklugu

Halide Edib Adıvar, 1882 yılında Beşiktaş’ta, Ihlamur yakınlarında, daha sonra kendisinin ‘Mor Salkımlı Ev’ olarak isimlendireceği bir evde dünyaya gelir. Babası II. Abdülhamid’in Ceyb-i Humayun kâtibi Selanikli Mehmet Edib Bey, annesi Eyüplü Nizamizade ailesine mensup Bedrifem Hanım’dır. Annesi genç yaşta veremden ölmüştür. Annesinden çok, anneannesi ve kendisine anılarında ‘Haminne’ olarak hitap ettiği Nakiye Hanım, onun hayatında çok büyük bir etkiye sahiptir. Mevlevi kültürüne sahip, geleneksel bir Osmanlı kadını olan Haminne, Halide Edib’in romanlarında ortaya çıkan dinî ve geleneksel tezahürlerle yoğrulmuş kadın karakterler üzerinde de etkili olmuştur.

Halide Edib’in babası Mehmed Edib Bey’in bir süre sonra genç bir hanımla evlenerek Yıldız’da saraya yakın bir konağa taşınması üzerine, küçük Halide de bu yeni ev ve üvey anneyle yeni bir hayata başlar. Ancak daha sonra hastalanarak Mor Salkımlı Ev’e geri döner.

Halide-Edip-Adivar-5

Mor Salkımlı Ev’de ikamet ettikleri günler, Halide’nin dayısının ve aynı hafta içinde büyükbabasının da ölümüyle nihayete erer. Aile, Üsküdar’daki İbrahim Paşa Konağı’nın yan kısmına taşınır. Bu sıralarda, Halide’nin eğitimiyle yalandan ilgilenen Mehmed Edib Bey, Selimiye Camii’nin imamını, hoca olarak eve getirir ve bir yandan da Halide’ye piyano dersleri aldırır. Bu sıralarda Eğinli, okuryazar bir adam olan Ahmet Ağa, üç yıl boyunca ailenin yanında kalır ve Halide’ye Battal Gazi, sonra Ebu Müslim el-Horosani ve Hazreti Ali okur. Bu hikâyeler, Halide’nin üzerinde asıl büyük etkiyi bırakır. Aile, Üsküdar’da birkaç ev değiştirdikten sonra Şemsi Paşa Yalısı’nın yan kısmına taşınırlar.

Aile hayatında etkisi yıllarca hissedilecek bir değişiklik ise, Saraylı Hanım Teyze ile Edib Bey’in evlenmesiyle ortaya çıkar. Abla olarak hitap ettiği ilk üvey annesinin bu yeni durumdan ne kadar mutsuz olduğunu görmesi Halide Edib’de çokeşliliğe karşı ömür boyu şiddetli bir nefret doğmasına sebep olur.

Halide yaşı büyütülerek Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ne verilir. Bir yıl sonra kolejden alınır ve tahsiline bir süre, Mor Salkımlı Ev’de devam eder. O yıllarda, Sultantepesi’nde bir ev satın alan Mehmed Edib Bey’le birlikte bu eve yerleşilir ve bu süreçte Saraylı Teyze, Edib Bey’den ayrılır.

Sultantepe’deki eve gelmekte olan bir İngiliz hocanın teşvikiyle Halide, John Abbot’tan The Mothedı tercüme etmeye başlar. 1897’de Mader adıyla basılan bu eser, II. Abdülhamid tarafından şefkat nişanıyla ödüllendirilir. Halide’nin Sultantepe’deki bir diğer hocası, üzerinde kuvvetli bir etki yaratacak olan, Rıza Tevfik’tir.

Halide Edib, 1899’da ikinci kez Amerikan Kız Koleji’ne verilir. 1900 yılı sonlarında dönemin ünlü pozitivisti ve matematikçisi Salih Zeki Bey, ona özel ders vermek için Mehmed Edib Bey’in evine gelmeye başlar. Tatil bitip de Halide koleje döndüğünde hoca-öğrenci ilişkisi Salih Zeki’nin mektuplarıyla devam eder. Halide 1901 senesinin sonlarına doğru, Amerikan Koleji’ni bitiren ilk Türk kızıdır ve kendisinden yaşça büyük olan hocası Salih Zeki ile evlenerek hayatında yeni bir dönem açar.

Evliliği, Yazarlık Hayatı ve Eğitimciliği

Halide-Edip-Adivar-3

Salih Zeki ile evliliklerinin ilk yıllarında Halide Edib büyük ölçüde Salih Zeki’nin çalışmalarına yardım etmekte, Ingiliz matematikçilerin bazılarının biyografilerini çevirmekte, Fransız edebiyatçılarını, bilhassa Zola’yı okumaktadır. 1903’te ilk oğlu, 16 ay sonra da ikinci oğlu dünyaya gelir. Oğulları doğduktan sonra Halide Edib hastalanır ve Burgazada’ya taşınır. Diğer yandan, 1908’de Burgaz’da haber aldığı Meşrutiyet onda büyük bir etki yaratır.

Halide Edib yazı hayatına resmî olarak bu günlerde başlar. Hüseyin Cahid tarafından çıkarılan ve Tevfik Fikret’in başyazarlığını üstlendiği Tanın gazetesinde yazmaya başlamıştır. Yeni rejimin bilhassa ‘kadın’ hususundaki yenilikçi tavrı tepki doğurmakta, kadınlar hakkında yazan Halide Edib de muhaliflerin dikkatini çekmektedir. 1909 Martında siyasî karışıklık son haddini bulur ve 31 Mart sabahı İstanbullular silah sesleriyle uyanırlar. Halide Edib adının ‘kara liste’de olduğunu anladığında iki çocuğuyla Üsküdar’a geçer. Gecenin ilk kısmını Mehmed Edib Bey’in Sultantepesi’ndeki evinde, kalan kısmını da Özbekler Tekkesi’nde geçirirler. Halide Edib ertesi gün Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ne gider ve burada dört gece saklanır. Sokak hâkimiyetinin artması üzerine iki oğluyla birlikte Mısır’a giderler.

Halide-Edip-Adivar-4

Halide Edib bu arada eski dostu olan İngiliz Isabel Fry’dan İngiltere’ye davet mektubu alır. Londra’da bulunduğu süre içerisinde de Miss Fry’ın evinde kalır. Kendisi İngiltere’yi ilk kez görmektedir ancak İngiliz gazetelerinde daha önce çıkmış bulunan makaleleri nedeniyle o çevrede oldukça tanınmış olduğunu fark eder. Aralarmda Bertrand Russell’ın da bulunduğu entelektüel bir çevre ile tanışır, İngiliz Parlamentosu’nu ziyaret eder ve nihayet Ekim ayı içerisinde İstanbul’a döner.

Halide Edib 1909 yılı içinde roman çalışmalarına başlar. Heyula ve Raik’in Annesi tefrika edilir ve kendisine ilk ciddi romancılık şöhretini kazandıran Seviyye Talib’i (1910) kaleme alır. Bir yandan da pedagojik konularda yazmaya başlamıştır. Böylece Halide Edib’in hayatında çok büyük önemi olan eğitimcilik faaliyetleri başlamış olur. O yıl kendisine yapılan teklifi kabul ederek Darülmuallimat’a ‘tedris usulü’ hocası olarak giren Halide Edib, bir müddet burada, ardından gelen 5 yıl da idâdîde hocalık yapmıştır.

1910’da beklenmedik bir olay olur ve Halide Edib, Salih Zeki’nin ikinci bir evlilik yapma niyetiyle karşı karşıya kalır. Çocuklarıyla Yanya’ya babasının yanına gider ve dönüşünde 9 senelik evliliğini bitirir. Babasının Fazlıpaşa yokuşunda tuttuğu yeni eve taşınır. Hayli sıkıntılı günlerden sonra, 1910 sonlarına doğru mektepteki görevine, konferanslarına ve yazılarına döner.

1910’a kadar yazdığı yazılarda ismini kocasının adıyla birleştirerek Halide Salih imzasını kullanan yazar, bundan sonraki yazılarında ise baba adına dönerek Halide Edib imzasını kullanacaktır.

Halide-Edip-Adivar-2

Halide Edib, 1910-1912 yıllan arasında Türk Ocağı çevresinde entelektüel bir Türkçü halka içinde bulunmuş ve 1911’den itibaren Türk Yurdu mecmuasında yazmaya başlamıştır. 1912’de Balkan Harbi başlar ve memleketi müthiş bir endişe kaplar. Bu felaket manzarası ortasında Halide Edib, kurucuları arasında bulunduğu Teali-i Nisvan Cemiyeti’nin faaliyetlerine katılmakta, yardım ve hastabakıcı kolunu düzenlemektedir.

Bu süreçte Maarifteki görevinden istifa eden Halide Edib, ‘kız mektepleri umumi müfettişliği’ teklifini kabul eder. Bu sayede İstanbul’un arka mahallelerinde oturan fakir insanları tanıma imkânı bulur. Buralarda edindiği izlenimler, Sinekli Bakkal ve başka birçok romanı için ilham kaynağı olmuştur.

Halide Edip-Adnan Adıvar

Halide Edib, müfettişlik görevindeyken, 1914’te I. Dünya Savaşı ilan edilir. Savaş sırasında, 1916’da Cemal Paşa’nın daveti üzerine hoca ve maarifçi olarak Nakiye Hanım ve Hamdullah Suphi ile birlikte Suriye, Lübnan ve Şam’a gider. Eylül 1916’da İstanbul’a dönen Halide Edib, kendi hayatını yazarlık ve eğitmenlik olarak iki safhaya ayırmaktadır. Bu tarihe kadar Handan (1912), Yeni Turan (1912) ve Son Eseri (1913) ile hatırı sayılır bir şöhret sahibi olmuştur. Ancak 1916’da harbin insanlar üzerinde yarattığı ümitsizliğin etkisiyle, yazarlığının önemini yitirdiğini, bir var olma biçimi olarak eğitmenliği seçtiğini söylemektedir. Bu psikoloji içinde Cemal Paşa’nın tekrar Lübnan ve Suriye’ye gelerek mektep açma faaliyelerini üstlenmesi ve Ayni Tura Yetimhanesi’nin başına geçmesi için yaptığı teklifi düşünmeden kabul eder ve tekrar bölgeye döner.

1917’de daha önceden aile doktoru olan ve çeşitli vesilelerle ailece görüştüğü Adnan Adıvar ile evlenir. Nikah, Halide Edib Suriye’de iken, babasının kendisine vekalet etmesi suretiyle kıyılır.

Savaş Yılları

İstanbul’a döndükten sonra bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde ‘Batı edebiyatı’ dersleri veren Halide Edib, Türk Ocağı’nda yönetim kurulu üyesi olduğu Mütareke yıllarında ülkenin hemen bütün aydınlarıyla aynı tedirginlik duygusunu paylaşmakta, yazı ve konferanslarıyla yoğun bir dönem geçirmektedir. 1919 yılında İzmir’in işgalinden sonra Halide Edib, ‘artık muhteşem millî cinnetin bir parçası haline geldiğini ve hayatta kendisi için hiçbir şeyin önemi kalmadığım’ ifâde etmektedir. Daha sonra Halide Edib’i bir dizi miting içinde konuşmacı olarak görürüz. Bunların ilki Fatih’tedir. Aynı günlerde Tıp Fakültesi öğrencilerinin isteği üzerine Kadıköy’de bir konuşma yapan Halide Edib, ünlü 6 Haziran 1919’da da Sultanahmet Mitingi’ndedir. Bu mitingler Halide Edib’i aydın bir Türk kadını olarak efsaneleşmiş bir kimliğe büründürür.

Ataturk_ve_halide_edip

16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilmesinden sonra, eşiyle birlikte Anadolu’ya geçmeye karar verir. Gizlice Ankara’ya ulaşırlar. Halide Edib Ankara’da Mustafa Kemal’le görüşmüş, Millî Mücadele’nin önde gelen aydınlarıyla tanışmıştır. Bu sırada Millî Mücadele devam etmektedir ve düzenli bir ordu artık zarurî hale gelmiştir. Bu sıralarda Halide Edib de yazışmalar, çevirmenlik ve çeşitli büro faaliyelerinin yanında bir yandan silah kullanmayı ve ata binmeyi öğrenir.

I. İnönü Zaferi, düzerdi ordunun ilk galibiyeti olarak büyük sevinç doğurur ve Halide Edib Ankara’daki Hilal-i Ahmer şubesi tarafından cepheye gönderilir. Daha sonra Hilal-i Ahmer Hastanesi’nde hastabakıcılık yapmak üzere Eskişehir’e giden Halide Edib, bu hastanede yaralı ve yoksul askerlere ilişkin çok canlı ve çarpıcı anılarını romanlarına yansıtmıştır. Yunan ordusunun yaklaştığı haber alınınca Sakarya Cephesi’nde görevlendirilir. Daha sonra onbaşılık rütbesine yükseltilir. Karargâhta ve cephede pek çok görev alan Halide Edib bu süre içinde at üstünde yıkmtdar etrafında dolaşarak not alır ve bilhassa kadınların kendisine anlattıklarını “Hiçbir Katolik papaz, insanın içindeki ebedi ve vahşi hayvan hakkında bu kadar samimi itiraflar dinlememiştir” şeklinde değerlendirir.

Büyük Taarruz’un başlamasından sonra İzmir’e ilerleyenler arasında Halide Edib de vardır. Yunanlıların sebebiyet verdiği vahşet manzaraları karşısında ‘kendinden geçer, insanlığından tiksinir, hatta ölmek ister’. Bu psikoloji içinde iken çavuşluğa terfi ettiği haberini alır. İzmir’de birkaç gün kaldıktan ve Millî Mücadele zaferle neticelendikten sonra Bursa üzerinden Ankara’ya döner. Adnan Adıvar’ın Hariciye Vekâleti İstanbul temsilciliğine getirilmesi üzerine çift, 2 yıl önce ayrıldıkları İstanbul’a geri dönerler.

Cumhuriyet Yılları ve Yurtdışı Hayatı

Cumhuriyet’in ilanından sonra, Halide Edib’in romancılığında yeni bir çığır açan yazı hayatı sürmektedir. Dr. Adnan Adıvar ise 1924’ten itibaren Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları arasında görülür. Bu Fırkanın muhalif duruşu, Halide Edib etrafında da kendisine muhalif çevreler oluşmasına zemin hazırlamıştır. Siyasî kırgınlıkların beslediği bu süreçte, Adıvar çifti Halide Edib’in tedavisi için ülkeden ayrılır. Önce Viyana’ya giderler. 4 yıl Londra’da ve 10 yıl Paris’te yaşarlar. Londra Halide Edib için çok verimli çahşmalar yapacağı bir kaynak olur. Pek çok konferansın yanısıra aralarında Memoirs (1926), Turkey Faces West (1930), The Clownand his Daughter (1935) gibi çalışmaların da bulunduğu ba«.ı İngilizce eserlerini bu yıllarda yazmıştır.

Halide Edib yurtdışı yıllarında iki kez Amerika’ya (1928, 1931) bir kez de Hindistan’a (1935) gider. Büyük ilgi gördüğü Hindistan ziyaretinde, bir Müslüman üniversitenin, Jamia-i Millia’nın kurulması için başlatılan çalışmalara destek verir. Bir dizi konferansa katılır ve geniş çaplı bir şöhret kazanır. Hindistan hakkındaki görüşlerini daha sonra, inside India (1937) adlı eserinde kaleme almıştır.

Eşi ile birlikte 1939’da yurda dönen Halide Edib, 1940’ta İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde İngiliz edebiyatı profesörü olarak eğitim faaliyelerine devam eder. 1950’de Demokrat Parti’den bağımsız İzmir milletvekili olur ancak 1954’te siyasetten ayrılarak üniversitedeki görevine döner. 1955’te Adnan Adıvar’ı kaybetmesiyle çok büyük bir sarsıntı geçirir. Ömrünün kalan kısmında sağlık sorunlarıyla boğuşmuş, 9 Ocak 1964’te hayata veda etmiş, İstanbul Merkezefendi Mezarlığı’na defnedilmiştir.

B. KİŞİLİĞİ VE SANATI

Halide Edib’in hayat hikâyesi gözden geçirildiğinde, onun Doğu-Batı, eski-yeni, mistik-pozitivist, yüksek kültür-halk kültürü gibi ne kadar çok ve çeşidi etkiye maruz kaldığı fark edilecektir. Bütün bunlar ışığında genel edebiyat tercihlerine bakılacak olursa, Türk şiirinde halk şiirine ve Tanzimat sonrası isimlere yöneldiği, İngiliz edebiyatından Shakespeare, Byron ve İngiliz İncilinin etkisi altında kaldığı, Fransız edebiyatından Zola’yı da tercih etttiği, Süleyman Çelebi’nin Mevlid ine ise büyük bir cezbe ile bağlandığı görülmektedir.

Halide Edib’in romanlarında sürekli olarak işlediği meselelerden ilki, Doğu-Batı ve eski-yeni meselesidir. Batılılaşmak, şüphesiz modern Türk romanının temel meselelerinden biridir ve Doğu-Batı arasında kalan toplumun ve bireylerin durumu, Halide Edib’in eserlerinde de çok önemli bir yer tutar. Halide Edib Adıvar’ın eserlerini ‘Doğu ve Batı Meselesi’ itibariyle inceleyen İnci Enginün, “Eserleri kronolojik olarak bir bütün halinde incelendiğinde, başlangıçtaki bazı istisnalara rağmen, onun Doğu ile Batı medeniyeti sentezini savunmuş olduğu görülür.” demektedir.

Diğer yandan ‘kadın’, Halide Edib’in hemen bütün romanlarındaki temel meselelerden biridir. O, kadın üzerinde tefekkür ederken, bizzat yaşantısıyla da bu görüntüyü desteklemiş, eserlerinde işlediğini yaşayabilmiştir. Na-zan Bekiroğlu’nun tarifiyle, “Eğitimci, öğretmen, romancı, yazar, mütefekkir, işgal İstanbul’unda nutuklar irad edici, Teali-i Nisvan kurucusu, hastanelerde hemşire, Millî Mücadele’de nefer, sekreter, çevirmen, Hilal-i Ahmer içinde faal bir sima, onbaşı, çavuş, profesör, milletvekili ve bütün bunların yam sıra iyi bir eş, iyi bir anne”dir.

Halide Edib, toplumun temeli olarak gördüğü kadın meselesine, toplumsal muhtevası ağır basan romanlarında daha çok değinmekte, kadına yüklediği işlev daha da artmaktadır. İlk romanlarında daha ziyade ferdiyeti ve tutkulu aşkı ile yer alan kadın, daha sonraki romanlarında toplumla ilişkisi bakımından İncelenmektedir. Halide Edib, hem pasif Doğulu kadını, hem de feminist ölçekte Batı’dan gelen anneliğini ve kadınlığını unutmuş erkeksi kadım eleştirir. Öyleyse olması gereken kadın tipi, Doğulu kadının şefkat ve sevgisi ile Batılı kadirim kendisine güvenini biraraya getiren ve toplumsal hayatta kimliğini kaybetmeden yerini alan kadındır.

Kişiliğinde önemli bir yer tutan halk kültürüne, daha çocukluğundan itibaren yüksek kültürden daha ziyade yakınlık duyan Halide Edib, sosyal değerler üzerinde ısrar ederken halk ve halk kültürü, çözüm için güçlü çıkış noktalarından birini oluşturur.

Din, Halide Edib’in eserlerinde önemli yer tutan başlıklardan bir diğeridir. O, dini, eserlerinde fert ve İlahî kudret arasında bir iletişim vasıtası olarak görmenin yanısıra, bilhassa, bu dünyadaki sosyal nizam üzerindeki fevkalade etkisinden dolayı önemli bulmaktadır. Halide Edib’in gerek Mevlevîlik’le ilgili olan büyükannesinden aldığı etki, gerekse Sultantepesi’nde baba evinin yakınında bulunan Özbekler Tekkesi ile ilişkileri neticesinde tasavvufa yakın zihinsel bir yanı daima vardır.

Halide Edib’in romanlarında ve hikâyelerinde güzel sanatlara bir ayrıntı olmanın çok ötesinde yüksek bir ifâde gücü yüklenmiştir. Mimarî, heykel, resim ve şiire de yer verilmesine rağmen bu eserlerde asıl ifade gücü müzik üzerinde toplanmıştır. Öyle ki mûsikî bilhassa ilk romanlarında kahramanlar arasında yakınlaşmayı sağlayan bir cazibe köprüsü oluştururken, töre romanlarında bir uygarlık meselesi üzerindeki ifade vasıtasına dönüşmüştür.

C . ESERLERİ

Halide Edib’in yazı hayatı, 1908’den vefat ettiği 1964’e kadar yurt içinde ve dışında kesintisiz olarak yoğun bir şekilde devam etmiştir. Tanin, Şehbal, Mehasin gibi gazete ve dergilerde ‘Halide Salih’ imzasıyla yayımlanan yazılarıyla başlamış, daha sonra Resimli Kitap, Büyük Mecmua, Vakit, İkdam, Yeni İstanbul, Tan gibi gazete ve dergiler başta olmak üzere devrinin büyük-küçük pek çok yayın organında yer almıştır.

Eserlerinde Dil ve Üslup

Halide Edib kullandığı dil itibariyle millî edebiyatın ilkelerine bağlıdır. ‘Sade dil-yeni lisan’ anlayışına uygun olarak kaleme aldığı yazılarıyla millî edebiyat anlayışının, nesir alanında bir temsilcisi sayılır. Hemen tüm eserlerinde sade bir Türkçe kullanarak konuşma diline bağlı kalmış, Arapça ve Farsça sözcüklere ve tamlamalara itibar etmemiş ve asla üslupçu bir yazar olmamıştır.

Halide Edib kesin olarak herhangi bir ekole bağlı telakki edilemese de, realist kimliği artan bir çizgi izlediği fark edilebilir. Sanat hayatının bir döneminde, natüralizme yakın bir yerde durduğu da düşünülebilir.

Romancılığı ve Romanları

Halide-Edip-Adivar-Romanlari

Halide Edib, adı ne olursa olsun roman türünün daima yaşayacağına inanmaktadır. Nitekim asıl şöhretini de romancılığı ile yakalamıştır. İlk romanı ile son roman arasındaki 54 yılda, 21 roman yazmıştır. Bu eserler genellikle üç temel grup halinde incelenir:

a) Ferdiyetçi ve Psikolojik Romanlar: Halide Edib’in ilk dönem romanlarında temel meseleyi oluşturan ‘tutkulu aşk’; nedeni sorgulanmayan, önüne geçilemeyen, bir kadının mutlu olması için gerekli olan bir duygu olarak ele alınır. Ancak bu aşkın yaşanabilmesi için meşrû bir evliliğin olması gerektiği de romanın bütünlüğü içinde vurgulanmaktadır. Bunlar, aşk ve evliliğin irdelendiği ve her ikisinin birarada yüceltildiği romanlardır.

Halide Edib romanlarının ilk döneminde zaman aktüeldir, vaka zamanı, romanın yazılış zamanı ile örtüşür. Mekân olarak da hemen tamamen İstanbul semtleri kullanılmıştır.

Şahıslara baktığımız zaman hemen bütün ilk dönem romanlarında benzer tiplerin tekrarlandığım fark ederiz. İdealize edilmiş erkekler ve kadınlar, yerilen kaba erkek, evliliği ayakta tutan çocuklar, bilge ihtiyarlar, daha sonraki romanlarda çokça işlenecek olan dinî bir muhtevayla öne çıkan tipler gibi.

b) Millî/Toplumsal Muhtevalı Romanlar: Ateşten Gömlek (1922), Vurun Kahpeye (1923), Yeni Turan (1912) gibi romanlarında Halide Edib, yoğun bir toplumsal/millî/îdeolojik muhteva kullanır. Ateşten Gömlek doğrudan Millî Mücadele’nin romanıdır ve Millî Mücadele devam ederken yazılmış ve yayımlanmış tek Türk romanıdır.

Bu romanlarda muhteva zamanı belirler. Gerek Ateşten Gömlekte gerekse Vurun Kahpeye’de zaman Millî Mücadele ve hemen akabidir. Mekân artık Anadolu’ya kaydırılmıştır. Bu dönem romanlarında mesaja mukabil olarak, ya baştan ya da romanın gidişatı içerisinde sonradan kazanılan bir bilinçle millî muhteva taşıyan kahramanlarla karşılaşırız. İlk dönem romanlarını bu dönem romanlarından ayıran en önemli özellik, kahramanların bu tür bir toplumsal bilince sahip olmuş olmalarıdır. Keza köy ve köylü tipleri de bu dönemde görüntüye girmeye başlar.

c) Töre Romanları: Karakteristiği Sinekli Bakkal üzerine inşa edilebilecek bu romanlarda artık yazarın dikkati bireyden çok toplumda, bireylerin kalbinden çok kolektif bilinçtedir.

Halide Edib tutkulu aşk etrafında cereyan eden ve klasik roman tekniği doğrultusunda tutarlılık taşıyan; giriş, gelişme ve sonuçtan ibaret vakayı artık ikinci plana itmiştir. Olay örgüsünün dağıldığım, gevşediğini fark ederiz. Öyle ki artık bu romanlarda tek bir vakadan söz etmek bile mümkün değildir.

Halide Edib’in Cumhuriyet dönemi romanlarının vaka zamanı itibariyle de Cumhuriyet yılları üzerine oturduğu görülmektedir. Bu romanlar arasında sadece Sinekli Bakkal, yayım tarihine göre geri giderek nostaljik bir tat yüklenmektedir.

Halide Edib’in Cumhuriyet dönemi romanlarında mekân, yeni hayatın değişimlerine ve ihtiyaçlarına paralel olarak anlam kazanır. Bu romanlarda mekân genellikle İstanbul olmakla birlikte Anadolu’ya açılma tercihini de sürdürmektedir.

Halide Edib’in genel karakteristiği bu şekilde özetlenebilecek 21 romanı bulunmaktadır. Bunların dışında Halide Edib, hikâye, tiyatro ve anı türünde de eserler vermiş, ayrıca İlmî bir araştırmanın ürünü olan 3 ciltlik Ingiliz Edebiyatı Tarihîni de kaleme almıştır.

Hazırlayan: Zeynep Yıldız

KAYNAKÇA

• Bekiroğlu, Nazan; Halide Edib Adıvar; Şule Yayınları; İstanbul; 1999.
• Bele, Tansu; Halide Edip Adıvar’ın Hayatı: Kurtuluş Savaşı’na Giden Yolda; Siyah Beyaz Yayınlan; İstanbul; 2010.
• Enginün, İnci; Halide Edib Adıvar; Kültür ve Turizm Bakanlığı; Ankara; 1986.
• Enginün, İnci; Halide Edib Adıvar’ın Eserlerinde Doğu ve Batı Meselesi; İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi; İstanbul; 1978.
• Göze, Hicran; Zor Yıllann Zor Kadını Halide Edip Adıvar; Boğaziçi Yayınlan; İstanbul; 2003.
• Kazan, Frances; Halide Edip ve Amerika; Çev.: Bernar Kuduğ; Bağlam Yayınları; İstanbul; 1995.
• Uluköse, Güven; Halide Edip Adıvar; Kastaş Yayınevi; İstanbul; 2006.
• Uyguner, Muzaffer; Halide Edip Adıvar: Hayatı Sanatı Yapıdan; Varlık Yayınlan; İstanbul; 1968.
• Yücebaş, Hilmi; Bütün Cepheleriyle Halide Edib; İnkılap ve Aka Kitabevleri; İstanbul; 1964.

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu